Bekir AĞIRDIR
Yaşayabileceğimiz en kötü zamanlar bugünler mi? Belki de bugünler en iyi zamanlardır. Her ikisi de doğru olabilir, neye ve nereden baktığımıza göre değişir.
Biliyoruz ki ülke hayatına bakışta bu iki uçta da değerlendirme yapanlar var. Kürt meselesiçerçevesinde bakınca galiba iki bakışın da haklılık payı var.
İki nedenden dolayı. Birincisi yakın gelecek açısından. Kürt meselesinde şiddet ve çatışma boyutu aynen böyle devam edemez artık. Ya sönecek ya da genişleyecek, yoğunlaşacak. Kaldı ki meselenin devlet-birey katmanı, toplumsal katmanı kadar bölgesel ve küresel katmanı da güçlenecek. Yalnızca bu katman eklenmesi nedeniyle bile mesele daha karmaşık ve daha çatışmacı bir aşamaya gelecek. Tabii bunlar mesele çözülmeden sürüyor ise.
İkincisi ise uzak gelecek açısından. Çünkü ülkenin otuz yıl, elli yıl sonraki hayatını belirleyecek dinamikleri ve bu dinamikleri yönetecek zihniyet ve kadroları etkileyecek.
Üç yıl, belki beş yıl sonra bugünlere baktığımızda, eğer barışı inşa etmeyi başarmışsak, bugünleri “en kötü zamanlarmış” diye anacağız. Başaramazsak da “en iyi zamanlarmış” diye.
Kürt meselesinde çözümü “dünü, bugünü ve yarını” beraber düşünmeye ihtiyacımız var demem ondan.
Önümüzdeki üç seçimde ülkeyi yönetecek yerel ve ulusal kadroların en az yarıya yakını değişecek. Ve yine bu değişime bağlı olarak bürokratik kadrolarda büyük çaplı değişiklik olacak.
Eğer seçimlere giderken Kürt meselesi hâlâ şiddet ve çatışma temelli sürüyorsa hemen her partinin aday listeleri şahinlerce biçimlenecek, şahinlerle dolacak. Şiddet ve çatışma bitmişse, listeler daha barışçı isimlerle biçimlenecek.
Oluşacak yeni siyasal ve bürokratik kadrolar, ülkenin gelecek otuz, hatta elli yılını biçimleyecek kararlar almak durumunda kalacaklar. Avrupa Birliği’ne tamam mı devam mı kararını bu kadrolar verecek. Devletin yeniden yapılanmasına veya yapılanmamasına bu kadrolar karar verecek. Kıbrıs meselesinden başlayarak ülkenin dış politikada ve yeni güç dengelerinde nerede olacağına da bu kadrolar karar verecek.
Ülkenin gelecek otuz yılına dair stratejik tercihleri ve kararları bu yeni kadrolar belirleyecek.
Yeni kadrolar için siyasi listeler hazırlanırken, ülkenin ruh hâli ve Kürt meselesi etrafında oluşan toplumsal psikoloji belirleyici faktörlerden birisi olacak. Bu etki yalnızca AK Parti’de değil başta BDP’de ve CHP’de, MHP’de de görülecek.
O nedenle bugünler, barışı inşa etmek için atılan her adım, yakalanan her fırsat çok önemli ve değerli.
Siyaset bu kez siyasi sorun çözme hüner ve becerisini gösterebilecek mi?
Tüm araştırmalar hem Türk-Kürt kutuplaşmasının hem de siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın artmakta olduğunu gösteriyor. Ama soru da tam bu noktada anlamlı. Bu toplum, bu ülkenin yurttaşları dövüş sevenlerden mi oluyor yoksa siyaset mi bu toplumu kutuplaştırıyor?
Varsayalım ki AK Parti ve BDP tüm detaylarda anlaşsa ve barış ilan ettik deseler, yurttaşlar sokaklara çıkıp “hayır biz dövüş istiyoruz” mu diyecekler?
Barışı istemeyenin ya da barış yapmayı beceremeyenin siyasetçiler ve aydınlar olduğunu düşünüyorum ben, sade vatandaşların değil. Barışamayanlar liderler ve okuryazarlar, sokaktakiler değil.
Parti tabanlarının hemen hepsinde var olan üçte bir ile yarıya yakın arasındaki bir kümenin, sorulduğunda şoven tepkiler verdiğini, şovenliğe yatkınlığını biliyoruz. Ama mesele her parti ve liderin tabanlarındaki bu şoven kümenin algı ve beklentilerini dönüştürmeyi isteyip istemedikleri, bunu hedefleyip hedeflemediklerinde düğümleniyor.
Çünkü sade vatandaş bir yandan kutuplaşma içinde, ezberleriyle düşünüyor. Öte yandan da ülkenin bekası için hayatı sürdürme içgüdüsü son derece güçlü.
Herkes birbirini yaralarından tanıyor. Yastığa başını koyduğunda geleceğin silahların ucundan değil komşusunun özgürlüğünden, eşitlikten, adaletten geçtiğini hissediyor.
Bu ikili hâl yaratıyor ürkekliği, tedirginliği, ikircikliliği.
Daha kuvvetli barış talebine ihtiyaç var.
İşte onun için bugünlerde “provokasyonlara dikkat” diyenlerin önemli bir kısmının “ajitasyonların tuzağına” düşmemeleri gerekiyor. Ya susmak ya da barışı daha kuvvetli dillendirmektir ihtiyacımız olan.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025