Ali AYDIN
Kesintisiz olumluluk üretiminin korkunç bir sonucu vardır. Çünkü olumsuzluk kriz ve eleştiriye gebeyse, abartılı olumluluk da homeopatik dozlarda kriz ve eleştiriyi süzme yeteneksizliğiyle felakete gebedir. Tohumlarını, basillerini, parazitlerini, biyolojik düşmanlarını kovalayan ve eleyen her biyolojik bedenin metastaz ve kanser tehlikesiyle, yani kendi hücrelerini yutan bir olumluluk ya da bundan böyle işsiz kalan kendi antikorlarınca yutulma tehlikesiyle karşı karşıya olması gibi, kendi olumsuz öğelerini kovalayan, kovan, defeden her yapı da tam bir tersinmenin getireceği felaket tehlikesine maruz kalır. Kendi lanetli yanını temizleyen her şey kendi ölümünü imzalar. Lanetli pay teoremi böyledir.”
Jean Baudrillard /Kötülüğün Şeffaflığı
Kriz ve eleştiriyi süzme yeteneksizliğinin had safhaya ulaştığı günlerden geçtiğimizi iddia etmek kanaatimce çok da cüretkâr bir tespit olmayacaktır. Aksine makul, mutedil ve asgari düzeyde nesnellik kaygısı ile bakıldığında dahi bu tespite giden yolun son derece kısa olduğu görülebilir.
Eskiden siyasi literatüre girmiş bir ifade vardı: “Sevr paranoyası”
“Sevr paranoyası” esasen içeride konuşmayı bir milli güvenlik sorunu olarak gören cari rejimin zinde güçlerinin ruh halini ve ülke siyasetini kıskaca alan pozisyonlarını betimlemek için kullanılırdı. Bir dünya savaşının acımasız sonuçları üzerinden bu ruh halinin ülkenin ve milletin 100 yılına ipotek koymasının tüm maliyetlerini ödemiş bir ülkenin yurttaşlarıyız. O kıskacın bir ülkeyi nasıl bir sıkışmışlık ile karşı karşıya bıraktığının tanıklarıyız. Yahut o tanıkların çocuklarıyız.
Bugün ulusal ve uluslararası sahada yeniden ivme kazanan güvenlikçi dil ve revaç bulan politikalar, yerelde farklı tehdit algılarına sahip olsalar da özetle ve özette aynı zihniyet kodları ile iş görüyorlar.
Mesela; Türkiye’ye baktığınızda üç tarafı denizlerle dört tarafı düşmanlarla çevrili bir yarım ada görüyorsanız; biraz zorlama ile ülkenin içeride de düşman ile ittifak halinde olan güçlerce perişan edilmek pahasına sürekli ve kesintisiz bir saldırı altında olduğunu düşünebilirsiniz. Oysaki bu düşüncenin hiç de özgün olmadığını belirtmekte fayda var. Dünyanın çeşitli coğrafyalarında, adları farklı pek çok ülkede, içeride tahkim edilecek rejimin temel niteliği otoriterlik olan çoğu yerde kurgu, bu okumanın üzerine inşa edilmiştir. Dolayısı ile siyasi okumaların ayaklarını bastıkları bir zemin olarak zihniyetler vardır.
Eğer otoriter bir zihniyete ayaklarınızı basmış ve zeminden gayet memnun iseniz otoriter pervasızlığınızı meşru kılacak yegâne siyasi okuma biçimi daha çok güvenlik vaadi ile peşinen daha az özgürlüktür.
Güvenlik/özgürlük çelişkisini bu şekilde çözmenin garantisi ise insanları güvenlikleri ile ilgili tehditle mütemadiyen yüz yüze bırakmak, olası ve muhtemel tehdit algısını sürekli harlamak ve onları yüksek gerilim hattında zayıf parmakları ile tutunmaya çalışan tedirgin güvercinler haline getirmektir. Tehdit ne kadar yakın ve büyük olursa yönetsel zafiyetler, yanlış karar ve uygulamalar, beceriksizlikler ve iş bilmezlikler, yolsuzluklar ve adaletsizlikler de o kadar gündeme gelmelerine tenezzül edilmeyen teferruatlar haline gelecektir.
Bu teferruatlar yerine 7/24 alt ve üst geçitleri, asfalt yolları, park ve bahçeleri konuşmak yahut yapının ürettiği kılçıksız olumluluk ile mest olup minnettarlık göstermek düzenin bekçileri tarafından salık verilecektir. Olumluluk ile esrik bir biçimde mutlu olmak yerine teferruatlar ile kriz çıkarmak ve eleştiri getirmek biyolojik düşmanlarını kovalayan bir beden gibi yetkili mercilerce kovalanmaya, kovuşturulmaya neden olabilir. Eleştirinin mahiyet, nitelik ve anlamına bir dakika durup vakit ayıramayacak olanlarca olumsuz bir öğeye indirgenip def edilmek an meselesidir.
Peki yaratılan bu döngü içerisinde yapı ne olacak, ne hale gelecektir?
Vasat bir demokraside bile absorbe edilebilecek en küçük bir itiraz hışımla karşılanıp gazapla suskunlaştırıla suskunlaştırıla en sonunda yukarıda alıntılanan Jean Baudrillard’ın başka bir tespiti ile ancak betimlenebilecek olan şöyle bir manzara ile karşılaşılacaktır: “Yakında hangisi olursa olsun, herhangi bir çekinceyi dile getirmek olanaksız hale gelecektir.”
Çekinceyi dile getirmenin bile olanaksız hale geldiği bir durumda, düşünürün yukarıda sorduğumuz soruya vereceği muhtemel cevap da aşikârdır: “…biyolojik düşmanlarını kovalayan ve eleyen her biyolojik bedenin metastaz ve kanser tehlikesiyle, yani kendi hücrelerini yutan bir olumluluk ya da bundan böyle işsiz kalan kendi antikorlarınca yutulma tehlikesiyle karşı karşıya olması gibi, kendi olumsuz öğelerini kovalayan, kovan, defeden her yapı da tam bir tersinmenin getireceği felaket tehlikesine maruz kalır.”
Çok şükür ki çekinceyi bile dile getirmenin olanaksız olduğu bir durumda değiliz henüz. Ancak tüm göstergeler ile birlikte düşünüldüğünde bir sınırda olduğumuz da görülüyor. Her itirazı, her eleştiriyi, her çekinceyi hâsılı kendi lanetli yanına dair her işareti yok etmeye çalışan bir anlayış ile mi devam edeceğiz yoksa antikorlarımızı işsiz bırakmayarak yükselen ateşimizi ve nükseden ağrılarımızı ciddiye alıp sağlıklı olmanın yollarını mı arayacağız?
Semptomları ihbar kabul edip gereğini mi yapacağız yoksa yok sayıp lanetleyecek miyiz? Yok sayıp lanetlemenin yaratacağı metastaz ve kanserden kendimizi ve ülkeyi nasıl koruyacağız?
Tüm bu sorular nasıl bir ülke istediğimiz ile yakından alakalı olmakla birlikte hayat memat meselesidir aynı zamanda.
Öyle bir eşikteyiz ki ne yorum yok diyerek ne de alelade cevaplarla geçiştirebiliriz.
Sınırda olmanın kritik zorunluluğudur bu. Ve şimdi tüm ağırlığı ile bu zorunluluk ile yüz yüzeyiz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.04.2021
10.04.2021
31.01.2021
26.01.2021
31.12.2020
21.12.2020
12.10.2020
17.09.2020
11.09.2020
5.08.2020