Atilla YAYLA

Atilla YAYLA
Atilla YAYLA
Tüm Yazıları
Kayseri Düşünce Okulu ve Türkiye’de hayat kalitesi
1.01.2015
1808

 Bir ülkenin geleceğinin nasıl şekilleneceğinde hangi faktörlerin rol oynayacağı hakkında farklı fikirler var. Marksistler her şeyi, determinist bir tarzda, üretim ilişkilerine atfeder. İnsan toplumları aynen tabiat kanunları gibi işleyen kanunlara bağlıdır ve insan iradesinin toplumların uzun vadede alacağı biçimler ve kazanacağı özellikler üzerinde hiçbir tesiri yoktur. Marksizmin tam zıddında yer alan ve –dinî ve seküler– çeşitli versiyonları bulunan bir yaklaşıma göreyse, dünyaya şekil veren sadece ve sadece soyut düşüncelerdir. İnsanlar, teorik alanda geliştirecekleri üstün projelerle bireylere, toplumlara, ülkelere ve nihayet dünyaya şekil verebilirler.

Sanırım hakikat bu iki aşırı görüş arasında bir yerlerde yatıyor. İnsan toplumlarının tabiat kanunları benzeri kanunlara tâbi olduğuna inanmak zor. İnsan pasif, edilgen bir nesne değil; irade sahibi, tercih yapan bir varlık. Bu yüzden, toplumlar nesneler toplamı gibi bilimsel incelemeye tâbi tutulamaz. Pozitif bilimlerin metotlarını sosyal bilimlere taşıma çabaları her zaman hüsranla sonuçlandı. Maddî şartlar elbette önemlidir ama yerine göre fikirler de çok mühim olabilir. Bir örnek verelim: Mülkiyet müessesesinin anası, insanın yaşama ortamının özellikleridir. Yani mülkiyetin ekosistemi dünyada yatmaktadır. Buna karşılık, mülkiyet fikri bir soyut düşüncedir. Hayvanlar da insanlarla aynı dünyada yaşamasına rağmen mülkiyet kavramını ve kurumunu geliştirememiştir. Demek ki, fikirler, soyut düşünceler insan hayatında etkili olabilmektedir.

Buna karşılık, maddî alanda olup bitenlerin insan toplumlarının hâline ve geleceğine tesir ettiğine kuşku yok. Meselâ, dünya bir kıtlık dünyası olmasaydı ve insanlar varlıklarını sürdürmek için tüketmek zorunda kalmasaydı bugünkü dünya çok farklı bir dünya olurdu. İnsanlar, hangi soyut düşünce ve akıl yürütme yeteneğine sahip olursa olsun, dünyanın tabiatını kökten değiştirme kabiliyetine ve imkânına malik değildir. Bu yüzden, hayatın gerçeklerinden kopuk soyut düşünceler anlamlı ve yararlı neticeler üretmeyecektir.

Türkiye’nin en büyük eksiklerinden biri fikir hayatımızın yeterince canlı ve verimli olmaması. Bir karşılaştırmayla durumu açıklayayım. Türkiye son 12 yılda ekonomik olarak neredeyse ikiye katlandı. GSYİH’sı 300 milyar dolardan kopup 1 trilyon dolara doğru yaklaştı. Peki, fikir ve düşünce hayatımızda da hatırı sayılır bir gelişme oldu mu? Bunu sorarken, ekonomik büyümeye paralel bir fikir ve düşünce hayatı gelişmesi aradığımı kastetmiyorum, sorduğum hatırı sayılır bir canlanma olup olmadığı. Ne yazık ki bu soruya müspet cevap vermek zor.

Neden? Birçok sebebi olmalı bunun. Biri, tüm toplumun ve bu arada ekonomide parlak işlere imza atan müteşebbislerin fikirlerin önemini kavramaya yatkın olmaması. Pratikten gelen kimseler olarak entelektüel faaliyetleri diğer yatırımlar gibi sonuçları somut biçimde görülebilen ve ölçülebilen bir yatırım saymaması. Bu yüzden de ekonomik girişime ve hayırseverliğe önemli kaynaklar ayırırken entelektüel faaliyetlere kaynak ayırmaya yanaşmaması hatta bunu israf olarak görmesi.

Anadolu’da eskiden daha canlı bir fikir ve kültür hayatına sahip olan yerler bile on yıllardır entelektüel sessizliğe gömülmüş durumda. Anadolu’da ekonomi kaplanları var ama entelektüel faaliyet kaplanları pek çıkmıyor. Bu talihsiz durumun değişmesi yolunda bir işaret belirdi. Kayseri’de Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Ferhat Akmermer ve arkadaşlarının öncülüğünde kurulan Kayseri Düşünce Okulu (KDO) ekonomik bakımdan muazzam gelişmeler kaydeden Kayseri’de entelektüel hayatı, düşünce faaliyetlerini canlandırmak üzere yola çıktı.

KDO önemli bir araştırma yaptırdı. Konu, Türkiye’de illerdeki hayat kalitesi... Bu tür araştırmalar Türkiye’de 50 dünyada ise 25 yıllık bir tarihe sahip. KDO’nun araştırmasını Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi, Prof. Dr. Gülay Başarır yürüttü. Araştırmada, ölçülmesi ve karşılaştırılması zor olduğu için öznel ölçütlerden uzak kalındı, nesnel ölçütler kullanıldı. Bunlar: Bebek ölüm oranı, ilköğretimde okul başına öğrenci sayısı, lisede okul başına öğrenci sayısı, sinema sayısı, hastahane yatağı sayısı, havadaki kirlilik miktarı, okur yazar oranı, işsizlik oranı, hane halkı büyüklüğü, ortalama yağış, ortalama sıcaklık, GSYİH payı, hekim sayısı, suç sayısı, cinayet sayısı, motorlu taşıt sayısı, kentleşme oranı, net göç, ithalat, ihracat, istihdam oranı, üniversite öğrenci sayısı, mühendis teknisyen sayısı.

Bu ölçütlerin kullanıldığı araştırmaya göre, ilk beşe giren şehirler İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa ve Antalya. Buralar aynı zamanda nüfusun en yoğun olduğu yerler. Dolayısıyla, şehrin büyüklüğü ile hayat kalitesi arasında aşikâr bir ilişki var. Bu gayet normal. Tarih boyunca büyüyen şehirler her zaman daha fazla çekim alanı ve imkân yaratmıştır. Kayseri ise 81 il arasında 10. sırada yer almakta. Bazı şehirlerde, hayat kalitesi, ne yazık ki, negatif puanlar alacak kadar kötü.

Bu araştırmanın bulguları kadar yapılma yeri de önemli. Kayseri bu tür araştırmalara kaynaklık edecek çapa ve güce sahip. Kayseri’yi başka iller de takip etse ne iyi olur. Kayseri Düşünce Okulu kurucularını tebrik ediyorum. Düşünce faaliyetlerinde istikrar ve sabrın başarının anahtarı olduğunu bilmeliler ve uzun bir yolculuğa hazırlanmalılar. Tüm Türkiye’de ses getiren bir fikir ve düşünce kuruluşu olmalarının önünde hiçbir engel yok.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar