Alper GÖRMÜŞ
1999’da Aktüel dergisinde yeterince temellendirdiğimi düşündüğüm bir iddia ortaya atmış, Ahmet Taner Kışlalı’nın “dost kuvvetler” tarafından öldürülmüş (21 Ekim 1999) olabileceğini öne sürmüştüm... Ne var ki, sonraki yıllar içinde her fırsatta ve her yeni bulguda bir daha dile getirdiğim iddiam meslektaşlar arasında hiçbir yankıya yol açmamış, ben de konuyu 2008’de son kez ele aldığım bir yazımın başlığında doğrudan doğruya onlara seslenmiştim: “Meslektaşlara çağrı... Ya saçmaladığımı gösterin ya siz de bir şey söyleyin!”
Yakınmamın yazı içindeki uzun versiyonu da şöyleydi:
“Dokuz yıldır kendi kendime konuşup durdum, bana ne ‘saçmalıyorsun’ dediniz, ne de ‘adam haklı olabilir’ dediniz. Artık sizden resmen talep ediyorum: Ya saçmaladığımı gösterin ya siz de bir şey söyleyin.”
Yok, sonrasında da bir şey olmadı, “sessizlik” bozulmadı.
Sessizlik bozulmadı, ben yine bozuldum ama böyle bir tavrı yine de kabul edilebilir buluyorum: Neticede iddianın muhatabı onlar değil, ister girerler topa, isterlerse de girmezler...
Fakat kendimce iyi temellendirdiğimi düşündüğüm bir iddiayı doğrudan doğruya bir kişi ya da kurumla bağlantılı olarak öne sürmüşsem, buna mukabil o kişi ya da kurum hiçbir şey söylemeyip kulağının üstüne yatmışsa, işte o zaman çığlık çığlığa bağırasım geliyor: “Kardeşim, ya saçmaladığımı göster ya sen de bir şey söyle!”
Bu duyguyu bana en yoğun biçimde, bundan dört yıl önce kaleme aldığım bir yazı dizisini “sükût suikastı”na maruz bırakan Hürriyet gazetesi yaşatmıştı...
Hürriyet’in “laik aydın cinayeti” dezenformasyonları
O yazı dizisinde, “irtica”ya fatura edilen üç “laik aydın” cinayetinde (Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu), fatura adresinin “devlet” olabileceğine dair güçlü işaretlerin ortaya çıktığı üç kritik anda, Hürriyet’in manşetinden kamuoyunun üzerine boca edilen üç kritik“haber”i ele alıyordum... İddiam ise hayli ağırdı: Hürriyet’in “devlet dezenformasyonu”na geldiğini öne sürüyordum.
Fakat dediğim gibi, o zaman da kendi kendime konuşmuş, Hürriyet’çiler sessizliklerini bozmayarak beni bir kez daha yenilgiye uğratmışlardı...
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya; işte aradan dört yıl geçti ve ben o yazıları Hürriyet’e bir daha hatırlatıp “bir şey söyleyin” demeye karar verdim. Hürriyet’çiler yine sessiz kalıp mindere yapıştırırlarsa beni, işte buraya yazıyorum, ilk fırsatta bu can sıkıcı yazıları onlara tekrar hatırlatacağım.
Dört yıl sonra konuya yeniden dönmemin sebebine gelince...
Hepinizin bildiği gibi 2012’nin son ayları, eski faili meçhul cinayet dosyalarının yeniden açıldığı ya da ortaya çıkan yeni bilgiler nedeniyle açılmasının talep edildiği aylar oldu.
Bu çerçevede, Güldal Mumcu’nun kitabı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın Necip Hablemitoğlucinayeti dosyasını yeni bilgilerle açmaya hazırlanmasını özellikle zikretmek gerekir.
Ben, bu koşulların, sözkonusu cinayetlerle ilgili yeni dezenformasyonları davet edeceğini ve dezenformasyon kaynaklarının, en sevdikleri gazete olan Hürriyet’in kapısını bir kez daha tıklatabileceklerini düşünüyorum. (Güldal Mumcu’nun kitabında kuşkuyla söz ettiği “solcu sendikacı” Ömer Çiftçi ile Ceyhan Mumcu’nun kitapla ilgili olarak yaptıkları “laiklik zan altında bırakılıyor” uyarıları, bu yöndeki kuşkularımı daha da büyütüyor.)
Hürriyet’in 1999-2002 arasına sığan üç dezenformasyon vukuatını işte bu nedenle bir kez daha hatırlatacağım; ki, kapıları bugünlerde yeniden çalınırsa, bari bu kez uyanık olsunlar.
Hürriyet’e bir dost uyarısında bulunacağım yani, hepsi o kadar...
Hürriyet’çilerden “farkındayız, uyanığız” işareti gelirse ne âlâ, gelmezse de canları sağolsun, yeter ki uyanık olsunlar.
Bugün, yeni gelişmeler de içerdiği için, Hürriyet’in Hablemitoğlu cinayetindeki tuhaf manşetine bakacağız...
Salı günü de Mumcu ve Kışlalı cinayetlerindeki Hürriyet manşetlerini hatırlatacağım.
Yeni Hablemitoğlu dosyasında ne var?
“Atatürkçü, laik, ulusalcı” kimliğiyle öne çıkan Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun Ankara’da faili meçhul bir suikasta kurban gitmesinden (18 Aralık 2002) tam on yıl sonra, cinayet dosyası yeniden açılıyor.
Basında yer alan haberlere göre, Emniyet, yeni bilgiler eklediği dosyayı yakında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderecek.
Zaman gazetesinin verdiği habere göre, dava dosyasına giren en önemli yeni delil, Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından emekli Albay A.U. ile ilgili... Haberde şöyle deniyor: “Dosyada Ergenekon davası sanıklarından emekli Albay A.U. ve ‘Mustafa’ kod adlı emekli astsubay T.Ü. ile ilgili bazı bulgulara yer verildi. Geriye dönük cep telefonu taramaları ve baz istasyonu kayıtları incelemelerine dayandırılan bilgilere göre, T.Ü., saldırıdan önce A.U. tarafından Ankara’ya çağrıldı. Ayrıca cinayet günü A.U. ve astsubay, polisin olay mahallindeki delil toplama çalışmalarını yerinde izledi. (...) Cinayetin ardından bir ihbar mektubu üzerine emekli Albay A.U.’nun takibe alındığı, dosyada emekli Astsubay T.Ü. ile 2002-2004 tarihleri arasında telefon görüşmeleri yaptığına ilişkin bilgilerin yer aldığı fark edildi. Bunun üzerine, Telekomünikasyon İletişim Dairesi’nden (TİB) alınan veriler incelendi. Ayrıca cinayetten sonra söz konusu iki isim arasındaki telefon görüşmelerinin dökümü yeniden yapıldı.”
Kışlalı’da Atilla Uğur, Hablemitoğlu’nda A.U.
Tam burada ilginç bir noktayı dikkatinize sunmam gerekiyor...
Ahmet Taner Kışlalı cinayetine (1999), 2008’de kimbilir kaçıncı defa dönmemin gerekçesi, cinayetle ilgili olarak ortaya çıkan yeni bir bilgiydi... Haber, Sabah gazetesinden Zülfikâr Aydın’ın imzasını taşıyordu:
“Kışlalı suikastı soruşturmasında Ergenekon izi/ Kilit isimler Kışlalı suikastını birlikte soruşturmuş/ Ergenekon’da gözaltına alınan (o zaman henüz tutuklanmamıştı A.G.) emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un Ahmet Taner Kışlalı suikastı soruşturmasını, Hrant Dink’in öldürüleceği yönündeki istihbarat bilgisini kasıtlı ihmal etmekle suçlanan Albay Ali Öz’le birlikte yürüttüğü ortaya çıktı.”
Yeniden açılan Hablemitoğlu cinayeti dosyası haberlerinde, “polisin olay mahallindeki delil toplama çalışmalarını yerinde izlediği” söylenen “albay A.U.”nun açık adı verilmiyor. Dolayısıyla, onun, Kışlalı cinayeti soruşturmasını yürüten Albay Atilla Uğur’la aynı kişi olup olmadığı hususunda kesin bir bilgiye sahip değiliz. Hukuken başıma dert almamak için aralarında herhangi bir bağ kurmuyorum. Fakat bir gazeteci olarak, şu anda Ergenekon davasında tutuklu olan ve ad ve soyadının kısaltılmış hali A.U. olan başka bir albayın bulunmadığını sizlere bilgi olarak vermemin de hakkım olduğunu düşünüyorum.
Yukarıda, Hürriyet’in 1999-2002 arasındaki “devlet dezenformasyonu üçlemesi”nin birinci ayağını (Hablemitoğlu cinayeti) bu yazıda anlatacağımı söylemiştim... Fakat sizi Hürriyet’in kritik manşetlerine hazırlamam için gerekli altyapı bilgileri uzadığı için, ona (da) yer kalmadı.
Yeni plan şöyle:
Salı: Hablemitoğlu cinayetinde Hürriyet.
Cuma: Mumcu ve Kışlalı cinayetlerinde Hürriyet.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025