Mücahit BİLİCİ

Kendi halinde yuvarlanan geleneksel Müslümanlık, 19. yüzyılda modernlikle karşılaşınca kabaca iki tür tepki verdi: İçe kapanma ve dışa açılma. İçe kapanma muhafazakar dindarlığı, dışa açılma ise reformcu Müslümanlığı doğurdu. İkisi de İslamı korumak saikiyle hareket ediyordu. İslamdaki reform hareketleri, daha az dindar oldukları için reformcu olmadılar. Dinin anlaşılış biçiminde değişim lüzumuna inandıkları için reformcu oldular. Onlar “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” diye düşünüyorlardı. Bu damarın daha radikal ve dinin dışına taşan versiyonu ise, Müslümanları kurtarmak için İslamdan bile kurtulunması gerektiğini düşünen, devrimci ‘laik İslam” diyebileceğimiz Kemalizm çizgisidir. Bunlar da “muasır medeniyet seviyesine çıkmak”tan bahsediyorlardı. (Tedrici reformdan radikal reformculuğa giden yol güzergahında, Said Nursi, Mehmet Akif ve Mustafa Kemal gibi isimlerin farklı istasyonlar olduğunu söylemek bile mümkün.)
Modern zamanların akıl ve vicdan muhakemesinde ofsayta düşen, başta “hadis” malzemesi ve geleneğin Müslümanları mahcup eden kimi bedevi, teslimiyetçi, taklitçi pratikleri, gittikçe inanılamaz ve savunulamaz hale geliyordu. Bir rehavet imparatorluğu olan gelenekten çıkılıp bir teyakkuz cumhuriyeti olan modernliğe geçilecekti. Dinin sırtında ağır bir yük haline gelen hadisin feda/terk edilmesi, dinin kurtuluşu için gerekli göründü. Geleneğin ağırlığı olarak omuzlara binen hadis’ten ricat, olmazsa olmaz olanın sınırlarının değişmesi demekti. Bu yeni (ve zımnî) misak-ı dinî, kutsal’ın sınırlarını hadisten çekip Kur’an’ın etrafında yeniden çizdi.
İslam gemisini kurtarmak için hadis yükü denize atılmalıydı. Kimisi tamamen hadisi reddetti; kimisi Kur’an’dan bile daha önemli hale gelen hadis’i Kur’an’a tabi kılıp ikincilleştirerek bu sorunu kırıp dökmeden ve geleneğe çaktırmadan aşmaya çalıştı. Ama son tahlilde kudsiyet ve anlamı Kur’an’a tehcir (veya irca) edilerek, güçlü bir savunma ve yeniden yorum için gerekli bir hatt-ı müdafaa oluşturulacaktı. Bu süreç, bunu yakinen hisseden Said Nursi’nin rüyasına bile girmişti: “Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ, müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları her tarafına dağıttı… Uyandım, anladım ki bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılabtan sonra, Kur’an etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’an kendi kendini müdafaa edecek.” Yani Kur’an’ın etrafındaki surlar kırıldı diye hissedilen ınkılap, taklid ve teslimiyetin bekçiliğinde bugüne kadar gelen İslam anlayışının tahkik ve aklın meydan okuması karşısında ayakta duramayacağının anlaşılması ve teslim edilmesiydi. Kur’an’ın doğrudan doğruya kendini müdafaa etmesi de aslında şu anlama geliyordu: İslamın savunusu artık Kur’an üzerinden olmalıydı (“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı” bunu ifade ediyordu).
Toparlarsak, günümüz kimi İslam anlayışlarında görülen Kur’an vurgusu veya “sadece Kur’an” çizgisi, İslamdaki bir reform damarının yansımasıdır. Buna Kur’ancılık veya Kur’anizm diyebiliriz. Yani sadece Kur’an’ı temel alan İslam yorumu. Akla mugayir olanı terk etmekle birlikte İslama sadakati aksatmamak amacındaki bu yaklaşım, modernleşmenin temel motivasyonlarıyla da örtüşüyor. Yani gelenekten kaçışta önemli bir durak vazifesi görüyor Kur’anizm. Geleneğin ilkelliklerinden rahatsız oluyor ve İslamı gelenekten tenzih için sık sık gelenekle savaşıyor. (Kur’anizmin en önemli tutarsızlığı, hadislere uyguladığı eleştirelliği neden Kur’an’ın kendisine uygulamadığıdır. Ancak bu ayrı bir konu.)
Gelenekçiler ise, genelde “ehl-i sünnet ve’l cemaat” adıyla sünnet üzerinden savunma hattını kurup, dini muhafaza etme adına geleneğin bazı eskimiş anlayış ve pratiklerini de savunuyorlar. Zira kudsiyet paketi içine, geleneğin attığı her nesneyi savunmak zorunda kalıyorlar. Reformcuların dine zarar vermek kastıyla değil, dini kurtarmak kastıyla onlara ters düştüklerini kabul etmek istemiyorlar. İslamın hakiki gardiyanları edasıyla racon kesmeye meyilli oluyorlar.
Dinin içinden bu kurtarma çabalarının dışında, bir de dinin dışından kurtarma çabaları var. Kemalizm biraz da budur. Yani modernlikle karşılaşmanın dine dair gereklerini, bir reform arayışı yerine, dini (tamamen atmasa da) kenara koyarak halletme yoluna gitmiştir. Yani gelenekçilik, Kur’anizm, ve Kemalizmin hepsi, birer kurtuluş ideolojisi olarak zuhur etmiş bulunuyor. Bu üç çizginin üçü de “mutlak”çı çizgilerdir. Yani inandıkları şeyi din biliyor ve diğerlerine karşı pek acımasız oluyorlar.
Bugün Atatürkçüler hâlâ, diğer yolların neden öyle olduğunu anlama imkanından mahrum bir teslimiyet içindedir. Gelenekçilerden farkları, başka bir malzemeyi savunuyor olmalarıdır. Yoksa savunma ve taassup biçimleri farklı değildir. Birinin daha kasabalı ve dindar, ötekinin daha şehirli ve laik olması bu gerçeği değiştirmiyor.
İslamda modernlik ve rasyonel bir paklık arayan reformcu Kur’anizmin yolunun, en nihayet Kemalizmle kesişmesi, bu sebeple sürpriz değildir. Yani gelenek tünelinden kaçıp başını Kur’ancılık ile evrenselliğe ve modernizm ile Batıya uzatan bu bunalmış, küskün ve kabuk değiştiren dindarlar, orada “reform yerine devrim” diyen Mustafa Kemal’i görünce şaşkınlık yaşarlar: “Demek haklıymış… vay be, ancak şimdi anladık” vs derler. Gelenek karşıtlığı, bir ‘laik İslam’ olan Kemalizm ile bir ‘reform İslamı’ olan Kur’anizmi aynı çizgide buluşturabiliyor. (Bunun iyi bir örneği, yakın tarihte rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’tü. Samimi bir mu’min olan Öztürk için Atatürk büyük bir müçtehid ve hatta bir mehdi idi.) Çünkü laiklerin İslamı da bir İslam, bir din.
Günümüzde, yukarıda bazı vechelerini anlatmaya çalıştığım süreci yansıtan iki tanıdık örnek: Edip Yüksel ile Müfid Yüksel kardeşler. İkisi de samimi Müslüman olan bu kardeşlerden biri Kur’anist ve Atatürk takdircisi iken, diğeri daha gelenekselci ve anti-Kemalisttir. İkisi de İslamı müdafaayı kendilerine misyon edinmiş aktivist insanlar.
AKP’nin mümkün kıldığı zenginleşme ve yeni dalga modernleşmenin imkân ve dehşetinden hareketle, kendileri için artık taşınamaz hale gelen gelenekten kopan kimi dindarların, dışarı çıktıklarında hemen yakında olup uzun süre yok veya yabancı sayılan Atatürk(çülük) ile karşılaşmaları söz konusu. Eskiden tek tük bireylerde vuku bulan bu Kur’anizm ve Kemalizm kesişmesi, günümüzde daha geniş bir tabanda vuku bulabiliyor. Neticede din de kabuk değiştiriyor. İslam anlayışları değiştikçe düşman (deccal) ve kurtarıcı (mehdi) figürleri de değişiyor. Bu anlayışların üçünün de isabetli olduğunu söyleyemem ama bu da ayrı bir konu.
[Serbestiyet editoryasının daveti üzerine ara ara burada yazmaya karar verdim. Tekrar görüşmek üzere.]
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
25.07.2025
22.07.2025
10.07.2025
1.07.2025
28.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025