Atilla YAYLA
Türkiye’de siyaset büyük ölçüde iki ana çizgi üzerinde şekillendi. İttihat ve Terakki geleneği ve Hürriyet ve İtilaf geleneği. İlki daha merkeziyetçi, modernist, pozitif özgürlükçü (yani baskıcı) ikincisi daha adem-i merkeziyetçi, gelenekçi ve negatif özgürlükçü. İstiklâl Harbi bir ülkenin karşılaşabileceği en büyük tehlikelerden biri olan işgalin defedilmesi ihtiyacının doğurduğu zaruret ihtilâfları ikinci plana itti ve iki çizgiye mensup insanlar aynı Meclis (1. Meclis) içinde bir araya geldi. Savaş devam ederken de aralarında mühim ihtilâflar vardı ama bunların seslendirilmesi ve çözülmesi bir ölçüde ertelendi. Savaş biter bitmez ayrışmalar netleşmeye başladı. Mustafa Kemal önderliğindeki ittihatçıların B takımı üstünlüğü ele geçirdi ve savaş ortamında bile var olan kısmî siyasî çoğulluğu budayarak bir tek parti rejimi yarattı.
İkinci dünya Savaşı’nın ardından iç ve dış faktörlerin tesiriyle demokrasiye geçilince ilk gelenek zaten hayatta olan CHP’de ikinci gelenek yeni bir siyasî oluşum olan DP’de tecessüm etti. Ve Türk siyaseti iki ana çizgide akarak bugünlere geldi. CHP ismi, fikri ve cismiyle ne ise o olarak kaldı. DP çizgisi ise AP, ANAP ve nihayet AK Parti çizgisinde ilerledi. CHP merkeziyetçi, seçkinci devletçileri DP-AP-ANAP-AK Parti ise çevredeki gelenekçi ve nispeten daha özgürlükçü muhafazakârları temsil etti.
Zaman zaman çetinleşen siyasî kavgada ana hatlarıyla merkeziyetçi seçkinler devlet gücüne gelenekçi muhafazakârlar ise toplum gücüne dayandı. Bu yüzden, ikinci çizgi daima seçimleri sevdi. Yapılan seçimlerin çoğunu kazandı. Ne zaman başı sıkışsa halktan destek aradı ve buldu. Birinci çizginin kendisini sınırlayacak, hatta tahakküm altına alacak planlarını halka dayanarak ilk serbest seçimlerde bozdu.
Birinci çizgi kurmuş ve asıl iktidarı kendisine tahsis etmiş olduğu bürokratik vesayet sistemini korumaya ve takviye etmeye, ikinci çizgi ise vesayet sistemini aşındırmaya, geriletmeye, yok etmeye çabaladı. Zaman ikinci çizginin lehine ilerledi. Artan nüfus ve şehirleşme, zenginleşme, dünyanın fikirde ve ekonomide globalleşmesi gibi faktörler bürokratik vesayet sistemini geriletecek ortamı ve şartları oluşturdu. Bu sosyolojik realite özellikle ANAP ve AK Parti dönemlerinde daha bariz biçimde görünür hâle geldi. Bu dip dalgayı ve değişikliği göremeyenler Menderes, Demirel, Özal ve nihayet Erdoğan’da bir şeytan gördüler ve bütün hışımlarıyla şeytan taşlamaya çıktılar. Ama tarih hükmünü yürütmeye devam etti.
AK Parti bu akış içinde bir çevre gücü olarak doğdu ve kimlik ve kişilik erozyonuna uğrayan çevreden gelen siyasî gücün (merkez sağın) biraz daha dindar bir görünüme bürünen bir versiyonunu oluşturdu. Bu gelişme elbette bürokratik vesayet sisteminin sahipleri ve dayanakları tarafından cevapsız bırakılamazdı. Bırakılmadı da. AK Parti daha ilk iktidar günlerinden itibaren bürokratik baskılarla ve entrikalarla karşılaştı. Ordu, sivil bürokrasi, medya, yargı ve üniversitelere karşı mücadele etti. Bu mücadelede en büyük silahı halktan aldığı ruhsat ve meşruiyetti. Bu yüzden, her seferinde engelleri, tuzakları ve saldırıları seçimlerle ve seçimle oluşan organlar (özellikle Meclis) ile aştı. Girdiği her seçimden (31 Mart dâhil) galibiyetle -yani birinci parti olarak- çıktı.
Aynı AK Parti bugünlerde şimdiye kadarki tavrıyla çelişik bir tutum içinde. İstanbul seçimini kaybetmeyi kabullenemiyor görüntüsü veriyor. CHP’nin klasik söylemini takip ederek seçimlerde organize ve seçim sonuçlarını değiştirecek ölçüde büyük hileler yapıldığını iddia ediyor. İddiaların temeli Büyükçekmece ilçesinde. Deniyor ki burada bir kumpas var. Ancak, YSK’nın daha önce de açıkladığı üzere ilçede sahte ve mükerrer seçmen yok. Olsa olsa başka yerlerden seçmen kaydırılması ve bu seçmenlerin bazılarının mesken olmayan binalarda veya mesken havası verilen boş alanlarda ikamet ediyor gösterilmesi söz konusu. Burada bir problem olsa bile, bu, seçmenleri sahte yapmıyor. Seçmen listeleri 1 Ocak’ta askıya çıktı ve 17 Ocak’ta kesinleşti. İtirazların o dönemde yapılmış ve sonuca bağlanmış olması gerekirdi. Yani hile iddiaları sağlam maddî temellere sahip görünmüyor. Bundan dolayı, artık yapılacak şey geçmişe bakmak değil, gelecekte seçmen listelerinde hata yapılmasını önleyecek tedbirler üzerinde düşünmek.
Ancak, AK Parti yönetimi böyle yapacağına anlamsız ve hem demokrasimizin hem de kendisinin zarar görmesine yol açabilecek bir telaş içinde hareket ediyor. Eskiden CHP’nin sergilemesine alıştığımız türden tavırlar sergiliyor. Seçimlere inancı ve güveni sarsacak sözler sarf ediyor ve adımlar atıyor. Bu telaş tamamen yersiz ve gereksiz. AK Parti seçimden mağlup çıkmadı. Birinci parti oldu ve şimdiye kadarki en yüksek mahallî seçim oy oranına ulaştı. Cumhur İttifakı toplam oylarını 24 Haziran’dakinin bile üstüne çıkardı. AK Parti gerek İstanbul ve Ankara’da gerekse başka birçok şehirde ilçe belediye başkanlıklarının çoğunu kazandı. İstanbul ve Ankara’da belediye meclislerinde açık bir üstünlük sağladı. Toplum da genel olarak AK Parti’ye kırmızı CHP’ye yeşil kart göstermiş değil. Ankara -ve muhtemelen- İstanbul’u alan CHP hâlâ halka umut verecek bir parti olarak görülmüyor. Tablo buyken AK Parti’nin niçin böylesine telaşlandığını anlamak imkânsız.
Seçmenlere ve seçim sistemimize güvenmek zorundayız. Seçmen ne akılsız ne de piyon. Saygıyı hak ediyor. Ülke olarak seçim performans sicilimiz ise gayet parlak. Bu sicili korumaya ihtimam göstermeliyiz. Bu çerçevede Büyükçekmece’de seçmenlerin polisle medyadan takip ettiğimiz şekilde muhatap olmak zorunda bırakılması Erdoğan’ın seçimlerden hemen sonra sarf ettiği “halkı sorgulamayacağız, kendimize döneceğiz, nerede hata yaptığımızı, halkımızı neden ikna edemediğimizi, kendimizi neden iyi anlatamadığımızı anlamaya çalışacağız” şeklindeki sözlerine de ters düşüyor.
Seçim sistemimiz tahrip olursa bundan en büyük zararı çevreden gelenler görür. Çünkü CHP zihniyeti seçim kazanamasa da devlet iktidarına egemen olma yollarına başvurmaya ve kullanmaya hazır. Bu konuda bilgili ve tecrübeli. Bunu yapamayacak olan AK Parti’nin içinden geldiği gelenek. Büyükçekmece ve İstanbul üzerinden yapılan tartışmalar AK Parti’nin hep aradığı ve dayanmaya çalıştığı meşruiyeti ve ahlâkî üstünlüğü şu veya bu ölçüde zaafa uğratabilir. Toplumda bu istikamette bir kanaat oluşursa -meselâ- İstanbul’da tekrarlanacak bir seçimde ve sonrasında AK Parti çok daha büyük ve tahripkâr siyasî risklerle karşılaşma durumuna düşebilir.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019