Ali BULAÇ
Başında Beşşar Esed’in bulunduğu Baas rejiminin sona ermesinden sonra Suriye, yepyeni bir döneme girmiş oldu. Selefi HTŞ ve bileşenleri inisiyatifi elde tutuyorlar, merak konusu olan önümüzdeki dönemde Suriye’nin nasıl bir yönetim modelini benimseyip yoluna devam edeceği konusudur.
Bizim ve iyi niyetli insanların en büyük temennisi adil ve hakkaniyete dayalı bir sosyo politik düzenin tesis edilmesi ve onlarca yıldır herkesi canından bezdiren baskıcı yönetimin geri dönmemesidir.
Hayati derecedeki soru şudur: Bu temenniler nasıl gerçeğe, pratiğe dönüşecektir? Önümüzde iki yol var:
Bir, Suriye’de mevcut olan sosyal kümelerin/toplulukların –ben bunlara sosyoloji diyorum- bir araya gelerek, karşılıklı müzakere ve diyalog yoluyla herkesin “ortak iyisi ve ortak çıkarı” üzerinde anlaşıp bir arada yaşamaya karar vermeleri;
İki, sosyolojilerin kendi iyilerini ve çıkarlarını merkeze alıp diğerlerini kendi siyasi ve idari yönetimlerine mecbur etmeleri.
İslam dünyasının genelinde ikinci modelin yürürlükte olduğu açık, bu yüzden mahiyetçe bir, derece ve biçim farkıyla müslüman dünyanın tamamı sosyo politik bir krizin içinden geçmektedir. Bir şekilde yönetimi ele geçiren dini, mezhebi, etnik veya sınıfsal bir topluluk ya da doktriner-ideolojik bir kadro diğerlerini tahakkümü altında almakta, bu da sorunları krize dönüştürmektedir.
Bu yol, yol değildir, hak ve hakkaniyetten yana vicdan ve akıl sahibi insanlar hayli pahalı beşeri kayıp ve mağduriyetlere yol açan bu düzenin kıyamete kadar devam edemeyeceğini, etmemesi gerektiğini görüyor ve bu yanlış yoldan dönülmesini söylüyorlar. Çözüm ilk seçenektir.
Ben 30 senedir üzerinde çalışıp kafa yorduğum çözümün bugün Suriye için mümkün olduğunu, mümkün olmakla kalmayıp zorunlu olduğunu düşünüyorum. Suriye için yegane çözüm yeni bir nikah, yeni bir toplumsal sözleşmesidir.
Beni bu yazıyı yazmaya sevkeden ümit verici nokta şu ki, hem şu anda inisiyatifi elinde tutan ve iç ferahlatıcı mesajlar veren Ahmet eş Şara (Colani), hem Suriye Kürtlerinden (PYD eski eş Başkanı) Salih Müslim’in “toplumsal sözleşme”den bahsediyor olmalarıdır.
Peki, toplumsal sözleşme nedir?
Kısaca toplumsal sözleşme, belli bir coğrafi bölgede varolan sosyolojilerin bir araya gelerek, aradaki harici aktörleri işin içine katmadan öncelikle birbirlerini karşılıklı, yüzyüze anlamaya ve tanımaya çalışmaları (muarefe); birbirlerini iyice ve doğru olarak anladıktan sonra nasıl bir toplum düzeni veya ülke yönetimini arzuladıklarını, biri diğeri üzerinde maddi, siyasi ve askeri tahakküm kurmaya kalkışmadan nasıl adaletle, hakkaniyetle bir arada yaşayabileceklerini tartışmaları, etraflıca konuşmaları (müzakere) ve günün sonunda ortaya çıkan mutabakat noktalarını bir sözleşme metni haline getirmeleri demektir (muahede).
Toplumsal sözleşmenin ruhu ortak iyi ve ortak çıkarın tespiti, karşılıklı rıza (icap ve kabul) ve akit/ahittir (bağlayıcı metin).
Bu yola başvurulmayacak olursa yüzlerce trajik olayda müşahede ettiğimiz üzere bir sosyoloji
a. Diğerlerini politik, sosyal ve askeri tahakküm altına alır. Duruma göre otoriter veya totaliter yönetim kurar
b. Veya etnik-dini arındırmaya tabi tutar
c. Ya da sonu soykırıma varan katliamlara, kıyımlara girişir.
Her üç tutum ve biçimin Kur’an’da ve Hz. Peygamber (s.a.)’in Sünnet ve Sireti’nde karşılığı, cevazı yoktur. İslami sahih bir yönetimin meşru görevi, herkese özgürlüğü, ahlaki dürüstlüğü, hukuku ve adil paylaşımı, ihtiramı ve sadece kendi iradi amelleri/yaşama tarzıyla Allah’a karşı sorumluluk üstlenme imkanını vermesidir.
Bu model tarihte uygulandı, pratik sosyo politik hayatı düzenledi (Bkz. Ali Bulaç, Medine Sözleşmesi, 2. Bsm. Çıra y, İstanbul-2020). Bizim de herhangi bir coğrafi bölgede veya beşeri hayatın sorunlarla yürüdüğü bir havzada bu modeli referans almamamız için makul bir sebep yok. İktidar hırsı, sömürgeci emeller, başkaları üzerinde tahakküm, toprakları temellük bütün siyasi ve toplumsal çatışmaların sebebidir.
Bu açıdan Suriye’deki duruma baktığımızda, diğer Ortadoğu ülkeleri gibi –ama belki de hepsinden bariz- Suriye çok dinli, çok etnik gruplu, çok mezhepli bir ülke ile karşılaşıyoruz.
Son bir iki hafta içinde güncellenen bilgilere göre Suriye’deki etnik dağılım şöyle gözükmektedir. (Daha uzun süre Suriye’de sağlıklı bir dini, mezhebi ve etnik dağılımı tespit etmek mümkün değildir, bizim kullandığımız veri, Baas yönetiminin düşmesinden sonra Vikipedi’nin verdiği rakamlardır.)
Nüfusun etnik dağılımı | Suriye nüfusu – 2024 (Joshua Project)[] |
Sünni Araplar | 17.100.000 |
Türkmenler | 1.902.000 |
Arap Alevileri | 1.755.000 |
Kürtler] | 1.674.000 |
Dürziler | 760.000 |
Süryaniler | 231.000 |
Çerkesler | 80.000 |
Ermeniler | 73.000 |
Diğer | 725.000 |
Toplam | 24,300,000[285] |
Bir başka dağılım şöyle:
Etnik gruplar (2021) %68-90 Arap %9-10 Kürt %4-5 Türkmen %1-5 Diğer | |
Dini gruplar (2021) |
87% İslam
74% Sünnilik
13% Nusayrilik
10% Hristiyanlık
3% Dürzilik
Dürziler, İsmaililer, Yezidiler
Yukarıda değindiğimiz üzere, bu veriler bugünkü Suriye’nin gerçek dini, mezhebi ve etnik dağılımını vermiyor ancak üç aşağı beş yukarı dağılım buna yakındır.
Demografik dağılımın gerçeğe yakın tespit edilmesi siyasi, idari ve yer altı/yerüstü kaynakların, iktisadi hasılanın adilane ve hakkaniyetle bölüşümü açısından önemlidir. Olaylar manipüle edenlerin ilk yaptığı işlerden birinin nüfus ve tapu dairelerini tahrip etmekle başlamaları boşuna değildir. Esed’in düşüşünü izleyen saatlerden başlamak üzere İsrail uçaklarının, Suriye’nin askeri kapasitesini neredeyse tamamen yok etmek üzere stratejik yerlere bombalar yağdırırken nüfus ve tapu dairelerini de hedef alması gözlerden kaçmadı, 2003’te Irak’ı işgal eden Amerikalıların da ilk yaptıkları aynı şeydi.
Sonuç itibariyle Suriye, çok dinli, çok mezhepli, çok etnik gruplu bir ülkedir, her biri nüfusuna göre bir sosyolojiyi teşkil eder. Bu sosyolojilerin tamamını içine alacak bir şemsiyenin kumaşının da çoğunlukçu değil, çoğulcu karakterde olması zaruridir.
Genelde Arap ülkeleri, bu arada Suriye’nin çoğulcu model için gözden kaçan avantajları var. Türkiye ve İran’daki görece totaliter sosyo politik modele karşılık Suriye, Baas zamanında da sivil-medeni alanda çok hukukluydu, iyi kötü çoğulcuydu, yukarıdan bütün din ve mezhep gruplarına resmi yaşama biçimi empoze edilmezdi. Mısır bu konuda örnek modeldir. Müslümanların tâbi olduğu sivil-medeni hukuk İslam’a, Hıristiyanlarınki Hıristiyanlığa göredir, hatta Hanefi ve Şafii mezhebinden olanlara bile kendi müçtehitlerinin içtihatlarına göre sivil hayatı yaşama özgürlüğü tanınmıştır. Suriye, Mısır ve diğer ülkelerde söz konusu olan siyasi ve idari sistemin (diktatörlük, monarşi, otokrasi) baskıcı olması, despot bir zümrenin ülkenin kaynaklarını tekeline geçirmesi, siyasi muhalefeti zorbalıkla bastırmasıdır.
Şimdi Suriye’deki inisiyatifi ellerinde tutanlar ve onlara muhalefet edenler eğer modern ulus formundan hareket edip iktidar mücadelesi verecek olurlarsa iç çatışmalar sona ermeyecek,
Toplumsal grupların İslami siyasetin nihai ve asli maksadı olan “ortak iyi ve ortak çıkar (ma’ruf)” üzere ittifak etmelerinin önünde dört engel olduğunu söylemek mümkün:
1. Toplulukların geçmişten gelen kötü tecrübelerden dolayı birbirilerine güvenmemeleri
2. Politik, ideolojik ve doktriner önyargılar
3. Dini-mezhebi taassup, etnik asabiyet
4. Jeostratejik/jeopolitik hesabı olan bölgesel veya küresel ülkelerin işe müdahil olmaları.
Medine Sözleşmesi’nin tarafları Mü’min Müslümanlar (Muhacir ve Ensar), doğrudan ve dolaylı olarak muahedeye katılan Medineli müşrikler ve Yahudiler idi. Yukarıda Suriye’de sıraladığımız bütün dini, mezhebi ve etnik gruplar, bir araya gelip muarefe (diyalog) ve müzakere (pazarlık) yapıp kendi aralarında bir toplumsal sözleşme (muahede) akd edebilirler. Bu mümkündür, adilane yegane modeldir.
Mülk Allah’ındır, mülk hem siyasi iktidar, hem yer altı ve yerüstü tabii, ekonomik kaynaklardır; hiçbir dini, mezhebi veya etnik grup ya da sınıf tek başına Allah’ın mülkünü tekeline geçirip diğerlerine kendi keyfine göre dağıtım yapamaz.
Eğer Suriyeli gruplar hepsi için “ortak iyi ve ortak çıkar demek olan ma’ruf” üzere ittifak etmeyecek olurlarsa, “ortak kötü ve ortak zarar demek olan münker” üzere ittifak etmiş olacaklar ki, kıyamete kadar ya birinin tahakkümü altında yaşayacaklar ya da birbirleriyle savaşıp kan dökecekler. Bu, ittifak etmemek üzere ittifak (yettefikuvna a’la la-yettifukuvn) demek olacak ki bundan daha büyük musibet olmaz, İslam dünyası bugün bu musibeti yaşıyor.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.08.2025
25.07.2025
19.07.2025
23.06.2025
11.05.2025
21.04.2025
15.03.2025
23.02.2025
3.02.2025
5.01.2025