Ali AYDIN
1982 ve 1989 yıllarında toplanan Milli Kültür Şûrası'ndan 28 yıl sonra üçüncüsü 3-5 Mart'ta İstanbul'da toplandı. Bugüne kadar her fırsatta Cumhurbaşkanı tarafından eğitim ve kültür alanında başarısız olunduğu yönünde dile getirilen yakıcı tespitler, anlaşılan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı bir şeyler yapma hususunda harekete geçirmiş.
Bu şûra bir sancının varlığına delil olarak kabul edilebilir. Kuşkusuz sahici ve samimi bir arayışla birlikte bu sancının anlamlı olduğu da söylenebilir. Ancak rutinde gözümüze çarpmaması artık gayri kabil hale gelen ikaz ışıklarını fark etmek sadece başlangıç safhasında olduğumuzu gösterir. Esas mesele kendimizi kayıtsız kalamayacağımız noktada hissetmemize neden olan durumu, nedenleri ve sonuçları ile doğru anlamak ve gereğini yapabilmek.
Peki, gereğini kim yapacak?
Bu soru sanıldığının aksine cevabı kolay bir soru değil. Yüz yıl önce bu soruya bir çırpıda verilen cevap tekti. Ve bir o kadar da net. Dönemin aydın ve devlet adamlarının çoğu bu soruya, devlet, diyerek cevap veriyorlardı. Özelikle Batı-dışı toplumlarda iş başındaki yöneticiler yukarıdan aşağıya devlet eliyle gerekirse zor kullanarak arzu ettikleri kültürü topluma kabul ettirebileceklerine dair bir inanç taşıyorlardı. Erken Cumhuriyet yıllarında, şimdi geriye baktığımızda trajik bulduğumuz pek çok uygulama böyle bir inancın dışavurumuydu. Toplum mühendisliği topluma, bir seraya bakar gibi bakıyor ve arzu ettiği her şeyin o seradan mahsul olarak alınabileceğini varsayıyordu. Bu sebeple modern tarih içerisinde devlet ve kültürün yan yana geldiği günlerin hatırası toplumun belleğinde nahoş bir hatıra olagelmiştir.
Şimdilerde ise toplumlar, bir taraftan küreselleşme ile zincirlerinden boşanan kontrolsüz bir durumun yarattığı her türlü fırsata büyük bir iştahla talip; lakin diğer taraftan doyurulacak bu iştahın maliyeti olarak beliren başta eğitim ve kültür olmak üzere sosyal-siyasal düzlemde beliren krizlere muhatap vaziyetteler. Küreselleşmenin acı meyvelerini tadan toplumlar için önümüzdeki süreç bir varoluş meselesi haline gelmiş durumda. “Beka sorunu” salt jeopolitik bir okumanın idrak edebileceğinin çok ötesinde.
Bugün ülkeler birer ekonomi olarak sınıflandırılıyorlar. Akabinde kendilerinden çok daha büyük ekonomilerin proletaryası olmaya icbar ediliyorlar. Ekonomi olarak bir ülkeyi tasavvur etmenin böylece spesifik bir “gelişmişlik, kalkınma” tanımına demir atarak bir dizi politikayı hayata geçirmenin “kaçınılmaz” hale geldiği bir döngü başlıyor. Ne var ki toplumlar hayatiyetlerini bir kültür olarak kalabilmeleri ve bunu sonraki kuşaklara aktarabilmelerine borçludurlar. Toplumlar süpermarketteki yazar kasa değildirler. Bugün kültüre dair ikaz ışıklarının yanması ya da gözümüzü alacak kadar onların belirgin hale gelmeleri birçok açıdan “kaçınılmaz” görerek kendi ellerimiz ile hayata geçirdiğimiz politikaların doğal sonucu.
Bu noktada samimiyet ve ciddiyet belki de her şeyden evvel yanımıza almamız gereken refakatçiler olmalı. Çünkü fark ettiğimiz, kaygı duyduğumuz bize elimizin altından bazı şeylerin kayıp gittiği hissini yaşatan bu mesele de bir tarihsel arka plan ve faal bir küresel bağlam var. Ve hiçbir klişe ve ezber onlara rakip olamaz.
Mesela, şûrada bir komisyon çalışmasına başlık olan “Aile” konusuna bakalım. Aile, bilhassa çekirdek aile sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Kentleşme ve endüstriyelleşme ile birlikte sosyal dokuda büyük bir başkalaşım meydana geldi. Şimdi biz bu 200 yıllık hikâyenin sonunda aileyi konuşacak, teklif ve öneriler ile komisyon tartışmalarının gündemi haline getireceksek bu 200 yılık maziyi de göz önüne aldığımızda kimden ne çare üretmesini talep edeceğiz? Bu konular bir ülkenin Kültür Bakanlığı'nın boyunu fazlasıyla aşmaz mı? Ya da eğitim ve kültür dediğimizde 1-2 bakanlıkta görevlendirilen memurlar eliyle işlerin hal yoluna koyulabileceğini düşünürsek karşı karşıya olduğumuz meseleyi ne ölçüde idrak etmiş oluruz?
Kültür Bakanlığı Yeşilay değil. “Sigara sağlığa zararlıdır” gibi bir çıkış yapıp bir dizi etkinlikler ile amaçlarına ulaşacak da değil. Kültür, toplama gönderme yapan bir kavram.
Kültür Bakanlığı'nın dışında diğer bakanlıklar ne yapacaklar? Aralarında bir eşgüdüm olacak mı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ'nin varsaydığı aile modelini kültürel müktesebatımızla ilişkilendirmeyi düşünüp ona göre bir konut projesini hayata geçirecek mi mesela? Mimarinin sadece çimento ve demir olmadığını bir yaşam biçimi ve ilişki modeli ortaya koyduğunu biliyoruz. En azından bundan sonra ilgili bakanlık, Kültür Bakanlığı ile bir eşgüdüm içerisine girecek mi?
Bugün küresel ekonomin vaizleri güvencesiz işi vazediyor. Oysaki değerlerin muhafazasını ciddiye alan bir toplum olarak güvencesiz çalışma hayatının aynı zamanda değerleri de güvencesiz kıldığını görüyoruz. Değerlerin güvencesiz bırakıldığı ve bunun gönüllü politikalar eliyle hayata geçirildiği bir vasatta bunun ortaya çıkaracağı kültürel açıkla ilgili bir tefekkürümüz var mı? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da kültür hamlemize bir katkı sunamaz mı bu konuda?
Değerlerimizi idrak etmek, gereğini tefekkür etmek; ama en önemlisi onlara yakışır çalışmalar yapmak elzem gözüküyor. Lakin bunu yapmayıp onları bir retoriğin malzemesi kılarak çabucak elden çıkarır ve değerlerin değersizleştirilmesi diyebileceğimiz bir durumu da yaratabiliriz. Cumhurbaşkanı şûrada yaptığı konuşmada şûra kararlarının takipçisi olacağını söylemişti. Eğer fert olarak her birimiz eğitim ve kültür davamızın takipçisi olmazsak hiçbir bakanlık bizim meselemizi çözecek değil. Bu devredilemez bir görev olmasının yanında Sosyoloji ilminin de gereğidir.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2021
10.04.2021
31.01.2021
26.01.2021
31.12.2020
21.12.2020
12.10.2020
17.09.2020
11.09.2020
5.08.2020