Bekir AĞIRDIR
Gençlik üzerine çokça teori ve araştırma var. Kuşaklar arası farklılıklar ve gerilimler insanlık tarihi kadar eski, araştırmalar ve teoriler de… Son yıllarda siyasetin ve ekonominin tüm aktörleri her zamankinden daha yoğun biçimde gençleri anlama telaşında. Çünkü bu kez gerçekten farklı olan, kadim açıklamalarla geçiştirilemeyecek denli farklı bir gençlikle karşı karşıyayız.
Kuşak ayrımlarında ve özellikle gençleri açıklamak için Batı’dan alınan “Milenyum Kuşağı”, “Z Kuşağı”, “Alfa Kuşağı” sıkça kullanılan kavramlar. Bu kavramsallaştırmalar kuşakları anlamlandırmak için yararlı kuşkusuz. Rasyonel bireylere dayalı ve sanayi toplumu sürecini neredeyse tamamlamış, bilgi toplumuna geçme yolunda epeyce yol kat etmiş toplumlarda bu teori ve açıklamalar geçerli de. Öte yandan bizim gibi hala sanayi toplumu olmaya ve dünyaya entegre olmaya çabalarken devasa meselelere boğulmuş bir toplumda tüm gençleri bu teorilerle açıklamak ve pozisyon almak hatalı olabilir. Özellikle gecikmiş bir modernleşme yaşamanın telaşı, kimliklere sıkışma, kutuplaşma, laiklik, eğitim, hukuk gibi meselelerle boğuşan bir toplumun gençlerini bu zaman aralığındaki savrulmalarını dikkate almadan Batılı şablonlardan açıklamak sorunlu olabilir. O nedenle daha çok araştırma ve çalışmaya, daha çok özgün teoriye ihtiyacımız var.
Ülkemiz kuşakları için zaman aralığının baskın ruh haline bakarak benim şöyle bir gruplamam ve adlandırmam var örneğin. 1945-1960 aralığında doğanlar “umuda, barışa doğanlar”, 1960-1980 aralığında doğanlar “heyecana, coşkuya doğanlar”, 1980-2000 aralığında doğanlar “merak ve keşfe doğanlar”, 2000-2020 aralığında doğanlar “endişe ve kaygıya doğanlar” gibi bir ayrım daha açıklayıcı ve yararlı olabilir.
Bu tartışmaların ötesinde ise özellikle ülkemizde gerçekten farklı bir kuşak ve durum var karşımızda.
Gençlik, genellikle 15 yaşından yetişkinliğe kadar olan dönemi anlatmak, demografik, sosyolojik durumu açıklamak için kullanılan bir toplumsal adlandırma. Yine de yaş aralığı konusunda ve kullanım yerine, konuya, politikaya bağlı olarak farklı yaş aralıkları da gençliği tanımlamak için kullanılıyor. Örneğin OECD, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa Komisyonu gibi kuruluşlar gençleri 15-29 yaş aralığında tanımlarken Birleşmiş Milletler gençlik kategorisinin sınırlarını 15-24 aralığı olarak belirlemiş.
Geçen hafta Hisar Okulları için KONDA’nın gerçekleştirdiği “İkinci Yüzyılın Eşiğinde Toplumsal Değerler ve Gençlik” araştırması kamuoyu ile paylaşıldı. Araştırma kapsamında 15-29 yaş grubu, genç olarak tanımlanmış ve uygulanmış.
Bu araştırmada, gecikmiş bir modernleşme yaşayan, hızlı bir dönüşüm içinde olan Türkiye’de gençlerin değerler üzerine düşünce ve algıları inceleniyor. Araştırmanın iki temel ayağı bulunuyor. İlk olarak, gençlerin temel bazı toplumsal değerler konusunda düşünce ve algılarının anlaşılması ve gençlerin hem Türkiye geneli hem de kendi içlerindeki benzerlik ve farklılıklarının ortaya konulması hedefleniyor. Araştırmanın ikinci ayağını ise gençlerin bir tam yüzyılı arkasında bırakan cumhuriyetin temelini oluşturan değerlere yaklaşımlarını görmek oluşturuyor. Buna bağlı olarak, gençlerin cumhuriyetin bugüne kadarki bakiyesi ve geleceği hakkındaki algı, görüş ve beklentileri irdeleniyor.
Gelecek kaygısı
Gençler denilince homojen bir kuşak ima ediliyor olsa da aslında ülkemiz gençleri de toplumun tüm farklılıklarını ve özelliklerini barındırıyor. Araştırma raporundaki tespitle, “Gençler toplumdan, toplum da gençlerden bağımsız değil. Gençlerin düşünce, yaklaşım ve pratikleri yeni birçok unsuru içerse de içinde yaşadıkları toplumdan tamamen farklılaştıkları söylenemez. Keza gençler toplumun geneliyle aynı siyasi, ekonomik ve sosyal şartlar altında yaşıyor. Toplumdaki düşünce, değer, pratik ve yaklaşımlardan etkileniyorlar. Bunların bir kısmını olduğu gibi sahipleniyorlar, bir kısmını farklı anlamlar yükleyerek yeniden üretiyorlar. Diğer bir deyişle, gençlik yeniyi olduğu kadar mevcudu da içselleştirmekte ve taşımakta. Özetle gençlik ve toplumun geri kalanı arasında hem kopuş / farklılaşma / çatışma hem de devamlılıklardan oluşan bir ilişki bulunuyor.”
Bu ve şimdiye dek benim de içinde olduğum araştırmalardan gördüğüm, ülkemiz gençliğini 15-19, 20-24, 25-29 yaş grupları olarak ayrı ayrı analiz ettiğimizde bile gruplar arası önemli farklılıklar gözleniyor. Yaşlarıyla beraber yaşam içindeki rolleri ve neredeyse tüm duyguları, algıları, beklentileri ve ihtiyaçları değişiyor. Adeta yaşam evresinin gündelik meseleleri gençlerin ruhlarını zımparalıyor. Hayaller, umutlar hızlıca eksiliyor ve yaşamın meşakkati zihinlerini ve gönüllerini ele geçiriyor. Gelecek algısı kısalıyor, gelecek kaygısı ağır basıyor.

Sınıfsal farklılık
İkinci önemli farklılaşma yaş kümesine de bağlı olarak, gençlerin okulda-işte-evde olma durumlarına göre oluşuyor. Gençlerin yüzde 44’ü öğrenci, yüzde 36’sı çalışıyor, yüzde 20’si ise ne işte ne okulda. Açık lise açık üniversite gibi uygulamaları dikkate alınca yüzde 44’ün bir kısmının daha evde olduğunu varsayabiliriz. Bu oranların sonucu aslında şu; neredeyse her 3 gencin 2’si hala ebeveynlerinin vereceği harçlığa bağımlı yaşıyor. Ne işte ne okulda olan gençlerin içindeki eğitim seviyesi yüksek kadınların neden istihdama dahil olamadıkları da ayrıca incelenmeye değer bir durum.
Üçüncü farklılaşma çocukluğun geçtiği yerle ilgili olarak oluşuyor. Türkiye kırdan kente göçün modern tarihte en hızlı yaşandığı ülkelerden birisi. İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanlar 1950’de yüzde 25, 1960’ta yüzde 31.9, 1970’te yüzde 38.5, 1980’de yüzde 43.9, 1990’da yüzde 59, 2000’de yüzde 64.9, 2020’de yüzde 93. Köylerde, kasabalarda ve hatta ilçelerin çoğunluğunda monolitik bir toplumsal doku var. Sokakta herkes aynı “ayıp”, “yanlış”, “suç” algısına sahip. Sınıfsal farklılık göze batmaz, giyim kuşam, yeme içme pratikleri çok da farklı değildir. Genellikle de tek tip aidiyet, inanç ve etnik küme bir aradadır. Bu hayata doğan çocuklar geniş aileden ve mahalleden ataerkil değerleri de monolitik değer ve pratikleri de öğrenirler. Farklılıklar yabandır, dağın öbür tarafındadır.

Fakat bugün ülke kentleşti, hatta metropolleşti, nüfusun yarıdan fazlası 11 metropolde yaşıyor. Tüm farklılıklar metropollerde selam mesafesinde yaşıyorlar. Metropollerde doğan çocuklar artık geniş aileye değil çekirdek aileye, monolitik kültüre değil çoğul ve farklılıkların var olduğu bir kültüre doğuyor. Köylerde, kasabalarda doğanlar üniversiteye veya iş için şehirlere geldiklerinde karşılaştıkları farklılıklarla metropollerde doğan çocuklar 2 yaşında kreşlere, 4 yaşında anaokullarına giderken tanışıyorlar.
Bugün 15-29 yaş kümesindeki gençlerin üçte ikisi 7 yaşına kadarki büyüme ve yaşama dair temel değerleri öğrenme dönemlerini metropollerde ve şehirlerde geçirmişler. Anneanneler, babaannelerden çok öğrendikleri kreşlerden, anaokullarından, öğretmenlerden, televizyonlardan, tabletlerden, bilgisayarlardan. Değerlerde de olsa gündelik yaşam pratiklerinde de olsa farklılıkların içine doğmuşlar. Bu üçte iki oranı da hızla aşılıyor.
O nedenle bu kuşakta aidiyet ya da kimliklerinde inanç, etnik kimlik kadar cinsel kimlikleri, farklılıklara toleransları, çevre duyarlılıkları çok daha yüksek. Toplumun genelinde gözlenen dini inançlarına, etnik kimliklerine sadakatleri görece önceki kuşaklara göre daha düşük oranda. Gençlerde cinsiyetini ve maddi durumunu, ekonomik sınıfını kimliğinin en önemli kaynağı olarak görenlerin oranları Türkiye genelindekilerine göre daha fazla.

Türkiye toplumunda din/mezhep kimliğini önemli görenlerin oranı yüzde 45 iken bu oran gençlerde yüzde 30’a düşüyor. Türkiye genelinin yarısı “dindarım” derken gençlerde bu oran yüzde 34. Ateist ve inançsızların oranı Türkiye genelinde yüzde 7 iken bu oran gençlerde yüzde 11 seviyesinde. Bu nedenle kendi içlerindeki farklılaşmalarını belirleyen dördüncü unsur “aidiyet” duyguları.
Anneanneler, babaanneler haneden eksildikçe bazı ataerkil kodlamalara sahip değiller, çekirdek aileden öğrendikleri ağır basıyor. Özellikle anne eğitim seviyesi gençler arasındaki farklılıkları anlamlandırmakta oldukça açıklayıcı bir unsur oluyor. Gençler, Türkiye geneliyle karşılaştırıldığında daha eğitimli anne ve babalara sahipler. Gençlerin yüzde 22’sinin babası, yüzde 14’ünün annesi üniversite mezunu. Gazete ve kitapla ilişkiden tatil ve yeme içme alışkanlıklarına kadar bir dizi yaşam pratiği özellikle anne eğitim seviyesine göre farklılaşıyor.
“Eşitlikçilik”
İşaret ettiğim bu unsurlardan bakılınca gençlerin monolitik bir küme olmadıkları gibi birçok farklı alt kümeye ayrıştıklarını görüyoruz. O nedenle yalnızca doğum tarihlerine bağımlı açıklama ve modeller yetersiz kalıyor.
“Kendinizi tanımlamak için aşağıdaki hangi iki siyasi kimliği / sıfatı kullanırsınız” sorusuna gençlerin yüzde 44’ü “Atatürkçü”, yüzde 38’i “milliyetçi” cevabını veriyor.
“Sizin için hangi iki toplumsal değer önceliklidir” sorusunun cevaplarında gençler, “eşitlikçilik” ve “insan haklarını savunma” meselelerine tüm toplum geneline göre daha yüksek oranda öncelik veriyor. “Hoşgörü ve tolerans”, “çalışkanlık” ve “bireyselcilik” ise toplum genelinin az farkla üzerinde. “Dürüstlük”, “gelenekselcilik”, “yerli/millilik” ve “misafirperverlik” ise ülke geneline göre görece önemini kaybeden değerler olarak öne çıkıyor.
Her 10 gençten 4’ünün “Cumhuriyet” denildiğinde aklına ilk gelen kelime “Atatürk” oluyor.
“Size göre cumhuriyetin en önemli iki değeri hangileridir” sorusuna gençlerin cevaplarında “bağımsızlık” (yüzde 37), “laiklik” (yüzde 33) ve “özgürlükçülük” (yüzde 30) sıralanıyor. Sırasıyla “özgürlükçülük”, “kadın-erkek eşitliği”, “çağdaşlaşma” ve “bilimsellik” diyenlerin oranı gençlerde toplum geneline kıyasla daha yüksek iken “yurtseverlik”, “dindarlık” ve “devletin bekası” diyenlerin oranları az farkla da olsa genele göre daha düşük.

Öte yandan gençlere göre “laiklik”, “bağımsızlık”, “özgürlükçülük” ve “eşitlik” en önem atfedilen cumhuriyet değerleri arasında yer alsa da bu değerlerin hayata geçip geçmediği sorulduğunda gençlerin çok daha azı olumlu cevap veriyor.
Her 10 gençten 7’si Türkiye’de çağdaş ve iyi bir eğitim sağlanmadığını, bilime önem verilmediğini, 3’te 2’si ise ifade özgürlüğünün olmadığını düşünüyor.
En büyük sorun da bu yarılmadan vücut buluyor. Olması gereken ile olan arasındaki algı farklılığı gençlerin birey olmakla yurttaş olmak, marifetini geliştirmekle şahsiyetini geliştirmek arasında bocalamalarını üretiyor.
Gençlerin yalnızca yüzde 36’sı gelecekte şu ankinden daha iyi şartlarda yaşayacağını, yalnızca yüzde 23’ü cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türkiye’nin ekonomi, demokrasi, sağlık ve eğitim gibi temel alanlarda çok daha iyi noktada olacağını düşünüyor. Bulgular gençlerin ülke için de kendileri için de son derece karamsar olduklarına dikkat çekiyor.
Nitekim bu araştırmaya göre gençlerin yüzde 56’sı yani yarısından fazlası imkânı olsa başka bir ülkede yaşamak istiyor. Böyle düşünmeyenlerin oranı sadece yüzde 24.
Karamsarlık bireyselliklerini ve belki de bencilleşmelerini üretiyor. Daha önemlisi ülkede ve hayatın her alanında fırsat eşitliğinin kayboluyor olması memleketin geleceği ile kendi geleceklerine dair farklı algı, beklenti ve hayallerini şekillendiriyor. Geleceğe, memlekete güvenleri eksiliyor.
Yaklaşık her 2 gençten 1’i cumhuriyetin ikinci yüzyılında en çok “güçlü ekonomiye önem verilmeli” diyor. En çok verilen ikinci cevap ise “adaletin sağlanması”, ardından “dünya çapında eğitim” cevabı oluyor.
Araştırmanın tüm bulgularını bir arada değerlendirerek araştırmacıların vardığı sonuç şu: “Araştırmanın bulguları gençlerin cumhuriyet değerlerine sahip çıktığını ancak bu değerlerin yeterince toplumsal hayata yansımadığı görüşünde olduğuna işaret ediyor. Kendi hayatlarını ve geleceklerini doğrudan ilgilendiren alanlarda bugüne kadar yapılanları yeterli görmüyorlar. Bu da gelecek konusunda endişeli ve karamsar olmalarına yol açıyor.”
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025