Yıldıray OĞUR
İnsan grupları arasındaki karmaşık ilişkileri çözmeye, 1919’da İzmir Yunan işgali altındayken, süngülenmekten bir Yunan askerinin merhameti sayesinde kurtulunca karar verdiği söylenir. Yanındaki adamı öldüren Yunanlı asker, sırası gelen bu on üç yaşındaki çocuğa dokunmayarak arkasını dönüp gitmiştir.
1928’de felsefe okumak üzere İstanbul’a, Darülfünun’a gelir. Başlangıçta kuruluşuna tanık olduğu Cumhuriyet’in heyecanına kapılır Şerif. Dönemin en ciddi entelektüeli olan Ziya Gökalp, gözlerini kamaştırır. Ulusal bir yarışmada birinci olarak kazandığı bursla gittiği ABD’de gözündeki perdeler iner. Tarihin başka bir kırılma anına denk gelmiştir yine. Onun gittiği ABD, 1929 kriziyle çalkalanmaktadır. Bu büyük çalkantı Şerif’in politik görüşlerinin şekillenmesinde belirleyici olur, Amerikan soluyla tanışır. Fransa, İsviçre ve Almanya’yı kapsayan bir akademik tura çıkar. Berlin Üniversitesi’nde ders takip ettiği günlerde Almanya Nazi iktidarına doğru kaymaktadır. Gösteriler, yürüyüşler ve siyasi çalkantılarla Almanya’nın faşizme kayışına gözleriyle tanıklık eder.
1932’de döndüğü Gazi Terbiye Enstitüsü’nde ise ırkçılık artık resmî görüş olmuştur. O yüzden fazla kalamaz burada; 1933’te doktora için yeniden ABD’ye döner. Sosyal psikoloji alanında hâlâ bir klasik sayılan Toplumsal Kuralların Psikolojisi’ni 1936 yılında burada yazar. Uluslararası akademik dünyada büyük ses getiren kitabından sonra Türkiye’ye döner.
Döndüğü Ankara, CHP tek parti iktidarının savaşta Alman cephesine yanaştığı, siyasette Nazi, akademide ırkçı rüzgârların estiği bir yerdir artık.
Şerif net bir anti-faşisttir.
Şerif okulda öğrencileriyle sosyal psikoloji tarihine geçecek deneylere imza atar, önemli klasiklerin Türkçe’ye çevrilmesine öncülük eder. Üniversitedeki Nazi ve ırkçı gruplara karşı öğrencileri örgütler. Böylece de CHP’li örgütlü öğrencilerin düşmanlığını kazanır. Merdivenlerde ceketinin cebine yazılar konur. Üniversitede verdiği en büyük mücadele, Rozet Avigdor adındaki Türkiye vatandaşı Sefarad Yahudisi kız öğrenciye yapılan haksızlığa karşıdır. Şerif, başarılı bir öğrenci olan Avigdor’un Yahudi olduğu için Psikoloji Fakültesi’nde sınıfta bırakılmasına karşı hem fakülte hocalarıyla hem de öğrencilerle uzun süre mücadele eder. Onu devlet nezdinde bir nefret objesi haline getiren ise ırkçılığa karşı 1943’te yazdığı Irk Psikoloji adlı çalışma olur. Kitap anti-faşist hareketin başucu kitabı olur, o devrin ulusalcı komplo jargonuyla “ithalat malı” olmakla suçlanır.
Tek parti iktidarının Nazilere yanaştığı, Cumhuriyet gazetesinin sahibi Yunus Nadi’nin adının Yunus Nazi’ye çıktığı yıllarda böyle bir kitabı yazmak cesaret işidir.
Bu ağır havada Ankara Üniversitesi’nin kurulma sürecinde Hatay’daki bir toplantıya giderken pek çok ünlü ismin bulunduğu trende Muzaffer Şerif’in parrhesia nöbeti nükseder. Trendekilerden biri de dönemin ırkçı fikirleriyle ünlü askerî veterineri Süreyya Aygün’dür.
Aygün, yol boyunca “yemeklerin ırkların ruhunu yansıttığı”ndan başlayıp “Kayserililerin pastırma yapımında kullandıkları tekniklerin çiğ etin zararlarını bertaraf ettiğine” kadar işi vardırır. Şerif daha fazla kendini tutamaz ve “Üstad Kayserililer sizin bir heykelinizi dikecekler, ama bu heykel pastırmadan olacak” der. Sinirden deliye dönen Aygün “Türk subayına hakaret” gerekçesiyle Şerif’i şikâyet eder; Şerif hakkında soruşturma açılır.
Parrhesia nöbeti gelmiştir bir kere. Aynı tren yolculuğu sırasında Kayseri istasyonunda yemek yerken İtalya’nın II. Dünya Savaşı sırasında “kayıtsız şartsız teslim olduğu” haberi ulaşır. Şerif bu güzel haberi trendeki pek çoğu faşist olan diğer öğretim üyelerine duyurur hemen. 12 Mart darbesinin ara rejim başbakanı Nihat Erim de onlardan biridir. Erim bu habere bozulur ve Şerif’e “Yanlış bir şey duymuş olacaksınız, Hukuk-u Düvel’e göre kayıtsız şartsız teslim diye bir şey olmaz” diye karşılık verir. Şerif’in cevabı ateşli bir parrhesia hastası olduğunun kanıtıdır: “Hukuk-u Düveli kim ipler (orijinal versiyonu bu kadar kibar değildir) kayıtsız şartsız teslim olmuşlar işte!”
Cadı avı bir yıl sonra başlar. 1944’te ırkçı hareketin ideoloğu Nihal Atsız, “Başvekil Saracoğlu Şükrü’ye Açık Mektup”larından on yedi gün sonra, 16 Mart 1944’te Muzaffer Şerif, üniversiteden arkadaşlarıyla birlikte gözaltına alınır. Suçları, “Millî menfaatlere düşmanlık”tır. Birlikte gözaltına alındığı iki arkadaşı daha sonra bırakılır ama Şerif bırakılmaz. Önce basında yargılanıp hükmü kesilir. Ardından yargılandığı askerî mahkeme onu yirmi yedi yıl hapis cezasına çarptırır. Çıkardığı Adımlar dergisi kapatılır.
Hapishanedeki günlerini sosyal psikoloji ders kitabının yazmaya başlayarak değerlendiren Şerif’in tutuklanması Harvard’daki arkadaşlarını ayağa kaldırmıştır. Tepkiler üzerine Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Şerif’in bırakılması için Türkiye hükümeti nezdinde girişimlerde bulunur. Ankara’daki elçilikten bir Harvardlı diplomat hükümet yetkilileriyle bire bir görüşür. Onun hapse atıldığı günlerde savaşta da rüzgârlar ters yönde esmeye başlamıştır. Almanların cephelerde kaybetmesiyle, Ankara yavaş yavaş pozisyon değiştirmeye başlamıştır. Önce Almanya’ya krom satışı durdurulur, ardından Varlık Vergisi kaldırılır. Kırk günlük tutukluluktan sonra Şerif de serbest bırakılır. Kısa bir süre sonra rüzgâr tümüyle ters taraftan esecek, yine jest için bu kez o hapishanelere girme sırası onu ihbar eden ırkçılara gelecektir.
ABD hükümeti onu bu fokurdayan kazandan kurtarmak için bir devlet bursu vererek Princeton’a davet eder. Muzaffer Şerif ABD’ye içi üniformalı askerlerle dolu bir Amerikan askerî uçağıyla gelir. Uçaktaki tek sivil kıyafetli kişi odur. Askerlere sosyal psikolog olduğunu söylese de kimse ona inanmaz, herkes onun özel görevli bir istihbaratçı olduğunu düşünür. Kazandığı Dışişleri Bakanlığı bursu yüzünden Beyaz Saray’ın karşısındaki Blair House’a yerleştirilir. Akademik çalışmalarına hız verir. Yaptığı deneyle ve kitaplarla adı Sosyal Psikoloji’nin kurucusu olarak tarihe geçer.
Onun için galiba en doğru tanımlamayı 1943’te Kemal Tahir’e yazdığı mektupta Nazım Hikmet yapmıştır:
“Muzaffer Şerif’i ben tanırım. Enteresan çocuktur, ama ne senin ne de benim şöyle ahbapça arkadaşlığını edebileceğimize pek ihtimal vermiyorum, lüzumundan fazla münevver Amerikalı bilgin.”
“Lüzumundan fazla münevver.”
O Türkiye’deki entelektüel ve akademik dünya için fazla iyidir. O yüzden bir daha Türkiye’ye dönmez.
Türkiye’nin çok partili düzene geçmesinin ardından 1947 yılında ülkesindeki işine yeniden dönmek ister ama bu kez de karşısına evlendiği Amerikalı eşinden dolayı memurluktan çıkarıldığına dair bir mevzuat maddesi çıkarılır. O an kararını verir: Bundan sonra hayatına "Muzafer Sherif" olarak devam edecektir. Türk pasaportunun süresi dolmasına rağmen, ömrünün sonuna kadar ABD vatandaşlığına geçmez. Talihsizlikler peşini bırakmaz. 1951 yılında McCarthy’nin anti-komünist cadı kazanları kaynamaya başladığında üniversitede kalabilmek için sadakat yemini metnini imzalamak zorunda kalır. Bunun dışında devletsizliği, dünya vatandaşlığını tercih eder. 1988’de Alaska’da kalp krizinden ölünceye kadar ne bir daha Türkiye’ye döner ne de sade ve beliğ Türkçesiyle tek bir kelime yazar. Çocuklarına Türk isimleri vermediği gibi Türkiye’den gelen görüşme taleplerini de geri çevirir. Rivayetlere göre bazen odasına kapanır, içki içer ve ağlayarak Ege Türküleri söyler.
30’lı 40’lı yılların ırkçı, anti-semitik, Nazi sever resmî ideolojisi, Kurtuluş Savaşı’nda ölümden son anda dönen, Ziya Gökalp’in cenazesinde milliyetçi nutuklar atan, İzmirli zengin beyaz Türk Muzaffer Şerif’ten sosyal psikolojinin bir Muzafer Sherif meydana getirmiştir. Bunun için de ne kadar övünse azdır...
Yazarlar
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEİslâmcıların iki yüzü, Türkçülerin devleti ve Kürt sorununun çözümü 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBüyük Buhran… 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBeslenmenin farklı yollarından kaçış yok 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025