Ali BULAÇ
Şerif Mardin, “mahalle baskısı”nı ilk defa 2007 yılında ortaya attı. Mardin bu kavramı ilk olarak “Religion, Society and Modernity in Turkey” adlı kitabı üzerine 2 Mayıs 2007 tarihinde Ruşen Çakır‘ın yaptığı röportajda kullanmıştı. Ben ise yedi sene önce Zaman’daki köşemde 6 ve 9 Mayıs 2000’de “Bizim mahallede eleştiri yürek ister” ve “Bizim mahallenin hikayesi” başlığı altında iki yazı yazmıştım. Bu kavram üzerinde çalışma yapan Adnan Çetin, “Bir Kavramın Kısa Tarihi: Mahalle Baskısı” (2010) yazısında benden bahsetmedi. Tartışmaya katılan Emre Kongar, Ruşen Çakır, Necdet Subaşı da bu kavramın öncesine ait herhangi bir atıfta bulunmadı.
Belki akademik disiplin açısından atıf yapmaları icap ederdi, zira hem ben hem Mardin, mahalleyi belli, kendi içinde uzvileşmiş dar bir sosyolojinin baskısı anlamında kullanmıştık. Yine ben bu kavramla İslamcı muhafazakâr camiamızın, belirlenmiş çerçevenin dışına çıkarak camianın kendini bir muhasebeye tabi tutmasının lüzumuna işaret ediyordum, Mardin de, bizim camianın mahalle baskısından söz ediyordu. Şu halde mahalle, baskı ve baskının İslami camia ile ilişkilendirilmesi bakımından benzer üç unsur söz konusuydu.
Mardin, mahalle ile sınırları ve alanı belli geleneğe bağlı yaşayan küçük bir nüfusun, benimsediği normlardan sapmalara karşı hoşgörülü olmadığını, sapma eğilimi gösteren bireylere karşı bir göz baskısı uyguladığını ifade ediyordu. Bu yeni veya ilk defa Türkiye’de ortaya çıkmış da değildi.
Mardin’e göre, mahalle baskısı AK Parti’den bağımsız bir olgudur. Birçok çevrenin desteğini alarak iktidara gelen AK Parti’nin istese de bu baskıyı aşması zordu. Muhafazakarlık giderek ülke içinde artış gösteriyor, modern(ist) çevreler endişeye kapılıyor; bunun kurala dayalı demokratik seçim söz konusu olsa bile orantısız şekilde devam etmesi halinde kötü sonuçların ortaya çıkması sürpriz olmayacaktı.
Peki, sosyolojinin imkanları kullanılarak yapılan bu analizden ve çıkmaları durumunda sürpriz olmayacak kötü sonuçlardan neyi anlamalıydık?
Laik Kemalist çevreler huylanmakta gecikmedi: Bilimsel kariyeri, objektif yaklaşımı ve tarafsızlığı müsellem Şerif Mardin, üstü kapalı da olsa bu yönde bir “tehdit”ten söz ediyorsa, geçiştirmemek, üzerinde düşünmek lazım. Tartışmanın alevlenmesinden sonra Derya Sazak, 8 Ekim 2007 tarihinde Milliyet gazetesindeki yazısında kavramın dört günde 31 gazetede toplam 630 habere konu olduğunu, 255 köşe yazarı tarafından 400 kez ele alındığını yazdı. Ruşen Çakır da tartışmaları derleyerek Türkiye Tartışıyor 1: Mahalle Baskısı adlı kitapta yayımladı. (Viki Pedi).
Benim bu konuyu gündeme getirmiş olmamın sebebi, mahalle kavramını sosyo-politik anlamda ilk defa kullanmış olmam değil. Tabii ki ilk defa ben kullanmıştım ve bu kavramla artık “Milli Görüş gömleğini çıkarıp iktidar için iktidar parolasıyla İslamcılıktan ayrılan ekip mahalleyi altüst etmişti. Adına ”yenilikçi” denen ekip şöyle düşünüyordu: “Erbakan’ın kafasıyla iktidar olunmaz, iktidar olunsa da iktidarda kalınmaz. İşte 28 Şubat bunun somut örneği.” Mahalle karışmıştı, durum da şuydu: Aile içinde baş gösteren huzursuzluk büyüdükçe, ne yeni mahalle değiştirmek çare idi ( Yenilikçilerin yeni adresi AK Parti), ne mevcut haliyle mahallede kalmak (Milli Görüş-SP) mümkündü?
Bu aslında İkinci Nesil İslamcıların geldikleri kavşak noktasında vermeleri gereken kritik bir karardı, mahallenin durumuna bu açıdan bakıyordum.
Bunu kısaca özetleyeyim:
Formun Altı
Mayıs-2000 ayının ikinci haftasında FP içinde dikkate değer bir “çekişme”nin yaşanacağı bir kongre olacaktı. FP’nin temsil ettiği 30 yıllık siyasi çizgide ilk defa bir kongreye iki adayla giriliyordu. Hareketin karizmatik lideri Erbakan siyasi yasaklıydı. Onunla bu işe başlayan yakın mücadele arkadaşları merkezi tutmuş, inisiyatifi ellerinden bırakmak istemiyorlardı. Adına “yenilikçi” denen hareket Abdullah Gül’le parti içinde serbest iradeye dayalı bir yarışın demokratik kanallarını açmaya çalışıyordu. Bu sanıldığı kadar kolay değildi, sahiden cesaret isteyen bir teşebbüstü.
O günlerde çok sayıda okuyucum benden bu önemli konuyla ilgili görüş beyan etmemi istiyordu. Ben bu hareketin 30 yıllık gözlemcisiydim. Tabanını ve tavanını yakından tanıyordum. Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda etkinliğine katıldım. Bu harekete gönül veren gençlerin önemli bir bölümü benim kitaplarımın okuyucusu. MNP ile FP arasında uzanan çizginin Türkiye’de çok önemli bir toplumsal tabana oturduğuna, siyasette dile getirdiği sorunların ve taleplerin somut bir karşılığı olduğuna inanıyordum.
Benden bu kavşak noktasında görüş beyan etmemi talep edenlere şunları yazmıştım: “Doğal olarak oluşmuş bir fikrim vardı. Ama sanıldığı kadar benim konumumdaki birinin görüş beyan etmesi kolay değildi. Camia dışından herhangi bir köşe yazarı ne kadar acımasız ve saldırgan bir üslupla olursa olsun bu hareketi eleştirdiğinde, ona dokunulmuyor, hatta bir nebze ‘lehte’ bir şey söylemişse o hemen minnetle öne çıkarılıyor, camiadan biri ne kadar iyi niyetli, yapıcı ve haklı bir eleştiri yaparsa yapsın, sert bir tepkiyle karşılanıyordu. Bugün de öyle değil mi? “Hareket içinde fitne ve fesat çıkarmak, düşmanların emellerine alet olmak” aldığınız tepkinin en hafifi oluyor. İşin ucunda hain olmak da var. Sebebi basit: “Sen bizim mahalledensin. Kol kırılır, yen içinde kalır.”
Mahalleden olmak her yanlışa, her haksızlığa katlanmak, her şeyi sineye çekmek, ağzı var dili yok her şeye göz yummak demek. Bugün de öyle değil mi?
Mahallenin çocuğu olarak ne kadar uysal olursanız olun aktif bir propagandist olarak ön saflarda yer almadıkça yine de harekete bağlılığınızı ispat etmiş olamazsınız. Bizim mahallenin kuralları çok sert. Meşruiyetlerini manevi ve otoriter kaynaklardan alıyorlar. Üstte her şeyi bizden daha iyi bilen büyükler, ağabeyler, üstatlar, liderler, reisler var. Onlar düşünür, planlar ve önünüze koyar. Sizden istenen biat etmek, itaat etmek ve hiç itirazsız cihat etmektir.
Biat, itaat ve cihat gibi temel kavramların tek bir amacı var; kurmaylara bağlılık. Bunu kabullenirseniz size kapılar açılır, abad olursunuz.
Mahallemizdeki sert ve hakkaniyetsiz kurallar ne İslamidir, ne insanidir. Bu kuralların ruhu sadece siyasette değil, başka alanlarda da geçerli. Kültürde, eğitimde, ticarette, iş hayatında vs. Gönül verdiğiniz, güçlenmesini can-ü gönülden arzu ettiğiniz bir firmada çalışıyorsunuz. Sizinle –genellikle sözlü- akit yapılmış. Ancak bu akitlerin hiçbirine riayet edilmiyor. Elinizde yazılı bir sözleşme olsa dahi bununla mahkemelere başvurup rezil olamazsınız. En yüksek makama çıkıp derdinizi de anlatamazsınız, “Şuna bak,” denecek “Ne sufli bir mesele için şikayetçi olmuş!” Zaten aldığınız terbiye, iffetiniz böyle bir şeye müsaade etmiyor. Dolayısıyla en büyük mağduriyetler bu mahallede yaşanıyor.
Bu, adı konulmamış bir sömürüdür. Sizin emsalleriniz başka mahallelerde aldığınız ücretin beş katını alıyorlar; sizin adil ücretten, akde riayetten, ahde vefadan bahsetmeniz her şeyden evvel çok ayıp. Bizim mahallede sadece “hizmet” var. Hiç korkmayın, sevaplar yazılıyor ve karşılığı ahirette alınacak.
(Haşiye, 11: 1990’larda Turan Dursun’a karşılık öldürülme korkusuyla Hollanda’da altı ay kalma mecburiyetinde kaldığım sırada Rotterdam’da cemaat arasında büyük huzursuzluk vardı, sonunda oradaki gençler genel durumu iletmek üzere Almanya Köln’deki merkeze gitme kararı aldılar, beni de yanlarına götürdüler. İçlerinde Trabzonlu Naci isminde cin gibi biri de vardı, kendisi sözcü değildi, ekipte vardı. Rahmetli Osman Yumakoğulları –onunla eski tanışıklığımız vardı- müştekileri kabul etti. Ekibin lideri Mehmet, sorunlarını anlatmaya başladı ama daha cümlesini bitirmeden rahmetli Osman “-Bakın şu gök yüzüne bir çatlak görüyor musunuz? Her şey ne kadar mükemmel” deyip Mülk suresinden ayet mealleri okumaya başladı. Sözünü bitirince Mehmet kaldığı yerden aksayan işlerden bahsedecek oluyor, Osman yine güneş sisteminden, yıldızlardan, harikulade kozmosdan bahis açıyordu. Bu neredeyse bir çeyrek sürdü, olacak gibi değildi. Ben, kendimi tutamıyor, gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum ki, Naci atıldı ve
-Osman abi, sorun gökte değil, yerde, ona gel dedi
Rahmetli bir an durdu, sonra bana dönüp
-Aliciğim, bu yeni nesil pek fena. Eskiden bir ayet iki hadisle idare ediyorduk, artık olmuyor, dedi, hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık.)
Mesleki formasyonunuz ne kadar iyi olursa olsun, siz her zaman bu mahallenin çocuğusunuz, evin danasısınız. Kutuplaşmanın rant getirdiği bir ülkede siz hep bu mahallede kalacaksınız ve size biçilmiş statünüze rıza göstereceksiniz. Gerektiğinde ekranlara çıkıp “mahallenin namusu”nu savunmak göreviniz.
Sizi istişare toplantısına çağırmışlar. Bu adam evinden nasıl gelecek, nasıl dönecek, kimsenin aklına gelmez. İstediğiniz kadar konuyla ilgili önemli şeyler söyleyin, sizi şöyle bir dinlerler ama başka mahalleden biri davet edilmişse o zaten özel olarak getirtilmiştir ve söyledikleri bir incir çekirdeğini doldurmuyorsa bile yine de “-Aman efendim, ne kadar önemli şeyler buyurdunuz” denir. Bazan “Ulan keşke başka mahalleden buraya gelseydim” dersiniz.
(Haşiye, 12: Nitekim bir Maocu geldi, Maoculuguna İslami kılıf giydirip saçmalamaya başladı, saçmaları neredeyse Kur’an tefsiri diye karşılandı. Hala “Allah’ın diğer milletlere kendisini üstün yarattığını” iddia edip saçmalamaya devam ediyor. Benim onun mahallemize gelişinde günahım var, bir gün anlatırım.)
Şimdi bu şart ve kuralların geçerli olduğu bir mahallede nasıl özgür eleştiri yapacaksınız? Yürek ister, ciğer ister, başka şey ister.
Mahalle eleştirisi mukabil eleştiriye sebep oldu. Nuh Gönültaş, köşesinde sordu: “İyi de, bunları niçin 10 sene önce yazmadın, hem sen bugün eleştirdiğin kesimlerin teorisyeni değil miydin?”
Tabii ki siyasi mecrada İslamcı hareket içinde sahnede olan Milli Görüş’e yakınlığım vardı; Erbakan Hoca ile defalarca görüştüm, beni kaç toplantıya davet ettiğini hatırlamıyorum, ne var ki benim asıl etkinliklerim fikri mecra idi. Bu beni aktif-güncel siyasetin dışında tutuyor ve elbette daha objektif ve eleştirel bakmamı sağlıyordu. İsteseydim daha ilk yıllarda siyasete atılır, vekil seçilir, belki bakan da olurdum.
(Haşiye, 13: Zaman’ın İstanbul Büro Şefi iken, bir gün Tayyip bey beni ziyarete geldi, kendisiyle beraber siyasete atılmamı, önümüzdeki seçimlerde seçilebilecek bir yerden birinci sırada aday göstereceğini söyledi. Ona teşekkür ettikten sonra, biraz da şaka ile “-Başkan” dedim, “İnan evi idare etmesini bilmiyorum, Türkiye’yi idare edecek yerde ne işe yarayacağım. Ben kendimi fikri hayata, yazarlığa hasrettim, ama size dışarıdan her zaman lojistik/fikri destek vereceğim. Ne zaman bana işiniz düşerse memnuniyetle hazırım” dedim. Tayyip beyle tanışıklığımız çok eski, 1970’lere dayanır, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanınca ona siyasi-kültürel danışmanlık yaptım. İslam Düşüncesi Konferansları ve Doğu’dan Batı’dan aylık toplantılarla 1990’larda dünyada belli başlı entelektüelleri, filozof ve aydınları İstanbul’a getirtip Tayyip beyle tanışmalarını sağladım. Turan Dursun’un öldürülmesi üzerine mukabil şahıs olarak beni öldürmek istedikleri anlaşılınca birkaç gün korumalar eşliğinde gezdim, iki hafta arkadaşların evinde kaldım, sonra Hollanda’ya gittim, üç gün sonra Tayyip bey geldi, oradaki Milli Görüş’ten arkadaşlara bana ihtimam göstermelerini söyledi, sağolsunlar altı ay hiçbir eksiğim olmadan orada yaşadım. Belki birgün yazarım, ben AK Parti’nin bazı temel politikalarını eleştirdim ama doğrudan Tayyip beyi hedef alan tek bir yazı yazmadım. Beni Tayyip beye düşmanlık yapmakla suçlayan savcıya her duruşmada, hangi yazımda Tayyip beyi hedef aldığımı sordum, tek bir yazı gösteremedi. Üçer kez ağırlaştırmış müebbet ve 15 sene hapis talebinde bulunan savcının bu konuda gösterdiği tek bir cümle vardı. O da bir yazıda “Türkiye bu gidişle otokrat yönetime doğru gidiyor” cümlesiydi. Savcıya göre bu Tayyip beye husumetin yeterli deliliydi.”
Günün siyasetiyle ilgili olmayan konular fikri ve teorik bir çerçevenin yeniden inşaını amaçlıyorsa, Müslümanların siyasi ve toplumsal bir proje olarak başkalarıyla bir arada yaşayabileceklerine, iktidarı paylaşabileceklerine dair görüşlerim dolayısıyla her seçimde yegane amacı Meclis’te birkaç sandalye kazanmak olan partiyle aramızda mesafe olacaktı, bu da doğaldı. O tarihlerde tartışmaya açtığımız konunun ana parametreleri bugün tek tek doğrulanmakta, sadece İslami çevrelerde değil, liberal ve sol çevrelerde yer alan çok sayıda siyaset bilimci ve aydın da aynı noktaya gelmektedir. Lakin “iktidar için iktidar mücadelesi” verenler için “iktidar paylaşımı” zinhar yasaktı, ağza bile alınamazdı.
(Haşiye, 14: O günkü gibi bugün de belli başlı muhafazakar-dindar kesimler ve onlara eşlik eden radikaller, her metni literal okuyan Selefiler için “iktidar paylaşımı” düşünülemez. Hala kahir ekseriyet Medine modelini Müslümanların tahakkümü veya mutlak siyasi hakimiyeti şeklinde anlamaya devam ediyor, Buna aslında “Müslüman milliyetçiliği” demeli. Kur’an’ın açık beyanına rağmen (5/Maide, 43) bu çevreler, Hz. Muhammed (s.a.)’in Medine’de “hem hakem, hem hakim” olduğunu iddia edip, sonunda herkesin belli bir Müslüman zümrenin anlayışının mutlak hakimiyeti altına girdiği otoriter ve totaliter bir yönetimi savunmaya devam ediyor. Kendileri iktidar olursa herkesi kendi iktidarları altına alacak, yeryüzünü cennete çevirecekler.
Oysa İslam mesajın amacı şu veya bu anlayışa ve mezhebe bağlı Müslüman zümrelerin herkes üzerinde hakimiyet kurması değil, herkesi Allah’tan başka her varlığa, otoriteye, doktrine karşı özgürleştirmek, ahlakı tesis etmek, hukuku ikame etmek, ihtiramı yerleştirmek, adil bir dünyanın kurulmasına öncülük etmektir. İslami mesajı milliyetçilerin ve sekterlerin iktidar oldukları her yerde kendileri için cennet inş ettiler ama onların cenneti ötekiler için cehennem oldu. İslam odur ki, her kul ve canlı Allah’ın koruyucu rahmeti ve adaletli yönetim altında kendi varoluşunu özgürce yaşayabilsin ve sevabı veya günahı, imanı veya küfrü dolayısıyla –başkalarının hak ve hukukunu ihlal etmedikçe- hesabını sadece Allah’a versin. Muharip olmayıp muahid olan, Hilfu’l fudula üye olabilecek her dinden ve gruptan insan bu küresel iktidarın ortağı ve banisi olabilir.
Ben bunları Tih çölünde sürgün cezasına çarptırılmış olanlar için yazmıyorum, bu nesli tevhidin ve özgürlüğün, adaletin ve paylaşımın değerini bilecek olan pek yakında sahneye girecek olan nesiller için yazıyorum.
Hz. Muhammed’in geliştirdiği modelin benzeri görülmedi, o kendi sosyolojik bloku üzerinde hakim, diğer sosyolojik bloklar üzerinde hakemdi. (Bkz. Ali Bulaç, Medine Sözleşmesi, 2. Bsm, İstanbul-2020, s. 126 vd.)
O günkü gibi, bugün de muhafazakar-dindar kesimler “demokrasi”yi araçsallaştırıyorlar, gerçi İslamcı kesimlerin tümü için demokrasi bir araçtır ve kendi sınıflarını, zümrelerini iktidara taşıyan yöntemdir. Çıkar ve baskı grupları dünyanın her yerinde demokrasiyi bu seviyede algılamkat ve kullanmaktadırlar. Ama Ebu’l vakt olma iddiasında olan Müslüman bu sahtekarlığa iltifat etmemeli. Geçen zaman içinde hem Türkiye’de hem Batı’da çok şey değişti, köprülerin altından çok sular aktı. Bugün artık aklı başında hiç kimse demokrasiyi bir dünya görüşü, bir felsefe veya bir yaşama biçimi olarak algılamıyor, tam aksine sürekli gelişen ve değişen bir süreç görüp, siyasetin bu önemli tekniğinin siyasi çoğulculuk yanında kültürel ve toplumsal çoğulculuğa da nasıl elverişli hale getirilebileceği konusu üzerinde duruyor. Benim üzerinde durduğum konu, salt bireye, vekalete ve çoğunluk kararlarına dayalı klasik demokrasinin tamamen aşınıp yerini devlet, yönetim, siyaset ve iktidar ilişkilerinin yeniden tanımlandığı farklı bir demokrasinin kültürel ve toplumsal çoğulculuğu da içeren yeni tanımıdır. Benimle el yordamıyla “meşru, doğru ve hepimiz için yararlı (ma’ruf) olan”ın ne olduğunu fırtınalı bir fikri serüven içinde arayan ve hala bu arayışını sürdüren çileli bir nesil var.
O tarihlerde bu neslin ( 5-0 mağlup doğanların nesli) geliştirmekte olduğu fikri çerçevenin “bizim mahallenin kurmayları”na ulaştığını, onların bu konular üzerinde yeterince zihin yorduklarını sanmıyorum; bu yönde hiçbir somut belirti yok. Onlar için bir an önce iktidar lazımdı. Hani Anadolu’da bir laf var: “Bana bir koca lazım, hem de bu gece lazım.” Hemen o geceden hamile kalan bizimkiler ahlaksız dindarlık, milliyetçi Müslümanlık ve 12 Eylül 1980’lerde MGK’da sözü edildiği üzere “Emekli generallerden ve ilkokul çocuklarından başka taraftarı kalmamış Kemalizmin” avdet etiği bir Türkiye doğdu.
Biz 1970’te beynimizi düşünce akreplerinin istilasına açtık, 2000’de de hala “mutlak hakikate ulaştık, işte tamamlanmış bir proje” diyebilecek durumda değildik. Buna mukabil kurmayların her zaman mutlak projeleri olmuştur. Her dönemde fikri cehdin kapılarını kapatarak beyinlerini taşlaştırmış olanların kolay çözümleri olur. Fakat bunların politik projelerinin tamamı Soğuk Savaş döneminden kalma ve batılılaşmanın İslamileştirilmesi bağlamında üretilmiş modellerin bir tekrarıdır. Bu “Başarısızlığın İslamileştirilmesi”ydi, başarıldı.
İnançlarımızdan ve ideallerimizden hiç şüphe etmedik, ama bilgilerimizin yeterliliğinden ve görüşlerimizin isabetinden her zaman şüphe ettik; bu yüzden daima arayış içinde olduk. 2000’lerin başında mahallenin periferisinde ve merkeze yakın katmanlarında yaşayanların bu fırtınalı fikri serüvene karşı duyargaları açıktı. Gövdenin can damarları orada atıyor, bu katmanda birikmiş duygu ve bilgi birikiminden hayat fışkırıyordu. Eğer o gün yaşamakta olduğumuz “politik bir kriz”den söz etmek mümkün idiyse, bu “rahat zihinler” ile “arayan ve araştıran (taharri halindeki) zihinler” arasındaki çatışmaya işaret ediyordu. Bir gün bu enerji politik merkeze akacaktı.
O günkü mahalle ile ilgili yazdıklarım bunlardı.
X
Şerif Mardin’in büyük tartışmalara yol açan mahalle baskısı kavramı bir anda iktidarı İslamcılık’tan istifa edip muhafazakar demokrasiye terfi etmiş kadrolara kaptıran Kemalistlere, derin devlet odaklarına son derece kullanışlı geldi, Mardin, görünürde bunu amaçlamamış olsa bile, 80 –hatta İttihatçıları da eklersek- 90 yıllık iktidarın beyaz seçkinlerinde bir hamle daha yapma güdüsünü harekete geçirdi.
Aradan 17 sene geçtiyse de, bugün şu soruya cevap aramak anlamlıdır: Sosyoloji ve sosyal bilimler değerden bağımsız etkinlikler mi? Bilim insanlarının iddiaları ne olursa olsun, bilimler sonunda gidip politik amaçların arka planını oluşturmuyor mu?
Ben, sosyal olayları ve olguları anlamaya ve tanımaya çalışırken, “dış güçlerin hain müdahalesi” iddialarına ve aktörlerin “mutlak kötü niyetleri”ne itibar etmem. Bu iki faktör açıklama malzemesi olarak kullanıldığında bizi yanıltır, zihin tembelliğine, konformizme sürükler. Tabii ki daima dış faktörler ve aktörlerin niyetleri önemlidir ama bunlar “belirleyiciler” kategorisinden çıkarılıp miktarlarınca hesaba katılmaları icap eder.
Buradan bakınca gerek Şerif Mardin’in gerekse yüzlerce yazıyla tartışmaya katılanların, politik kaygılardan uzak, sadece kendi hatırına “mahalle baskısı”yla ilgilenmediklerini düşünüyorum. Nitekim Şerif Mardin’le son buluşmamızda onun “kovuklarından çıkanlar ve cihadı terörle ilişkilendirmesi” kavramın değerden bağımsız olmayıp politik bir temaya dayandığına kesin kanaat getirdim.
Evet, her mahallede baskı olduğu doğruydu ama ben mahalle baskısından kurtulmanın yolunun özgürlüğün ve ihtiramın korunduğu adil şahitliğe dayalı eleştiri ve sivil inisiyatiften geçtiğine inanıyorum. 27 Nisan öncesinde Mardin’in bahsettiği “öteki (dindar) mahallenin baskısı”ndan kurtulmanın yolu askeri e-muhtırada geçmiyordu.
Artık eskisi kadar işler kolay değildi, “Genç subaylar rahatsız” retoriğine karşı “Genç siviller rahatsız” söylemi öne çıkmıştı, 100 senedir iktidar ateşiyle yanıp tutuşan “Öteki Türkiye” de iktidarı kolayca “Resmi Türkiye”ye bırakmaya niyetli değildi.
Konuyla ilgili son yazımız yine Şerif Mardin’le bağlantılı “kovuklarından çıkan barbarlar ve kenti yağmalayan bedeviler” olsun.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2025
21.04.2025
15.03.2025
23.02.2025
3.02.2025
5.01.2025
29.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
28.10.2024