Ayşe HÜR
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan…”
Ziya Gökalp’in Trablusgarp hezimetinin yaşandığı 1911’de Genç Kalemler dergisinde yayımlanan ‘Turan’ adlı şiirin bu son iki dizesi, deyim yerindeyse Türk milliyetçiliğinin amentüsüdür. Son haftalarda Çin yönetiminin İslami ritüellere yasaklar koyduğu iddialarıyla (devletimizin resmi ajansı Anadolu Ajansı ile CB Erdoğan bile baskıların abartıldığını söyledi) tırmanan Doğu Türkistan bağlantılı sokak faşizminin temaları sadece milliyetçilik değilse de, ana motivasyon ‘soydaşlık’ dayanışması gibi görünüyor. Doğu Türkistan konusunda daha önce yazdığım için (“Doğu Türkistan ne yana düşer?”, bu hafta konunun bir başka veçhesine bakmayı tercih ettim.
RESMİ MİLLİYETÇİLİK
Hugh Seton-Watson’a göre imparatorlukların ve çok etnili devletlerin bağımlı halkların milliyetçi meydan okumalarına verdikleri yanıt olan ‘resmi milliyetçilik’, sert ve yoğun asimilasyona dayalı uygulamalar biçiminde ortaya çıkar. İmparatorlukların bölgenin egemenliği için birbiriyle yoğun bir mücadeleye girmesi ve bu mücadele sırasında rakip monarşiler içerisindeki ‘kardeşlerini’ kullanma isteği ile birlikte bağımlı halklarda gelişen milliyetçilik akımlarının bağımsız devletler oluşturma sürecinde birbiriyle girdiği rekabetin sonucu ‘Pan’ öntakısıyla anlatılan milliyetçilik türleri (Pan Cermenizm, Pan Arabizm, Pan Slavizm, Pan Afrikanizm, Pan Türkizm/Turancılık gibi) belirir. Antony D. Smith’e göre ise ‘Pan’ milliyetçiliklerin ortak paydaları şunlardır: 1) Zamandaki başlangıç miti (‘ne zaman doğduk?’, 2)Mekandaki başlangıç miti (‘nerede doğduk?’), 3) Soy miti (‘bizi kim doğurdu?’), 4) Göç miti (‘nereleri aşıp geldik?’), 6) Kuruluş miti (‘nasıl özgürleştik?’), 6) Altın Çağ miti (‘nasıl büyük ve kahraman olduk?’), 7) Çöküş miti ((‘nasıl aslımızdan uzaklaştık/fethedildik)/sürüldülk?’), 8) Yeniden doğuş miti (‘eski şanlı günlerimize nasıl dönebiliriz?’)
AVESTA VE ŞEHNAME’DE TURAN
Bu tanımlardan sonra konumuza dönersem, Turancılık, 1848’deki milliyetçi kalkışmaları Rusya ile ittifak kuran Avusturyalılar tarafından bastırıldığından beri kendilerini ‘Avrupa’da bir ada’ metaforuyla tanımlayan ve sloganları ‘Yalnızız’ olan Macarların, kendilerine bağımlı Slav halklarının geliştirdiği Pan Slavizm’e cevap olarak geliştirdikleri ‘resmi milliyetçilik’ türü idi. (Farsça “Turanî” kavramı İran’ın İslamiyet öncesi dönemine ait Avesta metinleri ile Firdevsî’nin Şehnâme adlı eserinde boy göstermişti. Şehname’de hükümdar Feridun’un üç oğlundan birinin adı Tur’dur. Ona verdiği ülkenin adı da Turan’dır. 1786 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan gönderilen bir mektupta Buhara hükümdarı Seyyid Ebulgazi Han’a ‘Turan hakimi’ diye hitap ediliyordu.
(Firdevsi’nin Şehnamesi’nden bir sahne: Behram ‘tekboynuzlu’yu haklarken.)
AVRUPALI DİLBİLİMCİLERİN ROLÜ
1830’larda, Ural-Altay dilleri üzerine çalışmalar yapan Macar dilbilimcilerince literatüre kazandırılan ‘Turan’, Tatarların, Özbeklerin, Moğolların ve Türkistan halklarının ülkesi olarak tanımlanmıştı. Kavramın coğrafi bir içerikle birlikte dilsel ve etnik bir kategoriyi de işaret etmesi üç Avrupalı dil bilimci sayesinde olmuştur: Bunlardan Finli M. A. Castren’e göre Finliler, Macarlar, Türkler ve Moğollar tek bir halkın üyesidir. (‘Altay dilleri’ tasnifi de Castren’e aittir.) Alman C.C.J. Bunsen ise 1854 yılında Turan’ı bir halk kategorisi olarak tanımlayan ilk kişidir. Bu teoriyi popülerleştiren ise İngiliz F. Max Müller’dir.
VAMBERY, CAHUN VE DİĞERLERİ
Turan’ı bir ‘ırk’ olarak Macarlara tanıtan Yahudi asıllı Macar oryantalisti Hermann Arminius Vambery idi. (Bazı çevrelerce İngiliz ajanı olduğuna inanılan) Vambery, Orta Asya'ya Yolculuk kitabında (1873) şöyle diyordu: “Bir Türk hanedanı olarak Osmanlı İmparatorluğu, dinleri, dilleri ve tarihleriyle birbirlerine bağlı olan Türk halklarını bir araya getirerek Adriya(tik) kıyılarından Çin içlerine kadar güçlü bir imparatorluk kurabilirdi (…) Anadolululardan, Azerbaycanlılardan, Türkmenlerden, Özbeklerden, Kırgızlardan ve Tatarlardan oluşacak bir Türk bloğu, kuzey komşusuna (Rusya'ya) karşı bugünkü Türkiye'den (Osmanlı) daha dengeli durumda olurdu.” gibi tezleriyle bugün çok revaçta olan ‘Pan Türkçü’ tezlerin ilk derli toplu ifadecisidir. Bu tarihten itibaren Macar aydınları Macarların kökenlerini, Orta Asya’da aramaya başlayacaklardı. Bu bağlamda Osmanlı aydınlarıyla (özellikle Harbiye ve Tıbbiye öğrencileriyle) Macar aydınları arasında duygu alışverişleri 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı arasında ortaya çıkmıştı. Hatta bir Osmanlı grubu Macaristan’ı ziyaret etmişti.
(Muhayyel Turan ülkesini gösterir harita)
Turan’ın içine Osmanlı Türklüğünün girmesi çok sonra olacaktı. Yahudi asıllı Fransız Türkolog Léon Cahun 1873 yılında Paris’te toplanan Birinci Oryantalistler Kongresi’nde yaptığı konuşmada Orta Asya’da bir zamanlar kıyılarında Türklerin yaşadığı bir iç denizin olduğu, bu denizin kuruması üzerine Türklerin Avrasya’ya doğru göçe başladıklarını ileri sürmüştü. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde “1896’da İstanbul'a geldiğim zaman ilk aldığım kitap Léon Cahun’un tarihi olmuştur. Bu kitap adeta Pantürkizm mefkûresini teşvik etmek üzere yazılmış gibidir,” diye yazmıştı.
MACAR TURANCILARI ANADOLU’DA
II. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908’de kurulan Türk Derneği’nin ülke dışındaki tek şubesi Budapeşte’de açılmıştı. Bu şubenin onursal başkanı Vambery idi.
1910’da Macaristan’da yayımlanan Turani Dalok (Turan Şarkıları) adlı şiir kitabı Macar Turancılığının adeta kutsal kitabı, şairi Arpad Zempleni de Turancılığın peygamberi (Son Şaman) mertebesine çıkarılacaktı. Aynı yıl Turani Tarsasag (Turan Cemiyet) adlı ilk örgütlenme ortaya çıktı. Macar Turancıları 1912’de Konya ve Ankara çevresinin coğrafi, jeolojik ve ekonomik yapısını incelemek için Tuz Gölü’ne geldiler. Bir başka hepet Aral Gölü ve Hazar Denizi’ni inceledi. 1913’te Turan adlı bir dergi çıkarılacak, Konya, Kayseri, Kilikya (Adana) havalisine geziler yapıldı. Ayrıca iki ayrı ekip Kafkasya ve Baykal Gölü’ne gidecekti. ‘Yalnızlık’ duygusundan kurtulmak için yeni ittifaklar arayan Macar Turancıları ‘Türkçü’ aydınlardan Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) ile temas kurdular ve Turancılık fikri Osmanlı ülkesinde iyice bilinir hale geldi.
(‘Türklerin (Macarların) Kralı Geza’ 11. yüzyıl ikonu)
RUSYA KÖKENLİ ‘TÜRKÇÜLER’
İki ülke Turancılığı arasında elbette farklar vardı. Örneğin Macar Turancıları Macaristan’dan Japonya’ya uzanan bir coğrafyada yaşayan Fin-Ugor ve Türk-Tatar başlığı altında topladıkları ırkları Turani sayarken, Osmanlı ülkesindeki Turancılar sadece Orta Asya’daki ‘Türk’ ırklarını Turani saymışlardı. Genel anlamıyla Turancılık, Rus Çarlığı tarafından sistematik baskıya uğramış ‘Turanî’ toplumlardan yetişmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmış (Kırım Tatarı) Gaspıralı İsmail, (Kazan Tatarı) Akçuraoğlu Yusuf, (Azeri) Hüseyinzade Ali, (Azeri) Ağaoğlu Ahmet gibi göçmen aydınlar tarafından Osmanlı başkentine yayılmaya başladı. Girişte sözünü ettiğim Turan şiirini Ziya Gökalp, 1910’da Hüseyinzade Ali ile tanışmasından sonra yazdı. Bu şiiri ‘Altun Destan’, ‘Ergenekon’, ‘Kızıl Elma’ ve ‘Kızıl Destan’ gibi adlarından anlaşıldığı üzere ‘Turancı’ şiirler izledi. (CB Erdoğan, Aralık 1997’de Siirt’te içinde “Minareler süngümüz, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker” dizeleri geçen tahrikçi şiirin Ziya Gökalp’in Asker Duası adlı şiiri olduğunu ileri sürmüştü ancak Gökalp’in 1912’de yazdığı şiirin orijinalinde bu dizeler yoktur.)
Ziya Gökalp (1876-1924) ve Yusuf Akçura (1876-1935)
YAHUDİLERİN TURANCILIĞA KATKILARI
Turancılığın (yarı Kürt olduğu iddia edilen) Ziya Gökalp’ten başka yerli ideologları da vardı elbette. Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ömer Seyfettin ve hepsi de Yahudi olan Moiz Kohen (daha sonra Munis Tekinalp adını alacaktır), Emmanuel Karasu, Avram Galanti ilk aklıma gelenler. Küçük bir parantez: Niyazi Berkes, “garip olanı Türkçü, ırkçı ve Turancı denen yazarların, asıl Türkçülük ve Turancılık akım ve fikirlerinde 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupalı ve yerli Yahudilerin özel bir yeri olduğunu görmezden gelmeleridir” der. Üstelik bu Yahudi kökenli ‘Türkçüler’ Türk kökenlilerden çok daha coşkuludurlar. Örneğin Yeni Cengizlik adlı çalışmasında Tekinalp şöyle yazar:
“Kanımda taşıdığım izler, benim tarihimin sonucudur. Atalarımın ünlü davranışlarını, tarih kitaplarının ölü, solmuş ve tozlu yapraklarında değil, kendi damarlarımda ve kalbimde okudum. Bu kuru sayfalarda benim Atilla’m, benim Cengiz’im, ırkımın onurlu geçmişini temsil eden bu kahraman kişiler, kötülük ve iftiranın hakim olduğu çağımıza utanç ve yüzkarasıyla örtülmüş gibi tanıtılır; oysa onlar aslında ne İskender’den ne de Sezar’dan aşağı kalmaz. Kalbimin daha iyi tanıdığı kişi ise, tarihin karanlık ve gizemli kişilerinden Oğuz Han’dır. O, içimde hala tüm ünü ve büyüklüğüyle yaşar. Oğuz Han bana esin verir ve sevinç ilahileri söylememe neden olur. Türklerin anavatanı Türkiye ya da Türkistan değil, sonsuza uzanan Turan ülkesidir. (…) “Evet Turan kurtulmalı, Turan kurtarılmalı, Turan kurtarılacak! -Fakat nasıl ve ne ile?.. -Nasıl ve ne ile mi? Pek basit: Demir ve ateş ile! Turanı kılıçlarımızın demiri ve fikirlerimizin ateşi feth ve teshir (zapt) edecektir. Tarih bize gösteriyor: Bir milletin vahdeti, istiklali ancak kılıç ve ile kalem ile temin olunabilir. Bütün Slavlar, bu yolda meydana çıktılar. Hakir bir Moskova Kenezliği, bütün Rusları etrafında topladı, sonra o ‘münci’ edebiyatı ile, kılıcı ile Balkanlara yürüdü ve Sırpları, Dağlıları, Bulgarları da kollarından tutup ayağa kaldırıverdi. … Siyaset ve medeniyet, demir ve ateş, kılıç ve çırağ! İşte bu iki kuvvetle onlar kurtuldular. Biz de bu iki hazırlıkla milleti esaretten kurtaracağız.”
TURAN’I KURTARMAK
1911 Trablusgarp hezimetinden itibaren 1908’de kurulanlara ek olarak adında ‘Türk’ kelimesi olan bir dizi dernek kuruldu. Bu dernekler eliyle Seton-Watson’ın terminolojisiyle söylersem ‘resmi Türk milliyetçiliği’ biçimlendirilmeye, örgütlenmeye başladı. Bu örgütlerden biri olan Türk Gücü Cemiyeti’nin kuruluş bildirisini yazan Kuzucuoğlu Tahsin Bey bu cemiyetlerin amaçlarını şöyle tarif etmişti: “Büyük Turanı özleyen yeni, uyanık Türk dünyası, Turanın altın tacını taşıyacak saltanat binasının dört direğini dikti: Türk Bilgi Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocağı ve Türk Gücü! … Dernek’in meydancısı, Ocak’ın bekçisi, Yurd’un koruyucusu, Turan’ın akıncısı olacak. (…) Türkün Gücü ta Karakurum’da fışkırıp taşan, coşkun akınlarıyla bütün dünyayı kaplayan, bükmedik bilek, kırmadık kılıç, vurmadık kale bırakmayacak. Türkün o demir pençesi yine dünyayı kavrayacak, yine dünya o pençenin karşısında tir tir titreyecek.”
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam’da bu ideolojik güdülemenin ne işe yaradığını çok açık anlatır: “Biz gençler, şimdi de muallim mektebinin dershanelerinin duvarlarına asılı olan haritaların başına toplanıyorduk. Bu haritaların üstünde yeni Türk vatanının sınırlarını çizmeye çalışıyorduk. Osmanlı Afrikası, Yemenler, Hintler, Bosna-Hersekler artık gözümüze görünmüyordu. Bir elimizi Balkan geçitlerinin, Tuna-Meriç havzalarının üzerine koyardık. Sonra diğer elimizi Kırım’ı, Kafkasya’yı, Başkırdistan’ı, Türkistan’ı sıralayarak Altaylara, Çin Türkistanı’na, Çangari’ye, Altın dağa uzatırdık: Buraları hep bizim! derdik. Buralarını hep biz kurtaracaktık. Rumeli’de sınırlarımız, gerçi bizim mektebin kapısından iki kilometre ileride, Edirne’nin şehir istasyonunda bitiyordu. Ama bu bizim gözümüze görünmüyordu. Bizim gözümüz dünyanın öbür ucunda, Kafkasya’larda, Türkistan’larda, Çin sınırlarındaydı. Oralara gidecektik. Köylere, avullara, obalara koşacaktık. Elde asa ayakta çarık, sırtta kitap çantalarını Anadolu’ya, Azerbaycan’a, Türkistan’a taşıyacaktık (..) Yakın mazi artık kasvetli bir rüyaydı. Hakikat, yalnız istikbaldeydi. Avrupa’da Birinci Dünya Harbi işte bu hava içinde patladı.” (Ayrıntılı bilgi için: “1914’te Cihan Harbi’ne nasıl girdik? Okumak için tıklayın)
KAZIM KARABEKİR’İN ŞERHİ
Tevfik Fikret’e taş atarak “‘Milletim nev-i bes¸erdir, vatanım ru^y-ı zemin’ diyen vatansızlar bizim mefku^remizi duyamazlar. Bizim mefku^remizdeki hakikati hissedemezler. Onlar fen ile temas etmemis¸ a^lim cahillerdir.” diyen Ömer Seyfettin Yarınki Turan Devleti (1914) adlı makalesinde “Harp fena idi, vahşilik idi, barbarlıktı. Sözde birgün bütün insanlar kardeş olup barışacaklardı. Halbuki hakikatte muharebe, milletlerin başlıca hayat nişaneleri olan büyümek ve yayılmak seciyeleri arasındaki içtinap olunamaz (kaçınılamaz) bir çarpışmadan başka bir şey değildir. Milletler tabii hayatlarını yaşadıkça muharebe en zaruri ve mutlak bir hadise idi,” der ama Kazım Karabekir, böyle düşünmez: “Cihan Harbi patladığı sıralarda Turancılık ve İslam Birliği (İttihad-ı İslam) idealleri propagandasıyla, edebiyatıyla hızını almış bulunuyordu.” “'Turan' ve 'Kızıl Elma' lokantaları, terzileri, berberleri, ticaret evleri.. Hatta 'îttiad-ı İslam Terzihanesi', 'Müslüman Kardeşler Berberi' gibi klişeler görülmeye başladı.” “Ancak tarihimize pek derinden bağlı ve bize çok uygun görünen bu iki ideal, sadece bizim içimizden mi doğmuştu? Bu iki idealin gerçekleşebilirliğini kendimiz kendi anlayışımızla ve kendi ölçülerimizle mi ölçmüştük? Daha açık bir ifadeyle bu ideallerin aramızda yerleşmesinde ve hızlanmasında yabancı unsurların kendi menfaatleri hesabına yaptıkları tahriklerin etkisi olmamış mıydı? Basının o zaman oynadığı ve başka zamanlar da oynayabileceği büyük ve sorumlu rolün önemini kavrayabilmek için bu sorular üzerinde düşünmeliyiz. Çünkü Alman basını da İslamcılık ve Turancılık ideallerini çok işliyordu. Almanların bu alanlarda yazdıkları eserler, makaleler bazı Osmanlı yazarları elinde bilmeyerek millileşti. Böylece de ‘İslam Birliği’ ve ‘Turancılık’ gibi iki büyük dava, çok yorgun düşmüş olan Anadolu Türkünün omuzlarına binmiş oldu.”
ALMAN VE İNGİLİZLERİN TURAN’I KULLANIŞI
Kazım Karabekir, Turancılığı Almanların kendi yayılmacı emelleri için kullandığını söylerken Arnold J. Toynbee’ye göre ise İngilizler, Panturanizmi, Türk olmayan Müslümanlar arasında Türkiye'ye karşı bir propaganda aracı olarak kullanmıştır. Bu propagandayı özellikle ‘Türkleşme’ tehlikesiyle karşı karşıya kalan Osmanlı İmparatorluğu’nun Arapça konuşan halkı arasında yürütmüştür. İngiliz propagandasının en büyük darbesi, 1916’da Türkiye'ye karşı kışkırttığı ve Mekke Emirinin yönetiminde, Hicaz’da başlayan Arap ayaklanması olmuştur. Ve böylece Turan hayali Osmanlının cihadını da etkisiz bırakmıştır.
Ancak İttihatçı ideologlar ne böyle bir işlevin farkındadırlar ne de savaşın gidişatının farkında… Örneğin Ziya Gökalp, 1916 yılında, Rusya ordularının Anadolu içlerinde hızla ilerlediği günlerde, şunları yazabilmektedir: “Söylenme için için/Geldiler acab niçin?/Geldik senin zulmünden / Türkü kurtarmak için/Ey kardeşler merakta/Kalmayınız ırakta/Yükselecek ordunun/Şanı bu ak toprakta/Uygun düştü kelamlar/Halife’ye selamlar/Moskof’u ezeceğiz/Kurtulacak İslamlar!” Hatta 1917’de Rusya’da Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmeleri Gökalp’i iyice ümitlendirir: “Çok geçmeden birdenbire/Parçalandı Rus ülkesi/Sevinçle düştü tekbire/ Elli milyon Türkün sesi/Artık Turan hayal değil/Hakikate döndü bugün/Türk bilecek yalnız bir dil/Bizim için bu bir düğün…” Ziya Gökalp değildir elbette tek coşan, esas Enver Paşa coşmuş ve Kafkasya harekatına girişmiştir. Hayatı da Orta Asya içlerinde sonlanacaktır…
(Cihan Harbi’nde esir düşen Osmanlı askerleri Malta’da)
ROMANTİZM Mİ BAKÜ PETROLLERİ Mİ?
Bu noktada, çoğumuzun aklındaki soruyu sorar Tarık Zafer Tunaya: “Turancılık yalnızca bir hayale mi dayanıyordu?” Ve cevabı verir: “İttihatçılar bu sorunun somut ve gerçekçi yanıtını bulduklarından emindirler ve bu da yüzde yüz ideolojik bir madde olan petroldü.” Tunaya’ya göre Halil Paşa, 15 Ekim 1918’de Enver Paşa’ya gönderdiği mektubunda bunu “Arşimet heyecanıyla” şöyle bildirmişti: “Bugün Bakû’deki mahzenlerde toplanmış olan petrol ve mazotun bugünkü fiyatlara göre kıymeti yüzlerce milyon lirayı bulmaktadır. Tanrının bir lütfu olarak elde ettiğimiz bu kaynak, bütün mali sıkıntılarımızı karşılayacak mahiyettedir. (…) Bakû için verdiğimiz iki üç muharebede üç bine yakın can kaybettik. Binaenaleyh Bakû servetinin en büyük aksamından, fetih hakkı olmak üzere, bizim ve Azerbaycan’ın istifade etmesi icap eder…”
TURANCILARIN NADİM OLMASI
Savaşın nasıl bittiğini hepimiz biliyoruz. Yüzbinlerce şehit, esir, milyonlarca yaralı, hasta, kayıp… 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti’nin teslimiyet belgesi olan Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından iki gün sonra bir Alman gemisi ile ‘suç mahallini’ terk eden Enver, Talat ve Cemal paşalar hesap vermekten kurtulmuş görünüyorlardı ancak, 13 Kasım’da İstanbul’u gayrı resmî olarak işgal eden İtilaf Devletleri’nin ilk işinin Birinci Dünya Savaşı ve 1915 Tehciri suçlularını mahkemeye çıkarmak olacağını anlayan daha alt düzeydeki kadroların durumu zordu. Geride kalanlar arasında bu kanlı sürecin ideolojik mimarı Ziya Gökalp de vardı. Gökalp yargılandığı İstanbul'daki Divan-ı Harb-i Örf’deki sorgusunda Turancılığın militarist yayılmacılığa zemin yapılmasıyla ilgisini tümüyle reddederek, Turancılığın bir kültürel bağ olduğunu ileri sürdükten sonra, kendisine şaşkınlıkla bakan mahkeme reisine “basit bir maarif müfettişiydim, başkaca da bir hizmetim yoktur” diyecektir. 1914’te Kafkaslar üzerinden Türkistan'a geçme özlemini dile getiren Ömer Seyfettin de görüşlerini revize edecek, 1919’da, ‘Turan bir devlet değil, harsi, milli bir vatandır’ değerlendirmesini yapacaktır. Turancılığın en önemli ideologlarından biri olan ancak sınıfsal analizlere de kapısı kapalı olmayan Akçuraoğlu Yusuf ise 1924’te “Turancılık Osmanlı emperyalizmi” diyerek günah çıkaracaktır. Halide Edip (Adıvar) ise 23 Ağustos 1918 tarihli Vakit’te Büyük Türkçülüğe, Turancılığa bağlılığını dile getiriyor, ama sonra “Müşterek idealin geniş yolunda herkes kendi mahallesinden, çarpık sokağından yürüyerek gidebilir” diyerek çizgisini koruyacağını ima ediyordu. (Ayrıntılı bilgi için “Türkiye yerine Anadolu Cumhuriyeti olsaydı ne olurdu? Okumak için tıklayın)
MUSTAFA KEMAL'İN REALİZMİ
Turancılık tartışmalarında adı hiç geçmeyen ama gerek halka açık toplantılarda, gerekse mecliste ırkçılığa varan yorumlarını bildiğimiz (bkz: “Ne mutlu ‘Türküm diyene’ mi ne mutlu ‘Türk olana’ mı? Okumak için tıklayın)
Mustafa Kemal ise konuyu 16/17 Ocak 1923’teki ünlü İzmit Basın Konferansı’nda şöyle değerlendirecekti: “Efendiler! Milletimiz, yüzyıllarca bu [fetihçi] bakış açısıyla hareket ettirildi, fakat ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. En sonunda oralardan kovuldu, kovuldu. Ve bugün sekiz milyona indi. Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlatlarının sayısını biliyor musunuz? Suriye’yi, Irak’ı koruyabilmek için, Mısır’da barınabilmek için, Afrika’da tutunabilmek için, Viyana kapılarına kadar fetihler yapabilmek için ne kadar insan ziyan oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuçta ne oldu, görüyor musunuz? (…) Efendiler! Diğer bir noktayı da gözlerinizde canlandırmak isterim, bir an için farzedelim ki Türkiye, (…) İslamları kurtarmak ve bir noktada birleştirerek sevketme ve yönetme amacına yürüsün ve başarılı bile olsun! Pekala ama Mısır’ı kurtardıktan sonra, Mısırlılar dese ki çok teşekkür ederiz, fakat biz sizin yönetiminiz altına girmeyiz! Mısır Mısırlılarındır! Biz bağımsızlığımıza ve milli egemenliğimize kimseyi müdahale ettirmeyiz. Bağımsız kalacağız. Hint’in 70 milyon Müslümanı derlerse ki, bize büyük hizmet yaptınız, fakat bizim egemenliğimize ve bağımsızlığımıza karışmayınız. Biz kendi kendimizi yönetecek güçteyiz. (…) Görüyorsunuz ki bir hava için, bir heves için, bir kuruntu için, bir hayal için, bu zavallı milleti mahvetmeyi öneriyorlar! İşte hilafet makamına ve Halifeye görev ve yetki verme önerisinin niteliği bundan ibarettir! Efendiler! Kendimizi dünyaya egemen sanmak gafleti artık devam etmemelidir. Gerçek mevkiimizi, dünyanın durumunu tanımaktaki gafletle, gafillere uymakla zavallı milletimizi sürüklediğimiz felaketler yetişir. Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz!”
Turancı yayılmacılıkla ulusalcı kapanmacılık parantezine mahkum olmadığımızı hatırlatarak ve bir başka yazıda ‘İslam ittihadı’ ve ‘halifelik’ tartışmalarına daha yakından bakmaya söz vererek burada noktayı koyayım…
Özet Kaynakça: Günay Göksu Bozdoğan, “Turan”dan “Bozkurt”a, Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), İletişim Yayınları, 2002, Şerif Baştav, Tarih ve Toplum, Macaristan Özel Sayısı, C. 36, S. 215, Kasım, 2001, Judith Winternitz, “The ‘Turanian’ Hypothesis and Magyar Nationalism in the Nineteenth Century’, Culture and Nationalism in Nineteenth Century, Editorler: Roland Sussex and J. C. Eade, Slavica Publishers, Inc. 1985, A. Gün Soysal, “Rusya Kökenli Aydınların Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliğinin İnşaasına Katkıları”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 4, Editör: Tanıl Bora, s. 483-504, Fevziye Abdullah Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı-1, Şiirler ve Halk Masalları, TTK Yayınları, 1989, Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Öncüleri-1928 Yılı Yazıları, Yayına Hazırlayan Nejat Sefercioğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları,2000, Rıdvan Akın, Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri ve Türkçülük Hareketleri, 1908-1918, Der Yayınları, 2002, Jacop M. Landau, Pan-Turkism, from Irrendentism to Cooperation, Indiana Uni. Press, 1995, a.g.y., Tekinalp, Bir Türk Yurtseveri (1883-1962), İletişim Yayınları, 1996, Erdoğan Aydın, Osmanlı’nın Son Savaşı, Literatür Yayınları, 2013, Tarık Demirkan, Macar Turancıları, Yayıma Hazırlayan: Ayşen Anadol, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, Masami Arai, Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği, Çeviren: Tansel Demirel, İletişim Yayınları, 2000; Hugh Seton-Watson, Nations-States, an inquiry into the origins of nations and the politics of nationalism, Methuen Co. Ltd, 1977, Abdullah Şengül, “Ömer Seyfettin’de Milli Kimlik”,http://www.aku.edu.tr/aku/dosyayonetimi/sosyalbilens/dergi/III1/1.pdf.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016