Halil BERKTAY
Dört gün yoktum. Cumartesi günkü yazımı da yazamadım. Üniversitenin bahar tatilini de fırsat bilerek, bir öğretim projesinin peşine takılıp yıllar sonra tekrar Floransa ve Siena’ya gittim.
Kalabalıkta ama yalnızdım. O uğultunun içinde, asıllarını da, resimlerini de, planlarını da defalarca gördüğüm, bildiğim, derslerde anlattığım başyapıtlardan çok, artık ne kadar mümkünse, özel bazı anlar ve yerler aradım. 7. kattaki otel odam, katedralin çatı seviyesi ve dolayısıyla Floransa’da izin verilen azamî bina yüksekliği ile aynı hizadaymış. Saat 6’da perdeleri araladığımda, tek çizgi olmuş bütün o damlar denizi üzerinde, sadece Giotto’nun yaptığı çan kulesi ile Brunelleschi’nin Duomo ve Buontalenti’nin ona rakip Medici Şapeli kubbeleri yüzüyor gibiydi. Ansızın, Nâzım’ın “koparmış ipini eski kayıklar gibi yüzer / kışın, sabaha karşı rüzgârda tahta cumbalar”ı geldi aklıma.
Uffizi’nin terasından, hemen yanıbaşımda göğe yükselen Palazzo Vecchio’nun; bir akşam vakti, gene katedralin kubbesine vuran son ışıkların; Santa Croce kilisesine bitişik avlunun en dibinde, iki uzun çimen tarhının gözü alıp götürdüğü, kendi küçük uykusundaki Pazzi Şapelinin fotoğrafını çektim. Son öğlen, güneşte oturup Siena’nın eğimli bir yelpazeyi andıran, baskın kırmızımtırak ve biraz da koyu sarı meydanını, güneşler içindeki Piazza del Campo’yu seyrettim bir fasıl.
Oh. Bu Salı sabahına kadar hiç gazete okumadım. Televizyon seyretmedim. İnternete bağlanmadım. E-maillerime girmedim. Batsın dedim her şey. Bitmemiş işlerin vicdan azabını bilinçaltıma ittim.
Bir yandan da, Ferhat’ın Şirin’i görünce aklından geçirdiği gibi, tuhaf bir hüzün verdi bu kadar güzellik. Tepelerde, çok yukarılarda, “günlük” çalışılacak bölüme sürülen ince sıva (giornato) ve üzerine hızla yapılan fresklerin rengârenk dünyası. Tonozların o muazzam ağırlığını önce bölen sonra toplayıp dev sütunlara aktaran kemerler. Mermer zeminin altında, dipte, derinde ise, filayaklarını taşıyan temeller.
Gelir gider biçimde de olsa, sürekli bir şey düşündümse, galiba sadece insan emeğini –binyıllar boyunca çoğalarak gelen milyonlarca, milyarlarca insanın emeğini düşündüm.
Bugün dünya nüfusu yedi küsur milyar. Nüfusbilimciler, Homo sapiens’in yeryüzüne yayıldığı 50,000 yıl öncesinden başlayarak, şimdiye kadar bu gezegenden yaklaşık 107 milyar insanın geçtiğini hesaplıyor. Yedi milyar canlıya 107 milyar ölü. 1’e 15. Bütün o 107 milyarın ürettiği, bir kısmını yakıp yıktığı ama gene ürettiği ve gene ürettiği her şey. Katman katman. Kültür dediğimiz, bu işte. (Acaba bir gün bir “derin darbe”yle <[I>deep impact] her şey sona ererken, Anthony Burgess’in Lynx’indeki gibi, ahşap ile bağırsağın bir daha bir araya gelmeyecek bileşiminden çıkan benzersiz, artık evrende tekrarlanmayacak seslerle, Mozart’ın Jüpiter senfonisi mi çalacak ?)
Sonra o diğer çağ ve diyardan “buraya”, bugüne döndüm ve karşıma ilk, Neşe Düzel’in Selâhattin Demirtaş röportajı çıktı. Evet, BDP eş-başkanı Kürt meselesiyle PKK meselesi arasında net bir ayırım yapmış. Doğru, bu çok önemli bir adım. Zira ortalık, ikisini aynı sanan veya gösterenlerle dolu. Kimi Kürt meselesini PKK’nın ardına saklıyor, kimi de PKK’yı Kürt meselesinin ardına. Bugün (10 Nisan) Ahmet Altan ilkini yazmış uzun uzun. Hükümetin Kürt meselesini PKK meselesinin ardına saklama çabasının olası korkunç sonuçlarını bir kere daha anlatmış. Bense kendi payıma, aylardır aynı ayırımı (bkz Kürt sorunu ve Kürt hareketi sorunu, 19 Kasım 2011) daha çok ikinci açıdan yapmaya; Kürtler ezilen bir millet diye PKK ve BDP’yle ittifak yapan, ya da şu veya bu ölçüde destek veren, ya da en azından onları eleştirmekten kaçınan “solcu”lara anlatmaya çalışıyorum.
Neyse, şimdi Selâhattin Demirtaş da bir ölçüde kabul etti veya eder gibi oldu da, bu ayırımın gerçek olduğunu herkes öğrenmiş oldu. Bir ölçüde, diyorum, çünkü tutarlı değil; bir eliyle verdiğini diğer eliyle alıyor Demirtaş. Nasıl mı ? Tabanındaki düşmanca “Taraf algısı”nın kendiliğindenliği ve haklılığında israr ederek. Oysa kendi yaptığı ayırımı ciddiye alsa, Taraf’ın bütün eleştirilerinin Kürt halkının haklı özgürlük dâvâsına değil, PKK’nın ve (onun gölgesindeki, diyelim) BDP’nin politikalarına yönelik olduğunu görebilir-di.
Demirtaş’ın IRA ile PKK, Sinn Fein ile BDP arasında gözettiği ayırım da bu açıdan önemli. Doğru tabii; bunlar farklı ilişki biçimleri. Ama bu karşılaştırma pek BDP lehine olmuyor doğrusu. Kuzey İrlanda’da sivil, politik örgüt silâhı yönetiyordu. Onun için Sinn Fein ile görüşmek tâyin edici oldu. Oysa Türkiye’de silâh (veya silâhlı örgüt) esas; sivil cephe örgütleri ikincil. Sivil siyaset silâha değil, tersine, silâh ve silâhlı siyaset sivil siyasete hükmediyor; öyle ki, sivil siyaset bu yüzden bir türlü kişilik kazanamıyor, kendini işin herhangi bir boyutu için muhatap kabul ettiremiyor.
Örneğin “Kürt sorunu” için BDP muhatap alındığında, “Kürtlerin özgürlüğü” için, PKK’nın aslında “PKK sorununun çözümü” için (kendi örgüt çıkarları doğrultusunda) önerdiği, (yerel hegemonya garantisi içeren) paketlerden farklı bir şey söyleyebilecek mi ? BDP’nin kendisi, pratikte ayrıştırabilecek mi bu iki sorunu ? Ayrıştıramaması gene hükümetin ekmeğine yağ süreceğe benziyor.
Yazarlar
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024