Bekir AĞIRDIR
Gözlerimizin önünde toplumsal “biz tahayyülü” parçalanıyor. Herkes, “biz” derken bazılarını saymıyor. “Biz” denen şey aslında “bizimkiler” anlamına geliyor.
Bu noktaya yalnızca son dört-beş haftada gelmedik. Son on yılda gele, gele, geldiğimiz yer burası.
Önce endişeli modernlerin, laikçilerin, Ergenekoncuların toplumun duygularını eğip, bükme çabaları. Sonra hükümetin çabaları. Şimdi de cemaatin çabaları. Herkes kendi yaptıklarına diğerinin yaptıkları üzerinden bir gerekçelendirme üretiyor.
Siyaset yalnızca oy oranına indirgeniyor. Siyaset yalnızca hükümetin yaptıkları ya da yapamadıkları üzerinden biçimlendiriliyor.
“Bizimkilerden” hangisi daha büyük kütleyse, kuralları onun koyduğu bir oyun haline çevrildi siyasi alan. Diğerleri içinse siyaset, yalnızca itirazlar ya da manipülasyonlar, korkutmalar, şantajlar.
Farklı kimliklerimizin, aidiyetlerimizin, hayat tarzlarımızın, ihtiyaç ve taleplerimizin karşılaşacağı, ilişki ve iletişim üreteceği, müzakere edeceği, uzlaşmalar ve değişimler üreteceği, ortak hayatımızın kurallarının oluşacağı alan olmaktan çıkardık siyaseti.
Seçilenler de atananlar da devlet aygıtının dizginlerinin tek sahibi olmak, merkeziyetçiliğin var olan olağanüstü gücünü kullanmak, keyfiyetçiliğin kolaycılığına saplanmak, toplumu ve hayatı tektipleştirici devlet kodlarını yeniden üretmek peşinde.
Eksikleriyle, hatalarıyla da olsa bir yanda açılım süreci, demokratikleşme paketleri öte yanda hukuku yerle yeksan eden, kısıtlama ve yasakları çoğaltıcı, her hak talebini polis gücüyle, biber gazıyla bastıran hamleler.
Siyasi alanı koruyacak araçlar, alanlar daralıyor bir yandan, hukuki kısıtlar artırılıyor öte yandan.
Sade vatandaş hanesinin dirliği, düzenliği, güvenliği peşinde. Sade vatandaş sessizce seyrediyor olan biteni. Toplumsal bellek kaydediyor her şeyi.
Siyasi alanı kim savunacak? Devletin ezici, yok edici gücü karşısında sade bireyi kim koruyacak? Ortak hayat alanlarımız nasıl gelişecek? “Biz” duygusu nasıl çoğalacak?
Sivil toplum, aydınlar, üniversiteler ve medya tabi ki. Ama sorun şu ki bu aktörlerin hepsi varolan kutuplaşmanın aracı, çoğaltıcısı olmuş durumda. Sözün hükmü buralarda bile kalmadı. Önce yandaş veya karşıt pozisyonunu ilan etmen, yalnızca alkışlaman ya da yuh çekmen isteniyor.
Bu alanların içinde aktif olma, söz söyleme fırsatı bulanlar için tuzaklarla dolu etraf. Bir yandan sorumluluğu olmayan vatandaşlarız, öte yandan yaşanan savrulma ve çözülme içinde boğulmaya yüz tutmuş bir alanın sözde savunucularıyız.
İlkeleri, siyaseti, hukuku, ortak alanı savunmak, evrensel doğruları söylemek ya bir tarafın “günün geçerli siyasetini bilmemek” etiketini, ya da öbür tarafın “dengecilik” etiketini yemenizi getiriyor. Bir manevi linç kültürü esir aldı dilimizi, aklımızı, gönlümüzü.
Kısa süre öncesine kadar, özellikle yeni anayasa sürecinde farklı siyasi geleneklerden gelenlerin bir arada olduğu denemelerimiz, deneyimlerimiz oldu sivil toplumda, üniversitelerde. Tüm farklı ideolojilerimize, deneyimlerimize, ezberlerimize karşın bu platformlar bir işlev de gördü. Herkes en azından başlangıçta birbirinin farklılığını kabul ediyordu. Bugünden bakınca meğer etkileşim eksikmiş. Herkes yan yanaymış ama o sürecin sonuna gelindiğinde kimse değişmeden ilk günkü yerindeymiş.
Ama sorun şu ki bugün yan yana bile değiliz artık. Yeni anayasa sürecini yalnızca Anayasa Uzlaşma Komisyonunun değil sivil toplumun ve üniversitelerin de doğru kullanamadığı bugün daha iyi anlaşılıyor. Gerçek etkileşimler, iletişimler kuramamışız. Bir araya gelişler renk çeşitliliği olsun diye yalnızca biçimsel ve araçsalmış meğer.
Halbuki şimdi bu yıkım günlerini “yaratıcı yıkıma” çevirmek, doğru dinamiklerin gelişmesine katkı sağlamak elimizde. Daha iyi bir geleceği bu denli kırıcı, yaralayıcı, parçalayıcı, yok edici süreçlerden geçmeden kurabilmek mümkün.
Ortak zeminler, platformlar, işbirliği alanları aramanın, geliştirmenin önemini şimdi daha iyi anlıyoruz. Ama önce gelin yaşananların toplumun, sade bireyin, hepimizin zihin dünyasını nasıl etkilediğini, kutuplaştırdığını, gettolaştırdığını, ıssızlaştırdığını görelim önce. Aynı günleri yaşıyoruz ama aynı deneyimleri değil. Aynı günleri yaşıyoruz ama iç içe değil. Hatta yan yana bile değil artık.
Yalnızca hükümet ve partiler değil, sivil toplumda, medyada, üniversitelerde söz söyleme fırsatı olan hepimizin, herkesin bir kez daha düşünmesi gerek: Yarın sabah uyanmak istediğimiz, kendimizi içinde var hissedeceğimiz hayat nasıl bir hayat?
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMinder… 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluFurkan Karabay, Murat Çalık, Kavala, Atalay, Demirtaş ve diğerleri 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBir Baba Dostu: Altan Öymen 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYusuf Tekin hemen istifa etmeli ama LGS değil, YKS’den 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluDevlet, başta dürüst olmazsa sonra kimseyi inandıramaz 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan, temel saflaşmanın eksenini 10 yıl sonra bir kez daha değiştirmeye çalışıyor: ‘Millîlik’ yer 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMurat Çalık’tan halkın payına düşenler 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025