Ali AYDIN
Besim F. Dellaloğlu birkaç haftadır Türkiye’deki aydın tipolojisi üzerine yazıyor.
İlk yazısı “Solcu aydının krizi”, ikincisi “Sağcı aydının krizi” ismiyle yayımlandı.
İlginçtir bu iki yazıdan sonra iki yazı daha kaleme alan Besim F. Dellaloğlu, bu yazılar için “’Liberal aydının krizi’ yazısını neden yazmadım!” ve “’İslamcı aydının krizi’ yazısını neden yazmadım!” başlıklarını uygun gördü. İlk iki yazıdan sonra kendisine ısrarla sorulan “liberal aydını” yahut “İslamcı aydını yazmayacak mısın?”, sorularına cevap olarak bu yazıları yazdığını belirtti.
Dellaloğlu Türkiye’de Liberal aydın tipolojisinin oluşmadığını, liberal isimlendirmesinin ise çoğu zaman farklı mahalle ve ideolojilerde demokrat olanlara karşı grup içi bir küfür sözcüğü olarak kullanılmasını liberal aydın yazısını yazmamasına gerekçe gösterdi. Dellaloğlu, İslamcı aydın için ise bir zamanlar varlığından kuşku duymasa bile şu an için bir zamanların İslamcı aydını olarak anılanların büyük ölçüde sağcılaşmış olduklarını -istisnalarının olabileceğini belirterek- söylüyor.
Besim F. Dellaloğlu’nun bu dört yazısını da oldukça önemsediğimi belirtmek isterim.
“Türkiye aydını” üzerine tezler içeren bir yazı dizisi içerisinde bence son derece insaflı ve anlama gayreti içeren tespitler içeriyor her biri. Yazıların başlığında yer alan “Solcu aydın”, “Sağcı aydın”, “Liberal aydın”, “İslamcı aydın” isimlendirmelerinin “Türk aydını” yahut “Türkiyeli aydın” yerine kullanılmış olması ayrıca isabetli. Bu isimlendirmeler, Türkiye’de toplum kesimlerinin cemaatler olarak bölünmüşlüğünü daha iyi yansıtıyor. Dolayısıyla mezkur aydının da her cemaatin kendi okur-yazarı olmasının dışına/ötesine çıkamadığını daha başlıkta zımnen ilan etmiş oluyor. Bu nedenle Türkiye’de aydın mevzubahis edilecekse bunun “Türkiyeli aydın” gibi iddialı bir adlandırma ile yapılmamasında fayda var. Solcu, Sağcı, Liberal yahut İslamcı aydın, sosyolojik gerçekliğimizi; dolayısıyla toplum olarak cemaatler ve kimlikler olarak bölünmüşlüğümüzü yansıtması açısından gerçekçi bir isimlendirme bence.
Toplum kesimlerinin merkez ile kendini mecz etmek yahut merkezi temellük etmek, ne var ki kendisi dışındakileri tanımak, ilişki kurmak ve anlamak gibi bir yola tevessül etmemeleri nedeniyle cemaatler ve kimlikler olarak bölünmüşlük halinin birbirleriyle ilişki kurabilecek ve aynı ölçüde birbirlerini meşru gören farklılıkların biraradalığına imkân tanıyacak bir noktaya evrilememiş olması, esasında Türkiye’deki aydın krizinin de bir yönüne ışık tutuyor.
Otoriter, merkeziyetçi anlayışların bu kadar kolay talep görmesi, herhangi bir görüş farkının bu talebin dozunu düşürememiş olması, ne yalan söyleyelim hepimizin krizi olarak önümüzde duruyor. Bence bu husus aydının da ötesinde Türkiye’nin Osmanlı ve Cumhuriyet pratiklerinin toplamı dikkate alındığında değişim sancısının sürekliliğini anlatması bakımından çok daha geniş bir alana işret ediyor.
Bugün Türkiye’de kendi mahallesini kritik edebilen başka mahallelerle konuşabilen aydın tipolojisi oluşabilseydi eğer, hem Türkiye’nin yukarıda bahse konu ettiğimiz sosyolojik gerçeklik sancılarının dinmesinde etkili olabilirdi, hem de aydını bir cemaatin okur-yazarı olmanın ötesine taşıyabilirdi. Bunun gerçekleşmediği bir vasatta şu soruyu sorabiliriz elbette: Türkiye’de aydın, bir cemaat okur-yazarı mıdır?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2021
10.04.2021
31.01.2021
26.01.2021
31.12.2020
21.12.2020
12.10.2020
17.09.2020
11.09.2020
5.08.2020