Ali AYDIN

Eğitime yaklaşımımız: “Muz yiyim ama çilek tadı gelsin!”
20.09.2018
1550

 Ziya Selçuk’un Millî Eğitim Bakanı olması eğitimin tartışma gündemine girmesine neden oldu. Türkiye televizyonları, eğitim konulu birkaç program yapmak zorunda bile kaldılar. Bu gelişmelerin yazılı basında da yansımaları oldu. Yeni Bakan ile birlikte pek çok yazar eğitimi bir konu olarak sahiplenip eğitim üzerine yazılar yazdılar. Bu arada sosyal medya da çok hareketlendi. Yeni Bakanın geçmiş konuşmalarında eğitim üzerine yapmış olduğu tespitler farklı mecralarda sayız kere paylaşıldı.

Yeni eğitim yılının başında Cumhurbaşkanı ve Millî Eğitim Bakanı tarafından peş peşe gelen açıklamalar ise tartışmaların süreceğine işaret ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni eğitim yılının açılışı vesilesiyle yayımlanan mesajında; "Eğitimde tarihi değişimlere hazırlanıyoruz. Yeni eğitim-öğretim yılında da günün ihtiyaçlarını, gelişen teknolojileri ve milletimizin beklentilerini göz önünde bulundurarak, bu alandaki reformlarımızı aralıksız sürdüreceğiz”, dedi. Akabinde Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarihî değişimlerin neler olacağına dair yapılacak açıklama için MEB’in vizyon belgesini açıklayacağı 15 Ekim tarihini gösterdi.

Tüm bunlar eğitimi konuşmak için bir zemin oluşturuyor. Bu nedenle farklı kesimler eğitime ilişkin yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Medyada konu edilen, basında yazılıp çizilen, sosyal medyada beliren eğitim konulu paylaşımlara baktığımızda konuya dair seviyemizi de görüyoruz.

Cem Yılmaz bir gösterisinde, birinin varlığının diğerini imkânsız kıldığı farklı nitelikteki şeyleri aynı anda istemenin paradoksunu şöyle formüle etmişti: “Muz yiyim ama çilek tadı gelsin!”

Eğitim söz konusu olduğunda ülkece durumumuzu tastamam anlatan ifade bu!

Bu ifadenin durumumuza uygunluğunu test etmek için mevcut yapı ile olmasını düşlediğimiz arasındaki makasa bakmamız yeterli.  Mevcut eğitim sistemimizin yapısal olarak konumlanışı, amaçlılığı ve içeriği ile olmasını düşlediğimiz arasında alakasızlık var.

Eğitimde olmasını arzu ettiğimiz şeyler var. Hayallerimiz, umutlarımız var. Olmasında bir sakınca da yok. Hatta hayallerimizin olması, olmazsa olmaz bir gereklilik. Ne var ki bu hayallerimizi her seferinde varlıklarından şüpheye kapılmadan kullandığımız araçlarla gerçekleştirebileceğimize inanıyoruz. 

Türkiye’de eğitime ilişkin hayaller, mevcut yapının üzerinden atlanılarak kuruluyor. Bu gerçekçi değil ve sonucu her seferinde aynı olmaya mahkûm.

Farklı ideolojik kabulleri olan kesimler kendi meşreplerine uygun hayalleri ile eğitim tartışmalarına katılıyorlar.

Bazıları, torna tezgâhı işlevi gören mevcut yapıda hem endoktrinasyon tam hız devam etsin hem de bilimsel bir eğitim olsun istiyor.

Bazıları torna tezgâhı fikrini tartışma konusu etmeksizin medeniyetimizin önemli isimleri olduğunu hatırlatarak söze başlıyorlar. Zorunlu, kitlesel eğitime aldığımız 20 milyon gencimizin ileride İbn-i SinaGazzâli olmasını bekliyorlar.

Bu kişiler, mevcut eğitim sisteminin örgütlenme yapısının, bürokratik zihniyetinin, yasal mevzuatının ve yapısal özelliklerinin üzerinden atlanarak İbn-i Sina veGazzâli’ye çıkacak kestirme bir yol varmış gibi konuşuyorlar.

Zorunlu, kitlesel eğitim, katı merkeziyetçi uygulama, Tevhid-i Tedrisat, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu…

Bu karışımdan İbn-i SinaGazzâli çıkmaz! Kaldı ki mevcut yapının öyle bir amaçlılığı, ona göre bir programı da yok!

Bazıları ise endüstriyel bir türkü tutturmuşlar. Tıpkı diğerleri gibi onlar da zorunlu, kitlesel ve endoktrinasyona dayalı eğitimin üzerinden atlayarak; “Bırakın bunları, endüstri sizden nitelikli işgücü, dijitalleşen dünya kodlama, robotik ister. 20 milyon çocuğumuz robot yapsın, kodlama yapsın, başka şeye gerek yok.”, diyorlar.

Tabi post-kültürel bir dünyaya adım atmakta olduğumuz bunun birey ve toplum hayatında ne türden riskler taşıdığı, böyle bir vasatta eğitimin içinde bulunduğu kriz hakkında yukarıda andığımız yaklaşımların farkındalığına dair herhangi bir işaret de yok. Öte yandan eğitimin metalaşması o kadar hızlı ki o hızla değerlerin süpürülmesi“değerler eğitimi” gibi sözlerin sarf edildiği bir aralıkta cereyan ediyor. Değerler eğitiminin ironi haline geldiği tehditkâr bir aralık bu. Dünyanın gittiği istikametin eğitim için belirleyici olduğunun altını çizenler aynı dünyadan gelen meydan okumalar hakkında suskunlar.

Eğitim yerçekimsiz bir ortamda icra edilmiyor. Bu nedenle hayallerimiz yere değmeli. Hem mevcudu alıkoyup hem de onun varlığında olması mümkün olmayanı vitrine koymak hayal tacirliği yapmaktır. Aynı zamanda geleceğimize ve çocuklarımıza yaptığımız büyük bir haksızlıktır da!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar