Bekir AĞIRDIR
Ülkenin sağ siyasetinin geleneksel bir devletin bekası söylemi her daim gündemde. İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya önce Batı-Doğu ayrışması ve gerilimini yoğun biçimde yaşamış. Sovyetler Birliği öncülüğü ve egemenliğinde oluşan sosyalist bloka karşı Batı önce ABD askeri ve siyasi gücü üzerinden, sonrasında NATO ve daha sonra da Avrupa Ekonomik Topluluğu üzerinden bir blok oluşturmuş. İki blok arasındaki Soğuk Savaş yılları Türkiye’yi de doğrudan etkilemiş. Sosyalist bloka karşı ileri ve ilk cepheyi oluşturan Türkiye’nin sağ siyasetleri de Soğuk Savaş yıllarının zihni ve söylemsel karakterini aynen kopyalamış.
O günlerden beri devlet mekanizmasının zihninde, kodlarında sol fikriyat ve hareketlere dair şüphecilik hep baskın olmuş. Soğuk Savaş yıllarının zihniyeti, söylemleri, tehdit algısı Türklerin ve devletin kimliğinin önemli bir unsuru olmuş.
Dağılmış, yenilmiş bir imparatorluğun geri kalanında bir cumhuriyet kurulmuş. Nüfusun üçte birinden fazlası kaybedilmiş, topraklardan bağını, bahçesini, evini bırakarak gelmiş insanlardan oluşmuş toplum.
Türklerin kadim devlet algısı ile elde son kalan topraklardaki genç cumhuriyetin güvenlik ihtiyacı ve algısı kimliğinin ana unsurlarından birisi haline dönüşmüş.
Toplumun naturasındaki güvenlik ihtiyacı ve arayışı Soğuk Savaş yıllarının devlet eliyle yürütülen politikalarıyla körüklenmiş. Giderek devletin dış düşmanlarca tehdit altında olduğu algısını diri tutan dış dinamikler zayıflamış olsa da bu kez devlet iç düşmanlar kaygısıyla aynı zihin haritasını sürdürmüş. Üzerine ciltler dolusu kitap yazılmış bu süreçlerin sonunda hala sağ siyasette ve devlet dediğimiz mekanizmaların zihninde ve ruhunda devletin bekası meselesi ya da bölünme paranoyası güçlenerek sürüyor.
Üstelik bu kez yine küresel ve bölgesel dinamikler, şiddetlenmiş siyasi, ekonomik ve kültürel katmanlardaki küresel yeniden bölüşüm kavgası gerçekten de Türkiye için riskler içeriyor. Bugünün gerçek riskleri de var olan devletin bekası söylemini daha da güçlendiriyor, bu söyleme meşru alan açıyor.
Sorun şurada ki karşı karşıya olduğumuz beka meselesi yalnızca devletin bekasından ibaret değil. Meseleyi devletin bekası ve ülkenin bölünmesi riski çerçevesinden düşünürseniz elbette önce güvenlik meseleleri ve sınırları koruma politikaları gündeme gelir. Bu politikaların araçları, kurumları, aktörleri de belli. Ama beka meselesinin çerçevesini toplumsal yaşamın bekasını, yurttaşların onurlu ve huzurlu yaşam ihtiyaçları ve talepleri üzerinden genişletirseniz pandemiden ekonomik krize, toplumsal kutuplaşmalardan devletin tüm kurumlarına güvensizliğe, hukukun üstünlüğüne olan inancın yok olmasından ortak yaşama iradesinin eksiliyor olmasına, gerçekte onlarca başka riskle karşı karşıya olduğumuz anlaşılır.
Hatta daha yakın ve her an karşı karşıya kalabileceğimiz bir başka toplumsal beka meselemiz var, o da beklenen İstanbul depremi. Olası depreme dair onlarca senaryo çalışması var. Depremin yaratacağı yıkımlar ve yıkım altında kalmalar kadar senaryolarda öne çıkan mesele depremin hemen ardından yaşanacaklar. Kurtarma çalışmalarının organizasyonundan yaşamı sürdürmek için gereken sağlık malzemelerinin, enerjinin, suyun ve gıdanın dağıtımı ve temini meselesine, yağmalamalardan asayiş meselelerine onlarca çalışılmış felaket senaryosu var.
Türkiye yüzölçümünün yüzde 42’si birinci derece deprem bölgesinde. Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerin çoğu büyük deprem riski tehdidi altında. Olası İstanbul depreminin ne zaman olacağını öngörmek mümkün değil.
Türkiye Marmara’yı besleyemez
Prof. Dr. Naci Görür’e göre İstanbul depremi de bir beka meselesidir. İstanbul’da beklenen olası depremin şiddetinin yapılan çalışmalar sonucunda minimum 7.2 olacağına dikkat çeken Görür, “Marmara’da bizi yıkım bekliyor. İstanbul’un yüzde 60’ı gecekondu mantığı ile yapılmış. Bugün veriler dikkate alındığında 800 bin kişinin can güvenliği yok. Ekonomi tamamen çökecektir. Depreme hazırlık sadece binanın sağlam olması değildir. Türkiye Marmara’yı besleyemez. Ekonomi diz üstü çöker, siyasi bağımsızlığımız bile tehlikeye girebilir. 99’dan bu yana yıllardır söylüyoruz, bu bir beka meselesidir” diyor.
Yalnızca İstanbul da değil, Adana Havzası’nda, Adıyaman ve Hakkari arasında da böyle büyük depremler bekliyor ve İstanbul depremi için “Kaçarı yok” diyor Görür Hoca.

İstanbul depreme hazır mı?
1999 Marmara depreminden beridir bu riski biliyoruz, iki üç yılda bir Anadolu’da bir yerler kırılıyor. Her seferinde kamu mekanizmalarının, yerel yönetimlerin, toplumun ve yurttaşların hala ne denli hazırlıksız olduğunu görüyoruz. Daha da vahimi ülkenin yaşadığı devlet krizinin, toplumsal krizlerin depremin ardından yaşadıklarımıza ne denli olumsuz etkileri olduğunu da her seferinde yaşayarak görüyoruz. Krizler yumağının her biri diğerini çoğaltıyor. Belki de asıl beka meselemiz bunca siyasal, ekonomik ve toplumsal krizi bir arada yaşıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Ve ülke bu krizler yumağının içinde yönetilmiyor.
Kasırganın gözünde olduğumuzu da, örneğin İstanbul depreminin eli kulağında olduğunu da herkes biliyor. Tüm devlet mekanizması da ulusal ve yerel yönetimler de siyasetçiler de yurttaşlar da hepimiz biliyoruz. Bu olasılık ve risk konusunda solcusu sağcısı, Türk’ü Kürt’ü, AK Partilisi CHP’lisi de hemfikir. Altı ay önceki yerel seçimlerde tüm İstanbul adayları bu riskten, yapacaklarından söz ettiler. Peki, öyleyken İstanbul depreme hazır mı?
İstanbul Küçükçekmece’de bir yıl önce 3 katlı bina bir gün kendi kendine çöktü, ölenler yaralananlar oldu. Çökme sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi riskli binalarda hızlı tarama testleri gerçekleştirdi. İBB açıklamasına göre bugüne kadar 35 bin yapıda analiz yapıldı, konutlar dayanıklılığına göre A ve B (düşük risk), C (orta risk), D (yüksek risk) ve E (çok yüksek risk) kategorilerinde sınıflandırıldı. Bina incelemesi sonuçlarında analizi yapılan konutların yüzde 50’si D ve E kategorisinde, yani riskli yapı olarak, 1556 bina ise bu kategorilerin de dışında, her an çökebilir diye belirlendi.
Bu tespitin yapıldığı medeni her ülkede işi gücü bırakıp, seferberlik ilan edip bu binalara çare üretilirdi.
Ama öyle olmadı. Türkiye’nin özgünlüğü belki de her bir meseleyi markalaştırması ve markalaştırdığı meselelerle beraber yaşamaya devam etmesi.
Örneğin 1999 depreminden sonra 2002’de bir resmi kurul olası depremde yurttaşların toplanabileceği 493 alan belirledi. 22 yıl sonra bugün bu toplanma alanlarının birçoğunun Ak Parti iktidarı boyunca imara açıldığını öğreniyoruz. Bu alanların 400’e yakınına alışveriş merkezleri, iş kuleleri, lüks konut siteleri yapılmış. Hatta Şişli’de İstanbul Adliyesi, Kartal’da Anadolu Adliyesi binaları da deprem sonrası toplanma alanı olarak belirlenen yerlere yapılmış.
Daha da ilginç durum ise şu: İBB tarafından yapılan bir çalışmaya göre tespit edilen öncelikli dönüştürülmesi gereken alanlar ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 6306 sayılı Yasa kapsamında riskli ilan ettiği alanlar örtüşmüyor. İki yönetim düzeyinin riskli alan tanımları bile farklı yani.
69 riskli alan
İBB İstanbul’da 142 “afet öncelikli müdahale alanı” belirlemiş. Bu alanlar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirlenen 69 riskli alan ve 127 rezerv alan ile karşılaştırılmış. Sıkı durun, yerel yönetim ile ulusal iktidarın belirlediklerinin sonucunda sadece 2 riskli alanın ve 7 rezerv alanın kesiştiği belirlenmiş. Bu tablo bile gerçeküstü değil mi?

Risk, riskli alan tanımında bile anlaşamayan bir yönetim meselemiz var. Bir de tanımda ortaklaşsalar da yapılacaklar, alınacak tedbirler meselesinde daha derin farklılıklar var. Örneğin kentsel dönüşüm diye kodlanan binaların yenilenmesi meselesi. Kentsel dönüşümü nasıl yöneteceğiz, nasıl gerçekleştireceğiz, nasıl finanse edeceğiz, ulusal ve yerel kamu yönetimlerinin sorumlulukları ne, yurttaşların sorumlulukları neler konusundaki politikalarda da derin görüş ayrılıkları var.
Kamu Harcamalarını İzleme Platformu, Türkiye’de kadın, çocuk, gençlik, engelli, sağlık, çevre hakkı, iklim adaleti, sosyal haklar alanında çalışan STK’ların kurdukları bir sivil platform. KAHİP şeffaf ve hesap verebilir bir çoğulcu demokrasiden yana, siyasi partiler, hükümet ve devletlerden bağımsız hareket etme ilkeleriyle ulusal ve yerel yönetimlerin yayınlanmış açık verileri üzerinden bütçeleri, harcamaları izliyor ve raporluyor.
İki hafta önce KAHİP, 6 Şubat depremi öncesi ve sonrası 30 büyükşehir belediyesinin 2022-2024 dönemindeki afet bütçelerini karşılaştıran bir rapor yayınladı. (www.kahip.org)
Rapor büyükşehir belediyeleri ve su-kanalizasyon idarelerinin 2022 yılında toplam bütçelerinin sadece yüzde 3,42’sini afetlerle ilgili hedeflere ayırdıklarını, bu oranın 2023 yılı için yüzde 3,10 olarak bütçelendiğini ve 2024 yılında ise bütçeden yüzde 3,22 oranında pay ayrıldığını gösteriyor.
Raporda, risk azaltma ve müdahale bütçeleri ayrı ayrı incelendiğinde yerel yönetimlerin daha çok müdahaleye yönelik harcamalara ağırlık verdiği ve risk azaltmaya ise yeterli kaynağın ayrılmadığının altı çiziliyor.
2024 yılında, büyükşehir belediyelerinin ve bağlı kurumlarının afet için ayrılmış bütçelerinin toplamı 26 milyar TL. Rakamın ne anlama geldiğini kavrayabilmek için merkezi hükümetin kurumlarıyla bir karşılaştırma yapabiliriz. Örneğin 2024 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personel maaşları bütçesi 77.6 milyar TL olmak üzere toplam bütçesi 91.8 milyar TL.
Büyükşehir belediyelerinin 2024 yılında yapacakları toplam afet risk azaltma ile ilgili harcama 454 milyon dolar iken bunun 355 milyon doları inşaat ve ekipmanla ilgili. Tahmin edilebileceği gibi, söz konusu inşaat ve ekipman bütçesi esas olarak kentsel dönüşüm ile ilgili ayrılan bütçe.
Büyükşehir belediyelerinin 2024 yılı performans programları incelendiğinde 147 milyon dolar kadar kentsel dönüşüm ilintili risk azaltma için bütçe ayrılırken, bunun 38 milyon doları kamulaştırma ve projelendirme. 109 milyon doları ise doğrudan kentsel dönüşümle ilgili.
İstanbul özelinden bakarsak olası deprem riskini yönetmek için 1.5 milyon binanın yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği hesaplanıyor. Bu yerel yönetim kaynakları ve bütçeleriyle riskin yönetilebilmesi mümkün değil. Ulusal iktidar ile yerel yönetimler arasında yeni bir büyük stratejiye ihtiyaç olduğu açık.
Öte yandan iktidarın yerel yönetimlere nasıl yaklaştığını, son yıllarda yaşadığımız orman yangınlarında, sel felaketlerinde ve 6 Şubat depreminde, afet anlarında partizanca ve ayrımcı uygulamalarla karşılaştığımızı da gördük.
Aslında sorunların özünde bir zihni ortaklık var, meseleleri bilimle veya bilim dışı bir zihniyetle ele almak, tanımlamak, yönetmek. İster ekonomi politikalarına ister siyasi ve toplumsal sorunlara isterseniz de afet risklerine bilimin yol göstericiliğiyle mi yaklaşacağız yoksa bilim dışı bir zihniyetle mi? O zaman başa dönelim ve soralım, asıl beka sorunumuz ne?
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
29.09.2025
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025