Yıldıray OĞUR
Hafta sonu Türkiye’de rüzgar mevsim normallerinin üzerinde Batı’dan esti.
Cumhurbaşkanı, iki gün içinde parti kongrelerinde yaptığı konuşmalarda iddialı cümleler kurdu:
“Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor ve geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.”
“Sadece Osmanlının Avrupa’da 600 yıllık geçmişi vardır. Bugün de kendimizi Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Bizi başka arayışlara mecbur bırakmadıkça tercihimizi hep Batı’dan yana kullandık.”
Batı’dan esen rüzgarın meteorolojik bir açıklaması yok.
10-11 Aralık tarihlerindeki AB zirvesinde Türkiye mevzusunu masadan kaldırmak isteyen Ankara biraz fazla hızlı dönüyor sadece, bu onun rüzgarı…
Tabii üç yıl önceki Cumhurbaşkanlığı sistemi referandumu kampanyası sırasında ‘Evet’leri coşturmak için vaat edilen AB adaylığını bitirme referandumu yapılsaydı ya da daha geçen yaz Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi “AB’nin sonu gelseydi” bugün kendimizi ve geleceğimizi Avrupa’da görmek de mümkün olmazdı!
Cumhurbaşkanı’nın “Yerimiz Avrupa” sözlerini manşetlerine taşıyan medyaya bakılırsa, “Ver mehteri” havası en azından bir süreliğine yerini “Ver, 9. Senfoni” ye bırakabilir.
Demek ki aksini söyleyen herkesi Batı’nın içimizdeki uzantıları gören bazılarının zannettiği gibi iktidar 100 yıllık Batı prangasından Türkiye’yi kurtarmaya çalışmıyormuş, her türlü anti-demokratik uygulamayı, hukuksuzluğu meşrulaştırabilen bir istiklal mücadelesi vermiyormuşuz, bekamızı Batı tehdit etmiyormuş, Avrupa da çökmüyormuş.
Yoksa Cumhurbaşkanı neden Türkiye’nin yeri ve geleceğini Avrupa’da görüyoruz, tercihimizi hep Batı’dan yana kullandık desin ki…
Gündüz vakti havai fişek gösterisi de olsa insan kendisini 2020’de değil, 2004’de zannedebilir…
Yaşı yetenler hatırlayacaktır.
17 Aralık 2004’de Brüksel’deki AB zirvesinden uzun müzakereler, masadan kalkma tehditleri sonucu alınan AB resmi adaylığı sonrası Ankara’ya dönen Başbakan Erdoğan’ı Esenboğa havalimanında ellerinde “Avrupa ve Türkiye’nin mimarı”, “Avrupa fatihi” pankartları olan büyük bir kalabalık karşılamıştı.
Havaalanından Kızılay Meydanı’na dev bir konvoyla hareket eden Başbakan’ı, derecelerin -7’yi gösterdiği Kızılay’da ellerinde AB ve Türkiye bayrakları ve balonları olan 20 bin insan coşkuyla alkışlamıştı.
Üzerinde “AB hayırlı olsun” yazan AB ve Türkiye bayraklı havai fişek panosu yakılmış, üstüne gündüz vakti havaya havai fişek bile atılmıştı.
Meydanda bugünlerde tekrar hatırlanan Ayten Alpman’ın meşhur şarkısı çalmıştı: “Bir başkadır benim memleketim…”
Ankara’daki bu coşkulu Avrupa kutlamasını o sırada Büyükşehir Belediye Başkanı olan Melih Gökçek’in organize ettiğine bugün kim inanır?
Hatta bazı AK Partili bakanlar kutlamalar için “Melih biraz abartmış” bile demişlerdi.
Ama o günler için bunlar abartılı hareketler değildi.
Rüzgarlar gerçekten de demokrasiden, sivilleşmeden, Avrupa Birliği’nden yana esiyordu.
Türkiye dünyanın yükselen yıldızı ve demokrasisiydi.
Şimdi, her gün Türkiye aleyhine bir karara imza atan Avrupa Parlamentosu’ndaki Türkiye’nin adaylığı oylaması sırasında, parlamenterler ellerinde üzerinde çeşitli dillerde “Evet” yazan Türkiye ve AB bayraklı pankartlar kaldırmışlardı.
Batı medyası coşkuyla Türkiye’nin yanındaydı, heyecanlı manşetlerle Erdoğan ve Türkiye’nin başarısı övülüyordu.
Sadece Avrupa’nın değil, Arap dünyasının gözü de Brüksel’deki zirvedeydi. Zirveyi izlemek üzere Arap ülkelerinden akredite olmuş gazeteci sayısı 270’di. Suriye devlet televizyonundan, BAE ve Suudi Arabistan kanallarına kadar herkes Türkiye’ye ve böylece İslam dünyasına Avrupa’nın kapılarını açan Erdoğan’la röportaj yapmak istiyordu. Ankara’daki kutlamaları Al Jazeera canlı yayınlamıştı.
Brüksel’deki zirveyi Türkiye’den bugün biraraya gelmeleri yada Erdoğan’la sohbet etmeleri imkansız çok kalabalık bir köşe yazarı ve gazeteci grubu izlemişti.
Ankara’ya dönmeden önceki gün Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, o kalabalık gazeteci grubuyla bir araya gelip, sohbet etmişti.
Erdoğan onlara “Avrupalılar sessiz devrim yaptınız bizi şaşırttınız diyorlar. Müzakerelerde de süratli gideriz. Yeter ki yol açılsın” demiş, desteği için CHP’ye de teşekkür etmişti.
O basın toplantısını izleyen köşe yazarları ertesi gün gazetelerine heyecanlı yazılar yazdılar.
Ama 10 yıl sonra o heyecandan geriye hiç bir şey kalmadı.
O gün yazılarına “İslam dünyası için umut ışığı”, “Haydi Kolay gelsin Türkiye”, “Bravo Erdoğan”, “Merhaba, Avrupa biz geldik” başlıklarını atan gazetecilerden pek çoğu 10 yıl sonra iktidara eleştirel pozisyonları yüzünden ana akım gazetelerden kovuldu, bir kısmı bugün yurtdışında yaşıyor, bir kısmı internet mecralarında gazeteciliğe devam etmeye çalışıyor, bazıları hapse girdi.
Ama hapse düşmek, sürgüne gitmek ve işinden olmaktan daha büyük acılar da var.
O günlerde “Türkiye Avrupa’ya aittir” kapağıyla çıkan, “Türkiye’ye hayır demenin imkansızlığı”, “Erdoğan’ın arkasında durmanın önemi” başyazılarıyla Türkiye’nin AB macerasına hararetle destek veren The Economist’in Türkiye muhabiri Amberin Zaman’ın geçen hafta yaşadığı türden insanı çaresiz bırakan acılar…
Amberin Zaman’ın uzun süredir hastalıklarla mücadele eden annesi Vasfiye Kalmuk, önceki gün hayatını kaybetti. Ama Zaman, 80’lerini aşmış annesinin son günlerinde yanında olamadı ve ona veda edemedi.
Çünkü yaptığı bazı haberler, röportajlar ve attığı tweetler yüzünden hakkında açılmış soruşturmalar vardı.
Uzun süre Türkiye’ye gelip gelemeyeceğini anlamaya çalıştı, herkese sordu, soruşturmaların sebebini anlamaya çalıştı ama bir soruşturmada hakkında yakalama kararı da olduğunu öğrendi.
Kimse ona Türkiye’ye dönersen en fazla ifadeni verir tutuksuz yargılanırsın garantisi veremediği için Türkiye’ye annesine veda etmek için dönemedi.
Amberin Zaman, 1950’lerin başına Pakistan elçiliğinin basın ataşesi olarak İstanbul’a gelmiş Sorbonnelu diplomat Arşadüz Zaman ve onun Türkiye’deyken Türkçe öğretmeni olarak tanışıp evlendiği, Notre Dame de Sion mezunu Tatar-Türkmen Vasfiye Kalmuk’un iki kızından biri.
Genç diplomat Arşadüz Zaman, sadece bir Türk kadınla evlenmemiş, Türkiye’de geçirdiği yıllarda aralarında Yahya Kemal, Halide Edip, Rauf Orbay, Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçi, Bülent Ecevit’in aralarında olduğu geniş bir çevre edinmişti. Evinde verdiği davetlere İstanbul’un entelektüel ve basın hayatından isimler katılıyordu.
İstanbul’dan sonra Pakistan basın ataşesi olarak Paris, New York, Tokyo ve Bonn’da da görev yapmış, 1971’de Pakistan’a karşı bağımsızlık savaşı verilirken Bengalli Arşadüz Zaman, Mücibur Rahman’la birlikte hareket etmiş ve Bangladeş’in kuruluşunda yer almış, daha sonra Bangladeş’in çeşitli ülkelerde büyükelçilik görevini yürütmüştü.
80’lerin başında Cidde’de İslam Birliği Konferansı’nın genel sekreter yardımcılığı görevine getirilen Zaman, Irak-İran savaşı sırasında ateşkes girişimlerinin arabuluculardan biriydi. Yunus Emre’yi ilk Bengalce’ye çeviren isimdi. Andre Malraux’u Fransızca’dan Bengalceye çeviren ilk isim olarak Fransızlardan Legion d’Honneur nişanı almıştı. 2008’de vefatına kadar yazları İstanbul’da geçirmiş, Atatürk hayranı Bangladeşli şair Kazi Nazrül İslam’ın şiirlerini Türkçe’ye çevirmişti.
Amberin Zaman, böyle diplomatik bir ortamda doğmuş 1991’den bu yana Türkiye’de pek çok İngiliz ve Amerikan gazetesi ve dergisinin temsilciliğini yapmış çok tecrübeli bir gazeteci.
1991’de Daily Telegraph’ın genç Ankara muhabiri olarak çalışmaya başlamış, daha o günlerde ordu-siyaset ilişkileri, Türkiye’nin Orta Asya siyaseti, Kürt sorunu ile ilgili yaptığı haberler çok konuşulmuştu.
Türkiye’nin tehlikeli gündeminden kaçmadan haberlerini yaptı.
1995’de Daily Telegraph’a Yunanistan’daki kamplarda PKK’lıların eğitildiğini ilk o yazdı, 1998’de Türkiye’den Batı’ya insan ticaretini müşteri kılığına girerek kaleme aldı, 1999’da Türk medyası şeytanlaştırırken Merve Kavakçı’yla Washington Post için röportaj yaptı, çalıştığı Amerikan ve İngiliz gazetelerinde Türkiye’deki başörtüsü yasağını eleştiren çok sayıda makaleye imza attı.
AK Parti iktidarına karşı Batı medyasındaki önyargıların kırılmasında onun haberleri etkili oldu. 2007’deki e-muhtıra krizi sırasında, AK Parti kapatma davası sırasında The Economist’in ordunun siyasete müdahalesine karşı eleştirel kapakları ve başyazıları onun eseriydi. Taraf’ta yazarken, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’la röportaj yapmıştı.
Ama 2013 Gezi olaylarından sonra iktidar da pek çok kişi gibi onun da iktidara bakışı değişti, daha eleştirel bir pozisyon aldı. Habertürk’teki yazılarına son verildi.
2014’de televizyonda “Yüzde 25-30’luk bir kitle hiçbir sorgulama yapmıyor” diyen Kılıçdaroğlu’na, “Müslüman bir ülkeden bunun tersini beklemek garip değil mi?” dediği için Müslümanlara hakaret ettiği gerekçesiyle ertesi gün meydanlarda Erdoğan tarafından “gazeteci kılıklı militan, edepsiz kadın” ilan edildi.
Çözüm süreci bittikten sonra Türkiye’de oluşan yeni atmosfer içinde daha önce pek çok kişinin yaptığı, hatta AA’nın muhabir gönderdiği Kandil’de ve Suriye’de PKK ve YPG’lilerle yaptığı röportajlar, Suriyeli Kürtler üzerine haberleri Türkiye’de göze battı, hakkında hedef gösterildiği haberler yapıldı, haberleri soruşturmalara konu oldu.
Günün sonunda fikirleri ne olursa olsun, sadece yaptığı gazetecilik yüzünden 30 yıldır Türkiye’yi dünyaya anlatan, Batı’da en çok tanınan Türk gazetecilerden biri 2020 yılında annesinin cenazesi için bile Türkiye’ye gelemedi.
Bu manzaraya yurtdışından, Avrupa’dan bakan biri Türkiye’deki hukuk sistemi hakkında ne düşünür, bu ülkede reform veya değişim iradesi görür mü?
Ama iktidar yaptığı bir kaç açıklamayla bunun görüleceğini düşünüyor.
Cumhurbaşkanı’nın geçen hafta söylediği “Ekonomik hayatın tüm paydaşlarıyla da çalışılarak İnsan Hakları Eylem Planı’na son hali verilecek” sözleri ve ardından insan hakları alanında atılacak adımlar olarak sıraladığı “mülkiyet hakkı ve sözleşme serbestisi” gibi “reform” kalemleri, bu reformun pek bizlik bir şey olmadığını göstermişti.
Dün de Ali Paşa’dan, Kamil Paşa’dan beridir görülmemiş bir Avrupaperververlikle savunulan Avrupa hedefiyle aynı anda bugün bırakılsa küçük azınlık dışında kimsenin itiraz etmeyeceği Osman Kavala’nın bile bir yıl önce beraat ettiği iddialarla suçlanmaya devam edildiğini gördük.
Hukuk ve reform çağrısı yapan yılların Arınç’ı fitne ateşini yakan ilan edilirken, ana muhalefet liderini tehdit etmiş mafya liderine alenen sahip çıkan MHP liderine sadece şükranlar sunuldu.
Anlaşılan bu reformlardan kastedilen, misafirler için çıkarılan tabak takımları, çatal bıçak setleri, sadece onlar için hazırlanan özel yemekler gibi bir şey…
İktidar bu reformlar, hukuk falan sizin için değil, siz heyecanlanmayın, elinizi de sürmeyin, bunlar akşam gelecek misafirler için diyor.
Ama artık misafirlerin de karnı bu yemeğe tok olabilir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları











































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025