Ali BULAÇ
Şerif Mardin’in, “Yüksek İslam-Halk (Volk) İslam” kavramsallaştırmasını Avrupa’ya veya Ortaçağ Avrupa’sına uygulamak mümkün. Ortaçağ Avrupa’sında Kilise, yüksek Hıristiyanlığı temsil ediyordu. Peter Berger, burjuva ve Marxist tarihçi ve sosyal bilimcilerin öne sürdüklerinin aksine Ortaçağ’da Kilise’nin, Hıristiyanlığı halk arasında yayma gibi bir uğraş içinde olmadığını söyler.
Bizim içinden geçmekte olduğumuz krizle ilgisi bakımından bu önemli tespitin üzerinde biraz durmakta fayda var.
Düşünüldüğünün aksine Ortaçağ boyunca Hıristiyanlıktan uzak yaşayan Avrupa; ancak 20. yüzyılda Hıristiyanlığa ait olabildi, kapitalist ekonomi ile iletişim ve ulaşım araçlarının dönüştürücü etki göstermesiyle Hıristiyanlık halk arasında yayıldı. Belki de 19. Yüzyılda İngiltere’de şaşırtıcı bir dindarlaşmanın gözlenmesini buna bağlayabiliriz ama çok geçmeden hızla seküler sürece girildi. İngiltere bata olmak üzere Kıta Avrupası’nda süren krallarla Kilise arasındaki çatışmaya bakıp, Avrupa’nın her zaman dindar olduğu fikrine varmamak lazım, kral ve Kilise iki kılıçtı, kılıçların çarpışmasından zavallı köylüler, serfler zarar görüyor idiyse de, kılıçlar cismani ve ruhani iktidar sahiplerinin elindeydi.
Kilise’nin iddiası basitti: Tanrı, Hıristiyanlığı savunmak üzere Papa’ya iki kılıç vermişti, birini elinde tutuyor, diğerini prense vermişti ama prense kılıcı kendisi vermişti, dolayısıyla erkin gerçek sahibi yine Kilise idi. Prens, kral veya imparator Tanrı’nın yeryüzündeki serfleriydi ancak.
Modernitenin Hıristiyanlığı ile Kenan ilinden Avrupa’ya geçmiş Ortaçağ Hıristiyanlığı birbirinden farklıdırlar. Ortaçağ’da Kilise’nin ilgi odağında iktidar vardı, kurum olarak Roma’nın seküler modeliydi, Roma’nın idari yapısı Kilise’ye uyarlanmıştı, tüm uğraşısı iktidarını sürdürmekten ibaretti, halkın gündelik hayatında etkili olan dini hayat Hıristiyanlıkla iç içe geçmiş eski pagan kültür ve alışkanlıklardı.
Avrupa’daki yüksek Hıristiyanlıkla paganlık karışımı halk Hıristiyanlığı arasında muazzam bir mesafe vardır. Şerif Mardin, bunu getirip İslam toplumuna, Osmanlı’ya uygulamaya çalıştı. Elbette bu hal, bizi yanlış bir sonuca götürür, çünkü bizde yüksek İslam ve halk İslam ayrımı olsa bile kavramsal düzeyde farklılıklar, hem tarihsel İslam’ı hem reel İslamı anlamak bakımından önemli rol oynar.
Aslında daha yakından bakıldığında Doğu Hıristiyanlığı ile Batı Hıristiyanlığı arasında da dikkate değer farklar söz konusu, özellikle Ortdoks Kilisesi’nin devlet veya iktidarla ilişkisi Vatikan’ınkinden tamamen ayrıdır. Ortodoks Kilisesi, Sezar’a itaat eder, Vatikan Sezar üzerinde üstünlük iddia eder.
Bizde “Kitabi İslam” ile “Ümmi İslam” kavramları söz konusu olabilir ancak. Gazali ve başkaları “havas-avam” ayırımı yapmışlardır. Havas, ulemadır (rasihun fi’l ilm, fakih, hakîm, feylesof vs.). Havas kitap yazar, medresede ders verir, hukuk yapar, yargı işlerini yürütür ya da şair ise Divan Edebiyatı tarzında şiirler söyler; Mevlana Celalettin ve Baki gibi edebiyatın havassı son derece sofistike dil kullanır. Avam ise bütünüyle cahil değildir, içlerinde önemli oranda irfan ehli kimseler vardır. Bunlar bir şekilde ya anneden-babadan, hocadan, imamdan ya da tekkeden, zaviyeden İslam kültürünü almışlardır, inançları arasında bid’at ve hurafeler söz konusu olsa da ulemaya saygılıdır. Bu açıdan havas ile avam ayrı ayrı sosyal sınıflara, kategorilere karşılık gelmez, Şerif Mardin’in “Halk İslam’ı” içine yerleştirebileceği kategoride yüksek düzeyde entelektüeller, padişahlar yer alır. Yunus Emre ile Karacaoğlan, Mevlana ile Yunus Emre veya Karacaoğlan ile Baki arasında felsefe, dünya görüşü açısından derin bir paradigma farkı yoktu, anlatım farkı vardı. Mevlana’nın söylediklerini Yunus çok daha basit ve yalın bir dille söylemiştir. Yunus Mevlana gibi düşünmüş, fakat Yunusça ifade etmiştir. Keza Karacaoğlan’ın söylediği de mahiyetçe veya keyfiyet itibariyle Baki’den, Fuzuli’den farklı değildir.
Dillerin farklı olması da temeldeki ortak alem tasavvuru ve sufi bakış açısının üzerinde odaklandığı ortak temaya zarar vermez. Arapça dil kullanan Muhyiddin İbn Arabi, Farsça dil kullanan Mevlana Celaleddin, Kürtçe dil kullanan Molla Ahmet Ceziri veya Türkçe dil kullanan Şeyh Galip aynı alem tasavvurunu dile getirmişlerdir.
Belli bir kaynağa ve geleneğe göre teşekkül etmiş olan tarikatlar arasında, dikkate değer açıklama ve argümanlarda farklılık görülse de, yine tarikatların geriye doğru sırtlarını dayadıkları kaynak ve farklı ritüel ve zikirlerle varmak istedikleri menzil ortak sayılır. Tarikatların teşekkülünde sosyal zümrelerin iktisadi faaliyet ve günlük uğraşıları etkileyici rol oynamış, belirleyici rol oynayan sufi alem tasavvuru ve Allah-insan ilişkisidir. Mesela yüksek düzeydeki entelektüeller Mevlevi tarikatına mensup iken, esnaf daha çok –bölge farkı önemli olmakla beraber- Kadiri tarikatına mensup olmuştur. Tarikatlarla iktisadi hayat arasındaki sıkı ilişkiyi Ahi Teşkilatları başarıyla sağlamış, zaman zaman bir tür çalışanların, emekçilerin haklarını koruyan, piyasayı ahlaki zeminde düzenleyen Ahiler padişahlara borç para vermiş, yeri gelince kafa tutmuşlardır.
Bu dahi tarihsel İslam’da Batı’dakine benzer iki karşıt sosyal sınıf olduğu anlamına gelmez, bu yüzden Mardin’in Yüksek İslam-Volk İslam’ı yeterince açıklayıcı değildir.
Literatürde, havasın da ötesinde “havasu’l havas” da söz konusuydu, bunlar soya bağlı (aristokrat veya ruhban) bir zümre değildi, Selçuklu veya Osmanlı’daki siyasi toplumun üç sac ayağından biri olan“resmi ulema”dan da ayrı bir kategoriydi. Selçuklu-Osmanlı’da medrese-tekke olgusu batıdaki dini sosyal olguyla benzerlik göstermez. (“Kitabi İslam-Ümmi İslam için bkz. Ali Bulaç, İslam’dan korkmalı mıyız, Çıra y. 2009-İstanbul, s. 271 vd. Postmodern kaosta kıble arayışı, İnkılap y. 2. Bsm. İstanbul-2015, s. 161 vd.)
Ümmi İslam, tümüyle bid’at ve hurafe içinde olmayıp akideye ve sünnete sadakat içindeki mahalle hocaları ve şeyhler tarafından yönetilen tekke ve zaviyeler irfan, edeb ve eğitim yerleri idiyseler de, her zaman bu safiyet korunmuş değildir. Emevi ve Abbasiler döneminde “cübbeli kassaslar”, tahkiyeciler sivil ulemaya kök söktürmüşlerdir, bu bağlamda zamanının en seçkin alimi ve entelektüeli olan İmam Şafii “Hangi alimle tartıştıysam kazandım, hangi cahille tartıştıysam kaybettim” demiştir. Kassas zümreleri Selçuklu ve Osmanlı’da kürsüden, mihraptan halkı Horasan merkezli tasavvufun içine karışmış mitolojik hikayelerle uyutmuştur; bugün de o zümreler üstelik modern iletişim araçlarını kullanarak bid’at, hurafe ve şarlatanlıklarına hız katarak devam etmektedirler.
Son üç asırdır İslam dünyası büyük altüstler yaşıyor. Ne uleması kaldı ne geleneksel dindarlığı ve ahlakı.
Konumuz bakımından Türkiye, Mısır-Pakistan ve İran üç ayrı havza teşkil eder. Türkiye’de devletin resmi bakış açısını temelde paylaşan aydınlar (bunların sağcı, solcu, muhafazakar olması farketmez) toplumsal önderliği elden bırakmak istemiyorlar. Mısır-Pakistan’da ise ulema-aydın karışımı bir profil söz konusu, İran’da ise baskın karakteriyle ulema önderliği elinde bulunduruyor. Bu üç havzada da önder profili ne Yüksek İslam’dır ne Halk İslam’ı.
Tanzimat’tan Cumhuriyete geçişte resmi ulema devlet eliyle tasfiye edildi, sivil ulemanın hayat alanları neredeyse yok edildi. Tarihsel olarak ulemanın yerini, siyasi toplumla zihni ve organik bağı olan “Aydın zümre” aldı.
Cumhuriyet hiçbir zaman aydınlardan korkmadı, İsmet İnönü bir keresinde “Aydınlar mı, kesenin ağzını açın, susarlar” demişti. Abdülhamit kendine muhalif aydınları susturmak için peşlerine hafiyeler takar, sürgüne gönderir, sürgüne gönderdiklerine de başka yoldan tahsisat veriyordu, bu sivil-mübariz (muhalif ve mücahit) ulema vasfına sahip olmayan İslamcı aydını da daima ve bir şekilde devletle ilişkili tutmuştur.
Radikal anti batıcı ve muhalif Necip Fazıl Kısakürek, tahsisatı arttırılsın diye başbakana mektup yazar fakat ulema kişiliği önde muhalif Said Nursi, Mustafa Kemal’in değil parasını ve üstü kapalı iltifatını dahi kaale almaz. Kadir Mısırlıoğlu, o kadar devletin bekası, büyümesi ve güçlenmesi ile alakalı bir aydın ki, 1 milyon kişinin eziyetten geçtiği 12 Eylül’de darbeci generallere “Gün bugündür, Kerkük ve Musul bizi bekliyor” mealinde mektup yazar. Devletle ve iktidarla ilişki açısından Birinci Nesil İslamcıların resmi ulema karşısında sivil İslamcı ulema-aydın çizgisini hayatı boyunca kararlılıkla koruyan, iktidardan gelen bunca cazip tekliflere direnen tek bir örnek var, o da rahmetli Sezai Karakoç’tur, fetva makamındaki fakihler ise devletin dağıttığı ödülleri almakta bir beis görmediler. Bu akademisyenler, yazarlar, aydınlar, ilahiyatçılar, fakihler “ulema” değil, Kitabi İslam’ın mübariz-muhalif uleması hiç değil, siyasi iktidarların aparatlarıdır, belki Şerif Mardin’in işaret ettiği “Yüksek İslam”a aday olmaya can atan yarı resmi aydın bürokratlarıdır.
Günün sonunda Mardin’in kavramsallaştırmasını temel alacak olursak, hangi siyasi veya ideolojik bloka mensup olurlarsa olsunlar, Yüksek İslamcılar Halk İslamı’ndan kopar, onun kültürünü Kur’an ve Sünnet’e göre tashih etme ve herkes için özgürlük ve herkes için adalet ve ahlak davasını bir kenara bırakır, siyasi toplumun bir parçası olurlar.
Bir aydın, yazar, akademisyenin illa da iktidara hasım muhalif olması gerekmez, bu yanlış da olur. İslamcı aydın mahrumiyeti, baskıyı, hapis yatmayı göze alamıyorsa, ondan beklenen iktidara eklemlenmeden asıl görevi halkı Kur’an’ın nuruyla aydınlatmak, ezilenlerin haklarını dile getirmek ve iktidarı desteklese bile, yanlış yaptığı zaman ma’ruf üzere uyarılarda bulunmak, suç ve günah olan karar ve icraatların ortağı olmamaktır ki, İkinci Nesil İslamcıların iddiası kimsesizlerin kimsesi, sessizlerin sesi olmak değil miydi?
“Ulema-aydın” karışımı toplumsal ve siyasi önderliğin söz konusu olduğu Mısır-Pakistan, Osmanlı’daki İlk Nesil İslamcıların tipolojiyle tetabuk halindedir. Zülcenaheyn profiline uygun bu zümre de batıdaki burjuvaziye benzer bir inisiyatif ele geçiremedi. Tek başarılı havza önderliğin kahir ekseriyetiyle ulemanın elinde olduğu İran’dır. İran’da ulema, bütün temel varsayımları ve araçlarıyla gerçek bir halk devrimi yapmış, 2500 yıllık monarşiyi yıkmış, yerine cumhuriyet getirmiştir. İlk model kurucu ideolojisi İslam olan Pakistan cumhuriyeti idi, İran buna cesaretle eşlik etti; Mehdi’yi bekleyen Şii halkın milyonlarca katılımı ile geleneğin içinden gelen İmam Humeyni’nin kurduğu İslam Cumhuriyeti başlı başına modern zamanların en dikkate değer olgusudur; ne kadar kötü tecrübe ediliyor olursa olsun –Azeri, Kürt, Fars, Arap milliyetçilerin, Batı adına ve yerine 20. Yüzyılın ilk çeyreğindeki gibi radikal laikliği getirme azmindeki liberal veya sosyalist muhaliflerin eleştirilerinin hangi gayrımeşru amaca matuf olduğu ortada- , Velayet-i fakih, batılı demokratik modellerin tümünden farklı, orijinal ve Şii-İslami bir meşruiyet temeline oturmaktadır.
Asında sorulması gereken İran’da devrimin yaşadığı kriz mahiyeti itibariyle ahlaki boşluk mu, yoksa başka bir olgu mu? Bu iyi bir sorudur ve fakat konumuz bakımından bahs-i diğerdir.
Doğu İslam ile batı arasında dikkate değer fark, belli bir tarihten sonra Avrupa’da Kral/Prens, aristokratlar ve ruhban zümresi dışında, adına burjuva dediğimiz bir sınıfın zaman içinde ekonomik ve politik inisiyatifi ele geçirip modern dönemi başlatmış olmasıdır, işte bu sınıf bizde teşekkül etmedi, ithal ve iktibas ile asırlık sorunların çözüleceğini düşünen batıcılar-Kemalistler devletin burjuva sınıfı yaratabileceğini vehmettiler, devletin serasında yetiştirilmek üzere kendisine kaynak aktarılan bu zümre (kent soylu sentetik zümre) Kant ve Martin Luther ahlakından habersiz bir kamusal ahlak üretti ki, bu ahlaki atmosferde nefes alan herkes –kapitalist, liberal, milliyetçi, solcu-sosyalist, dindar-muhafazakar- ahlakın kendisini yok etti. İthal İkamesine Dayalı Sanayii Politikaları icabı, halkı Alman Ford otomobilden daha pahalı karton kaportalı Anadol araba almaya mecbur etmek nasıl bir ahlaktır? Kapitalizm, tabii ki bir sömürü düzenidir ama yine de kurallara göre işler, birkaç sene içinde onlarca kere ihale yasasını değiştirmek, adrese teslim yatırım ihaleleri düzenlemek, şu veya partinin iktidarında özel şahıs ve firmalara göre bir iki günlük ömrü olan kanunlar çıkarmak Altı Ok’un devletçilik denen çubuklarından biridir. Muhafazakar-dindar ve milliyetçi iktidar, milli gelirin yarısını nüfusun beşte birine tahsis ediyorsa, yüzde 1’lik mutlu azınlık milli gelirin yüzde 40’nı elinde bulunduruyorsa, bu Altı Ok’un çubukları sayesindedir.
Şerif Mardin, radikal inkılaplar yapan Cumhuriyet’in büyük bir ahlaki boşluk yarattığını fark etmişti ve bu ahlaki boşluğu, başkaca muhalif veya farklı programı olan hiçbir kesim –liberal, solcu-sosyalist, milliyetçi, İslamcı, muhafazakar- kendi ahlaki normlarıyla dolduramazdı, o ahlaki boşluk içinde yuvarlanacak, ahlaksızlık bir kara delik gibi kendisini içine çekip yutacaktı. Sadece değişen siyasi parti ve iktidarların, dernek ve cemaatlerin, laik STK’ların ve tarikatların, demokratik teşekkül ve kuruluşların sayıları hayli sınırlı yöneticileri, kanaat önderleri, yazar ve aydınları, akademik bürokratları, şeyh ve çevreleri değişecekti. Bütün bu irili ufaklı öbeklerde toplanmış halkın ana gövdesi sömürülmeye, aldatılmaya, manipüle edilmeye devam edecekti.
Olup bitenin tamamen farkında olan Mardin, sistemin yapısını korumak üzere işletilen demokratik teamülün bu sefer nöbeti dindar muhafazakarlara devrettiğini görüyor, ama laik Kemalist zümrelerin bir süreliğine de olsa nadasa alınmış olmalarını “mahalle baskısı”nın mağduriyeti, modernlerin endişesi diye sosyolojinin diliyle “ihbar” ediyordu. Mardin’in bilmesi gerekirdi yaratılmış bulunulan ahlaki boşluk hiçbir sosyo politik grubu dışarıda bırakmaz, kendine dönüştürür, kısaca boşluğun yaratıcısı Kemalizm ise, en aşırı solcusunu, liberalini ve dindarını da Kemalizm kendine kalbedecekti. Olan da budur!
Aslında bu anlatılanlar Mardin’in sosyolojik analizlerinde kullandığı“Çevre-Merkez” kavramına da açıklık getirmektedir ki, son yazıda çevrenin veya merkez kaç güçlerin nasıl kovuklarından fırlayıp modern kenti istila ve işgal ettiklerini anlatmaya çalışacağım, inşaallah.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları








































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.10.2025
4.10.2025
28.09.2025
22.08.2025
16.08.2025
7.08.2025
3.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
23.06.2025