Bekir AĞIRDIR
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan süreç siyasi sonuçları kadar neden olduğu toplumsal kırılma nedeniyle de uzun süre tartışılmayı hak ediyor. Toplumun dörtte biri beklenmedik bir zaman aralığında, beklenmedik büyüklükte ve biçimde siyasi gidişata dair açık bir tutum ve davranış gösterdi. Bu toplumsal kırılmanın başta CHP olmak üzere siyasi aktörlere etkilerini, iktidar koalisyonu içinde tetiklediği yarılmaları da gözlemleyecek ve tartışacağız. “İktidarın hukuksuz ve siyasi bir hamlesi olarak İmamoğlu’nun tutuklanmasını toplumun hangi kümeleri nasıl algıladı, neler hissetti, ne türden toplumsal tepkiler tetiklendi” sorularına verebileceğimiz cevaplar siyasetin geleceğini de şekillendirme potansiyeline sahip.
Veri Enstitüsü’nün Mart Veri Pusulası araştırması bulguları toplumsal dinamiklere dair dikkat çekici ipuçları veriyor. Araştırmanın “umut” temalı bölümü İmamoğlu’nun tutuklanmasından önce gerçekleştirildi, ikinci bölümü ise sonra. Bu araştırma, sadece Ekrem İmamoğlu’nun ve ekibinin tutuklanmasına dair toplumsal tepkileri ölçmüyor; aynı zamanda Türkiye toplumunun devlete, hukuka ve siyasete dair duygu durumunu da görünür kılıyor. Araştırma aynı zamanda Türkiye toplumunun ruh halini, devletle ve siyasetle ilişkisini, umut ve korkularını da gösteriyor.
Veri Pusulası bulgularına göre katılımcıların yüzde 69’u İmamoğlu’nun tutuklanması ve çevresinde gelişen olaylarda devletin tavrını “keyfi ve adaletsiz”, yüzde 31’i ise “güçlü ve güvenilir” bulduğunu ifade ediyor. Muhalefet partisi seçmenlerinde “keyfi ve adaletsiz” kanaatinde olanlar oldukça yüksek. CHP seçmeninin yüzde 95’i, DEM seçmenlerinin tamamı, İyi Parti seçmenlerinin yüzde 83’ü olanları keyfi ve adaletsiz görüyor. Kararsız her 5 seçmenden 3’ü devletin tavrını adaletsiz bulduğunu söylüyor. Ak Parti seçmeninin yüzde 22’si, MHP seçmeninin ise yüzde 39’u devletin tavrını keyfi ve adaletsiz bulduğunu beyan ediyor.
Yaşanan sürecin değerlendirilmesi sorulduğunda, toplumun yüzde 65’i İmamoğlu’nun tutuklanması ve çevresinde gelişen olayları hükümetin muhalefete baskı kurma girişimi olarak tanımlıyor. ‘Yargının bağımsız şekilde yürüttüğü bir süreç’ olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 11, suç işleyen herkes gibi işlem yapıldığını belirtenlerin oranı yüzde 16, muhalefetin mağduriyet yaratma çabası olarak okuyanların oranı ise yüzde 8 olarak görünüyor.
Toplumun büyük bölümü süreci “adaletsiz ve keyfi” bulurken, bu yargı yalnızca siyasi bir pozisyon değil, derinleşen bir güvensizlik hissinin de ifadesi aslında. Ama asıl mesele İmamoğlu’nun yaşadığı adaletsizlikten öte, toplumun kendi adalet duygusunun da incinmiş olması.
Nitekim “Bu olay, Türkiye’deki demokrasi ve hukukun üstünlüğü hakkındaki görüşlerinizi nasıl etkiledi?” sorusuna verilen cevaplar da bu tespiti haklı kılıyor. İmamoğlu’nun tutuklanması ve sonrasında gelişen olaylardan ötürü Türkiye toplumunun yüzde 61’i ülkedeki demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle ilgili daha da olumsuz düşünmeye başladığını beyan ediyor. Görüşü değişmeyenlerin oranı yüzde 32 olurken, daha olumlu düşünmeye başlayanlar ise yalnızca yüzde 6.
CHP seçmenlerinin yüzde 87’si, DEM seçmenlerinin yüzde 93’ü, İyi Parti seçmenlerinin yüzde 87’sinin demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inancı daha da kötüleşmiş durumda. Ak Parti seçmeninin yüzde 58’i, MHP seçmeninin ise yüzde 39’u görüşünün değişmediğini belirtiyor. Kararsız seçmenler ise ikiye bölünmüş bir izlenim veriyor; yüzde 50’si ülkedeki demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle ilgili daha olumsuz düşünmeye başladığını belirtirken, yüzde 48’i ise görüşünün değişmediğini ifade ediyor.
Kırılgan dengeler, çatışan kimlikler ve duygusal yorgunluk
Toplumun yarısından fazlası bu gelişmelerin ardından demokrasiye olan inancının zayıfladığını, önemli bir bölümü ise endişe, umutsuzluk ve öfke hissettiğini söylüyor. Bu duygular, bir politik aktöre değil, daha çok bir düzenin işleyişine yönelmiş.
Dikkat çekici olan ise, iktidar seçmeninde bile adaletsizlik algısının kayda değer büyüklükte olması. Bu, kutuplaşmanın ötesinde, ortak bir kırılma hissine de işaret ediyor. Bu araştırma bize sadece bir olayın toplumdaki yansımasını değil, daha derin bir şeyi anlatıyor: Türkiye toplumunun içindeki çelişkili ama birlikte yaşamak zorunda olan hal ve hissiyatları.
İmamoğlu’nun tutuklanmasına dair değerlendirmeler; sadece hukuk, adalet ya da siyaset meselesi değil. Aynı zamanda bireyin devlete, yurttaşın rejime, insanın insana olan bakışının bir özeti. Toplumun geniş kesimleri yaşanan süreci “keyfi ve adaletsiz” olarak tanımlarken, bu tanım aslında kendi hayat deneyimlerinden süzülüp gelen bir sezginin dışa vurumu.
Çünkü adalet, toplumun yalnızca mahkemelerde değil, gündelik hayatta, okulda, işte, pazarda deneyimlediği bir olgu. Ve bu deneyimin uzun süredir adil olmadığını da biliyoruz. Kamuya personel alımlarından, iktidar denetimindeki kamu ve yerel yönetimlerin ihale veya tahsis kararlarına dek hayatın birçok alanında keyfilik ve partizanlığı yaygın biçimde deneyimlediğimiz süreçlerden geçiyoruz uzun süredir.
Araştırmanın gösterdiği bir diğer şey, kimlikler ile tutumların artık her zaman örtüşmemesi. MHP ya da Ak Parti seçmeni olduğunu söyleyen bireylerin önemli bir kısmı da süreci eleştiriyor, adaletsiz buluyor. Bu, siyasi kimliklerin hâlâ belirleyici olduğunu ama artık tek belirleyici olmadığını da gösteriyor. Yani insanlar, bağlı oldukları kimliklerin içinde konuşmayı, sorgulamayı ve hatta itiraz etmeyi öğreniyor. Bu ülkenin geleceği ve toplumsal barış için çok önemli bir eşik.
Öte yandan, Özgür Özel’in boykot çağrısının toplumda ciddi bir yankı bulması, siyasal tutumların artık gündelik yaşama da sirayet ettiğini gösteriyor. Her ne kadar boykot çağrılarının pratikte nasıl karşılık bulduğu, ne türden ekonomik sonuçlar ürettiğine dair kapsamlı sayısal veriler elimizde olmasa da gündemdeki ağırlığı, iktidar kanadının tepkilerinin büyüklüğü ve biçimi bakımından karşılık bulduğunu da söyleyebiliriz.
Yaşananlardan anlıyoruz ki insanlar oy verirken olduğu kadar tüketirken de pozisyon alıyor. Bu, seçmeni yalnızca kimlikler üzerinden değil, gündelik pratikleri ve duygusal refleksleriyle de anlamamız gerektiğini hatırlatıyor. Bu tablo bize gösteriyor ki insanlar artık sadece oy vererek değil, hissederek ve gündelik yaşamları üzerinden de pozisyon alıyor. Aynı zamanda toplum yalnızca politik kimlikleriyle değil, izlediği TV kanalı, alışveriş yaptığı market ve duygusal tepkileriyle de siyasal bir özne haline geliyor.
Yargı, güven ve umut eşiğinde bir toplum
Mart Veri Pusulası’nda raporlanan ve tam da İmamoğlu tutuklamasından iki gün önce gerçekleştirilmiş bir başka araştırmanın bulguları da güncel toplumsal ruh haline, tutum ve davranışlara dair ilginç veriler sunuyor.
“Bugünkü hayatınızı düşündüğünüzde, genel olarak ne kadar umutlusunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 35’i umutlu olduğu, yüzde 36’sı umutsuz olduğu, yüzde 28’lik bir kesim ise eşikte olduğu cevabını vermiş. Peşinden, “Bugünkü umut seviyenizi 5 yıl önceki umut seviyenizle kıyaslarsanız, nasıl değişti?” diye sormuşuz. Toplumun yüzde 71’i bugün daha da umutsuz olduğunu söylemiş. Umut düzeyinde artış olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 18 ile sınırlı kalırken, yüzde 11’lik bir kesim değişim yaşamadığını belirtiyor. Bu dağılım, toplum genelinde geçmişe kıyasla umut düzeyinde belirgin bir düşüş olduğunu gösteriyor. Umut düzeyindeki düşüş, özellikle 50 yaş üstü bireylerde, üniversite eğitimlilerde ve modern yaşam tarzına sahip kesimde belirginleşiyor.
Katılımcıların yarıdan fazlası (yüzde 55), toplumda umudu artırmanın sorumluluğunun devlete ve kamu kurumlarına ait olduğunu düşünüyor. Bunu yüzde 35 ile siyasetçiler ve siyasi partiler takip ediyor. Bugün umutsuz olduğunu ifade edenlerdeyse sorumluluğu devlete yükleyenlerin oranı görece daha az. Bu grupta siyasetçiler ve siyasi partilere sorumluluk yükleyenlerin oranı yüzde 44’e ulaşıyor. Genel çerçevede umudu artırmak için en çok devlete sorumluluk atfediliyor olsa da bugün umutsuz olanlarda siyasi partilere sorumluluk atfedenlerin oranı artıyor; yani bu bireyler arasında siyasi hareketlere umut bağlayanların oranı ağırlık kazanıyor. Toplumun neredeyse yarısı hala çözümleri siyasetten bekliyor.
Toplumun beklentilerine dair en önemli işaret şu bulguda görülüyor: ‘Türkiye’de hangi değişiklikler olsa geleceğe dair umudunuz artardı’ sorusuna yüzde 73 “gelir düzeyinin artması”, yüzde 68 “adaletin bağımsız ve adil olması” cevabını vermiş. Yani İmamoğlu tutuklama sürecinden hemen önce yapılmış araştırmada da toplum umutlanmak için refah ve gelir dağılımı ile adalete işaret etmiş.
Araştırmada iyimserlik-kötümserlik değerlendirmelerine bakıldığında toplumun tam ortada ve ortalamada konumlandığı görülüyor. İnsanlar kendi geleceklerine dair umutlanmakla umutsuzluk, iyimserlikle kötümserlik arasında bir yerlerde duruyorlar. Bu ortada kalma hali gelecek beklentisini tamamen umutlu bir noktada konumlandırmasa da umut ışığının da tamamen sönmediğine işaret ediyor. Gözlediğimiz durumun bir tür bekleyiş ya da temkinli iyimserlik olarak da yorumlamak mümkün.
İnsanlar yalnızca gelecekten değil, bugünden de tam olarak emin değil. Bulgulara göre Türkiye’nin ve dünyanın geleceği söz konusu olduğunda bu belirsizlik, açık bir güvensizliğe dönüşüyor. Bir bakıma umut, bireylerin iç dünyasında zayıf bir direnç noktası olarak varlığını sürdürürken; kolektif geleceğe dair umut ise ciddi biçimde gölgelenmiş durumda.
Sonuç olarak bulgular, Türkiye’de insanların sadece siyasi tercihlerinde değil, umutlarında ve korkularında da yeniden hizalandığını gösteriyor. Toplum hâlâ değişim talep ediyor ama bu talep artık daha temkinli, daha duygusal ve daha sorgulayıcı.
Bunun yanında, toplumun duygu haritasında belirginleşen “umutsuzluk, öfke ve endişe”, yalnızca bu olaya değil, daha geniş bir gelecek algısına dair. Türkiye toplumu yorgun. Duygusal olarak yıpranmış. Ama hâlâ “duyarlı” ve gözlemci.” Kopmamış ama geri çekilmiş. Sorgulayan ama sesini her zaman çıkarmayan bir kitle var elimizde.
Bu veriler de son üç haftadır en azından 15 milyonu aşkın insanın doğrudan siyasi eylemliliği de siyasetçilere, karar vericilere, kurumlara, markalara iki şey söylüyor: Birincisi, toplum artık eskisi gibi “yönetilmeyi” değil, anlaşılmayı, dikkate alınmayı ve değer görmeyi istiyor.
İkincisi ve belki de daha da önemlisi, toplumsal değişim, büyük kopuşlarla değil; böyle küçük sarsıntılarla, sessiz yön değişiklikleriyle gerçekleşiyor. 19 Mart sabahına kadar sinmiş, kendi sessizliğine sığındığı sanılan milyonlarca insan kendilerini de şaşırtacak biçimde, kararlılıkta, kitlesellikte sessizliğini yırtıp attı. Tüm provokasyon çabalarına karşın da sade bireyler arasında yaşananlara tepkileri üzerinden, siyasi veya kültürel aidiyetleri üzerinden bir gerilim ve çatışma yaşanmadı.
Bir kez daha anladık ki bugün karşımızda; bir yandan aidiyet arayan, bir yandan da o aidiyetin sınırlarını zorlayan, duygusal olarak parçalı ama hâlâ birlikte yaşamak isteyen bir Türkiye var.
Ve belki de bu hâl, bugünün Türkiye’sine dair en gerçekçi tanımı veriyor bize: İkircikli bir değişim ve umut arayışı. Aynı zamanda bazen kimliklere sıkışmış bazen de çelişkiler içinde bir arada kalma iradesi.
Bu veriler de son yirmi gündür gözlenen toplumsal tepkiler de bize bir kez daha hatırlatıyor: Türkiye toplumu yorgun ama dayanıklı. Kızgın ama hâlâ umutlu. Kırgın ama tamamen kopmamış.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen'de yayımlanmıştır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025
28.04.2025
14.04.2025
5.04.2025
31.03.2025
3.03.2025