Halil BERKTAY
[2 Şubat 2017] Eski Taraf’ta da bazen böyle ara nağmeler (intermezzi) kaleme aldığım oldu. Çünkü ben hayatta hep büyük projeler düşleyip tamamlayamadığım gibi, yazarken de gene uzun, tafsilâtlı, mükemmelliyetçi alt-diziler planlarım ve sonra pek azını bitirebilirim. Mutlaka güncellik zorlar, şurasından burasından. Ya araya (daha doğrusu, kısa bir “ara” olacağını sandığım bir yere) sokuştururum, ya da dizinin arkasını getiremiyeceğimi kabullenir ve başka konulara geçerim.
Bu sefer, geçtiğimiz günlerde Cengiz Kapmaz’ın Trump ve Trump aleyhtarlığı hakkında, bugün ise Atilla Aytemur’un başkanlık sisteminin yanlışlığını ispatlamak için başvurduğu argümana takıldım. Bana göre, her ikisinde de ciddî mantık ve yöntem hatâları söz konusu. Yarın (3 Şubat) Aytemur’un statik indirgemeciliğini; korrelasyon ile sebep-sonuç ilişkisini birbirine karıştırmasını; parlamenter sistem ile göreli refah ve göreli sosyal adalet, buna karşılık başkanlık ile göreli yoksulluk ve göreli eşitsizlik arasında son derece sathî bir ilişki kurup, buradan hareketle başkanlık kötüdür, parlamentarizm iyidir (buyurun size asıl bilimsel çözümleme) diye kestirip atmasını; böylece, kamuoyunda o kadar çok eleştirdiği analiz yetersizliği ve yüzeyselliği tuzağına kendisinin düşmesini ele alacağım. Öbür gün (4 Şubat) Kapmaz’ın güya anti-sistemik, ultra-radikal havalardaki maksimalizmini; Trump karşıtlığına vurmak için hayalî yel değirmenleri inşa etmesini; “yiyin birbirinizi” nihilizminin bir başka türüne sığınmış Trump apolojisini; böylece, “sol”dan gelip hükümet medyasında esen dar milliyetçi Trump’çılık cereyanına su taşımasını eleştirmek niyetindeyim.
Fakat bunlara ve özellikle Atilla Aytemur eleştirisine başlarken (başlamadan) hemen belirtmeliyim ki, Aytemur’a net “hayır”cı olduğu için çatıyor değilim. Kendim en azından şu anda net “evet”çi bir konumda bulunmuyorum. Bir yandan, prensip olarak başkanlık sisteminden yanayım. Yürütmenin güçlendirilmesi ve daha etkili (efficient) kılınmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan, (teknik/spesiyalist değil) “politik” bakanlıklara da, (liyakate ve verimliliğe dayalı olmayan) mevcut bürokrasinin “aşırı politize” karakterine de olumsuz bakıyorum. Ve bunların parlamenter sistem içinde kolay kolay düzeltilemiyeceği; Türkiye’nin ancak başkanlık sistemi çerçevesinde bu kamburdan, geçmişin bu ölü ağırlığından kurtulabileceği; rasyonel bir bürokrasi ve yürütmeye kavuşabileceği kanısındayım. Bunu başaramamasının, önümüzdeki dönemde gerek güvenlik, gerek büyüme ve kalkınma açısından Türkiye’ye çok pahalıya patlayacağından korkuyorum.
Yeri gelmişken, bir ön-saptama olarak belirteyim ki bu tür kaygılar -- benim de, Atilla Aytemur’un da içinden geldiğimiz -- eski sol geleneğin ufku dışında kalır. O kültür kıtası veya alt-kıtasında, tabii (Cengiz Kapmaz’ın şimdi küçümser havalara girdiği) sistem veya düzen içi ölçülerde, ülke yararı, toplum yararı, hele devlet yararı gibi konularla ilgilenilmez. Sol devleti bilmez ve tanımaz zaten. “Hakim sınıfların baskı aracı” der, biter. Hükümet etmek ne demektir, iyi yönetim nasıl olur/olmalıdır, pek kafa yormaz buna. Ruhen reformcu değildir. Hattâ yürütme ve bürokrasi ne kadar hantal, zayıf ve kötüyse “tek yol devrim”ciliğin o kadar yararınadır noktasına bile gider. Gene bu yüzden, parlamenter sistem içinde yürütmenin hantallığını (meselâ bakanlar kurulundan basit bir yarar veya yönetmeliğin dahi en az bir ayda çıkabilmesini) ya da bürokrasinin farklı kesimlerinin sekter yetki kavgalarının zaman ve kaynak olarak nelere mal olabileceğini, birer problem olarak algılamaz bile. Maalesef ben artık algılıyorum, acısını hissediyorum, zararını hissediyorum ve bu yüzden, bu ve benzer gerekçelerle, tekrar edeyim, prensip olarak (iyi tasarlanmış, denge ve frenleri dikkatle kurulmuş) bir başkanlık sisteminden yanayım.
Ancak madalyonun diğer yüzünde, mevcut anayasa değişikliği teklifinin sözünü ettiğim, arzuladığım o iyi tasarlanmış, denge ve frenleri dikkatle kurulmuş başkanlık sistemi olduğundan oldukça şüpheliyim. Bu bağlamda, birkaç önemli gözlem ve itirazım var. (1) Cumhurbaşkanının kendi yardımcıları ve kabinesinden başlayarak bütün üst kademe tâyinlerinde (örneğin ABD’deki Senato komisyonu sorgulamaları ve sonra genel kurul oylamalarına karşılık gelebilecek) hiçbir denetime tâbi olmamasını yanlış ve aşırı buluyorum. (2) Meclis bütçeyi reddetse dahi bir önceki yılın bütçesinin değerleme oranı üzerinden hesaplanacak bir tür geçici bütçenin gene de Cumhurbaşkanı tarafından kullanılabilir kılınması yoluyla, Meclisin bütçe üzerindeki denetiminin başkan karşısında etkili bir fren ve denge unsuru olmaktan çıkarılmasını çok yanlış buluyorum. (3) Daha önemlisi, (a) partili cumhurbaşkanlığı; (b) Türkiye’deki parti genel başkanlarının genellikle çok güçlü ve teşkilâtları üzerinde mutlak otoriter sahibi olması; (c) başkanlık ve parlamento seçimlerinin aynı gün, birlikte yapılacak olması… koşulları birlikte düşünüldüğünde, (X) partisinin cumhurbaşkanı adayının, gene (X) partisinin milletvekili adaylarını tek tek belirleme yetkisi yoluyla, yürütme ve yasama erklerini ayırma yerine tek elde birleştirme olanağına kavuşmasını (yüksek yargı ve yargı idaresi üzerindeki atama yetkilerinin de bunun cabası olmasını) kaçınılmaz görüyor, vahim bir sakatlık olarak algılıyorum.
Ancak benim için hepsinden kötüsü (4) “evet” kampanyasının hükümet, daha doğrusu hükümet medyası tarafından yürütülüş tarzı. Bir kere, şu ana kadar hemen hiçbir AK Parti sözcüsü veya yetkilisinden, yukarıda sıraladığım üç temel eleştiriye karşı düzgün, rasyonel, ikna edici bir açıklama veya savunma duyabilmiş değilim. Başlı başına bu hususu, içeriğe ilişkin önemli bir zaaf işareti olarak değerlendiriyorum. İkincisi, AKP’nin ikinci halkası diyebileceğimiz bir kısım hükümet medyasının, daha spesifik olarak “en öz hakiki reisçiler” (veya, genişletilmiş Pelikan Ekibi) diye tarif edilebilecek bir yazarlar şebekesinin, (i) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanılmazlığı iddiasına ve her zaman halkının ne istediğini özel ve mistik bir iletişim yoluyla en iyi bilen “organik lider” teorilerine sarılması; (ii) aynı kadronun, taslağa (veya AKP liderliğinin, özellikle de Erdoğan’ın carî politikalarına) en küçük eleştiriyi ihanet sayan, “millî ve yerli” olmamakla suçlayan, alelacele susturmaya çalışan sözel saldırganlığı… bana tahammül edilmez geliyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Atatürk ve İnönü dönemlerine, 1921 ve 1924 anayasalarına dönüş sözde-savunması da bunlarla birleşmekte. Hepsinin toplamı, enikonu bir “kişi kültü” demek. Bu da bana 20. yüzyılın ister sağda, ister soldaki en karanlık veçhelerini çağrıştırıyor. Aklımın ve ruhumun her zerresiyle, bu tür kişi kültleri veya kişiye tapma kültlerine karşıyım. Benim için hepsi demokrasiye ve demokrasinin olmazsa olmaz siyasal kültürüne ters. Onun için, aynen Pretoria’daki konuşmamda belirttiğim gibi, bağımsız bir aydın olarak “başkanlık, evet, olabilir; hattâ belki, şimdiki aşırı güçlü başkanlık sistemi önerisiyle dahi yaşayabilirim; ama bir kişi kültüyle ya da ikisiyle birden, yani hem aşırı güçlü bir başkanlık sistemi ve hem de her türlü eleştiriyi terörize edip susturan hegemonik bir kişi kültü olacak; işte bununla asla yaşayamam” (yes to a presidential system, and I could even live with the present draft, but absolutely no to an accompanying doctrine of presidential infallibility or to a personality cult) noktasında duruyorum.
Bu da herhalde şimdilik “kararsızlar” arasında yer alıyor olmam demek. Kırılgan bir konum, kuşkusuz. “Evet” veya “hayır” lehine araçsallaştırılmamış bütün kamuoyu yoklamaları, iki tarafın birbirine çok yakın olmasının yanısıra, ortada (merkezde) yüzde 6’lık bir “kararsız kesim”in yer aldığına işaret ediyor. Bir analize göre, bunların hepsi “hayır” dese sandıktan yüzde 53-47 red, hepsi eşit dağılsa şu veya bu yönde yüzde 1’den az farkla belirlenecek bir sonuç, hepsi “evet” dese yüzde 47-53 kabul çıkabilir. Bunda biraz olsun gerçek payı varsa, galibiyet halinde bile farkın bu derece az olması (ihtimali), hükümet kanadının üzerinde ciddiyetle düşünmesini gerektiriyor.
Her neyse; meraklısı için ve dürüstlük adına, benim şu andaki pozisyonum aşağı yukarı böyle. Meselenin “hayır”cılıkla kavgalaşmak olmadığını, umarım anlatabilmişimdir. Şimdi, yöntem açısından, Atilla Aytemur’un çok yanlış bulduğum argümanının eleştirisine geçebilirim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024