Atilla YAYLA
İçinde bulunduğumuz günlerde muhteşem bir olay çeyrek yüzyılını tamamladı. Tam 25 yıl önce, 9 Kasım 1989’da, tüm dünya şaşkınlık, hayret ve hayranlık içinde bu olayı izledi. Berlin’i ikiye bölen ve “Demir Perde”, “Utanç Duvarı” gibi isimlerle de anılan bir duvar yıkıldı. Tarih daha önce böyle bir duvar görmemişti. Dikenli ve elektrikli tellerle çevrilmiş, makinalı tüfeklerin yerleştirildiği, çelik kapanlarla ve mayın tarlalarıyla desteklenmiş, gözetleme kuleleriyle donatılmış, motorize ve yaya polislerin köpekler de kullanarak devamlı etrafında gezindiği yaklaşık 46 kilometre uzunluğunda bir duvar. İnşa amacı II. Dünya Savaşı’ndan sonra ikiye bölünen Almanya’nın komünist yönetim altında kalan kısmında kalan Almanların Batı’ya kaçmasını engellemekti. Duvarın çöküşü bugün “Beyaz Devrim” veya “Kadife Devrim” adıyla anılan büyük bir tarihî olayın başlangıcı odu. Çeyrek asrı dolduran bu gelişmenin anlamını ve önemini ele almak tarihten ders çıkarmak isteyen herkes için şart.
Hiç şüphe yok ki, Berlin Duvarı’nın yıkılması çeşitli sonuçlar yarattı. En başta Almanya açısından. Almanya II. Dünya Savaşı’ndan ikiye bölünmüş olarak çıktı. Sovyet Rus işgalindeki doğusunda siyasî tekele ve komuta ekonomisine dayanan bir sosyalist sistem kuruldu. Batısında ise, kısmen Batı’nın tesiriyle ve kısmen de tesadüflerin etkisiyle, demokrasi ve piyasa ekonomisi benimsendi. Yaklaşık 20 yıl içinde bu farklı tercihler birbirinden tamamen değişik iki ülkenin ortaya çıkmasına sebep oldu. İki Almanya adeta sosyalizm ile kapitalizmin karşılıklı olarak test edildiği bir laboratuvar görevi gördü. İki Almanya’da da insan kumaşı, dil ve kültür aynıydı. Halklar ortak bir tarihten ve tecrübeden gelmekteydi. Teknik lisanla söylersek, iki ülkenin karşılaştırılmasında seçilen siyasî ve ekonomik model dışındaki unsurlar analize katılması gereken değişkenler olmaktan çıkmıştı. Dolayısıyla, Doğu ve Batı Almanya arasındaki özellikle ekonomik farkların doğrudan doğruya benimsenen ekonomik modellere atfedilmesi mümkündü, hatta kaçınılmazdı.
İki ülke farklı kurumsal çerçeveleri benimsedi. Batı’da savaş boyunca gelişen fiyat kontrolleri neredeyse tek hamlede iptal edildi. Geniş bir hareket, ticaret ve meslek seçme ve icra etme özgürlüğü tanındı. Doğu’da ise üretim araçları kolektifleştirildi, yani devlet dışı ekonomik aktörlere ait olan varlıklar gasp edildi. İki on yıl içinde bu kurumsal çerçeveler ekonomik performansta büyük bir farklılık ortaya çıkardı. Batı Doğu’yu karşılaştırma bile yapılamayacak kadar aştı. Dünyanın en yüksek refah seviyesine sahip ülkeleri arasına katıldı. Doğu ise, komünist ülkelerden oluşan blokta yer alan diğer her ülkeden daha zengin olmasına rağmen, Batı’ya kıyasla çok fakir kaldı. Hemen her bakımdan tıpkısının aynısı olan iki ülke ekonomik sistem farklılığından dolayı bu manzarayı sergiledi. Büyük zenginlik ve refah farklılığı Doğu’da yaşayan Almanları Batı’ya göçmeye özendirdi. Dünyanın her yerinde her zaman olduğu gibi insanlar refahı sefalete, zenginliği fakirliğe, özgürlüğü özgürlük yokluğuna tercih etti. Batı’ya göçün Doğu Almanya’nın nüfusunu eriteceğini ve ülkenin prestijini yerle bir edeceğini gören sosyalist yönetim, Ağustos 1961’de Berlin’i bir duvarla ortadan ikiye böldü. Ancak, bu, göç arayışını tam olarak durduramadı. İnsanlar duvarı aşmanın açık ve gizli onlarca yolunu geliştirdi. Yaklaşık beş bin insan değişik yöntemlerle duvarı geçmeyi başardı. Çok sayıda insan bu uğurda can verdi.
İki Almanya arasındaki bu farklılık nasıl ortaya çıktı? Cevap herkesin görebileceği kadar aşikâr: Kurumsal çerçevelerin farklılığı. Tüm kurumsal çerçeveler müşevvikler yaratır. Üretim araçlarının özel mülkiyet altında olduğu yerde, insanları çalışkanlığa, tutumluluğa, akıllı yatırıma yöneltecek müşevvikler vardır. Üretim araçlarının kolektifleştirildiği, ekonomik faaliyetlerin bir merkezî otoritenin komuta kontrol mekanizması altına alındığı yerde bu müşevvikler ortadan kalkar. Bu olgu kaçınılmaz sonuçlar yaratır. Sonuçların görülmesi, anlaşılması zaman alabilir, ama ortaya çıkmaları engellenemez. İki Almanya’da yaşanan da buydu. Doğu, Batı gitgide yükselen bir refah seviyesine kavuşurken, temel tüketim mallarını dahi üretemedi.
Duvar çökünce Almanyalar birleşti. Batı Doğu’nun kendisine yetişmesi için muazzam bir maddî ve manevî yatırım yaptı. Ancak, Doğu Almanya’da, hâlâ, sosyalizmin ekonomide, alt yapıda ve iş- çalışma kültüründe, ahlâkında yarattığı tahribat tam olarak ortadan kaldırılamadı. Bunun için belki de bir çeyrek asrın daha geçmesine ihtiyaç var.
Almanya böylece müthiş bir tecrübe yaşadı. Bu yazıda daha çok ekonomik boyut üzerinde odaklandım ama sosyalist rejim insanların hayatına her bakımdan zarar verdi. Doğu Almanya’yı bir gizli polis devletine çevirdi. Bireysel mahremiyeti bitirdi. Ekonomik özgürlükle birlikte her tür özgürlükten Doğu Almanya’da yaşayan insanlar mahrum bırakıldı. Doğu Alman gizli polisi Stasi’nin nasıl çalıştığı ve insanlara ne gibi kötülükler yaptığı hakkında bir fikir edinmek isteyenler şu filmi seyredebilir: “Başkalarının Hayatı” (Orijinal adı: Das Leben der Anderen). Doğu Almanya halkı duvarın yıkılmasıyla adeta bir kâbustan uyandı.
Şüphesiz, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının tüm dünya için de anlamı ve sonuçları vardı. Onlar üzerinde gelecek yazıda duracağım.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019