Bekir AĞIRDIR
Son haftalarda yayınlanan araştırmaların hemen hepsinde bir ortak bulgu var; toplum siyasetten uzaklaşıyor. Metropoll'ün kamuoyuna duyurduğu "Türkiye'nin Nabzı Ekim'23" araştırmasının siyasi bulgularına göre "Bu pazar bir milletvekili seçimi olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz" sorusuna yüzde 39.2 oranında "kararsızım", "protesto oy", "cevap yok" çıkmış. Üstelik bu oran bir önceki aya göre de 5.5 puan artmış durumda. Açıklanan bulgunun detaylarına bakıldığında 14 Mayıs'ta Ak Parti'ye oy verenlerin yüzde 60.6'sı yine Ak Parti derken yüzde 12.6'sı bugün başka bir parti adı vermiş. Yüzde 26.8'i partisinden de diğer partilerden de uzaklaşmış.
8 yılda 9 kez sandığa gitmişiz
14 Mayıs'taki CHP seçmeninin yalnızca yüzde 46.1'i yine partisini işaret ederken, yüzde 17.4'ü başka partilere geçmiş, yüzde 36.5'i partisinden de siyasetten de uzaklaşmış. 14 Mayıs oylarına göre MHP'lilerin yüzde 32.4'ü, İyi Partililerin yüzde 46.8'i, Yeşil Sol Partililerin yüzde 56.1'i hala partilerini işaret edebiliyorlar.
Hatırlayalım ki son sekiz yılda 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015, 2018 ve 2023 olmak üzere 4 genel seçim, 2019'da yerel seçim, 2017'de referandum, 2018 ve 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023'te cumhurbaşkanlığı seçimi yaşamışız. Kısaca 8 yılda 9 kez sandığa gitmişiz. Sıkça kullandığım tespitle bu seçimlerde sayısal farklar olsa bile bir bakıma kimlik ve kutuplardaki taraftar sayımları yapmışız. Bu seçimlerin ortak karakteri, seçmen kimliğine ve Erdoğan yandaşlığı-karşıtlığı eksenine sıkışmış. Bu zihni ve ruhi esaret içinde oldukça politikleşmiş durumda. Tüm bunlara karşın, son derece gerilimli son seçimlerden bu yana yalnızca 5 ay geçmiş olmasına karşın seçmen siyasi tercihini sorgular hale gelmiş. Sorgularken de giderek yalnızca partisinden değil siyasetten de uzaklaşır halde olduğu tespitini yapabiliriz.
Muhalif seçmenin hayal kırıklığını ve umutsuzluğunu çıplak gözle bile izlemek, sosyal medyada ve ekranlarda görmek mümkündü. Özellikle de seçim gecesinden başlayarak muhalefet aktörlerinin söylemleri, öfkeleri, seçmenin tepkilerine duyarsızlıkları ve eskinin hesaplaşmalarından kurtulamamaları bu hayal kırıklığının öfkeye dönüşmesinde büyük rol oynadı. Muhalefet aktörleri suçlu olarak ortaklarını, diğer muhalifleri, araştırma şirketlerini hedef tahtasına koyarak kendilerini sorumluluktan kurtulabileceklerini sandılarsa da araştırmalar hiç de öyle söylemiyor. Seçmen doğal olarak oy verdiği partisine bakıyor, partisinin oyunu hak edip etmediğini sorguluyor. Metropolün araştırmasına göre de neredeyse seçmenin yarısı ya parti tercihini değiştirmiş ya da siyasi partilerin tümünden uzaklaşmış.
İstanbul Ekonomi Araştırma'nın Ekim'23 araştırması bulgularını geçen hafta gazetemizde yayınlanan Can Selçuki'nin yazısından öğrendik. Oradaki en çarpıcı bulgu bence "Yüz yıl sonrasını hayal ettiğinizde, Türkiye'nin sayacağım alanlarda ne kadar gerileme veya ilerleme yaşayacağını düşünüyorsunuz?" sorusunun cevaplarındaydı. Araştırmaya katılanların cevaplarının 100 yıl sonrasına dair beklentiyi değil araştırma günündeki ruh hallerinde gidişata dair baskın olan duygunun iyimserlik mi karamsarlık mı olduğunu gösterdiğini sanıyorum.
Araştırmaya göre katılımcıların yüzde 58'i ekonomide, yüzde 55'i göç sorununda, yüzde 52'si hukukun üstünlüğünde, yüzde 51'i ifade özgürlüğünde, yüzde 48'i din ve vicdan özgürlüğünde, yüzde 48'i kadın haklarında, yüzde 46'sı güvenlik alanında gerileme yaşayacağımızı düşünüyor. Bu bulguları benim anlamlandırmamla not edersem, toplumun yarıdan fazlası bugünkü gidişata ve iktidarın tercih ve politikalarına bakarak gelecek için son derece karamsar bir ruh hali içinde.
Hiçbir öneri dikkate alınmıyor
Üçüncü bir araştırma bulgusundan da söz etmeliyim. Yine Metropoll'ün yayınladığı Eylül'23 araştırması, "siyasilerin beğeni düzeyi" bulgularına göre Erdoğan'ı beğeniyorum diyenler yüzde 45.4 iken, İmamoğlu'nu yüzde 40.1, Bahçeli'yi yüzde 35.2, Kılıçdaroğlu'nu yüzde 32.3, Babacan'ı yüzde 29, Akşener'i yüzde 27.6, Karamollaoğlu'nu yüzde 22.7 katılımcı beğendiğini söylemiş.
Hiçbir partinin lideri Cumhurbaşkanı dahil toplumun yarısının beğenisini bile kazanamamış durumda.
Bu üç araştırmanın farklı bulgularını bir arada düşündüğümde şunu söylemek mümkün. Toplum siyasilerden, partilerden giderek uzaklaşıyor. Elbette seçim günü gidip bir partiye veya lidere oy veriyor ama gönülsüzce, bir bakıma seçenekler içinden kendi kimliğine yakın gördüğüne veriyor. Ama o oy geleceğe dair bir umudu temsil etmiyor.
Bulgular paradoksal olarak bir tıkanma ve soruna işaret ederken fırsatı da ima ediyor. Bu psikolojik iklim iktidara yarıyor. İktidar "siyasetsizleşmeyi" kendine hedef seçmiş durumda uzun süredir ve giderek bugün siyasetsizleşmek konusunda toplumsal rızayı da sağlamış gibi bir tablo var karşımızda. İktidar bir yandan yargı marifetiyle her türlü itirazı sindirmeye çalışıyor, diğer yandan kendi yandaşı olmayan her bir sivil toplum örgütüyle ilişkiyi kesmiş durumda. Hemen hiçbir konuda görüş alışverişine açık olmadığı gibi meclisteki partilerle bile bir mutabakat aramıyor. Eğer kendi önerisi ve ihtiyacı değilse muhalefet partilerinden gelen hiçbir öneri dikkate alınmıyor, meclis gündemine giremiyor.
İktidarı oluşturan zihni koalisyon disiplin ve itaat temelli bir rejim kurmaya yönelmiş durumda, disiplinli ekonomi, disiplinli medya, disiplinli akademik hayat, disiplinli toplumsal hayat. Eleştiriler kapalı kapılar ardında yapılsın ama aleniyet kazanmasın, hiçbir hak veya protesto temelli eylem olmasın isteniyor. Gerçek bulanıklaştırılarak toplumsal psikolojide devletin bekasının gerçekten tehlikede olduğu duygusu baskın olsun isteniyor. Temsili demokrasinin krizi de ekonomik tufan da disiplinli bir hayat ile, güvenlik temelli politikalarla ve siyasetsizleşmeyle çözülmeye çalışılıyor. Toplumun umutsuzluktan beslenen siyasetten uzaklaşması küresel ve bölgesel gerilimlerin ürettiği risklerle de birleşerek daha da büyüyor zihinlerde.
Toplumsal mutabakat bozuldu
Öte yandan ekonomik kriz kadar toplumsal hayatta ortak yaşama iradesinin zayıfladığını, hukukun üstünlüğüne inancın neredeyse kalmadığını, tümüyle bozulan fırsat eşitsizliğinin ortak ufka inancı törpülediğini, kuralları ve kurumları zayıflatılmış ekonomik politikaların sürdürülemez olduğunu herkes biliyor. İktidar da biliyor, hissediyor. Çünkü toplumsal mutabakat da bozuldu, devlet ile yurttaşın güven ilişkisi de bozuldu. "Biz" duygusu parçalandı, eksildi.
Her istediğini, istediği anda ve biçimde yapabilme kapasitesi, yaptıklarını ülkeye dayatabilme mahareti olan iktidar bile yeni anayasa diyor. İktidar mensuplarının ağzında kekre bir dil ve tat var. Muhalefet ise bir türlü gidişatı çevirecek politikayı da seçmenin siyasete güvenini de artıracak yolları bulamadı henüz.
Bir yandan yeni anayasa için zemin yoklayan diğer yandan siyasetsizleşmeyi hedefleyen iktidarın bakış açısını TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un bazı açıklamalarından görmek mümkün. Kurtulmuş'un Sivas Kongresi'nin 104'üncü yıldönümü dolayısıyla Sivas'ta bulunduğu sırada katıldığı bir programda söyledikleri önemli ipuçları veriyor. Medyadaki haberlere göre Kurtulmuş bir yandan, 6'sı siyasi parti grubu olmak üzere 15 partinin bulunduğu TBMM'nin gücünün yüksek olduğunu, yeni bir anayasa yapma fırsatı olduğunu söylüyor. Diğer yandan, öncelikle Meclis iç tüzüğünün yapılması gerektiğine işaret ederek, Meclis'teki ihtisas komisyonlarının çok güçlü bir şekilde çalışması, kendi alanlarıyla ilgili çalışmalara öncülük etmeleri gerektiğini, yasalarla ilgili uzun müzakerelerin komisyonlarda yapılması gerektiğini, sonrasında da Meclis'te direkt oylamaya geçilerek yasaların oylanmasını öneriyor.
Yani Meclis'te, 600 milletvekilinin katıldığı toplu tartışmalara gerek olmadığını, özellikle de ekranlarda yayınlanarak tüm seçmenin de bir biçimde bilgili ve haberdar olduğu meclis müzakereleri yerine doğrudan oylama öneriyor. Bu öneri bile kendi başına siyaseti olabildiğince uzmanlarına ve siyaset esnafına sıkıştırmak, siyaseti toplumdan uzaklaştırmak anlamına geliyor. Halbuki ülke yeni bir siyaseti, siyaset tarzını ve liderleri, kadroları arıyor. Çünkü tüm yaşanan sorunların çözümünün başlangıç noktası siyaset. Örgütlenmek, müzakere etmek, ikna ve uzlaşma süreçlerinin çalışması. Dayatmaların, zorlamaların değil temasların, diyaloğun, ilişkinin, empatinin var olduğu siyasi zeminin güçlenmesi.
Paradoksal olarak bugünün siyasetsizleşme süreci ya da toplumun siyasetten uzaklaşma süreci bir yaratıcı yıkım fırsatı da veriyor. Partilerden uzaklaşma, liderlerin beğeni düzeylerinde gerileme, geleceğe dair karamsarlığın artması aynı zamanda yeni bir söze, sese, yüze de fırsat alanı açıyor. Ama bir gerçek var, Türkiye yalnızca yeni bir lider aramıyor. Karşı karşıya olduğumuz riskler, varlığını tanımaktan, mağduriyetini görmekten, sorunlarını çözmekten kaçındığımız her bir kültürel ve sınıfsal kümenin ve meselenin kendi ürettiği siyasal ve toplumsal riskler nedeniyle daha da ağırlaşacak. Gerçek beka sorunu da budur.
Yüz yıllık deneyimden sonra artık şunu öğrenmiş olmamız gerekiyor, yeniyi oluşturma süreçlerine dahil etmediğimiz her kültürel kimliğin, ekonomik sınıfın sorunları o yeniyi inşa etmenin önündeki en büyük zihni bariyeri oluşturuyor. Bu sorunları çözmenin tek bir yolu da siyaset marifetiyle toplumsal uzlaşmalar üretmek, ortak ufka inancı, ortak yaşama iradesini yükseltmekten geçiyor. Yeter ki yeni siyaseti arayanlar meseleyi yalnızca tepkiyi örgütlemek değil, yeniyi tanımlamak, yeni hikayeyi yazmak, fikri örgütlemek ve peşine düşmek olduğunu anlamış olsunlar.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025