Zülfikar ÖZDOĞAN
Türkiye’nin temel sorunu nedir diye sorulsa hemen akla bildik kadim sorunlarımız geliyor: Kürd meselesi, Kıbrıs, Ege, Ermeni sorunları, islamcılık ve laiklik, aleviler ve azınlıkların hakları vs.
Hemen hemen herkes bu sorunlarla doğdu, bu sorunlarla yaşadı ve muhtemelen bu sorunlar çözül(e)meden yaşama veda edecek. Çünkü bu sorunlar geç kalmış Türk milliyetçiliğinin yarattığı sorunlar ve milliyetçilik bu topraklarda henüz miadını doldurmadığı için sorunlar da bir türlü çözülemiyor.
İşin kötüsü, küresel kapitalizmin gelişmesi nedeniyle beliren tepki bir yana bırakılırsa genel olarak bütün dünyada milliyetçilik inişe geçmiş iken aksine Türkiye’de en yüksek dönemini yaşıyor. Bugün katıksız milliyetçi olmayan tek bir siyasi akım ve örgütlenmenin olmaması açıkçası içimizi karartıyor. İslamcılar, liberaller, hatta sosyalistlerin büyük bir kısmı milliyetçiliğin değişik tonlarında at koşturuyor, cirit atıyorlar. Meret öyle bir şey ki, kişi bir kez tadına varmasın, mümkünatı yok kendini bu bağımlılıktan kurtaramıyor, başını döndürüyor, aklını başından alıyor ve onu anakronik bir kişiliğe dönüştürüyor.
Elbette hepsi aynı renk ve tonda değil: Kimisi ırkçı, kimisi kemalist, kimisi dinci, kimisi misak-ı millici, kimisi kültürel, kimisi modernist, kimisi sağcı, kimisi solcu, kimisi batıcı, kimisi avrasyacı, kimisi gizli, kimisi açık… Ama tümünü kesen ortak payda milliyetçi olmalarıdır.
Bu milliyetçi cendereyi aşamadığı sürece Türkiye sorunlarını çözmekte zorlanacaktır. Çünkü hangi soruna el atılsa yükselen milliyetçi dalga eli kolu bağlıyor ve ‘en son devlet’, ‘ayyıldızlı şanlı bayrağımız’, şehitlerin kanlarıyla sulanan vatan toprağı’, ‘şehitler ölmez vatan bölünmez’ nidaları üzerinde bir hamaset yarışı başlıyor ve sonuç olarak sorunlar bir türlü çözülemiyor.
Peki bu ne kadar sürebilir?
Türkiye makûs talihini ne zaman yenip çağdaş, demokrat, çoğulcu, modern, kendinden emin bir ülke haline gelecek?
Hep bu milliyetçi zindanda yaşamaya mahkum muyuz?
Küreselleşen dünyanın modern, özgür, gelişmiş bir parçası olamayacak mıyız?
Çözülemeyen sorunlarla yaşamak kaderimiz mi?
Ne yazık ki bu soruların basit bir yanıtı mevcut değil. İnsanlık üçyüz yıldır milliyetçilikle boğuşuyor, bu uğurda milyonlarca kayıp verdi ve biz daha şurada topu topu yüz senedir bu meretle uğraşıyoruz. Bu nedenle gidecek daha çok yolumuz var. Çünkü toplumların gelişmesi kişilerin gelişimi gibi değildir, bir aşamadan daha üst bir aşamaya geçmesi maalesef zaman alıyor.
Ama elbette bu sürekli böyle gitmeyecektir. Çünkü küreselleşen dünya milliyetçiliğin altını oyuyor ve onun doğal bir sonucu olan tek devlet, tek millet, tek bayrak ve benzeri kavramları aşındırıyor, insanları ortak bir dünyanın eşit yurttaşları yönünde sürekli öğütüyor. İletişim teknolojisinin gelişmesi, mobilizasyonun olağanüstü artması günümüzde varolan sınırları zorluyor, yok ediyor. Türkiye’nin de bu gelişmenin dışında kalması mümkün değildir. Er veya geç Türkiye de bu yola girecek ve değişecektir. Ayrıca şu aşamada bile bu sürecin tümüyle dışında olduğumuz söylenemez. Ama henüz çok başlarda olduğumuz bir gerçektir.
Türkiye’nin temel sorunu bu süreci yönlendirecek siyasal güçlerin ve örgütlerin henüz olgunlaşmamasıdır. Sivil toplum örgütleri bir yana bugün itibariyle milliyetçi olmayan güvenilir, çağdaş, çoğulcu, demokrat bir siyasi partinin olmaması Türkiye'nin en büyük handikapıdır. Mevcut partilerin hiç birisi bu anlamda güven verici değildir. Hepsi de şu veya bu ölçüde milliyetçiliğin, muhafazakarlığın, otoriterliğin kolları ve kanatları arasında siyaset yapıyorlar.
Eğer programı, söylemleri, kadrosu itibariyle çağdaş, demokrat, özgürlükçü bir parti olsaydı, Türkiye’nin siyasi iklimi bugünkünden çok farklı olur, doğal olarak sorunlara yaklaşım da o denli farklı olurdu. Böylesine bir parti olmadığı için islamcılık, muhafazakarlık ve milliyetçilik meydanı boş bulmuş at koşturup duruyorlar. Dolayısıyla sorunlar da bir türlü çözülemiyor.
Türkiye’de neden milliyetçilik geç gelişti?
Bilindiği gibi milliyetçilik, ticaretin, sanayinin gelişmesinin, tek pazar’ın oluşmasının bir sonucudur. Kapitalizm, Osmanlı coğrafyasının batısında gelişti ve dünyaya yayıldı. Bize ulaşması da zaman aldı. Dolayısıyla kapitalizmin sonucu olan milliyetçilik de bize geç geldi. Bu nedenle biz geç kalmış kapitalizmin ve onun doğal bir sonucu olan geç kalmış milliyetçiliğin sonuçlarıyla boğuşuyoruz.
Peki bu daha ne kadar böyle sürecek?
Hiç bir toplum bazı aşamaları keyfi olarak atlayarak bir üst aşamaya sıçrayamaz. İnsanlığın tarihi bunu bize çok kez gösterdi. Toplumlar belirli aşamaları yaşamadan, hızlandırılmış programlarla, toplum mühendisliğiyle bir üst aşamaya geçemiyorlar. Bunun en yakın ve çarpıcı örneği ‘reel sosyalizm’ deneyidir. Türkiye’de mevcut süreci yasamak zorundaydı ve yaşıyor.
Elbette toplumların gelişimi statik değil dinamik bir süreçtir. Sadece iç etkenler değil, dış etkenler de belirleyici olabilir. Eğer sadece iç dinamiklerin gelişimine bağlı olsaydı toplumların gelişimi çok ağır olurdu. Bugün itibariyle dış etkenlerin etkisi daha da arttı denebilir. Çünkü yüksek teknolojiye dayalı iletişim ve mobilizasyon çağında yaşıyoruz. Bu nedenle toplumların gelişimindeki belirli aşamaların süresi de kısaldı, bir başka deyimle tarihin akışı hızlandı.
Toplumların gelişmesinde küresellik bugün en önemli etkenlerden birisidir. Hiç bir toplumun bundan kaçınması olanaklı değildir. Arab çöllerinden esen özgürlük rüzgarı çağdaş olmayan bütün otoriter değerleri önüne katıp sürükleyecek ve tarihin çöp sepetine atacaktır. Elbette bu birden olmayacaktır. Gelişim kimi zaman sıçramalı, kimi zaman zigzaglı olacaktır, ama sonunda hedefine ulaşacaktır. Çünkü tarihin tekerleği geriye değil, hep özgürlükten, adaletten ve eşitlikten yana döner.
Özgürlük, adalet ve eşitlik!..
İnsanlığın en afsunlu sözcükleridir.
Eğer bu sözcükler olmasaydı insanoğlu bugünkü seviyesinde olamaz, kesinlikle yerinde sayardı.
Yazarlar
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolMHP umut olabilir mi? 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMahkeme kararından bir parti ve bir iktidar çıkabilir 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKülliye ve mirasta eşit paylaşım… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKurultay kararı öncesi CHP… 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİOtoriterlik ve Medya 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.11.2013
26.09.2013
11.08.2013
15.06.2013
8.01.2013
11.12.2012
26.11.2012
15.11.2012
3.11.2012
15.10.2012