Atilla Aytemur
AK Parti-MHP iktidar koalisyonunun ortak çalışmaları ve hızı, muhalefet partilerinde Afrin operasyonunun öne çıkardığı siyasal iklimden iktidar lehine pay çıkarmağa yönelik bir erken seçim hazırlığı olarak okunuyor.
Bunun son örneği olarak da, anayasa değişikliğine uyum çerçevesinde Meclise getirilen “Seçim İttifakı Yasa Tasarısı” gösteriliyor.
Yasa tasarısının içerdiği kimi maddelerin ise, TBMM’den geçip yasalaşması halinde seçim güvenliğini ciddi ölçüde tehlikeye sokacağı ve seçim sonuçlarının tamamen tartışmalı hale geleceği ileri sürülüyor.
Söz konusu tasarının tartışmalı maddelerini ele almadan, adım adım içine girmekte olduğumuz yeni siyasal rejimin seçimler konusunda önümüze getirdiği yeni duruma ilişkin birkaç noktayı değerlendirmek istiyorum.
İttifak ve koalisyon dönemi resmen başladı
Bilindiği gibi, 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa referandumu, memleketin siyasi ahvalini çok derinden değiştirdi.
Artık tek başına iktidara gelmek için koalisyonlara atıp tutmanın, gizli-açık ittifaklara sövüp saymanın beş paralık önemi kalmadı.
Partilerimiz koalisyonlardan koalisyon seçebilir; en olmadık ittifakları memlekete şahane bir şeymiş gibi pazarlayabilir
Cumhurbaşkanlığı (yani başkanlık) için yapılacak iki turlu seçim öyle yüzde 35-40’lık oylarla kazanılacak gibi olmadığından, döndük dolaştık, binbir türlü ittifaklar kurma, koalisyonlar oluşturma noktasına geldik.
Bir zamanların siyasette istikrar endişesi ve kriz çıkar korkusuyla resmen yasaklanan ittifak ve uzak durulan koalisyon, şimdi bir ilaç muamelesi görecek. İktidar partisi AK Parti ile MHP arasında, özellikle 16 Temmuz 2016’dan beri su sızmamasına bakılırsa, bunun zaten epeydir başlamış olduğunu dsöyleyebiliriz.
Telâşa gerek yok, çünkü bu da çok kötü bir durum değil.
İttifak ve koalisyon iyidir
Ayrıca, yeni siyasal rejimin (hiç olmazsa başkanlık seçiminden başkanlık seçimine) getirdiği veya getireceği ittifak ve koalisyon zarureti, belki toplumsal ve siyasal hayatımızın derinlerinde yatan fay kırıklarından kaynaklanan önemli sorunlarımız konusunda da olumlu sonuçlar doğurabilir.
Yıllardır kutuplaşma, çatışma ve ötekileştirmeden muzdarip bir ortamda debelenip duruyoruz. Ne devlet kurumları, ne de siyaset bu alanda ortaya anlamlı bir şey koyabiliyor. Sivil toplumun çabaları ise hayli yetersiz kalıyor.
Yeni siyasal rejimin esasen zorunlu kıldığı ittifakların ve koalisyonların, başlangıçta bu yönü öngörülmemiş olsa bile, çoğulcu bir demokrasiyi içine sindirme; farklı, aykırı ve küçük olanın da değerli olduğunu görme ve kabullenme; birbirini anlama ve meşruiyete değer verme; barış içinde, demokratik ve eşit koşullarda bir arada yaşama açısından toplumumuza çok şey katacağını umut edebiliriz.
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi halka anlatılırken artık koalisyon devri kapanacak” denmiş idi; “güçlü hükümetler kurulup siyasal istikrar sağlanacak” buyurulmuş idi... gibi mevzuları artık geçelim.
Hepsi geride kaldı.
Değil mi ki siyasal sistem olarak bütün güç ve yetkiyi cumhurbaşkanı görünümlü başkanın eline verdik; değil mi ki yasamayı ve yargıyı onun tamamlayıcı manivelaları ve yan unsuru haline getirdik; artık ağlansa da, sızlansa da her siyasal fani, burnundan kıl aldırmayan her siyasal parti yüzde 50+1’i bulmak için olmadık koalisyonlara, akla hayale gelmedik ittifaklara yönelecek.
Siyasal realite böyle söylüyor ve bu yolu da Ak Parti ve MHP ittifakı ve koalisyonu açmış bulunuyor.
Bu rejimde yasal partilere kulp takmak nafile!
Bu nedenle de, “senin ittifakında vatan hainleri var” veya “benim ittifakım Ortadoğu ve Balkanların en hakiki milli ve yerli ittifakı” gibi sözlerin artık hiç bir mana ve ehemmiyeti kalmadı.
İster parlamento içinde, ister parlamento dışında, isteyen istediği partiyle ittifaka gider ve başarırlarsa koalisyonunu kurar. Bu da onlara analarının ak sütü gibi helal olur.
Fazla lafa, dolambaçlı konuşmalara, bazı partiler için ”ittifak yapılamaz ve yapılması teklif dahi edilemez” tadında sözlere gerek yok!
Madem ki devir ittifak ve koalisyon devri, çözüm(ler) mevcut yasal partiler arasında aranacak. O halde, partiler ona buna kulp takmadan meşreplerine uygun ortağı bulmalı; siyaset dışı karalama ve ötekileştirmelere tenezzül etmeden, herkes de bunu içine sindirmelidir.
Netice itibariyle, ittifaklar ve yeni tür koalisyonlar hakkında nihai sözü söyleyecek yegâne merci, demokrasinin tabiatı icabı seçmendir.
Biz seçimin adil olmasına, oy kullanma özgürlüğünün korunmasına, bu demokratik sürecin bütün paydaşlarının yasalara dayalı eşit katılımıyla oy ve sandık güvenliğinin sağlanmasına, gizli oy - açık sayım ilkesinin ne pahasına olursa olsun zedelenmemesine odaklanalım; bu, demokrasi adına herkese yetecektir.
Anahtar “küçük” partiler
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti aslında bunu mu istiyordu; MHP’ye bu kadar mahkûm ve SP’ye bu ölçüde muhtaç olacaklarını tahmin ediyorlar mıydı, bilmiyorum.
Ama bana sorarsanız, bu anayasal değişiklik eski tanımlamayla “küçük” sayılan ve parlamentoya girme güçlüğü çeken partilerin önünü açmış, onları anahtar konumuna getirmiştir.
Yani, devir bir anlamda bu “küçük” partilerin devridir. Eskiden, siyasal şartların epey kırılgan olduğu dönemlerde hükümet kurulmasını sağlayan, tamamlayıcı küçük partilere “anahtar parti” denirdi. Şimdi, yeni siyasal rejimimizde en kritik seçimin anahtarı gene küçük partilerin eline teslim edildi.
Doğrusu buna kahredecek bir durum da görmüyorum. Çünkü azınlığı ve çoğunluğuyla demokrasi bir bütün. Böylelikle siyasal sistemimiz, partilerimiz ve alışkanlıklarımız bir güzel terbiye edilebilecek.
Tabii bu koşullarda gücünün ötesinde sonuçlar elde etmek isteyen partiler de çıkacaktır. Bunu da yeni rejimimizin bir cilvesi olarak görmeye alışsak iyi olur.
Baksanıza, her kesimden anketçilerin çalışmalarında barajı aşamayacağı öngörülen MHP, iktidarın AK Parti’sini kendine mecbur kılmış, gününü gün ediyor. Milliyetçi, dışlayıcı ve hayli saldırgan programı ve söylemi, iktidarın elinde ve dilinde ete kemiğe bürünüyor. Konuşan kim, söylenen nedir, hepsi karışmış durumda.
Rahmetli Bülent Ecevit’ten geriye kalan DSP’nin iskeletini elinde tutup “kim fazla milletvekili verirse ona gideriz” belkemiksizliğini gösterenler ise, partinin emektarı ve eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün görevini bırakmasına neden oluyor.
SP’nin duruşu
Parlamento dışında kalan partiler arasında, yaşadığımız dönemin sorunlarını, yeni rejimin niteliğini ve sunduğu imkânları iyi kavrayanların başında Saadet Partisi (SP) geliyor. Ancak, bu durumu çiğ bir siyasal fırsatçılığa dönüştürmektense, sözü ve özü bir, saygın bir duruş sergiliyor. İçinde bulunduğumuz bu ağır siyasal şartlarda son derece önemli bir seçim sürecine giderken “anahtar parti” olmak adına yapılması gerekenleri, danışarak ve görüşerek, ölçülü adımlarla ortaya koyuyor. Genel Başkan Temel Karamollaoğlu bu çizginin usta bir uygulayıcısı olarak göz dolduruyor.
MHP’nin hırçın ve kıskanç dışlayıcılığından endişelenen ve bir bakıma çaresizliğe düşen AK Parti merkezinin vaatkâr yaklaşımı ve mavi boncuk dağıtması karşısında, tuhaf heyecanlara kapılmıyor ve tutarlı politik hattını kendini inkâr anlamına gelecek pazarlıklardan uzak tutmanın diplomatik üslubunu yakalayabiliyor.
Daha şimdiden, muhalefet kesiminden makul bir cumhurbaşkanı adayının çıkarılması ve ortak bir tavrın sergilenmesinde koordinatör rolü oynayabileceğinin sağlam işaretlerini veriyor.
Seçime hayli zaman var ve köprülerin altından daha çok su akacak. Nice ittifakların kurulup bozulacağını tahmin etmek zor değil. Ama her halükârda, oy oranı düşük, örgütü zayıf, parlamentoda mevcut olmayan ve/ya barajı aşma ihtimali bulunmayan partilere artık daha başka bir gözle bakmanın zorunlu hale geldiği bir siyasal rejimi seçmiş durumdayız. Bunun farkında olsak iyi olacak!
Her neyse; muhtemel ittifak ve koalisyon kombinezonlarını sonraki yazılara bırakıp, TBMM Başkanlığına verilen, görüşülmek üzere Anayasa Alt Komisyonuna gönderilen ve bugünlerde ele alınacak olan, AK Parti-MHP imalatı, 26 maddelik “Seçim İttifakı Yasa Tasarısı”na dair bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Devlet sandığın üzerine oturmuş
Hangisinin hangisi olduğunu ayırdetmekte iyice zorlandığımız AK Parti ve MHP, aynen 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği’nde olduğu gibi, birkaç kişiden oluşan komisyonlarıyla hazırlayıp son şekli vermeyi genel başkanlarına bıraktıkları son derece önemli bir uyum yasası tasarısını, muhalefetin herhangi bir görüşünü alma ihtiyacı hissetmeden Meclis komisyonuna postalayıverdi.
Demek ki yeni rejimde işler böyle olacak! Haydi hayırlısı, diyerek tasarıya genel hatlarıyla bakmak istiyorum.
Öncelikle şunu belirteyim; bu tasarı siyasi partilerin, YSK’nın, seçmenlerin, kolluk güçlerinin vb uyumunu sağlamak üzere hazırlanmış gibi görünse de, dikkatle okunduğunda politik olarak bize çok şey anlatıyor. Bazılarını yukarıda ifade etmeye çalıştım.
Özellikle seçim güvenliğini ilgilendiren diğer bazı yönlerine bakınca, bu tasarı normal siyaset ve hukuk mantığı içinde izahı zor bulunacak tuhaf şeyler getiriyor. Bunların gerekçesini açıklamaya sıra geldiğinde, iş hep “Anayasada yer alan seçimin serbestliği ve gizli oy ilkesini sağlamak amacıyla” denilerek geçiştiriliyor.
Aynı binadaki seçmenler, ayrı sandık bölgelerine dağıtılıyor
Tasarının 1. maddesine göre, aynı binada oturan seçmenler, aynı seçim bölgesinde kalmak ve hane bütünlüğünü korumak şartıyla farklı sandık bölgelerine dağıtılabiliyor.
Örneğin 1 no’lu dairede oturan bir kişi A sandık bölgesinde, 2 no’lu dairede oturan ise B sandık bölgesinde oy kullanmak zorunda kalabilecek. Aynı binanın farklı dairelerinde oturanları farklı seçim bölgelerindeki sandıklara dağıtmanın ardında yatan sebep ne? Bu yöntem serbestlik ve gizli oy ilkesini nasıl pekiştirecek; anlamak mümkün değil.
Bölgeleri birleştirme ve sandık taşıma, iktidarın memuruna emanet
2. maddede, valiye ve ilçe seçim kurulu başkanına güvenlik gerekçesiyle sandıkların taşınması veya seçim ve sandık bölgelerinin birleştirilmesini isteme yetkisi tanınıyor. İktidarın emri altındaki iki kamu görevlisi, böyle bir yetkiyle donatılıyor.
Bu istemi değerlendirme ve ona göre karar alma gücünü haiz bir kurul bile söz konusu değil. Bu iki kamu görevlisi istediği anda, sandıkların taşımasına veya sandık bölgelerinin birleştirilmesine itiraz mümkün görünmüyor.
Sandık kurulu başkanlarının da hepsi memur
3. maddedeki değişiklik ise, devletin sandığın üzerine iyice çöktüğünün bariz göstergesi. İlçenin mülki amiri (yani kaymakam), ilçede görev yapan tüm kamu görevlilerini belirleyip adreslerine göre liste haline getiriyor ve seçim kuruluna gönderiyor. Seçim kurulu başkanı ad çekme yoluyla bunları ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki misli olarak belirliyor. Yani sandık başkanları da kamu görevlilerinden oluşuyor. Bunun gerekçesi de nitelikli ve liyakatlı kişileri sandık başkanlığına getirmek.
Sanki nitelikli ve liyakatlı olmak yalnızca kamu çalışanı olmaya mahsus bir özellikmiş gibi! Sandık başkanı idari bakımdan bağlı olduğu mevcut iktidarın partisiyle karşı karşıya gelmek istemeyip, sandıkta bazı şeylere göz yumarsa ne olacak? Bütün sandıkların başında kamu görevlilerinin bulunduğu düşünülürse, bu yöndeki yasalaştırmanın ne kadar tehlikeli bir adım olduğu kolayca görülebilir. Sandık kurulunun bir asıl ve bir yedek üyesi de yine seçim kurulu başkanınca elindeki kamu görevlileri listesinden belirlenmekte.
Birbiriyle alâkasız iki seçimin oy pusulası aynı zarfta; neden?
Taslağın 4. maddesi, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin aynı anda yapılıyor olmasından hareketle, pusulaların yanlış zarflara konulması ve farklı sandıklara atılması gibi hatâlar sonucu geçersiz hale gelmesine meydan vermemek adına, iki ayrı seçimin pusulalarının tek ve aynı ve zarfa konulmasını getiriyor. Yani birbiriyle alâkasız iki ayrı seçimin oy pusulaları tek bir zarfa konulup aynı anda döküm ve sayım işlemine konu ediliyor.
İleri sürülen gerekçe size ikna edici geldi mi? Bana hiç öyle gelmedi.
Biri yasama meclisi üyelerinin seçimi; yüzlerce aday ve en az on-on beş parti söz konusu olacak. İttifaka giden oy, partiye verilen tercih oyu, barajı geçip geçmemek, oy oranı vb dünya kadar mevzu var işin içinde.
Diğeri yürütmenin başının, hükümeti oluşturacak cumhurbaşkanının (yani başkanın) seçimi. Bir bağımsız, bir partinin adayı veya bir ittifakın adayı söz konusu olacak. Tek kişi etrafında dönen bu seçimde, ya ilk turda yüzde 50+1 aranacak, ya daikinci tura kalan iki adaydan çoğunluğu kimin kazandığına bakılacak.
Bu birbiriyle alâkasız iki seçimin pusulaları niçin aynı zarfa sokuluyor? İstense ayrı zarfa ve ayrı sandığa atmak çok mu zor? Bunun yaratacağı tartışmalara değer mi?
İsteyen, polis ve jandarmayı sandığa çağıracak!
8. madde ise, sandık başı düzeninin bozulması halinde kolluk güçlerinin sandık çevresine çağırılması konusunda bir değişiklik getiriyor. Öncesinde, gerektiğinde sandık başkanı veya kurulun bir üyesi çağırabiliyordu. Şimdi, seçmenin şahsen ihbarı üerine de kolluk güçleri sandık çevresine gelebilecek. Bu değişikliğin gerekçesi, sandık çevresinin düzeni bozulduğu veya bozulmak istendiği halde dahi sandık başkanı ve kurul üyelerinin kolluk kuvvetlerini çağırmayabileceği varsayımına dayanıyor.
Böylelikle kolluk kuvvetleri sandığın dibine kadar gelecek, düzeni bozanları sandık çevresinden uzaklaştıracak ve haklarında yasal işlem yapılmasını sağlayacak. İhbar sebebi ortadan kalkınca da oradan ayrılacak. Seçmenin sandık çevresi düzeninin bozulduğu ve sandık kurulunun durumu toparlayamayacağı hükmüne varması için tanımlanmış bir kriter var mı? Bilmiyoruz.
Sandık başında yaşanan muhtelif durumlara, sayım ve döküm işlemlerinde yaşanan usulsüzlüklere itiraz ve tutanak tutturmak açısından seçmene birçok hak ve imkân tanınmışken, sandık çevresinde kaotik durumlar yaratıp sandıkları şaibeli ve tartışmalı hale getirmek için bundan daha iyi bir yol bulunamazdı herhalde. Kutuplaşma yüzünden birbirinin bakışından bile işkillenen halkımızın, kendine verilen bu hakkı seçim günü tepe tepe kullanacağından emin olabiliriz.
Mühürsüz zarflar ve pusulalar zamanı
9. madde, sandık kurulu mührü bulunmayan zarfların geçerli sayılması hükmünü getiriyor. 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nda YSK’nın mühürsüz oylar hakkındaki tutarsız tavrı ve sonrasında sayıma dahil etmesi seçim sonuçlarına gölge düşürmüş, şaibeli bir durumun ortaya çıkmasına neden olmuştu.
Bu tasarı mühürsüz zarflar sorununu, prensipleri sıkı sıkıya uygulamak yerine hepsini geçerli sayarak çözüyor. Yani zarfta sandık kurulu mührü bulunmasa bile, filigranı, amblemi ve seçim kurulu mührü varsa, geçerli olmaya yetiyor. Bu tür zarflara bir biçimde ulaşan niyeti bozuk kişiler, organize bir şekilde mühürsüz zarfların sayımda geçerli kabul edilmesini pekâlâ sağlayabilir.
Dahası, 11. madde arkası sandık kurulu tarafından mühürlenmeyen oy pusulalarının da aynı şekilde geçerli kabul edilmesini öngörüyor. Seçimin geçerli zarflara ve oy pusulalarına ilişkin en kilit katılım, saydamlık ve denetleme mekanizması devreden çıktıktan sonra geriye ne kalıyor, bilmiyorum. Seçimin güvenliği ve sonuçların güvenilirliği konusunda yasa eliyle şaibe hazırlanıyor gibi görünüyor.
Bu tasarı yasalaşırsa kaybeden ülke olur
Türkiye, bazen tartışmalı da olsa, az çok saydam ve adil seçim yapabilen ülkelerdendi. İktidarların bu meşru seçimler yoluyla değişebildiği görece demokratik ülkelerdendi. Seçim işleriyle ilgili kurullar iktidar ve siyasi partiler karşısında anlamlı ve işlevli bir özerkliğe sahipti. Bu, ülkeyi dünyada önemli ve değerli bir konuma oturtuyordu.
Özellikle 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu’nda YSK’nın uygulamaları bu algıyı epey sarsmıştı. Bu seçim ittifakı tasarısı ise TBMM’de kabul edilip yürürlüğe girerse, demokratik, serbest, özgür ve eşit seçim yapabilen ülke vasfını kendi ellerimizle yok edeceğiz.
Bu sonuç, kısa vâdede bu tasarıyı getirenlere belki yarayabilir, ama uzun vâdede hepimiz kaybedeceğiz.
Sağduyu, ihtiyaç duyulan yasanın muhalefetle uzlaşarak yapılması gerektiğini söylüyor.
Yazarlar
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022