Atilla YAYLA
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 23 Kasım’da Dersim’i ziyaret etti. Tunceli Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada bazı tahliller gerçekleştirdi, önemli mesajlar verdi. Konuşmasının çoğu Dersim’de 1930’larda gerçekleştirilen katliam üzerindendi. Başbakan, o dönemde Dersim’in nasıl bir problem, bir çıbanbaşı olarak görüldüğünü hem siyasetçilerin hem de kamu bürokratlarının sözlerine ve raporlarına dayanarak anlattı. Açıkladığı belgeye dayalı bilgiler yapılanın, yaşananın, yaşatılanın korkunçluğunu tüm çıplaklığıyla sergiliyor. Gıda ambargosu, şehir halkının iç düşman ilân edilmesi, sistematik bir planlama ile halkın yok edilmek istenmesi, vahşî şiddet, acımasız katliam, geri kalanların sürgüne gönderilmesi...
Dersim Türkiye’nin iki ağır problemini buluşturan bir mekân. Alevi toplumunun problemleri ile Kürt toplumunun problemleri Dersim şehrinde birleşerek tezahür ediyor. Bu yüzden, Başbakan’ın Dersim ziyareti çok yerinde ve yararlıydı. Verdiği mesajların çoğu da öyle. Bunların birkaçına işaret etmekte fayda var.
Başbakan bir ülkenin bazı vatandaşlarının konuştuğu bir dilin yasaklanmasının yanlışlığına ve çirkinliğine dikkat çekti. Ne yazık ki Türkiye bu acıyı ve utancı yaşadı. Kürt dili insan haklarına aykırı kısıtlamalara tâbi tutuldu. İdeal vatandaş (LAST) inşa etme teşebbüsü Kürtlere büyük bir fatura çıkardı. Dil yasağı bu faturanın belki de en önemli kalemiydi. AKP hükümetleri zamanında dil yasağının aşılması yönünde bazı adımlar atıldı. Ancak, bu meselenin henüz tamamen çözüldüğünü söylemek mümkün değil. Öyle sanıyorum ki, ana dilde eğitim imkânı ve en azından yöresel olarak Kürtçe’nin resmî dil statüsünü kazanması sağlanmadıkça problem azalarak da olsa varlığını sürdürecek. Ne yazık ki Başbakan duygu yüklü, birleştirici konuşmasında bu konulara dair bir şey söylemedi.
Davutoğlu, demokratik bir sistemde devletin üstlenmesi gereken rollerle ilgili olarak Özal’dan beridir kullanılan söylemi pekiştirerek sürdürdü. Devletin resmî ideolojisi olamayacağını ve bundan sonra olmayacağını söyledi. Bu çok yerinde bir tespit ve vaat. Ancak, maalesef, öyle olacağını söylemek öyle olmasını sağlamaya yetmiyor. Demokrasinin resmî ideolojisinin beraber yaşama kuralları anlamında liberalizm olduğu yolundaki -liberaller dâhil- çok az kişi tarafından paylaşılan şahsî görüşümü bir yana bırakırsam, evet, devletin resmî bir ideolojisi olmamalıdır. Günümüz Türkiye’sinde bunun iki ayağı vardır. İlki Atatürkçülüğün resmî ideoloji olmaktan çıkartılması ve yarışan siyasî ideolojilerden biri statüsüne kavuşturulmasıdır. AK Parti’de bu ihtiyacı anlayacak çap var, ama bunu yapabilecek bir irade ve cesaret var mı, çok emin değilim. Ülkenin genel ortamı da istese bile bunu yapmada AK Parti’yi çok zorlayabilir. Resmî ideoloji olmamasının ikinci ayağı, çoğunluk dini olan Sünni İslam’ın bir tür resmi ideolojiye dönüştürülerek devlet eliyle tüm toplum kesimlerine egemen kılınmamasıdır. Potansiyel olarak böyle bir tehlike mevcut. Bu tehlike böyle bir amaç güdülmeden de tezahür edebilir, bu yüzden dikkatli olmak gerekir.
Davutoğlu’nun bir önemli siyasî vurgulaması, Türkiye’de artık iç düşman olmayacağıydı. Sanırım bu da, on yıllarca iç ve dış düşmanlar söylemine alışmış ülkemiz insanları için şaşırtıcı. Demokratik bir ülkede iç düşman olmaz, olsa olsa kriminal tipler olabilir ve onlar da evrensel standartlara uyan kanunların suç saydığı fiillerinden dolayı şahsî olarak yargılanabilir. Başbakan’ın dediği gibi, devlet milleti adam etmek için yoktur, millete hizmet etmek için vardır. Eşit vatandaşlık demokrasinin temel ilkesidir. Hiçbir toplum kesimi diğerine üstün veya diğerinden aşağı değildir. Ayrımcılığa izin verilmemelidir. Kamuda işe girişte, bürokratik ayrımcılık olmamalıdır. Başbakan’ın bu vaatkâr sözleri sevindirici. Toplum bu soyut ilkelerin pratiğe aktarılmasının takipçisi olmalı.
Başbakan’ın Tunceli Üniversitesi’nin adının Dersim Üniversitesi’ne çevrilmesi, ziyaretlerin restorasyonu ve yollarının yapılması, yer adlarının taleplere bağlı olarak iade edilmesi vaatleri de gayet iyi adımlar. Ancak, bütün bunlara rağmen, Davutoğlu’nun açıkladığı paketin tatminkâr olduğu söylenemez. Özellikle cemevleri ve din dersleri konusunda somut ve Alevi toplumunun taleplerine cevap vermeye yeterli açılımlar yok. Geçenlerde Gülay Göktürk’ün bir yazısında çok güzel ifade ettiği üzere, hükümetin bu alanlarda adım atmasının önündeki zorlukları anlıyorum. Ancak, korkarım hükümet gecikiyor ve bu gecikmeden Türkiye zarar görüyor. Cemevlerine ibadethane statüsü tanınmadıkça ve Alevi çocukların Alevi toplumunun benimsemediği bir din kültürü ve ahlâk bilgisi dersine tâbi tutulmasına son verilmedikçe problemler çözüme kavuş(a)mayacaktır.
Toplu olarak değerlendirildiğinde, doğrusu, Başbakan’ın Dersim’de açıkladığı paket bende buruk bir memnuniyet yarattı.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019