Ali AYDIN
Türkiye’de muhalefet partilerinin ‘kapalı kitle’ partileri oldukları görülüyor. Bu partiler için hitap ettikleri ‘kristal kitle’ varoluşlarını temin etmekle birlikte onlar için geniş bir kitleye hitap etme ihtiyacı da yaratmıyor. Hâl böyle olunca bu partiler için siyaset, kristal kitlenin tatminine yönelik bir uğraş haline geliyor. Kendi bünyesini sıkıca konsolide ederek kemikleşmiş çekirdek kitlenin muhafazasını nihai amaca dönüştüren bu siyaset anlayışı ‘kanaatkâr’ olmakla birlikte siyasi bir iddianın taşıyıcısı olmaktan uzak.
Türkiye’de tipik cemaatler bile her türlü imkânları seferber ederek kendilerini ‘açık kitle’ ile temasa geçmeye mecbur hissederlerken siyasi partilerin her türlü imkân açıklığına rağmen imkânları da heba eden bir seferberlikle cemaatleşmeyi tercih etmiş oldukları artık bir sır değil. Türkiye’de her türlü kesimin zaman zaman meyyal olduğu bir sorun söz konusu olan. Siyasi bir koridor olarak sürekli daralan ya da kendi içine doğru kat ederek büzüşen niteliği ile bu durum bir tercihten öte kalıcı bir sendroma işaret ediyor. Bu amansız sendromun tıp literatüründeki karşılığı ‘Laron Sendromu’.
Ekvator ve Akdeniz ülkelerinde gözlemlenen hastalık “Genetik bir bozukluk nedeniyle büyüme hormonu, büyüme için gerekli olan büyüme faktörlerini arttıramamakta ve sonuç olarak çocukların büyümesinde yetersizliğe neden olmaktadır.” Çok nadir rastlanan bu hastalığın siyasal tercümesi Türkiye siyasetinin neredeyse tanımlayıcı niteliği olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklarda hormonal işleyişteki dengesizlik nedeniyle açığa çıkan sendrom, Türkiye siyasetinde kararlı bir tercih üzerinden sahiplenilmekte ve hayata geçirilmektedir. Hastalıklı bir halin olağan karşılanıp işlevsel bir siyaset olarak kodlanması izaha muhtaç olduğu gibi aynı zamanda siyasetin doğasına da aykırı bir durumu var ediyor.
Nihayetinde siyaset doğası gereği bir iddia işidir ve kaçınılmaz şekilde dışa doğru açılmayı zorunlu kılar. Ötekini ikna etmeyi, kendi iddia ve analizine destek verecek bir birlikteliğe çekmeyi gerekli kılar. Karşıtı ile mücadeleyi bile ontolojik bir karşıtlıktan çıkarıp ‘ötekinin’ sorumluluğunu alan ahlaki duyarlılık temelinde anlamlı bir konuşmanın, tartışmanın, müzakerenin zeminine ihtiyaç duyar. Aksi durum siyasetin anlam bulacağı zemin olan eski tabirle cemiyetten kopuşu ve dar alanda hizip çekişmelerinin egemen olduğu cemaatte demirlemeyi ima eder. Bu durumun siyasal genetiğimizle ve modernleşme maceramızla uyumu zaten izahtan varestedir. İçinde boğuştuğumuz ve kronik hale gelen sorunlarımız ayrıca mevcut siyasetimizin karakterine ilişkin yeterli veriyi sağlıyor.
Bu açıdan kendine kendi içine gömülü cemaatler sistemini andıran siyasal yapılanmamız hem toplum olma hüviyetimizi aşındırıyor hem de siyasetin çözüm üretme kapasitesini tahrip ediyor. Çoğulculuğu ve farklılığı tahrik, tehdit ve çatışma gerekçesi olarak algılayan bu tarzı siyaset, tarihsel-toplumsal dünyanın gerçekliğinden bağımsız kapalı devre bir ilişkiyi tesis ediyor ve ötekini imha veya esir alma arasında sıkışan arkaik bir pratiğe mahkûm ediyor. Dün ‘halk plajlara hücum etti vatandaş denize giremiyor’ da kendini ele veren cemaat savunusu bugün ODTÜ’deki mescit tartışmasında açığa çıkıyor. Bin küsuraydının imzaladığı‘bildiri’ nin içeriğinde boy veren kapalı devre sistem, aynı şekilde bildiriye devletin baskı aygıtları kanalıyla verilen yersiz ve abartılı tepkilerde ete kemiğe bürünüyor.
Geldiğimiz tarihsel kesitte Laron sendromlu siyaset ne siyasal genetik ne de modernleşme sürecinin kaçınılmaz kaderi olarak meşrulaştırılabilir. İlkesel düzeyde temellendirilmesi mümkün olmayan bu yapının siyaseten de işlevsel olmadığı tecrübe ile sabittir. Dolayısıyla küresel siyasetin yanında temelde küreselleşme sürecinin doğrudan tehdit ettiği toplumsal bütünlük ve sahici siyaset, büyük bir dikkat ve özeni zorunlu kılarken bugüne pimi geçmişte çekilip atılmış tahrip gücü yüksek bir bomba olan arkaik çatışmacı bir siyaseti beslemek, zihinsel geri kalmışlığı çağrıştırıyor. Gerçeklik algısının yitimini, küresel dalganın komplikasyonlarını görmemeyi ve fosilleşmiş bir düzenin ve ilişki biçiminin gönüllü taşeronluğunu belirtiyor. Oysa eskinin çözüldüğü ve yeniye muhtaç olduğumuz şeklindeki tespit cemaatler sistemimizin semalarında her gün yankılandığı bugünlerde bambaşka bir manzaraya muhatap olmamız gerekiyordu.
Twitter: @_aydinali
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Batı - batı-dışı ve kendinden kaçmak
17.04.2021 - Besim Dellaloğlu ile eğitim üzerine
10.04.2021 - 'Hayatın içindeki müfredat' bir sembolik şiddet mi?
31.01.2021 - Eğitimi Kuşatan Dünya
26.01.2021 - MEB ve kendi kendini sabote etmek
31.12.2020 - Asgari ücret açlık sınırını geçebilecek mi?
21.12.2020 - Apar topar eğitim!
12.10.2020 - MEB yine bilgi notu mu isteyecek?
17.09.2020 - Korona sonrası dünyaya dair: Kim ne dedi?
11.09.2020 - ‘Aydın’ bir cemaat okur-yazarı mıdır?
5.08.2020
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Îsmaîl Girikî
Diyarbakirdaki Konferans ne için yapıldı, yada bu Kurdler ne zaman tarihten ders alacaklar? Kürd halk düşmanı PKK sadece bugün Ulusal vurguları yapmiyor, devlet tarafından piyasaya sürüldüğü günden beri bilinçli bir şekilde bu vurgulara başvurma taktiğinı yapmış/ oygulamış ve bu konudada başarıda sağladığı biliniyor. Nede olsa Kurdleri deyimlerle/sözcüklerle kandırabiliyor ve duygularını sömürebiliyordu.Bu vurguların arkasında PKk nin değıstiğini anlamını hiçkimse, ama hiç kimse çıkartmaya kalkmasın/çıkartmasın. PKKyi tanıyan, onun bunca yıldır yörüttüğü anti Kurd siyasetini takip edenler için bu vurguların bir anlamı kesinlikle yoktur. Zaten İmrali devlet Ergenekon karagahında sonulan mesajında satır aralarında,“ bu Ulusal vurguların cok anlamsız olduğu bir deyil defalarca çikartmak mümkün.” İmrali Devlet PKK sinde Kurd ve Kurdistan davası için bir statü beklemek, anlamak ve dile getirmek kesinlikle imkansız. Zaten Konferansa katılanlardan bir tek İsmail Beşikçi hariç kimse “Kurdistan devletinde sözetmemiş” onuda belkide alay konusu etmiştir BDP( Hani İstanbulda BDP ya sert çıkan Beşikçi den bahs ediyorum, Bayrak istemeyen BDP siyasetini sakat gören İsmail Beşikçi). Konferansımız “Birlik ve Çözüm Komitesi” oluşturma kararı vermiştir. Bu komite demokratik müzakare sürecinin etkili organı olma misyonuyla çalışmalarını yürütür“. Bu nedemektir peki? Zaten herşey bu komitenin sözgeçinden geçirmiyormu? O halde bütün herşey zaten İmrali devlet karagahının yetki alanına girmiyormu? Peki defalarca dile getirdiğimiz bu konuyo bir daha gereğini dile getirmek gerekmektedir. „ demokratik müzakere süreci“ dedikleri rezil ve kepazelik neyin nesidir? Müzakereden nasıl bahs edebiliyorlar bu ihanetin günüllü görevlileri? Kurdler bir halkmı? Evet Ortagoğunun en eski haklarından biri olan Kurd halkının milli hakları bir düşmanla nasıl endesklenebiliyorlar? Halksa o halde ortada neyin müzakelerinden söz edebilinir? Nasılki 21.Mart 2013 Diyarbakir meydanında Tarhi ihanete imza attılarsa bugünde Diyarbakırda yapılan İmrali istekli ihanete uğratma Konferansıda onun bir ihanet kopyasi olarak tarihe geçecektir. Bir halkı nasıl silindir bigi ezip geçtiği süreçle ilgili Kurd parti ve örgütlerin durmları ve yazar ile çizerlerin görevleri bilmiyorlarmı nelerin onları bekledikleri? Birde şu Güneydeki Gürsel ve yazılı medyaya ne demeli? Bunların durumu adeta Kemalizmi haklı çıkartma yarışı içerisindeler. Tv ler kim daha fazla kemalizm örgütü PKk ve imralideki ihanetin baş elemanına yayın ve haberler verme telaşına kapılarak devam ediyorlar!? Nasılki Abdullah Öcalan tarfından devletin danışmanlığında bu Konferansların yapma emri verdiyse, konferanslarda açiklanan metinlerinde bir anlam ifade etmeyeceği pkk yi bilen taniyn her Kurd ve Kurdistani bilmektedir. O halde bo Konferans ne içın yapildi Diyarbakırda? Sives ve Erzurum konferansları biz Kurd halkına ders olmadımı hala? Îsmaîl Girikî 17.6.2013