Vahap COŞKUN
“Başta sağlık problemlerimden ötürü aranızda olamadığım için özürlerimi iletiyorum. Barış için bir anne olarak, bu anlamlı konferansı düzenleyen, emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum. Burada bulunan herkesi, acısını yüreğinde taşıyan tüm şehit ailelerini sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Hayatını kaybeden tüm evlatlarımızı rahmetle, özlemle anıyorum.
Ben bir Kürt annesiyim. Oğlumu daha 12 yaşındayken, babasıyla birlikte 13 kurşunla kaybettim. İkisinin mezarına sarılarak büyüttüm acımı. Bir annenin yaşayabileceği en ağır yükü taşıyorum yıllardır.
Ama bu acının başka anaların yüreğine düşmemesi için buradayım. Barış için, birlikte yaşamanın yollarını aramak için buradayım. Artık ne Kürdistan’da ne de Türkiye’nin başka bir yerinde çocuklar öldürülmesin istiyoruz. Ne bir annenin daha yüreği yansın ne bir çocuk mezarda büyüsün. Evlatlarımızı kaybettik, ama umutlarımızı kaybetmek istemiyoruz. Bizler artık gözyaşı değil, adalet, eşitlik ve barış istiyoruz. Çünkü barış, hepimize iyi gelecek.”
Bu sözler, Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz’a ait.
Uğur Kaymaz, 21 Kasım 2004’te, Mardin-Kızıltepe’de evinin önünde, babası Ahmet Kaymaz ile birlikte, polislerin açtığı yaylım ateşiyle katledildi. Hayatını kaybettiğinde yaşı 12, vücudundan çıkartılan kurşun sayısı ise 13’tü. Mardin Valiliği yaptığı ilk açıklamada, çıkan çatışmada iki teröristin öldürüldüğünü belirtmişti.
Ancak 12 yaşında, 13 kurşunla katledilen bir çocuğun “terörist” olarak damgalanması toplumdan büyük bir tepki gördü. Mızrak çuvala sığmıyordu. Olay, yargıya intikal etti ve dört polise dava açıldı. Ancak bu tür davalarda belirleyici olan “cezasızlık” politikası devreye girdi ve dört polis için de beraat kararı verildi. İç hukukta bu kara kesinleşince, Kaymaz Ailesi davayı AİHM’e taşıdı. AİHM, 2014’te verdiği kararında, yaşam hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle, Türkiye’yi Uğur’un ailesine tazminat ödememeye mahkûm etti.
Davanın avukatı da barış için mücadele ederken kurşunlara hedef olan Tahir Elçi idi.
“Başka annelerin evlatlarını kaybetmelerine rıza gösteremem”
“Bütün katılımcıları selamlıyorum. Sağlık sorunları yaşadığım için doktorum seyahate izin vermiyor. Bu nedenle aranızda olamadım. Ben barışı destekliyorum. Benim evladım şehit oldu. Başka annelerin yüreği yanmasın diye devletimizin ve milletimizin gittiği yoldan gidiyorum.
Benim evladımın bedeninden 17 kurşun çıktı. Kaç bayramı Eren’siz geçiriyorum. Başka hiçbir annenin bayramlarını evlatsız geçirmesini istemiyorum. Toplantıya katılan herkese bu duygularımı iletmek istiyorum. Ben hâlâ Eren’imden kalan tuşlu telefonu kullanıyorum. Yapmış olduğunuz bu çalışmayı çok kıymetli buluyorum.
Başka annelerin evlatlarını kaybetmesine rıza gösteremem. Barışı savunmayayım da ne yapayım!”
Bu sözlerin sahibi de Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül. Eren Bülbül, 11 Ağustos 2017’de, Trabzon-Maçka’da kırsal alanda güvenlik güçleri ile PKK’liler arasında çıkan çatışmada, PKK’lilerin saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Hayattan koparıldığında yaşı 15, vücudundan çıkan kurşun sayısı ise 17 idi.
Eren, ölümünden kısa bir süre önce sosyal medyasında “Biri de çıkıp demiyor ki Eren iyi ki varsın” mesajını paylaşmıştı. Trajik kaybı, bu sitemkâr paylaşımı hafızalara kazıdı. 15 yaşındaki bir çocuğun güvenlik güçleri tarafından yer göstermesi için çatışma sahasına götürülmesi, tepkilere neden oldu. Ölümün ardından Eren’in adı birçok okula, parka, sosyal tesise verildi.
“Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet”
İnsan Hakları Derneği (İHD), geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da çok mühim ve hayırlı bir toplantı gerçekleştirdi. “Barışa Giden Yol: Hafıza ve Adalet” başlıklı geniş katılımlı buluşma, çatışmalarda yaşamını yitiren asker ve kayıpların ailelerini, sokağa çıkma yasaklarında ve Roboski’de yaşamını yitirenlerin ailelerini ve PKK’lerin ailelerini bir araya getirdi.
Makbule Kaymaz ve Ayşe Bülbül’ün barış için haykıran mesajları da bu toplantıya gönderilmişti.
Evlat acısı, imtihanların en zorlusu olsa gerek. Genç yaşındaki oğlunu toprağa veren abimin saçlarının bir gecede ağardığını bilirim. Son derece sağlıklı ve hayat dolu yengemin, evladını kaybettikten sonra gözünün ferinin söndüğünün ve birçok hastalığa düçar olduğunun yakın tanığıyım. “Allah evlat acısı göstermesin”, öyle lalettayin edilen bir dua değil; arkasında binlerce yıllık insanlık tarihinin imbiğinden süzülmüş bir tecrübe var.
Makbule Hanım ve Ayşe Hanım, acıların en büyüğü olan evlat acısını yüreklerinde taşıyorlar. Ve bu iki annemiz, kendileriyle aynı kaderi paylaşan diğer acılı annelerle birlikte, başka annelerin de bu yürek dağlayan acıyı tatmamaları için barışın savunuculuğu üstleniyorlar. Yüreklerine düşen ateşin başka annelerin yüreklerini yakmaması için gövdelerini taşın altına koyuyorlar.
Her türlü takdirin üstünde çok kıymetli bir çaba bu. İki açıdan:
İlkin, en değerli varlığını kaybetmiş bir anne bile barış dediğinde, bunun anlamı büyük olur. Kimse buna kulaklarını kapatamaz. Ocağına ateş düşen bir anne başka ocakların sönmemesi için beyaz tülbendini ortaya koyduğunda, kimse başını çevirip görmemezlikten gelemez. En ağır bedeli ödeyen bir anne barış çubuğunu tüttürdüğünde, herhangi bir bedel ödemeyenlerin uzaktan çaldıkları savaş tamtamlarının bir kıymeti kalmaz.
İkincisi, barış için yola düşen bu annelerin, ahlaken karşı konulamaz bir yerde durmalarıdır. Zira bu anneler kendi başlarına gelen bir felaketin bir başkasının başına gelmemesi için ağır bir sorumluluk alıyorlar. Çok zor ve aynı oranda değerli bir duruş bu. Kendi çocuğunun acısını yüreğine gömüp başkasının çocuğu için kendini ortaya koymak ve onların hayatını müdafaa etmek, ahlaki olarak bir üst seviyeyi işaret ediyor.
Çok şükür, başkalarının evladına kendi evladı gözüyle bakan ve onları gözetip kollamayı hayati bir mesuliyet olarak üzerine alan annelerimiz var. Memleketimizde barışa giden yolu, onların feraseti ve diğerkâmlığı açacak. Allah onları muhafaza etsin.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYASilahların Değil, Siyasetin ve Toplumsal Barışın Gücüne İnanmak ve Mücadeleyi Büyütmek... 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasaya bakarak günü anlamaya çalışmak… 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÜlke batıyor umurunuzda mı? 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETanrı Janus’un Çözüm Süreci 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖcalan'a açılan ekranlar CHP'ye kapanırsa 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKirli ellerin ‘temiz el’ seferberliği! 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAliyev ile Paşinyan’ın Zelenskileşme sendromu ve fırsattan tuzağa Zengezur 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“İkimiz de yaşlandık. Emekli olmadan bu işi bitirelim” 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOtoriterleşme ve CHP 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayFaiz indirimleri başlıyor, ya sonrası? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSonraki Kürt siyaseti 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞErdoğan’ın büyük siyasi gafı: “CHP Ankara merkezli siyaset yapmalı” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“TÜRK TİPİ KOMÜNİST OLDUK…” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanAvrupa'da bir heyûlâ kol geziyor 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti’ye bu kötülüğü yapmayın… 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, küresel karmaşanın ve içsel tıkanmanın tam ortasında duruyor 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYapıyorlar, oluyor ve bir şey de olmuyor 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRCHP'YE YAPILAN OPERASYONLARA KARŞI NE YAPMALI? 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025