Ali AYDIN
Eskiden “dış güçler” tabiri ile terörün dışarıdan aldığı desteğe vurgu yapılırdı. Lakin o zamanlar henüz klasik diplomasi yürürlükteydi.
Mesela terör örgütünün 1 numaralı silah tedarikçisi olan ülkenin devlet başkanı ülkemize gelir, yüzümüze baka baka “Türkiye’nin terörle mücadelesini destekliyoruz” türünden laflar ederdi.
Diplomasi uzun yıllar; renk vermeme, asıl düşündüğünü aksettirmeme, söylediğinin tam zıddını yapma, yaptığının aksini söyleme gibi bir takım jestler demeti içerisinde icra edildi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından yavaş yavaş terk edilen klasik diplomasi artık yerini filtresiz diplomasiye bırakmış gözüküyor.
Filtresiz diplomasinin günümüzde en önemli temsilcisi ABD Başkanı Donald Trump. Türkiye’nin terörle mücadele kapsamında Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirmiş olduğu “Barış Pınarı Harekâtı” devam ederken Trump’ın art arda yaptığı açıklamalar, attığı tweetler filtresiz diplomasinin örneklerini sunuyor.
Trump birbirini takip eden birkaç cümle içinde; Türkiye’yi çok sevdiğini, PKK’yı desteklediklerini, Türkiye’nin operasyonu sebebiyle Suriye’nin kuzeyinden çekildiklerini ve çekildikleri yerlere Türkiye girdiği için Türkiye’yi ekonomik olarak mahvedebileceklerini söylüyor.
Trump böyle de diğerleri ondan aşağı mı kalıyorlar?
ABD’li senatörlerden AB ülkelerine Arap Birliğinden İsrail’e kadar çeşitli kişi, ülke ve kurumlar tabir yerindeyse anadan üryan açıklamalarla Trump’a eşlik ediyorlar.
AB ve Arap Birliği, harekâtı dümdüz “işgal” olarak tanımlıyor.
İsrail biraz daha ileriye gidiyor. İsrailli bir üst düzey yetkiliye ait olduğu iddia edilen açıklama haber sitelerinde şöyle boy gösterdi mesela: “İsrail olarak Türk askerlerine karşı askeri bir eylemde bulunamayız ama Türk askerine karşı Kürtlere (PKK-PYD-SDG teröristlerini kast ediyor) silah sağlamak başta olmak üzere farklı destekler verebiliriz.”
Filtresiz diplomasi, bir durum tespiti kuşkusuz. Yoksa hiçbir şeyi daha kolay anlaşılır kılmıyor. Klasik diplomasiden bildiğimiz maskeli ikiyüzlülüğün kendisini müstehcen dışavurumu sadece.
Türkiye 40 yıldır terörle mücadele ediyor ve ödediği bedel ortada.
Bütün mesele Türkiye açısından iç barışını da tehdit eden terör örgütünü bir tehdit olmaktan çıkarmak. Yine de Türkiye içerisinde konuya ilişkin görüş ayrılıkları var.
Bir kesim harekâtın olmazsa olmaz gerekliliği noktasında devlet gibi düşünüyor. Diğer bir kesim tamamen karşı çıkıyor. Türkiye’nin askerî müdahale ile beka sorununu çözemeyeceğini bunun tek şartının diyalog olduğunu ileri sürüyorlar. Her iki kesime de beli bir mesafe ile yaklaşan üçüncü bir kesim daha var. Onlar hem terör örgütünün Türkiye içinde taşıdığı tehdidin farkındalar hem yumuşak gücün önemini biliyorlar. Öte yandan olası risklerden endişe duyuyorlar. Belki yaklaşım çeşitliliği olarak bundan fazlası da vardır. Ben üçe indirmenin pratik olduğunu düşündüğüm için sayıyı bu kadarla sınırlı tuttum.
Türkiye ya da herhangi bir ülke böyle bir tehdit ile karşı karşıya kaldığında onu bertaraf etmek için farklı tarz-ı siyasetleri hayata geçirebilir. Askerî seçenek, seçeneklerden birisidir. Bir diğeri diyalog ve yumuşak güç unsurlarının devreye sokulmasıdır. Mesela “Çözüm Süreci” böyle bir tarz-ı siyasetti. Ne var ki tam da Türkiye’nin bugün harekât düzenlemek zorunda kaldığı Suriye topraklarında yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin büyük bir çaba göstererek çözmek için uğraştığı meseleyi düğümledi. Dolayısıyla kolayca “içeriyi halledelim dışarısı hallolur” diyemeyeceğimiz bir manzara ile karşı karşıya kaldık. Zira tam da içeride halledilebileceğini düşündüğümüz mesele PKK’nın “Yaşasın Rojava Devrimi” sloganları eşliğinde içinden çıkılmaz hale getirildi. PKK’nın Türkiye toprakları dışında kazandığı mevzi, PKK’ya içeride hendek ve çukur kazdırdı.
Sonrasında yaşananlar herkesin malumu ve bugün buraya geldik.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleştirmiş olduğu harekâtın gerekçesi açık ve aşikâr. Terör örgütünün varlığı ve yarattığı tehdit somut. Türkiye değil X ülkesi olsa sınırında devlet altı irrasyonel silahlı gruplara müsaade etmez. Kaldı ki bu gruplar Türkiye’nin 40 yıldır mücadele ettiği terör örgütünün alfabetik bir illüzyona başvurarak isimlendirdiği bağlı/bağlantılı unsurları. Öte yandan Türkiye’nin iç barışını koruması her şeyin üzerindedir. Türkiye’nin beka sorunu yaşamaması ve selameti iç barışını koruması ile mukayyettir. Her ihtilafı her görüş ayrılığını içeride cepheleşmek için bir fırsat bilmek Türkiye’nin hayrına değildir. İfade, sahibinin gerçek niyet ve beyanı olarak masumdur. Hürriyeti asıldır. Bir mücadelenin haklı gerekçeleri yanında o mücadelenin yürütülme biçimi de haklılığını koruması için elzemdir. Türkiye haklı gerekçelerini dışarıda tüm dünyaya anlatırken içeride son derece özgüvenli özgür bir ortam tesis ettiği takdirde makul ve meşru pozisyonunu koruyacaktır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2021
10.04.2021
31.01.2021
26.01.2021
31.12.2020
21.12.2020
12.10.2020
17.09.2020
11.09.2020
5.08.2020