Halil BERKTAY
[2 Şubat 2017] Eski Taraf’ta da bazen böyle ara nağmeler (intermezzi) kaleme aldığım oldu. Çünkü ben hayatta hep büyük projeler düşleyip tamamlayamadığım gibi, yazarken de gene uzun, tafsilâtlı, mükemmelliyetçi alt-diziler planlarım ve sonra pek azını bitirebilirim. Mutlaka güncellik zorlar, şurasından burasından. Ya araya (daha doğrusu, kısa bir “ara” olacağını sandığım bir yere) sokuştururum, ya da dizinin arkasını getiremiyeceğimi kabullenir ve başka konulara geçerim.
Bu sefer, geçtiğimiz günlerde Cengiz Kapmaz’ın Trump ve Trump aleyhtarlığı hakkında, bugün ise Atilla Aytemur’un başkanlık sisteminin yanlışlığını ispatlamak için başvurduğu argümana takıldım. Bana göre, her ikisinde de ciddî mantık ve yöntem hatâları söz konusu. Yarın (3 Şubat) Aytemur’un statik indirgemeciliğini; korrelasyon ile sebep-sonuç ilişkisini birbirine karıştırmasını; parlamenter sistem ile göreli refah ve göreli sosyal adalet, buna karşılık başkanlık ile göreli yoksulluk ve göreli eşitsizlik arasında son derece sathî bir ilişki kurup, buradan hareketle başkanlık kötüdür, parlamentarizm iyidir (buyurun size asıl bilimsel çözümleme) diye kestirip atmasını; böylece, kamuoyunda o kadar çok eleştirdiği analiz yetersizliği ve yüzeyselliği tuzağına kendisinin düşmesini ele alacağım. Öbür gün (4 Şubat) Kapmaz’ın güya anti-sistemik, ultra-radikal havalardaki maksimalizmini; Trump karşıtlığına vurmak için hayalî yel değirmenleri inşa etmesini; “yiyin birbirinizi” nihilizminin bir başka türüne sığınmış Trump apolojisini; böylece, “sol”dan gelip hükümet medyasında esen dar milliyetçi Trump’çılık cereyanına su taşımasını eleştirmek niyetindeyim.
Fakat bunlara ve özellikle Atilla Aytemur eleştirisine başlarken (başlamadan) hemen belirtmeliyim ki, Aytemur’a net “hayır”cı olduğu için çatıyor değilim. Kendim en azından şu anda net “evet”çi bir konumda bulunmuyorum. Bir yandan, prensip olarak başkanlık sisteminden yanayım. Yürütmenin güçlendirilmesi ve daha etkili (efficient) kılınmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan, (teknik/spesiyalist değil) “politik” bakanlıklara da, (liyakate ve verimliliğe dayalı olmayan) mevcut bürokrasinin “aşırı politize” karakterine de olumsuz bakıyorum. Ve bunların parlamenter sistem içinde kolay kolay düzeltilemiyeceği; Türkiye’nin ancak başkanlık sistemi çerçevesinde bu kamburdan, geçmişin bu ölü ağırlığından kurtulabileceği; rasyonel bir bürokrasi ve yürütmeye kavuşabileceği kanısındayım. Bunu başaramamasının, önümüzdeki dönemde gerek güvenlik, gerek büyüme ve kalkınma açısından Türkiye’ye çok pahalıya patlayacağından korkuyorum.
Yeri gelmişken, bir ön-saptama olarak belirteyim ki bu tür kaygılar -- benim de, Atilla Aytemur’un da içinden geldiğimiz -- eski sol geleneğin ufku dışında kalır. O kültür kıtası veya alt-kıtasında, tabii (Cengiz Kapmaz’ın şimdi küçümser havalara girdiği) sistem veya düzen içi ölçülerde, ülke yararı, toplum yararı, hele devlet yararı gibi konularla ilgilenilmez. Sol devleti bilmez ve tanımaz zaten. “Hakim sınıfların baskı aracı” der, biter. Hükümet etmek ne demektir, iyi yönetim nasıl olur/olmalıdır, pek kafa yormaz buna. Ruhen reformcu değildir. Hattâ yürütme ve bürokrasi ne kadar hantal, zayıf ve kötüyse “tek yol devrim”ciliğin o kadar yararınadır noktasına bile gider. Gene bu yüzden, parlamenter sistem içinde yürütmenin hantallığını (meselâ bakanlar kurulundan basit bir yarar veya yönetmeliğin dahi en az bir ayda çıkabilmesini) ya da bürokrasinin farklı kesimlerinin sekter yetki kavgalarının zaman ve kaynak olarak nelere mal olabileceğini, birer problem olarak algılamaz bile. Maalesef ben artık algılıyorum, acısını hissediyorum, zararını hissediyorum ve bu yüzden, bu ve benzer gerekçelerle, tekrar edeyim, prensip olarak (iyi tasarlanmış, denge ve frenleri dikkatle kurulmuş) bir başkanlık sisteminden yanayım.
Ancak madalyonun diğer yüzünde, mevcut anayasa değişikliği teklifinin sözünü ettiğim, arzuladığım o iyi tasarlanmış, denge ve frenleri dikkatle kurulmuş başkanlık sistemi olduğundan oldukça şüpheliyim. Bu bağlamda, birkaç önemli gözlem ve itirazım var. (1) Cumhurbaşkanının kendi yardımcıları ve kabinesinden başlayarak bütün üst kademe tâyinlerinde (örneğin ABD’deki Senato komisyonu sorgulamaları ve sonra genel kurul oylamalarına karşılık gelebilecek) hiçbir denetime tâbi olmamasını yanlış ve aşırı buluyorum. (2) Meclis bütçeyi reddetse dahi bir önceki yılın bütçesinin değerleme oranı üzerinden hesaplanacak bir tür geçici bütçenin gene de Cumhurbaşkanı tarafından kullanılabilir kılınması yoluyla, Meclisin bütçe üzerindeki denetiminin başkan karşısında etkili bir fren ve denge unsuru olmaktan çıkarılmasını çok yanlış buluyorum. (3) Daha önemlisi, (a) partili cumhurbaşkanlığı; (b) Türkiye’deki parti genel başkanlarının genellikle çok güçlü ve teşkilâtları üzerinde mutlak otoriter sahibi olması; (c) başkanlık ve parlamento seçimlerinin aynı gün, birlikte yapılacak olması… koşulları birlikte düşünüldüğünde, (X) partisinin cumhurbaşkanı adayının, gene (X) partisinin milletvekili adaylarını tek tek belirleme yetkisi yoluyla, yürütme ve yasama erklerini ayırma yerine tek elde birleştirme olanağına kavuşmasını (yüksek yargı ve yargı idaresi üzerindeki atama yetkilerinin de bunun cabası olmasını) kaçınılmaz görüyor, vahim bir sakatlık olarak algılıyorum.
Ancak benim için hepsinden kötüsü (4) “evet” kampanyasının hükümet, daha doğrusu hükümet medyası tarafından yürütülüş tarzı. Bir kere, şu ana kadar hemen hiçbir AK Parti sözcüsü veya yetkilisinden, yukarıda sıraladığım üç temel eleştiriye karşı düzgün, rasyonel, ikna edici bir açıklama veya savunma duyabilmiş değilim. Başlı başına bu hususu, içeriğe ilişkin önemli bir zaaf işareti olarak değerlendiriyorum. İkincisi, AKP’nin ikinci halkası diyebileceğimiz bir kısım hükümet medyasının, daha spesifik olarak “en öz hakiki reisçiler” (veya, genişletilmiş Pelikan Ekibi) diye tarif edilebilecek bir yazarlar şebekesinin, (i) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanılmazlığı iddiasına ve her zaman halkının ne istediğini özel ve mistik bir iletişim yoluyla en iyi bilen “organik lider” teorilerine sarılması; (ii) aynı kadronun, taslağa (veya AKP liderliğinin, özellikle de Erdoğan’ın carî politikalarına) en küçük eleştiriyi ihanet sayan, “millî ve yerli” olmamakla suçlayan, alelacele susturmaya çalışan sözel saldırganlığı… bana tahammül edilmez geliyor. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Atatürk ve İnönü dönemlerine, 1921 ve 1924 anayasalarına dönüş sözde-savunması da bunlarla birleşmekte. Hepsinin toplamı, enikonu bir “kişi kültü” demek. Bu da bana 20. yüzyılın ister sağda, ister soldaki en karanlık veçhelerini çağrıştırıyor. Aklımın ve ruhumun her zerresiyle, bu tür kişi kültleri veya kişiye tapma kültlerine karşıyım. Benim için hepsi demokrasiye ve demokrasinin olmazsa olmaz siyasal kültürüne ters. Onun için, aynen Pretoria’daki konuşmamda belirttiğim gibi, bağımsız bir aydın olarak “başkanlık, evet, olabilir; hattâ belki, şimdiki aşırı güçlü başkanlık sistemi önerisiyle dahi yaşayabilirim; ama bir kişi kültüyle ya da ikisiyle birden, yani hem aşırı güçlü bir başkanlık sistemi ve hem de her türlü eleştiriyi terörize edip susturan hegemonik bir kişi kültü olacak; işte bununla asla yaşayamam” (yes to a presidential system, and I could even live with the present draft, but absolutely no to an accompanying doctrine of presidential infallibility or to a personality cult) noktasında duruyorum.
Bu da herhalde şimdilik “kararsızlar” arasında yer alıyor olmam demek. Kırılgan bir konum, kuşkusuz. “Evet” veya “hayır” lehine araçsallaştırılmamış bütün kamuoyu yoklamaları, iki tarafın birbirine çok yakın olmasının yanısıra, ortada (merkezde) yüzde 6’lık bir “kararsız kesim”in yer aldığına işaret ediyor. Bir analize göre, bunların hepsi “hayır” dese sandıktan yüzde 53-47 red, hepsi eşit dağılsa şu veya bu yönde yüzde 1’den az farkla belirlenecek bir sonuç, hepsi “evet” dese yüzde 47-53 kabul çıkabilir. Bunda biraz olsun gerçek payı varsa, galibiyet halinde bile farkın bu derece az olması (ihtimali), hükümet kanadının üzerinde ciddiyetle düşünmesini gerektiriyor.
Her neyse; meraklısı için ve dürüstlük adına, benim şu andaki pozisyonum aşağı yukarı böyle. Meselenin “hayır”cılıkla kavgalaşmak olmadığını, umarım anlatabilmişimdir. Şimdi, yöntem açısından, Atilla Aytemur’un çok yanlış bulduğum argümanının eleştirisine geçebilirim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024