Ümit KARDAŞ
Devlet iktidarı merkezde güçlenerek yetkileri biriktirmiş ve merkezi iktidarı dengeleyecek erkler oluşmamışsa orada demokrasi kapıda bekliyor demektir.
“Devlet,işte o benim” (L’etat, c’est moi) sözü Güneş Kral diye bilinen ve 1643 yılında 5 yaşında tahta çıkarılıp, 1715’e kadar tahtta kalan, Fransa Kralı XIV. Louis’ye ait.
Mutlakiyetçi Kral, bu süreçte merkezileşmeyi ve bürokratikleştirmeyi arttırdı, yönetimi kişisel olarak kullandı.
Merkezileşmiş Fransız monarşisi, merkantilizm uygulamasıyla yayılarak Avrupa’yı etkiledi. Ancak Fransa gerilimlere ve çatışmalara gebeydi .Oysa gelişen katılımcılıklarıyla ve uzlaşı kültürleriyle İngilizler daha istikrarlı bir sistem kurdular.
1215’ de İngiliz baronları (feodalleri) Londra’da Magna Carta Libertatum ile Kral Yurtsuz Jean’ın yetkilerini sınırlıyorlardı.
Zaman içinde burjuvaların 17. yüzyıla ait çeşitli bildiri ve belgelerle hukuk güvenliği ve müşterek hukuk (common law) oluşturarak bu çizgiyi sürdürmeleri monarşi etrafında demokratik bir gelişmenin kapılarını açarken, Osmanlı İmparatorluğu 1808’de Sened-i İttifak ile tökezliyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki mutlakiyetçilik ise sınırlanamadı, sınırlanmaya kalkıldığında da kısa sürede bertaraf edildi. 1808’de Alemdar Mustafa Paşa’nın zorlamasıyla oluşturulan,aslında daha çok ayana yükümlülükler getirip, Padişahı yemin dışı bırakan Sened-i İttifak’ı II.Mahmut hiç uygulamamış, kendisini sınırlayacak yerel güçleri de tasfiye ederek merkezde iktidarı mutlaklaştırmıştı.
Sened-i İttifak’ın yükünden kurtulan ve feodal ve askeri güçlerin oluşturduğu engelleri ortadan kaldıran II.Mahmut, rakipsiz ve sınırsız bir güce ulaşmış, onu dengeleyecek bir erk ve kurum kalmamıştı.
Devlet ve merkez güçlendirilirken,merkezi güçler arasında (Saray,sadrazam,ordu,ulema ) iktidarın belirleyicisi olarak Saray öne çıkıyordu.
II.Mahmut, sınırsız gücüyle merkezi güçlendiren, modernleşme anlamına gelen reformları gerçekleştiriyordu.19.yüzyılın başına kadar padişahın yetkileri yeniçeri ve ulema tarafından sınırlanırken, II.Mahmut ile birlikte merkezin güçlenmesi ve iktidarın şahsileşmesi sürecine geçiliyordu.
1839-1876 sürecinde de Tanzimat ile birlikte oluşan bürokrasi, padişahın yetkilerini sınırlamaya başlıyordu. Ancak II.Abdülhamit, Tanzimat’ın bu yükselen siyasi gücünü hizaya sokarken, iktidarının karşısında onu dengeleyecek hiçbir unsur bırakmadı.
Meclisin (Heyet-i Ayan ), Rus Savaşı sırasındaki askeri başarısızlığı ve yolsuzluk iddialarını sorgulamasını tehlike olarak görüp, parlamentoyu tatil etti, Tanzimat ile oluşmuş bürokrasiyi kontrolü altına alıp kadir-i mutlak bir egemen olarak hüküm sürmeye başladı.
Yıldız Sarayı’nda nazırları devreden çıkararak taşra ile bu dönemde sayıları 5’ten 28’e ulaşacak mabeyin katipleri aracılığıyla doğrudan iletişim kurarken, hem merkezi daraltarak güçlendiriyor hem de iktidarı şahsileştiriyordu.
II.Abdülhamit de tek adam olarak İmparatorluğu modern bir devlet ve büyük bir İslam gücü haline getirme düşünü taşıyordu.
II.Meşrutiyet mutlak gücü sınırlarken ülke yalancı bir bahar havasına giriyordu. Nitekim kısa bir süre sonra İttihat ve Terakki iktidarı bir darbeyle elde edecek ve merkezde belirleyici tek güç haline gelecekti.
Mutlakiyetçi siyasi kültür, Milli Mücadele’de yerel unsurlarla demokratik temsil yoluyla yapılan ittifakla aşılırken, adem-i merkeziyetçi bir temele oturan 1921 Anayasası ile merkezin yetkilerinin bir bölümü taşraya devrediliyordu.
Ancak 1924 Anayasası ile birlikte merkezin yerelle yetki paylaşımından vazgeçildi.
Mustafa Kemal, yapılacak devrimlerle toplumu tepeden modernleştirerek Batı Medeniyeti’ne ulaştırma düşüyle rejimi devletçi-merkeziyetçi-otoriter bir eksene oturtuyor, merkezde rakipsiz ve sınırlanamayan bir güç olarak iktidarı mutlaklaştırıyor ve şahsileştiriyordu.
Merkeziyetçi-otoriter yapı varlığını çok partili hayata geçildikten sonra da devam ettirdi.
Bu sefer merkeziyetçi yapının ürettiği askeri bürokrasi kendisine eklemlenmiş güçlerle birlikte çevrenin seçerek merkeze gönderdiği partilerle iktidar çatışmasına girdi.
Bu çatışma AKP’nin iktidar olduğu 2002’den sonra daha da şiddetlendi.
AKP iktidarı, merkeziyetçi-otoriter yapıyı temsil eden güçleri AB kriterleri doğrultusunda yaptığı reformlardan aldığı güçle geriletti.
Ancak siyasi iktidar, 2011 yılından başlayarak demokratik reformlardan vazgeçip, kendi genel başkanının merkezdeki iktidar gücünü genişletmesine destek verdi.
Böylece merkezdeki denetlenemez güç Cumhurbaşkanının şahsında tecessüm etti.
Yaşanan tarihsel sürecin bizi getirdiği noktada söz konusu mutlakiyetçi kültürün değişmediğini, ütopyaları olan karizmatik liderlerin iradelerini engelleyen ve dengeleyen hiçbir sınırlamadan hoşlanmadıklarını, merkezi güçlendirmek ve bürokratik kurumları şeffaflaştırmadan onları denetimleri altında tutmak yoluna saptıklarını göstermekte.
Okul, aile, siyaset, bürokrasi, yargı gibi kurumlar mutlakiyetçi kültürü beslemekte, demokratik değer ve kültür üretememekte.
Bu nedenle mutlakiyetçi monark çevresinde şekillenmiş siyasi partiler; milletvekilleri, bakanları ve üyeleriyle lidere körü körüne itaat kültürünü beslemekte.
Partide ve iktidarda rant üretip, dağıtan mutlakiyetçi liderin bu itaati daha çok güçlendirdiği açık.
Liderini eleştiremeyen ve hem partiyi hem de ülkeyi tehlikeye düşürdüğü noktada onu sınırlayamayan ya da değiştiremeyen siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olmaktan çok demokrasinin kuyusunun kazılmasına zemin hazırlamakta.
Merkezdeki tek güce eklemlenen Ordu, Emniyet, MİT gibi kurumların şeffaflıktan uzak bulunmaları ve demokratik hukuki denetime tabi olmamaları durumu daha da vahimleştirmekte.
2018 yılında da çoklu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü nitelikleriyle barışı ve hukuk güvenliğini sağlayacağını umduğumuz demokrasi yine boynu bükük bir vaziyette kapının dışında bekletilmekte.
Yazarlar
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025