Enver SEZGİN
Batman’da birinci çarşının hemen girişindeki perondan girip karşıya geçtiğinizde tren istasyonuna varırsınız. Buraya her geldiğimde zayıf, sarışın ve beyaz tenli bir çocukla karşılaşırdım. Bizim taraflardan olmadığı her hâlinden belliydi. Anlayacağınız bizim gibi “esmer” değildi. İlerleyen zamanlardan birinde mahalle arkadaşlarımla top oynarken karşılaştım onunla. Yine başka bir gün, Aboş’la Batman sokaklarında avarelik keyfinde dolaşıyorduk, karşımıza çıktı. Aboş tanıştırdı. Böylece tanış olduk, arkadaş, dost olduk.
Arkadaşım Adnan Özer’den söz ediyorum. Adnan Tekirdağ doğumluydu. Ancak babasının Batman tren garına atanmasıyla buraya geliyor, ailecek. Babası İsmail Bey hareket memuru, şu trenlere yol veren kırmızı şapkalılardan. İlk arkadaşlıklar, sonra sık sık biraraya gelmeler. Nihayet lise yıllarında sımsıkı bir dostluk.
Artık o da “bizim ekibe” dâhil olmuştu. Esmerlerin içinde bir beyazdı. Beyazdı, daha doğrusu ‘Bozo’ydu, kimileri de öyle çağırırdı. Lakin bizimle kaynaşmakta hiç zorluk çekmedi. Hattâ bizden biri olmuştu.
12 Mart askerî darbesinin ağır baskı koşuları hüküm sürerken biz 15-16 yaşlarında birer lise öğrencisiydik. Cezaevlerini duyuyorduk, oralara tıkılanları… Ülke kaynıyordu… Biz de bir avuç genç, biraraya gelip toplantılar yapıyor, “memleket meselelerini” konuşup fikir tartışmalarını yürütüyorduk. Yani cezaevlerindeki abilerimizin yolunu takip ediyorduk.
Batman Lisesi’ni bilenler bilir; burada sadece siyasi faaliyetler sürdürülmezdi. En kral aşklar da yaşanırdı. Çoğu da karşılıksız olurdu. Doğu aşk anlayışı, mum karşısında pervanenin hâli. Karşılıklı olanlar da yanmaktan geri durmazlardı, tende buluşmadan önce can iyice bir yanacak. Öyleydi. Bilirsiniz, o zamanlar iki genç arasında en geçerli iletişim aracı mektuplaşmaydı. Elbette sevgiliyi etkilemenin yollarından biri de tumturaklı laflar etmekti. Ve bir de güzel şiirler göndermek gerekiyordu. İşte burada Adnan Özer devreye girerdi. Kimi yalın, kimi ağdalı aşk mektupları onun kaleminden çıkardı. Bu mektupların bitimine kendi şiirlerini de eklediği olurdu.
Sonra lise yılları bitti. Üniversite sınavları ve yeni bir hayat. Kimi arkadaşlarımız askerliğin yolunu tuttu. Kimisi de üniversitenin yolunu…
Sonra 12 Eylül Darbesi. Yani benim kaçaklık yıllarım… 1982’de İstanbul’da Adnan’la karşılaştığımda bir yandan gazetecilik okuyor, öte yandan da bir yayınevinde çalışıyordu. Ve artık şiirlerini arkadaşlarının aşk mektuplarında değil de bazı edebiyat dergilerinde yayınlatıyordu. Ben ise bir kaçak olarak sefil bir hayat sürdürmekteydim. Adnan, daha sonra birkaç arkadaşıyla birlikte bir edebiyat dergisi çıkarmaya başladı. “Üç Çiçek” adını verdikleri bu dergi Cağaloğlu’nda eski ve bakımsız bir hanın küçük bir odasında yönetiliyordu. İşsiz güçsüz ve gidecek bir yeri olmayan biri olarak buraya uğrar saatlerce otururdum. Bazen de onlarla birlikte çıkar, Sultanahmet’teki bir çay bahçesinde ya da Çemberlitaş’taki Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin içindeki çay ocağına gider otururduk. Birkaç edebiyatçı biraraya geldiğinde doğal olarak konuşmaların merkezinde edebiyat olurdu. Ben ise sadece onları dinlemekle yetinirdim. Bazen de dinler gibi yapıp içinde bulunduğum berbat durumu düşünür, yarınımın ne olacağı konusunda kendi kendime muhakeme yapardım. Bu akşamı hangi evde geçirecektim, yarın karnımı doyurabilir miydim? Bunun gibi şeyler. Sonra tekrar masaya dönerdim. Konuşmalar devam ediyor. Konu tabii ki edebiyat. İçim dışım edebiyat.
Yine böyle bir gün, masada bu kez ilk defa gördüğüm yeni bir arkadaş var. Ben her zaman olduğu gibi gözümde gözlük, konuşmaları büyük bir sessizlikle dinliyorum. Sözünü ettiğim yeni arkadaş bu duruşumdan derin bir mana çıkarmış olmalı ki, “Affedersiniz, siz eleştirmen misiniz” diye soruverdi. Herhâlde edebiyat eleştirmenleri de benim gibi duruyor olsa gerek ki, bu soruyla karşılaşıyorum. Tebessümle geçiştiriyorum. Bu tebessüm soruyu soran kişiye miydi, yoksa içinde bulunduğum o hazin duruma mıydı? Sorunun cevabını bugün dahi bilmiyorum.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2016
13.04.2016
2.02.2016
16.02.2016
9.02.2016
26.01.2016
13.01.2016
30.12.2015
23.12.2015
8.02.2015