Alper GÖRMÜŞ
12 Eylül (1980) öncesindeki birkaç yılda ideolojik katılık öyle bir düzeydeydi ki, aslında birbirlerinden sadece sloganlarla farklılaşan gruplar arasındaki militan geçişliliği neredeyse sıfır mertebesindeydi.
Sol’un Maoculuk versiyonuna dahil gruplar ise artık nasıl olmuşsa bu katı eğilimden “pozitif yönde” ayrışmıştı. Yani gruplar arası geçişlilik burada hayli yaygındı ve bu geçişliliğin yönü, her birinin dergisinin adı “halkın” kelimesiyle başladığı için “halkın sülalesi” diye adlandırılan gruplardan (Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu, Halkın Birliği) Aydınlık hareketine doğruydu.
Ben, “halkın sülalesi”nden Aydınlık hareketine nispeten daha erken bir tarihte geçenlerden biriydim. Kendi katılımımdan sonra değişik gruplardan, artık “bizim hareket” olan Aydınlık’a katılanlarla ilgili olarak çok çarpıcı bir gözlemim olmuştu. Katılanların kahir ekseriyeti, karar vermeden önce eski gruplarının tezlerini en radikal, en gösterişli biçimde savunanlardan (ya da Aydınlık hareketine en sert karşı çıkanlardan) oluşuyordu. Hatta bir ara bu ölçünün geçerliliğini kanıtlamak için “yakında kimler gruplarını terk edip Aydınlık’a katılacak” diye bahis tutmuş, çoğunda da tutturmuştum.
İnsanın kendine zulmü: Aklı başka söyler dili başka...
Bunun insan özelliklerimizden biri olduğunu çok sonra anladım. Aklımızın ve kalbimizin bize yanlış yolda olduğumuzu (ya da olabileceğimizi) söylediği, fakat bunu dilimizle ifade etme cesaretini henüz bulamadığımız ânın duygusuydu bu. Böyle durumlarda bizi en fazla, yanlış yolda olduğumuzu dışarıdan bize anlatmaya çalışanlar kızdırır. Böylelerine karşı öyle büyük bir tepki gösteririz ki, muhatabımız, dilimizde olana gerçekten aklımız ve kalbimizle de inandığımızı sanır. Oysa tam tersidir: Aklımız ve kalbimizle dilimiz arasında bir çelişki yoksa, yani söylediklerimize, yani haklılığımıza gerçekten inanıyorsak, bizi eleştirenlere haşin davranmayız. O özgüvenle, tam tersine, yumuşak bir dille muhatabımızı kendi doğrularımıza çağırırız.
Bana bütün bunları düşündürten şey, geçtiğimiz hafta bir gece ansızın Twitter’a salınan GeceninErdoğanFotoğrafı başlıklı tweet yağmuru oldu.
Koca koca, anlı şanlı insanların “yazmazsam olmaz” diyerek Reis’e sevgisini gösterdiği bu tweet yağmurunu ben de birçokları gibi utanmanın çok sıkıntılı bir türü olan “başkalarının adına utanma” duygusunun eşliğinde okudum, fakat anlatmak istediğim şey bu değil.
Anlatmak istediğim şey şu: Kanaatimce bu yaygın ve gösterişli bağlılık mesajları, ilk bakışta görülenin tersine, mesaj sahiplerinin birçoğu bakımından örtük bir inanç eksikliğine ve şüpheye delalet ediyor.
Avrupalı IŞİD’çiler örneği
Meramımı daha iyi anlatabilmek için, Avrupalı Müslüman gençlerin “günah dolu bir seküler hayat”la inançları arasındaki gerilimle (ve bundan kaynaklanan pişmanlık ve şüpheyle) baş edebilmek için inançlarına bağlılıklarını nasıl sert ve gösterişli bir pratikle dışa vurduklarına ve son aşamada IŞİD’e katıldıklarına dair altı yıl önceki bir tartışmayı hatırlatacağım..
IŞİD’e katılan Avrupalı Müslüman gençlerin neden böyle bir tercihte bulunduklarına dair tartışmaya katılanlardan biri de Slovak felsefeci Slavoj Zizek’ti.
Zizek, New York Times’ın 3 Eylül 2014 tarihli sayısı için kaleme aldığı yazısında, Avrupalı IŞİD’çilerin “günahkârlara” karşı sergiledikleri kıyıcılığın altında, ister istemez parçası oldukları ve iğvasına kapıldıkları seküler hayat nedeniyle “günah”tan kendilerini bir türlü esirgeyememelerinin yattığını anlatıyordu:
“Günahkâr-öteki ile savaşır(lar)ken, onların bizzat günaha ayartılmaya karşı mücadele ettiklerini hissedebilirsiniz...”
Zizek, IŞİD’in derin, hakiki bir dindarlığın hakkını vermek bir yana, onu maskara eden bir pratik sergilediğini savunuyordu. Zizek makalesinde çok kışkırtıcı bir soru da soruyordu: IŞİD’çiler gerçekten inanıyorlar mı? Ve buna yine çok tartışmalı bir cevap veriyordu: Hayır.
Çünkü Zizek’e göre gerçekten inanmış, inancıyla ilgili hiçbir kuşku duymayan biri ne bunu gösterişli bir pratikle kanıtlamaya çalışır, ne de ona inanmayanlara saldırır. (Zizek abartıyı, düşünsel provokasyonu seven bir felsefeci olarak “IŞİD’çiler inanmıyor” diyordu fakat asıl kast ettiği hiç kuşkusuz onların inançlarının, içerdiği şüphe nedeniyle sakatlanmış oluşuydu.)
GeceninErdoğanFotoğrafı
GeceninErdoğanFotoğrafı başlıklı tweet yağmuruna dönersek...
Burada, kendisine bağlılık bildirilen kişiyle ona bağlılık bildirenler bakımından iki ayrı tespit yapılabilir.
Kendisine bağlılık bildirilen kişi bakımından: Bu kişi kesinlikle eski gücünde değildir ve ona inanıp güvenenlerin sakin, sessiz desteği artık ona yetmemektedir. Daha gürültülü bir desteğe ihtiyacı vardır ve bunu tespit eden yakın çevresi durumdan vazife çıkartıp yapılması gerekeni yapmıştır.
Bağlılık bildirenler bakımından: İnançlarında ve güvenlerinde kesin bir azalma vardır, fakat bunu şimdilik dile getirme cesaretleri yoktur. Hatta kendi kendilerine bile dile getirmeye cesaretleri yoktur. O nedenle karanlıkta ıslık çalmakta ve “inanıyorum, güveniyorum, daha çok inanıyorum, daha çok güveniyorum” diye yüksek sesle bağırmakta, böylece iç seslerini susturabilmektedirler.
Bir 12 Eylül örneğiyle başladık, yine o dönemden bir örnekle bitirelim: 12 Eylül’ün hemen öncesindeki sol gruplara yüzeysel bir bakışla baktığınızda göreceğiniz şey, herkesin kendi hareketine ölümüne bağlılığı ve devrime duyulan sarsılmaz inanç olurdu. Ne var ki, aslında insanların çoğu kendi kendileriyle kaldıklarında o kargaşadan hiçbir şey çıkmayacağını düşünüyor, sonra bunu bastırıyor ve dışarıdan kimse fark etmesin diye (hatta kendi de fark etmesin diye) sesini daha da yükselterek inancının ne kadar güçlü olduğunu haykırıyordu.
12 Eylül’den hemen sonraki sessizliği sadece baskıyla açıklamaya çalışmak iç rahatlatıcı olabilir, fakat mesele ondan ibaret değildi.
Tekrar bugüne dönelim ve bitirelim: GeceninErdoğanFotoğrafı başlıklı tweet yağmuru üzerinden geçen hafta seslendirilen “Reis’e her zamankinden daha bağlıyız, her zamankinden daha inançlıyız” şarkısına inanmak isteyen inansın. Fakat unutulmasın ki, bağlılığın ve inancın gösterişli dışavurumları sıklıkla şüpheye ve inanç erozyonuna dairdir.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları

































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025