Ümit KARDAŞ
Her şeyin bir sınırı vardır ama “mış gibi yapmanın” sınırı nerede biter ? Demokrasi varmış gibi yapmak,devlet laikmiş gibi yapmak,yargı bağımsız ve tarafsızmış gibi yapmak, üniversite varmış gibi yapmak.
Demokratmış, özgürlük havarisiymiş gibi gözükmek... Kürt, Alevi ve gayrimüslimlerle ilgili hak ve özgürlük sorunu yokmuş gibi yapmak. Güvenlik politikalarıyla terör sorununu ortadan kaldırıyormuş gibi yapmak.
Başta iktidar olmak üzere muhalefet partileri mensuplarının çoğulcu-katılımcı demokrasi, hukuk ve özgürlüklerle ilgili içselleştirilmiş bir anlayışları bulunmamasına rağmen söylemleri varmış gibi. Türkiye’nin yaşadığı krizin temelinde siyaset alanındaki bu samimiyetsizlik yatmakta.
İstiklal mahkemelerini kaldırıyormuş gibi yapıp, sıkıyönetim mahkemelerini kurmak, sıkıyönetim mahkemelerini kaldırıyormuş gibi yapıp, devlet güvenlik mahkemelerini kurmak, devlet güvenlik mahkemelerini kaldırıyormuş gibi yapıp, özel yetkili mahkemeler kurmak, özel yetkili mahkemeleri kaldırıyormuş gibi yapıp, terör suçluları için suçtan sonra kurulmuş, tabii hakim ilkesine tamamen aykırı özel mahkemeler kurmak.
Bugün de Cumhur İttifakı ve liderlerinde tecessüm eden geleneksel devlet iktidarı tevarüs ettiği anlayışın gereğini yerine getiriyor. İktidar, OHAL’i kaldırıyormuş gibi yapıp, başta Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere hak ve özgürlükleri ilgilendiren temel kanunlarda değişiklik yaparak OHAL’den daha sıkı bir istisna haline geçmiş durumda.
Partili cumhurbaşkanlığı rejiminin yaratığı ilk sonuç güçler ayrımının sona ermiş olması, devletin tüm yetki ve imtiyazlarının yürütmenin başının ve dolayısıyla idarenin elinde toplanması oldu. Yürütme kendisine, yasama ve yargıya ilişkin ulusal ve uluslararası hukuka aykırı imtiyazlar verebildi ve böylece güçler ayrılığını ortadan kaldırdı.
Hukukun geleneksel rolü ters yüz olmuş durumda. Hukukun yeni işlevi yürütmenin eylemlerini önceden belirlenmiş kurallara göre düzenlemek ve yetkilerini temel insan hak ve özgürlükleriyle kısıtlamak değil; yürütmenin mutlak iktidarını meşrulaştırmak oldu.
Güçler ayrımının ortadan kalkmasının yarattığı en mühim sonuç, yürütmenin yargıya dair yetkileri kullanmaya başlaması oldu. Yürütme ve özellikle idare, hakimlere mahsus olması gereken yetkiler kazandığından artık hakim gibi davranabilmekte. Yani, yasaları yorumlayabilmekte; yasanın ne dediğini söyleyebilmekte.
Keyfi yönetimin en temel kaynağı ise yasal mevzuatın dilinin muğlaklığı. Bu muğlaklık yürütmeye yasaları dilediği gibi yorumlama serbestisi getirmiş durumda. Terörle mücadele o kadar soyut bir kavram ki; siyasi muhalefet, toplumsal hareketler ya da sivil itaatsizlik eylemleri bile bugün yaşandığı gibi terör kapsamına alınabilmekte.
O halde hükümet, kimin terörist olduğuna tamamen keyfi bir şekilde karar verebilmekte; bir birey yaptığı bir fiilden dolayı değil, hükümet öyle adlandırdığı için terörist damgası yiyebilmekte.( Ayşegül Kars Kaynar, “Anayasal Devlette İstisna Durumunun Eleştirel Analizine Paye’nin Katkısı ve Ceza Hukukunun Rolü” Hukuk ve Adalet Eleştirel Hukuk Dergisi )
Siyasi muhalefetin suçlu ve savaşçı sayılması ise, savaş hukukunun ulusal ceza hukukuna yerleştirildiğinin işareti. Günümüzde terörle mücadele kapsamında savaş hukukuyla ceza hukuku birleşmiş; savaş kavramı ceza hukukuna sokulmuş durumda. Bu bağlamda, gizli teşkilatların vatandaşlara karşı muhbirlik yapması norm haline geldi. Görünen o ki devlet kendi halkına; kendi vatandaşlarına karşı savaş ilan etmiş gözüküyor.
Bugün gelinen noktada kalıcı istisna hali, yalnızca siyasi hasımların değil, siyasi sistemle bütünleştirilemeyecekleri düşünülen kesimlerin ortadan kaldırılmasına izin veren yasal bir iç savaş olarak yaşanmakta.
Kalıcı istisna hali temeline “zorunluluk” kavramı yerleştirilerek normalleştirilmiş durumda. ”Zorunluluğun yasası yoktur” ( Necessitas legem non habet ).Bu deyiş iki sonuç doğurmakta:”zorunluluk hiçbir yasa tanımaz” ve “zorunluluk kendi yasasını yaratır”.Böylece “zorunluluk” kuramı,sürekli bir istisna hali olarak ortaya çıkmakta.
Carl Schmitt’in şiddeti her defasında yeniden hukuka bağlamaya çalışmasına karşılık,Walter Benjamin,her defasında şiddete hukukun dışında bir yer vermeye çalışır.Kurmaca istisna halinde hukuki bir çehreden yoksun bir şiddetin hüküm sürdüğü bir yasasızlık bölgesi vardır. Benjamin, devlet iktidarının bu maskesini düşürür.Kafka’nın da karakterleri istisna halindeki bu hayaletimsi hukuk figürüyle uğraşmak zorunda kalırlar.
Türkiye’nin getirildiği nokta tam da; “zorunluluk” gerekçesini kullanarak, hukuk dışılığı gücün yarattığı düzenlemelerle hukuk olarak kabul ettiren kalıcı bir istisna halinin meşrulaştırılması olmuştur.
Hareket ile netice arasında illiyet bağı aranmadan, sanıkların hiyerarşideki yerleri ve aldıkları talimatlar delillendirilmeden, suçun manevi unsuru olan kastın varlığını gösterir kanıta ulaşılmadan çok sayıda mahkumiyet kararı verilmiş durumda.
Hak ve özgürlük kullanımıyla ilgili fiiller üzerinden adeta delil icat edilmeye çalışıldı, icat edilen deliller üzerinden de suç icat edilerek ve hukuk felsefesince kabul edilemez olan “niyet okuma”larla ağır cezalar uygulanıldı.
Bugün de on binlerce kişi uzun süredir siyasi suçlar nedeniyle tutuklu ya da hükümlü olarak bulunmakta. Devletin kadim geleneği hükmünü sürdürmekte. Artık ceza muhakemesinin hakikatin araştırılması, sanığın korunması, adil yargılanmanın sağlanması gayesini gerçekleştirme imkânı kalmamış durumda.
Tek kişide somutlaşan siyasi rejim olağanüstü dönem uygulamalarını yeni bir hukuki rejim olarak sürdürecek yapıyı oluşturmuş durumda. Faşist rejimlerin siyasal suç düzenlemelerini içeren Türk Ceza Kanunu ve “kanun önünde eşitlik” ilkesini ihlal eden, özel ceza muhakemesi kurallarıyla tabii hakim ilkesini bozan özel ceza kanunu niteliğindeki Terörle Mücadele Kanunu yeni hukuk rejiminin payandaları durumunda.
İçlerinde gazeteciler, akademisyenler, iş adamları, hakimler, avukatlar ve bürokratların bulunduğu on binlerce kişi tabii hakim ilkesine aykırı olarak suçtan sonra kurulmuş, bağımsızlığı ve tarafsızlığına güven duyulmayan mahkemelerce yargılandı, tutuklandı, mahkum oldu.
130.000’den fazla kamu görevlisi denetimsiz KHK’lar ile hiçbir hukuki denetime tabi olmayan idari işlemler sonucu kamudan ihraç edilmiş durumda.
Ayrıca cezasızlık rejimin temel unsuru olmuş durumda. Kobanê olaylarında güvenlik güçleri ve paramiliter örgütlerce öldürülen protestocu HDP’lilerin katilleri bulunmak istenmedi. Planlı ve taammüden gerçekleştirilen Sinan Ateş siyasi cinayetinin siyasete kadar uzanan bağlantıları örtbas edilmeye çalışılmakta.
Siyaset-bürokrasi-ticaret ekseninde oluşmuş, terör yöntemiyle iş gören çeteler devletin şiddet gücünü hukuksuzluk alanına çekerek kurum olarak çöküntüye uğrattılar. Ortaya çıkan hukukun yitimiyle birlikte “gücü gücü yetene kayyım rejimi” oldu.
Türkiye’nin çölde aranan vaha misali meşru-evrensel hukuka, adalete, özgürleşmeye ve uzlaşmaya ihtiyacı bulunmakta.
Yazarlar
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025