Enver SEZGİN

Geç olmadan
30.12.2015
2204

 Akşamın karanlığında kente girdiğimizde, gözümüze çarpan ilk şey yolların bir hayli tenha olmasıydı. Sağlı sollu dizilmiş dükkânlar, restoranlar ve hattâ büyük alışveriş merkezleri kapalıydı. Merkeze vardığımızda benzer bir manzara ile karşılaştık. Şehre tam bir gerginlik hâkimdi. O saatte ve böyle bir ortamda dışarıda yapabileceğimiz pek bir şey yoktu. Erken sayılabilecek bir saatte evdeyiz.

Art arda patlayan kurşun sesleriyle uyandım. Saat gece yarısını biraz geçmişti. Zar zor uyudum. Sabaha karşı bu kez top sesleriyle uyandım. Artık uyumak ne mümkün.

Sabah, kenti dolaşmaya başlıyorum. O eski canlılık yok. Sokaklar, caddeler neredeyse bomboş. Yanımdan geçen bir kadının telefon konuşmasına tanıklık ediyorum. Kadın, telefonun öteki ucundaki bir yakınından, iki oğlunun eğitimlerine bir başka kentte devam etmeleri için yardım talep etmekteydi. Bu konuşma bile insanların nasıl bir ruh hâli içinde olduklarını anlamaya yeterdi. Sokakta, gergin ve bir o kadar da hüzünlü bir hava var. İnsanlar olup biteni anlamaya çalışıyorlar. Yorgun ve kızgınlar.

Ekonomik hayat durma noktasına gelmiş. Oteller bomboş. Bu turistik ilde tek bir turiste bile rastlamak mümkün değil. Daha şimdiden binlerce esnaf iflas etmiş durumda.

Akşam geç olmayan bir saatte restorana oturup karnımızı doyurmanın telaşı içindeyiz. Burada birazdan neler olabileceğini kestirmek oldukça güç.

Dışarıda tam bir sessizlik var. Birden sessizliği bir araç konvoyunun yarattığı gürültü bozuyor. Çok sayıda askerî araç önümüzden geçiyor. “Bunlar savaş bölgesine gidiyor. Bu gece sabaha kadar şiddetli çatışmalar olacak.” Bu sözler masada oturan arkadaşlardan birine ait.

Yine aynı evdeyiz. Yatak odasının penceresinden dışarı bakıp olup biteni anlamaya çalışıyorum. Biraz ötede dumanlar yükseliyor.

Enver Sezgin'in yazısınıniçineGece yarısından hemen sonra top atışları daha da artıyor. Saatlerce sürüyor bu iş. Bu gece kimbilir kaç kişi hayatını kaybedecek. Kaç çocuk bu dünyadan çok erken yaşta göçmüş olacak. Sabahı zor ediyoruz.

Burası Diyarbakır. Bir milyon nüfuslu bu kadim yerleşim birimi, hayalet şehir hâline gelmiş.

Şehrin kalbi sayılan Sur ilçesi ise ateş altında. Burada günlerdir sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Burada yaşayan insanlar tam bir aydır cehennem hayatı yaşıyorlar.

Çok sayıda aile göç etmiş durumda. Gidemeyenler/ gitmeyenler ise savaşın tam ortasında hayatta kalmaya çalışıyorlar.

Su ve elektrik kesik. Çöpler toplanamıyor. Binlerce insan abluka altındaki evlerinde hapsolmuş durumda. Tank ve top atışlarında yakınlarını kaybediyorlar. Kayıplarını gömemiyor, yaralılarını hastaneye götüremiyorlar.

Burada tam anlamıyla bir “iç savaş” yaşanıyor.

Üstelik PKK, savaşı sürdürmek suretiyle daha çok insanı kazanarak “halk savaşını yükseltmek” ve böylelikle amacına ulaşmak istiyor. Devlet ise operasyonlarla ve ablukayı sürdürerek, burada yaşayan halkın, PKK’ye “tepki göstermesini” bekliyor. Eziyeti ise burada yaşayan insanlar çekiyor. Sonu belirsiz bir savaş bu.

Burada kiminle konuşursanız konuşun “Bu savaşın kazananının olamayacağını” söylüyorlar. Savaş tırmandıkça tahribat artıyor.

Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık bir açıklamasında şuna dikkat çekiyor: “Ne hendeklerle, ne de ablukalarla bir son olur. Ellerinde bir yastık, bir yorgan kaçıyor insanlar. Bu bir iç savaş değil, bir iç kanama.” Durum tam da böyle.

Ve ne yazı ki bu “iç kanama” toplumsal bir yıkıma dönüşüyor.

Çok geç olmadan, bu yıkımı durduralım. Bu savaşa son verelim.

Barışa yeni bir şans tanıyalım.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar