Ali BAYRAMOĞLU

Ali BAYRAMOĞLU
Ali BAYRAMOĞLU
Karar Tüm Yazıları
Eldeki kızlar bunlar...
8.07.2011
2339

Siyasette başarının, özellikle Türk siyasetinde başarının sırrı; güçlü, ikna edici bir "değişim söylemi" ve davranışları, duruşu, temsil ettikleri ve kökeniyle bu söylemle bütünleşmiş bir liderin varlığıdır.

1950'lerde Menderes ve DP, 1960'larda Demirel ve AP, 1970'lerde Ecevit ve CHP, 1980'lerde Özal ve ANAP, 2000'lerde Erdoğan ve AK Parti hep bu sırrın ürünü oldular.

Buna karşılık salt eleştiriyle yetinip, değişim-siyaset ilişkisi kurmaktan kaçınan, siyasi iktidarların örselenmesinden medet uman, siyasetin sadece iyi işletmecilikten ibaret olduğunu iddia eden ve bu çerçevede toplumsal memnuniyetsizliğin kendilerine oy olarak döneceğini hesap eden liderler ise hep hüsrana uğradılar.

Kimi siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldı, kimi siyasi varlığını sürdürmekle birlikte, ne uzadı ne kısaldı, kendi kulvarında ve siyasal sistem için bir tıkaç haline döndü.

Yılmaz'lı ANAP, Çiller'li DYP, Baykal'lı CHP bu durumun tipik örneklerindendir.

Demokratik rejimlerde siyaset bir sistem meselesidir. Siyasi partiler başta olmak üzere birden çok temsili aktörden oluşan ve bu aktörler arasında ilişki ve etkileşim üzerine oturan bir dokuyu ifade eder siyaset.

Hiç bir siyasi parti ya da aktör bu çoğulculuk işlevini ya da sistem görevini tek başına yerine getirmez, getiremez. Kritik siyasi kararlar farklı aktörler arasında uzlaşma ve diyalog olmadan alınamaz; aksi halde kritik kararlar ile toplumsal talepler arasındaki bağlar zayıflar, meşruiyet azalır.

Farklı aktörlerin siyasi alanda farklı değişim söylemleriyle varlığı farklı toplumsal kesimler adına farklı ve derin uzlaşma zeminleri oluşturur. İç dinamiklerin meşruiyet kurucu olarak daimi bir şekilde devrede kalmasını mümkün kılar.

Özetle "sistemleşmiş bir siyasi alan"ın varlığı farklı değişim söylemlerinin rekabetiyle oluşur.

İttifaklar, toplumsal alanın devlet alanı aleyhine genişlemesi böyle sağlanır. Rekabet çıtası genel olarak ve düzenli olarak özgürlüklere böyle endeksli olur.

Türk demokrasisi böyle bir sistemin eksikliğinin sıkıntısını hep çekmiştir. Değişim söylemleri genel olarak tek partiye hapsolmuş, "direnç ve değişim kutuplaşması" siyaseti belirlemiş, çıta yukarı değil aşağıya çekilmiş, özgürlüklerin genişlemesi değil sınırlandırılması referans olmuştur.

Bugün de durum çok farklı değil.

Yitik muhalefetin peşinde koşturuyoruz. İktidar partisinin lideri bile hüzünle bakıyor muhalefetin içine düştüğü duruma...

Gerçek çıplak:

CHP "kötü kriz siyaseti"nin asli temsilcisi olarak varlığını sürdürüyor.

Yeni CHP'den söz ediliyor...

Gelin görün ki, yeni CHP'nin siyaseten neyi ve kimi temsil ettiği belli değil, nasıl bir Türkiye hayaline, vizyonuna sahip olduğu bilinmiyor, böyle bir hayali, planı olup olmadığı bile meçhul...

Daha iyi işletmeci olduğunu iddia etmenin ötesinde tutumu yok Kılıçdaroğlu'nun. Karşılıksız bazı sözleri saymazsak, Baykal döneminin kimi tabularını alaşağı etme dışında yeni adımı da yok...

Akılda kalan, belirleyici tek eylemi "yemin etmemesi", siyasi alanı boşaltması, kendisini tuzağa düşürmesi...

İki iş görüyor CHP...

Tek partili demokratik düzenin altındaki kömürleri yelliyor. Toplumun bazı gruplarını siyasetten uzaklaştırıyor, depolitizasyon işlevini yerine getiriyor...

Evet, eldeki kızlar bunlar...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar