Bekir AĞIRDIR
Ukrayna savaşı kanıksanmaya başlamış, gündemdeki yeri gerilere inmişken kuzeyimizdeki Ukrayna’da insanlar ölmeye devam ediyordu. Bir ay önce doğumuzda Karabağ savaşına tanıklık ettik. Şimdi de güneyimizde Hamas’ın Aksa Tufanı adını verdiği saldırılarıyla Orta Doğu bir kez daha yangın yerine döndü. İnsanlar, masum çocuklar ölmeye devam ediyor. Ama bu kez farklı. Fark Hamas’ın beklenmedik ölçüdeki büyük saldırısı ve İsrail-Filistin çatışması değil yalnızca. Dünya ve geleceğimiz için yeni bir kırılma anı ve yeri, bana kalırsa. Dış politika ya da Orta Doğu analisti değilim, o nedenle savaş nasıl gelişir, kimler dahil olur, kaç masum ölür, bilemem. Fakat dünyanın geleceğini etkileme potansiyeli çok yüksek bir vakayı anlamaya çalışarak, uzun vadede dünyanın gidişine dair analizimi ve kaygılarımı paylaşmalıyım.
Mısır’ın 1973’te başlattığı askeri harekattan bu yana Hamas’ın Aksa Tufanı, İsrail’e yönelik en büyük saldırı ve meydan okuma. Roket saldırısının büyüklüğü, motorlu paraşütçülerle havadan, gerillalarla karadan duvarları aşarak İsrail’e sızma, İsrail ordusunun ve efsaneleştirilmiş istihbarat örgütünün kımıldayamaması, beklenmedik ölçekte ve nitelikte bir operasyona işaret ediyor. Saldırı hem nitelik hem nicelik hem de stratejik bakımdan öncekilerden farklı. O nedenle yalnız İsrail için değil dünya için de beklenmedik ölçekte bir olay. Hamas saldırının İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlallerine yanıt olduğunu söylüyor olsa da Aksa Tufanı öncesi birkaç ayda bile yaşananlar Filistinlilerin maruz kaldıkları İsrail’in zorbalıklarından ibaret değil. İsrail Gazze’de ve genel olarak ülkede Filistinlilere karşı çok boyutlu baskı ve imha stratejisi uyguluyor epey uzun süredir.
İsrail güvenliğini gerekçe gösterip sürekli olarak coğrafi bakımdan genişlemek amacıyla Filistinlileri yok etme politikaları sürdürüyor, yöntem olarak da terörü kullanıyor. Hamas da Filistin için mücadele ettiğini iddia ederken terörü siyaset yapma biçimi olarak benimsemiş bir örgüt. İsrailliler ile Filistinliler yıllardır İsrail Devleti’nin terör politikalarıyla Hamas’ın terör eylemleri arasına sıkışmış durumdalar.
Saldırı ve sonrasındaki tartışmaların öne çıkardığı birinci nokta terör tanımı ve gerekçesi. Her ne kadar kamuoyunda farklı görüşler olsa da şu tespitte anlaşabilmeliyiz. Her bir etnik ve inanç grubunun onurlu yaşam hakkını savunmak başka, dans eden 260 genci öldürmek başka. Bu katliam özgürlük mücadelesiyle değil terörle açıklanabilir.
Diğer yandan Gazze’de çocukları öldürmenin hele saldırılara misilleme olarak Gazze’nin elektriğini, suyunu kesip, askerlerin bu süreçte yaptıklarından dolayı yargılanmayacaklarını söyleyip toplu kıyımı hedefleyen bombalamaların güvenlikle alakalı olduğunu da hiç kimse iddia edemez. Tümü de gerekçesi ne olursa olsun gayri insanidir, terör eylemidir.
İkinci olarak her iki tarafın seçtiği terör politikalarının gerekçelerinin altında hep bir acıları yarıştırma, acıların intikamını alma dili gözleniyor. Acıları yarıştırarak varılacak politik hedef barış olmaz, aksine herkes giderek düşmanına benzer hale gelir. Umur Talu’nun T24 yazısındaki tespitle; asırlar boyu yok edilmek istenen bir halk ile bir gün devlet kurup yok oluşa sürüklediği bir halkın tarihi de, bir halk adına saldıran bir örgüt ile bir halkı hapseden bir devletin tarihi de Ekim 2023’e sığmaz. Ama her zaman şunu görürüz: En zalimi de haklı gerekçelerle ayaklananı da bir gün öfkesini ve nefretini çocukların, kadınların, masumların üzerine kolayca kusabiliyor. İşte düşmanına benzemek, düşmanınla benzeşmek, giderek düşmanınla tanımlanmak!”
Saldırılar ve Hamas üzerinden alınacak üçüncü bir ders daha var. Hamas yıllar önce İsrail’in böl ve yönet politikaları sonucu El Fetih’e karşı örtük destek verdiği örgüttü, bugün ise can düşmanı. Dünyanın her yerinde, bir halkın onurlu yaşam hakkını sağlamak yerine böyle örtük politikalarla sindirmeye, bölerek yönetip yok etmeye kalkıştığınızda eninde sonunda başka bir meseleyle yüzleşmek zorunda kalırsınız. El Kaide örneğinde, IŞİD örneğinde de böyle oldu, Hamas’ta da.. Kalıcı barışı sağlamanın yolu olarak barışı değil savaşı hedeflediğiniz, İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü gibi kendi güvenliğiniz için ötekileri yok etmeyi hedeflediğiniz sürece barış mümkün değil. İsrail de Batı da bir kez daha bu çıkmaz yola saplanmış durumda.
Sonuçları 11 Eylül saldırılarından daha ağır olabilir
Bu saldırı ile ilgili en sık dillendirilen iki tez var. Birinci tez; “Hamas çok başarılı bir planlama, hazırlık ve saldırıyla bu baskını gerçekleştirdi, İsrail’i gafil avladı.” İkinci tez; “İsrail’in ve belki de başka devletlerin istihbarat örgütlerinin bu baskın hazırlığını önceden tespit edememesi imkansız, bu ancak İsrail’in alan boşaltması veya başka devletlerin göz yumması ile mümkün olabilir.”
Hangi tez doğrudur, kimin ne kadar örtük desteği ve parmağı vardır bilemem ama rasyonel akıl yürütmeyle bakarsak, bu tezin içinden iki çıkarım yapabiliriz.
Birincisi, örtük birtakım destekler ya da göz yummalar olsa da bu büyüklükte olacağını hiç kimse öngöremedi muhtemelen. Olsa olsa kontrollü bir orman yangını göze alınarak İsrail iç siyasetine müdahale veya Orta Doğu siyasetine dair hedefler gözetilmiş olabilir. Belki de Çin’in önünü kesmek için icat edilmiş Hindistan Baharat Yolu projesini engellemek isteyenler bölgeyi daha da istikrarsızlaştırmayı planlamıştır. Ama yaşananlar boyutları ve özellikle de sonuçları itibarıyla ABD’deki 11 Eylül saldırıları denli büyük küresel etki potansiyeli taşıyor. Şimdi başlangıçtaki tüm senaryoların çöpe atıldığını, kontrollü orman yangını hesabı vardıysa bile artık başka bir yangın ve vakıa konuştuğumuzu not edebiliriz.
İkincisi, destek olan ya da görmezden gelen aktörler için hemencecik şu ülke, bu istihbarat servisi demek doğru olmayabilir. İran veya ABD veya bir diğer devlet, veya bir istihbarat servisi, hiçbir siyasi aktör monoblok değil günümüzde. Dünyanın yaşadığı dizi krizler yumağı, yeni küresel bölüşüm kavgaları ve çağ değişimi hikayesi içinden bakarsak, her bir ülke ve aktörün kendi içinde, “değişime uyum” ile “değişime karşı duranlar” arası diyebileceğimiz bir yarılma var. Özellikle de “değişime karşı duranlar” arasında ulusal, bölgesel, küresel ölçekte açık ya da kapalı iş birlikleri var.
İsrail içinde Netanyahu’ya ders vermek isteyenler ya da daha sert politikalarına yol açmak isteyenler, İran’da daha cüretkar davranmak isteyenlerle değişimciler, ABD’de ‘Orta Doğu’ya askeri varlığımızla geri dönelim’ diyenler gibi birçok alt kümenin olduğunu söylemek mümkün. Her ülkedeki şovenler, güvenlikçi politikaları önceleyenler arasında benzerlikler, ortak çizgi ve pozisyonlarda hizalanmalar olabilir.
Küresel ara buzul dönem uzayacak
Sivillere katliama dönüşmüş bu saldırıların, Hamas’ın yönetim kadrosu da dahil başlangıçta planlayıcısı, destekçisi olan herkesi aşan büyüklükte etkileri olacak. 11 Eylül 2001 terör saldırıları önce ABD’nin sonra da tüm dünyanın gidişatını değiştirmişti. Müslümanlara ve Müslüman coğrafyaya yönelen öfke, askeri harekatlarla geri dönülmez sonuçlar üretti. Tüm dünya özgürlükleri değil güvenliği esas alan bir zihni kırılma yaşadı.Güvenlikçi bakış tüm ülkelerde popülist akımlara ve liderlere, şoven hareketlere güç verdi. Çağ değişiminin kurum ve kurallarını konuşulacakken; popülist, otoriter liderler, şoven ve radikal hareketlerin güçlendiği bir ara buzul çağ başladı.
Her toplumun yarısı değişim, adalet, özgürlük talep ederken diğer yarısının rızasıyla güvenliğin ön planda olduğu, popülist ve saldırgan politikalar geçerli olmaya başladı. Avrupa’nın en demokratik ülkelerinde bile faşist, nazist, şoven, otoriter hareketler hala yükselmeye devam ediyor. Yeni çağın kurum ve kuralları inşa edilemediği gibi varolan küresel yapıların Birleşmiş Milletler’den Dünya Sağlık Örgütü’ne yetersizlikleri ortaya çıktı. Küresel krizler, gerilimler ile popülist, otoriter liderlerin yönettiği ulus devletlerle baş başa kaldık. 11 Eylül saldırılarının ardından ne Orta Doğu ve Müslüman coğrafya ne de dünya huzur buldu. Arap Baharı, Turuncu Devrimler, 2008 küresel ekonomik krizi, pandemi derken dünya yeni bir bölüşüm kavgasının tuzağına düştü.
ABD ve Avrupa ile Rusya ve Çin arasında siyasi egemenlik kavgası Ukrayna’da sıcak savaşa dönüştü. Şimdilerde Rusya, Çin ve İran arasında daha güçlü ve daha tehditkar yeni bir hizalanma yaşanıyor.
ABD ve Avrupa ile Çin ve Asya arasında ekonomik egemenlik kavgası da giderek daha sert ambargolara ve askeri güçle de desteklenen ekonomik politikalara evriliyor. Üçüncü olarak Batı ile Müslüman coğrafya arasında kültürel bir gerilim yaşanıyor. Bir tarafta IŞİD, Taliban, Hizbullah, Hamas diğer tarafta neonazi, faşist, İslamofobi’den, göçmen karşıtlığından beslenen akımlar, toplumsal ötekileştirmeler, öfkeler...
Türkiye ve Orta Doğu bu üç küresel yeniden bölüşüm kavgasının hem sahnesi hem öznesi. Belki kendine özgü meseleleriyle daha da karmaşık bir coğrafya. Yüzlerce yıldır süren din ve mezhep gerilimleri, suni devletler, buna karşılık devleti olmayan kimlikler, otoriter ve yolsuzluğa batmış diktatoryal yönetimler ile yoksulluğun en kötüsünü yaşamakta olan toplumlar, son yirmi yıldır durulmayan Irak, Suriye, Lübnan meseleleri, iç gerilimleri nedeniyle giderek devletsizleşmekte olan Libya, Yemen gibi ülkeler ve hepsinin de üzerine İsrail’in güvenliği gerekçesiyle aralıksız süren saldırgan ve yayılmacı politikaları.
Hamas’ın saldırıları küresel ölçekte de bölgesel ölçekte de siyasal, ekonomik ve kültürel katmanlarda tüm bu fay hatlarını harekete geçirme potansiyeli taşıyor. Küresel bölüşüm kavgasının tüm katmanları ve aktörleri ile Orta Doğu’nun özgün meselelerinin tüm katmanları ve aktörleri hareketlenmiş durumda.
Daha da kötüsü barış için diplomatik ve siyasi çaba harcamak niyetinde olan hiç kimse yok ortalıkta. Kabul edelim ki barış için çaba gösterecek ve gereken ağırlığı, kapasitesi ve vizyonu olan küresel ya da bölgesel siyasal liderlik de yok elimizde.
Bundan sonrasında Gazze’de, Filistin’de ve giderek Orta Doğu’da ne olur, nasıl olur, öngörebilmek zor. Yine de şunu söylemek mümkün; yaşanan küresel ara buzul dönem ve onun popülist, otoriter, keyfi yönetimler dönemi, saldırılar öncesi öngörülebilenden belki on, belki de yirmi yıl daha uzayacak. Her gün daha da sıklaşan savaş ve terör çığlıkları toplumların güvenlik arayışlarını güçlendirmeye devam edecek. Küresel göçler ve ürettikleri toplumsal sorunlar da giderek artacak. Kimsenin elinde geleceğin küresel barış ve huzuru için bir hikaye ve iddia olmadığı için, bölgesel ve dolaylı gerilimlerin belirli bir seviyede sürmesi bugünün etkin aktörlerinin hepsinin işine gelecek. Herkes kendi coğrafyasında, hükümranlık alanında güvenlikçi ve otoriter politikaları için canlı ve güncel gerekçeler bulmuş olacak. Bu zihni ve psikolojik iklim, savaşları bölgeselleştirirken özelleştirmenin, paralı asker örgütlerinin ya da hak mücadelesi verdiğini sanan terörist örgütlerin yolunu açacak. Devletler güvenlik gerekçesiyle daha da kayıt dışı işlere zemin bulacak. Kendini güvenlikte sanan ülkelerin insanları her akşam ekranlardan savaş ve katliam görüntüleri izleyip kendi mutluluklarının garantide olduğu yanılgısını yaşamaya devam edecek. Ya da dünya çağ değişime uygun yeni bir sözü, hayali, hikayeyi tasarlayıp, gerçekleştirmenin peşine düşecek.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMinder… 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluFurkan Karabay, Murat Çalık, Kavala, Atalay, Demirtaş ve diğerleri 24.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025