Ali AYDIN
Neredeyse 20 yıl süren Vietnam Savaşı sırasında, savaş tüm şiddeti ile devam ederken ve taraflar birbirlerine karşı hamle üstüne hamle yaparken savaşın önemli aktörlerinden birisi olan ABD Savunma Bakanı Robert McNamara, o günlerde tüm ordu birimlerine bir talimat verdi. Talimat şuydu: Bir dizi standartlar eşliğinde ülkedeki tüm yerleşim yerlerinin bir nevi güvenlik karnesi çıkartılacak. Buna göre belirli standartlara uygunluk derecelerine göre yerleşim birimleri taranacak, incelenecek ve tasnif edilecekti. Talimatın akabinde tüm ordu birimleri hummalı bir biçimde bilgi toplamaya başladılar. Ortaya çıkan devasa veri havuzunu gözden geçirmek, incelemek bile başlı başına insan ve zaman kaynağına mâl oluyordu. Mesela Saygon çevresinde yer alan bir köy, standartlara göre değerlendiriliyor ve deniliyordu ki: Güvenlik derecesi yüzde 92... Yahut uygulanan aynı prosedürün neticesinde başka bir yer için şöyle bir sonuç elde ediliyordu: Yüzde 38 güvenli… Böyle yüzlerce yerleşim birimi ile ilgili rakamların sıralandığını düşünün: Yüzde 58, yüzde 42, yüzde 63…
Savaştan yıllar sonra ordu mensuplarıyla yapılan söyleşilerde şirket yöneticiliğinden gelen McNamara’nın bu yönteminin o günlerde savaşı ve savaşın gidişatını anlamak adına aslında hiçbir şey söylemeyen rakamsal ifadeler yığını ortaya çıkardığı söylenecekti. ABD Savunma Bakanı istatistik talebeni çeşitlendirerek sürdürdü. Bunları kamuoyu ile paylaşırken de savaşı kazanmak üzere olduklarını söyledi. Asker sayısını artırdılar, teçhizat ve donanım takviyesinde bulundular, vuruş kapasitelerini yükselttiler. Tüm bunların sonunda ise ellerinde tek bir gerçek vardı: Amerika Vietnam’da kaybediyordu. İstatistikler ünlü bir deyişte ifade edildiği gibi asıl görünmesi gerekeni örten bir işlev görmüştü.
İstatistik, McNamara’yı ve ülkesini Vietnam’da gerçeklik karşısında zaafa düşürmüştü. Kanaatime göre modern insanın sık sık düşmekten kurtulamadığı bir zaaf bu. Yaklaşık yüz yıldır pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da tüm uğraşımızı istatistikleri yükseltmeye hasretmiş durumdayız. Tek boyutlu başarı, verimlilik tanımı içine hapsolduk. Yegâne ölçü sayılabilirlik üzerine kurulunca anlayış ve kavrayışın yaratacağı büyük farktan mahrum kaldık. Bilhassa eğitim bahsinde bu, biraz daha böyle. Eğitim kurumlarının öğrenci, öğretmen, bina sayıları ile donanım verilerini içeren bir yekûn söz konusu. Eğitim istatistikleri bu yekûnun ifadesinden ibaret. Ne var ki bu yekûn ile beklenti arasındaki mesafe ve mevcuda ilişkin gerçeklik arasında sanıldığı gibi bir bağlantı kurmak yanıltıcı olabilir.
Çoğumuzun eğitimden beklentisi muhtelif. Devlet öngörülebilir yurttaşını, piyasa ihtiyaç duyduğu iş gücünü, kimileri sadık, itaatkâr müntesiplerini yaratmak arzusunda. Öte yandan modern eğitim kurumlarından Ortaçağ’ın o büyük âlimlerini yetiştirme düşünü görenler de var, küresel rekabetin fedailerini çıkarma hevesinde olanlar da var. Tüm bunlarla birlikte bir de eğitim sisteminin son derece somut sonuçları var önümüzde. Esasında berrak bir zihinle bu sonuçları tefekkür etmek bile ufuk açıcı olabilirdi. Zira mesele birisinin ya da birilerinin iş bilmezliğine, ihmaline, yeteneksiz ve yetersiz oluşuna bağlanamayacak kadar yapısaldır. Bu yapısal durumu göz önüne alıp eğitime bambaşka bir yerden bakmadığımız müddetçe maalesef koşu bandından inemeyeceğiz. Sarf ettiğimiz efor, yaktığımız kalori bizi ileri sürükleyecek bir tek gerçek adım bahşetmeyecek bize.
Bugüne kadar tüm Cumhuriyet hükümetleri eğitimde, kurguyu ve amaçlılığı değişmez; değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir itikad olarak kabul ettiler. Öğretmen, derslik ve okul sayısı arttırılmalı, okulların teknolojik donanımı geliştirilmeliydi onlara göre. İşte yüz yıldır eğitime ilişkin hedefimiz bunlar.
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın himayesinde başlayan “Okullardan Yarınlara” isimli proje ile ilgili haberleri görünce ısrarımızı koruduğumuzu anladım. Proje ile okulların fiziki kapasitelerini geliştirmek ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu 13 bin okulun inşasını gerçekleştirmek amaçlanıyor. Bağışçıların katkısıyla ihtiyaç duyulan bu 13 bin okulun inşasına başlanacak. Projenin tanıtımının yapıldığı törende konuşan Cumhurbaşkanı, üniversite sayısını 76’dan 207’ye, akademik personel sayısını 70 binden 170 bine, üniversite öğrencisi sayısını ise 1.6 milyondan 8 milyona yükselttiklerini, zorunlu eğitimi 4’er yıldan oluşan üç kademeli şekilde 12 yıla çıkardıklarını ifade etti. İlk ve ortaöğretimde 343 bin olan derslik sayısını 590 bine yükselttiklerini, öğretmen sayısını atadıkları 652 bin yeni öğretmenle 946 bin yaptıklarını dile getiren Erdoğan, FATİH Projesi’yle öğretmen ve öğrencilere 1.5 milyona yakın tablet bilgisayar dağıttıklarını, 432 bin sınıfa etkileşimli tahta yerleştirdiklerini, 46 bin okula da çok fonksiyonlu yazıcı kurduklarını söyledi. Erdoğan bu verileri paylaştıktan sonra Milli Eğitimin okul ihtiyacının devam ettiğini belirterek hayırseverleri ve bağışçıları göreve çağırdı.
Eğitim toplumun tümünü ilgilendiren bir alan ve ciddiye alınıp sahiplenilmesi de kuşkusuz toplumun her ferdinden sorumluluk talep ediyor. Öte yanda sivil toplum-eğitim arasındaki ilişki devletin ihtiyaç duyduğu noktada ekonomik katkının ötesinde de düşünülmeli. Zira yakın tarihimiz bu açıdan öğretici. İstatistiklere yansıyan rakamlar büyürken eğitim sisteminin beklentilere cevap verme kapasitesi sürekli küçülüyor. Ortada bir yanlış ya da yanlış anlama olduğu kesin. Öğrenci, öğretmen, bina sayısı ve teknolojik girdi artmış. Ne var ki istenilen eğitim kalitesi bir türlü yakalanamamış.
“Eğitici Olarak Schopenhauer” isimli çalışmasında Almanya’daki eğitim kurumlarını derinlemesine tahlil eden Nietzsche, günümüzün eğitim kurumlarını unutup ikinci ya da üçüncü kuşağın gerekli bulacağı eğitim üzerine düşünmenin önemine işaret eder. Bunun alışılmadık bir düşünce biçimini gerektirdiğini de söyler. Filozofun mevcuda ilişkin hükmü ise nettir: Şimdiki eğitim kurumlarından ya devlet memurları, ya iş adamları, ya kültür alanındaki dar kafalılar, ya da genellikle bunların tümünün karışımı olanlar yetiştirilir, der.
Yüz yılın sonunda; okul ve derslik sayısını arttırdık, öğrenci ve öğretmen sayısını arttırdık, eğitim kurumlarına aralıksız teçhizat ve donanım takviyesinde bulunduk. Tüm bunlara rağmen elimizde tek bir gerçek var: Eğitimde kaybediyoruz!
Devlet tekelinde eğitimin sınırlılıkları ve sivil toplumun eğitim sahasında özgür bir ortamda neler yapabileceği üzerine düşünmeliyiz artık. Devlet tekelinde, zorunlu, kitlesel eğitimin mevcut durumu neredeyse tüm dünyada aynı mantık çerçevesine sıkışmış durumda. Alternatif ve fark yaratıcı olanı bugünkü koşullar içerisinde orada görmek mümkün gözükmüyor. Olasılıklar toplumun içinde bir yerde olabilir. Peki neredeler? Hiç aramadık ki... Bilmiyoruz onun için.
Ne ile karşılaşacağımız konusunda kesin bir şey söylemek zor; ancak nasıl devam edemeyeceğimiz aşikâr değil mi artık?
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2021
10.04.2021
31.01.2021
26.01.2021
31.12.2020
21.12.2020
12.10.2020
17.09.2020
11.09.2020
5.08.2020