Ali Saydam
Dün bir dostumuzla muhabbet ediyoruz. Türkiye'nin bana sorarsanız en başarılı finansal yatırım kuruluşlarından birinin üst düzey yöneticisi. Dedi ki:
“Şu sıra Dolar'la ilgili edilecek her kelam tehlikeli. 'Doların dünyadaki genel değer kazanması ile Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu sıkıntılı dönemin üst üste gelmesinin doğal sonucu, desen; 'Vay sen Cumhurbaşkanı'nın söylediklerine itibar etmiyor musun, millete Dolar alın mı demek istiyorsun' diye üstüne gelecekler; Cumhurbaşkanı'nın uyarısına katıldığını söylesen, hükümet yalakalığı ile suçlanacaksın. Oysa anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı elinde Dolar bulunanları değil, doları manipülasyon aracı olarak kullananları kastediyor…”
Bazı gazeteler öyle vermişti ki haberi, usta finansçı hafif bir tereddüt geçirmekte haklıydı. Başlıklar şöyleydi: “Elinde bomba olanla Dolar olan birdir!”
Ofise geldiğimde açıklamanın orijinalini aradım. Haber şöyleydi:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi teslim almak isteyenlerin dövizi silah gibi kullandığını söyledi. Erdoğan, 'Maruz kaldığımız saldırıların bir de ekonomik boyutu olduğunu artık herkes görüyor. Elinde silahı, bombası olan teröristle elinde doları, avrosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiçbir fark yoktur' dedi.”
Tahrifata bakın siz. Doları, Avro'yu bir silah gibi kullananlara terörist demek başka, elinde Doları olan herkese terörist demek başka… El insaf!..
Bir başka tahrifat da Meclis'teki olaylarla ilgili ortada. Yaratılan hava şu: Milletvekilleri (ayırım gözetmeden hepsi) birbirlerine girdiler. En ilkel şekilde birbirlerine saldırdılar. AK Partilisi, CHP'lisini falan ayırt etmeden ortaya karışık servis edilen bir algı var. Oysa CHP Milletvekilleri içinde agresyonu tetiklemesi, yangına benzin dökmesi ile mâruf Grup Başkanvekili Özgür Özel beyin TV'lerde de yayınlanan sözleri her şeyi açıklıyor:
“Biz halkın gözlerinin içine baka baka bu maddenin burada konuşulmasını temin etmek için gerekirse 24 saat çalışmak için ama halka bunu sınırsız olarak anlatmak için halkın kürsüsünün vazifesini yerine getirmek için halkın kürsüsünü sizden koruma altına alıyoruz. Halkın, milletin kürsüsüne sahip çıkıyoruz. Milletin kürsüsünü sizlerden koruyoruz.”
AK Partili milletvekillerin önlerinde iki seçenek vardı:
Bir: Gidip, antidemokratik, şiddet yanlısı, işgalci vekilleri oradan uzaklaştıracaklardı…
İki: Hiç seslerini çıkarmadan yerlerinde oturup, 1980 öncesi üniversiteleri işgal eden sol ya da ülkücü gençleri hatırlatırcasına, kol kola girerek kürsü ve çevresini kordon altına almış vekillerin o manzara içinde kendi algılarını yerle bir edişlerini seyredeceklerdi.
Onlar, birinci alternatifi tercih ettiler. Keşke ikinci yolu deneselerdi. Şöyle bir 10 dakika o işgalci milletvekillerini yapayalnız bıraksalardı kürsünün etrafında. O zaman lafın ortada bırakılmasını, meselenin genellenmesini, “Milletvekilleri ilkel bir şekilde birbirlerine saldırdılar” yorumlarını engellemiş olurlardı. Ancak o gergin ortamda böyle iç disiplin uygulamak hiç de kolay değil…
Bu arada yıllarca AK Parti'nin arkasında durmuş bazı köşe yazarları ve düşünce insanlarının, biraz da CHP'nin gazına gelip, AK Parti'nin “Yangından mal kaçırır gibi, bu kadar önemli Anayasa değişikliklerini bir çırpıda Meclis'ten geçirmek için aşırı çaba” harcadığı yaklaşımıyla, eleştirel bir pozisyon almaya başladıkları görülüyor.
“Boş verin canım, it ürür kervan yürür; biz halktan nasılsa %51 alırız” rehaveti içine düşmek, çok büyük tehlike… 'Çantada keklik' varsayımı, siyasi iletişimde içine düşülebilecek en büyük tehlikedir. 1950'de Taksim mitinginde, alanı dolduran kalabalığı gösterip İsmet İnönü'ye “İşte İstanbul Paşam!” diye hava atan zamanın Vali ve Belediye Başkanı Fahrettin K. Gökay'ın o rehavetiydi belki İstanbul'dan tek milletvekili çıkaramamalarının nedeni… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını alacağına yüzde yüz emin olan Bedrettin Dalan'ın kitleler tarafından hiç tanınmayan Prof. Dr. Nurettin Sözen'e İstanbul'un anahtarlarını teslim edişini unutmak mümkün mü?..
Aşırı özgüven, ilginin azalmasına ve en azından seçmende “Nasılsa alıyoruz” diye sandığa gitmeme eğiliminin artmasına neden olabilir.
Pekiyi ne yapmalı?
1. Sonucun çantada keklik olmadığını tespit etmek.
2. Bugüne kadar her seçimde gösterilmiş olan disiplin ve stratejik iletişim yöntemlerini devreye sokarak, tüm parti teşkilatının ciddiyetle hedefe kilitlenmesini sağlamak.
3. Anayasa değişikliğinin neler getirip neler götürebileceğini Sayın Cumhurbaşkanı'nın şahsında tartışmak isteyenlere sahaları bırakmamak ve konuyu herkesin anlayacağı şekilde anlatmak…
Bilmem anlatabiliyor muyum?..
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2020
15.10.2019
24.09.2019
12.09.2019
10.09.2019
25.06.2019
7.05.2019
11.04.2019
4.02.2019