Bekir AĞIRDIR
Bu yaz pandemi ve ekonomik buhran kadar iklim değişikliğinin ürettiği felaketleri yaşadık. Bunları yönetme biçimimize bakınca, kışın getirebileceği iklim felaketlerini korkuyla bekler olduk. Üstelik dünyanın doğal krizi ve fiyat artışları nedeniyle sert geçecek bir kışın sade bireylere, hanelere getireceği ekonomik yük de ayrı bir sorun olacağa benziyor.
Bekleyip göreceğiz. Ama siyasi açıdan uzun ve sert bir kış olacağını söyleyebiliriz.
Bu karamsarlığımın birkaç nedeni var. Ülkenin işsizlik ve enflasyon dâhil birçok temel sorunu var ve bunlar yönetilemiyor. Küresel bölüşüm kavgasının hem sahnesi hem öznesiyiz, ama iktidar meselelere ya inatlaşma ya kendi iktidarı üzerindeki risk ve fırsatlar açısından bakıyor. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, ABD, Rusya derken problemleri çözmeye değil bilek bükme yarışına ve silaha yatırıma odaklanmış durumdayız.
Ekonomi, siyaset, dış politika gibi bir dizi çok aktörlü, çok boyutlu yönetilemeyen sorunlar nedeniyle toplumsal desteğinin azalıyor olduğunu artık iktidar da görüyor. Muhafazakâr dünyanın aydınları ve aklıselim siyasetçileri daha yüksek sesle sorunlara, toplumsal destekteki eksilmeye dikkat çekmeye çabalıyorlar.
İktidar ise mekanizmalara hâkimiyeti ile toplumsal destekteki azalma arasında her gün biraz daha büyüyen yarığı şoven, dinci, ayrımcı dille doldurmaya çalışıyor. Sorunlar ya “yokmuş” gibi davranılıyor ya da “dış ve iç düşmanların manipülasyonları” gibi bir söylemle açıklanmaya çalışılıyor.
Daha önemlisi toplum gündelik hayatın içinde her alanda hissedilen yönetimsizlik, kuralsızlık ikliminde giderek kendisini daha sahipsiz, umutsuz, çaresiz hissediyor.
İktidarın bugünkü politika ve söylemlerinde radikal değişim artık neredeyse olanaksız. Her hak talebinin şiddetle bastırıldığı, değişimin kaos üreteceği algısının güçlenmesine yaslanan iktidar politikalarının yaygınlaşacağını öngörebiliriz. İktidar sorunlarla değil muhalif aktörlerle, fikirlerle, eylemlerle kavgayı, gerektiğinde şiddetle susturmayı ana politika yapmaya devam edecek. Seçime kadar geçecek sürede seçmenin algısını ve kanaatlerini bu dilden manipüle edebileceği varsayımına yaslanıldığı anlaşılıyor.
Ayrımcılık sertleşecek
Seçimlere bir ile bir buçuk yıl aralığında bir süre kaldığı için de bu kış ayrımcılık, partizanlık, düşmanlaştırma daha da sertleşecek muhtemelen.
Artık seçmenin büyük kısmının baktığı yer muhalif aktörlerin nasıl bir siyaset üreteceği. Seçmen gidişattan rahatsız ama başka bir çözümün olabileceğine de henüz inanmış değil.
Şimdiye dek muhalefet aktörlerinin yapmaya çalıştıkları ve söyledikleri seçmende bir dürtme etkisi yaratıyor elbette. Seçmen yeni bir ses, yeni bir söz ya da yeni bir yüze açık hale geldi. Dürtme etkisiyle de yüzünü, gözünü, kulağına çevirdi. Ama hala yeni bir ilişki ve güven oluşmuş değil.
Siyasi tercih değiştirmek, yeni bir partiye güven duymak öyle bir sloganla, bir vaatle oluşmuyor. Kimse her sabah uyanıp, “Bugün seçim olsaydı hangi partiye oy verirdim?” diye yeniden yeniden düşünmüyor.
Kimliklere sıkışma
Siyasi tercihler kimliklerden, inançlardan, hayat tarzından, yaşadıklarımızdan, deneyimlediklerimizden, ekonomik koşullardan, umutlardan, korkulardan, beklentilerden oluşan, tek bir kelimeyle açıklanabilecek bir şey de değil. Toplumsal bellekte birikenler kadar gündelik dertler gibi birçok katman ve dinamik belirleyici olabiliyor.
Yine de her seçimin o günün koşullarında seçmen tercihlerini belirlemede baskın olan bir dinamik, bir duygu, bir karakteri oluşuyor elbette. 2011 genel seçimlerinden 2019 yerel seçimlerine kadar tüm seçim ve halk oylamalarında belirleyici karakter, kimliklere sıkışma ve kutuplaşma idi.
2017 döviz sıçramasından başlayarak artan ekonomik sorunlar ve siyasi gerilimler nedeniyle aşk ve sadakat duygusu azalırken karşı tarafa olan olumsuz kanaatler ve nefret duygusu belirleyici oldu. Yani yerel seçimlerde seçmen bulunduğu pozisyon ve sıkıştığı kimliğine sadakati çözülürken hala karşı kutba ve kimliğe olan olumsuz duygusal kutuplaşmayla hareket etti.
Bugün artan ekonomik sorun, kimlik meselesi kadar sınıfsal meselelerin de seçmenin zihninde ağırlık kazanmasına neden oluyor. Bu da kimlikler üzerinden kutuplaşmayı azaltan bir etki üretiyor.
Bugün partilerinden, özellikle de iktidar blokundan çözülen seçmenler partilerinin kimliklerini daha az temsil ettiğini düşünerek ayrılmış değiller. Aksine gerçek dertlere çözüm üretemediği ve kimliğe hapsolmayı sürdürdüğü için çözülüyorlar. O nedenle de kimlik ve kutuplaşma içinden devam edildiği sürece de partilerine geri dönüşleri düşük olasılık.
Son on yılda muhafazakârlar da sekülerler de Kürtler de sosyolojik olarak değiştiler. Yaşanan gecikmiş modernleşme her üç kümede bir yandan değişim bir yandan da birbirleriyle hemhal olma, empati duygularını besliyor. Bu değişimleri, dinamikleri yok sayan bir siyasetin ister iktidar ister muhalefet blokunda olsun kayda değer başarı yakalama şansı yok.
Mühendislik işe yaramaz
Tam da bu nedenle kâğıt kalemle yapılan siyaset mühendislikleri çalışmayacak. Örneğin bir partinin o bloktan öbür bloku geçmesi seçmenlerinin de toptan blok değiştirmesi gibi bir sonuç üretmeyecek. İyi Parti veya Saadet Partisi veya bir başkası iktidar blokuna geçse ya da MHP yarın muhalefete geçse seçmenleri yer değiştirmeyecek. O seçmenlerin bir tercihleri var ve o tercihleri belirleyen dinamik hayatın ve ülkenin gidişatına dair kanaatler ve bu gidişat içinde iktidarın rolü.
İktidarın tercihleri belirgin olduğuna göre muhalefetteki aktörlerin toplumdaki bu değişimi ne kadar ve nasıl gördükleri, bu değişime üretecekleri cevap da önümüzdeki seçimi belirleyecek. Yani mesele kimin aday olup olmayacağı, ittifakın içinde hangi partilerin olacağı değil bu gidişata dair üretilecek cevabın ne olacağı meselesi.
Muhalefetin handikapı
Son bir ayda Kılıçdaroğlu’nun “cumhuriyeti demokratikleştirelim” söylemi, “Kürt meselesinde meşru muhatap HDP’dir” açıklaması, İyi Parti’nin HDP açıklaması, Akşener’in “Cumhurbaşkanlığına değil Başbakanlığa adayım” demesi ve HDP’nin demokrasiye işaret eden manifestosu gibi gelişmeler muhalefet aktörlerinin de farklı bir zihni dönüşüm ve çaba içinde olduklarına işaret ediyor. Ama bunlar yetmeyecektir. Muhalefet aktörlerinin de her birinin kendince handikapları var.
En büyük avantaj aynı zamanda da en büyük dezavantajları şurada: Partilerin her birinde parti içi demokrasinin ne kadar olduğu tartışmalı. Her birisi sonuçta lider partisi ya da şu anda her bir lider kendi partisine hâkim. Partilerin kurumsal akıllarında, yönetim mekanizmalarında bir bütünsellikten, gidişata, ülkenin geleceğine, neler yapılması gerektiğine dair bir fikir birliğinden söz etmek mümkün değil. O nedenle handikapları her an, herhangi birinin bir sözcüsü ya da mensubunun edeceği bir açıklama, bir söz ittifakın yolculuğu için risk üretebilir. Ama paradoksal biçimde şimdiye dek haklı olarak eleştirdiğimiz oligarşik liderlik yapıları da bu riski yönetmeyi kolaylaştırıyor. Liderler arası güven ki Akşener’in açıklaması bunun göstergesi, bu türden yol kazalarına karşı bir emniyet alanı açıyor.
İktidara muhalefet
Muhalefet aktörleri için bir başka risk, iktidarın kendi politikaları, tercihleri ve hataları nedeniyle çözülen toplumsal desteğine yaslanmak olur. Muhalefetin seçimleri kazanabilmesinin tek yolu iktidarın hataları olacağını varsaymak doğru değil. Seçmen yeni bir umut ve gelecek arıyor. Tek başına iktidara muhalefet bu arayışa cevap üretmeye yetmeyecektir.
Nasıl olsa gidiyorlar kolaycılığı, ülkenin değişen ihtiyaç ve taleplerine sağır kalıp eski pozisyonları, söylemleri ve ezberleri seçim kazanmaya yetmez. Ülkenin geleceği üzerinden değil güncel ilgi üzerinden kurulan iletişim politikalarını tek yöntem olarak benimsemek ise hiç yetmez.
Ülkenin geleceği için yeni bir ütopyaya, hikâyeye ihtiyaç var. Toplumu bu hikâyeye inandırmaya ihtiyaç var. Sonra da bu hikâyeyi şu adayın, bu kadronun hayata geçirebileceğine dair güveni inşa etmeye ihtiyaç var.
Yoksa en çok adı bilineni aday yapalım, harika da bir slogan bulalım kolaycılığı çok kez yaşadığımız iktidarın siyasi manevralardaki mahareti karşısında büyük hayal kırıklığı yaratabilir.
Yeni hikâye için partilerin bilimden bilgiden beslenmelerine, toplumun değişen dinamiklerini anlamalarına, ihtiyaç ve taleplerini duymaya, öğrenmeye ihtiyaçları var. Halbuki partilerin beslenme kanalları kapalı. En somut ve güncel iklim değişikliği meselesine, yeşil mutabakat denen şeyin ülke ekonomisine ne getirip götüreceğine ne denli hakimler ondan emin değilim.
Teslim olunmamalı
Bir başka handikapları da bilgi ile ilişkilerinden vücut buluyor. Bilgi ilişkileri zayıf olduğu kadar bu bilgilerden vücut bulan sivil toplumla, örgütlerle, aktivistlerle ilişkileri de zayıf. Partiler sivil topluma, sivil toplum partilere güvensiz. Muhalefet partileri bu ilişkiyi düzeltmek, yalnızca yeni bilgilerden değil yeni insanlardan da beslenmek zorunda. Yalnızca seçim kazanmak için değil ülkeye yeni bir gelecek inşa etmek için de bu gerekli. Sivil toplumdan adı bilinen üç kişiyi aday yapalım kolaycılığı alışkanlığı ile yeni hikâye de yeni kadrolar da oluşamayacak.
Tüm bunları yaparken iktidarın muhalefet blokunu dağıtmak, en güçlü ittifakın oluşmasını engellemek politikalarına teslim olmamak gibi de bir meseleleri var.
Bu risk ve fırsatlardan bakınca, tartışmaların yalnızca adayın kim olacağı meselesine sıkışıp kalmasını, anketlerle aday propagandasına bu kadar yaslanmayı yadırgıyorum doğrusu. Anketler o ismin ne kadar bilindiğini gösterir, bilinmek de oy almak anlamına gelmez. Hele anketlerle ülke de yönetilemez doğru muhalefet de inşa edilemez. Anketler yapmaya çalıştığınız şeyin, yazmanız gereken hikâyenin önündeki risk ve fırsatları gösterir. Mesele sizin bu risk ve fırsatları okuma, anlamlandırma ve yönetme maharetinizdedir.
Yazarlar
-
Taha AkyolYangın ve su 30.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİyi yönetimi hak ediyor muyuz 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEHey gidi hukuk 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKSuriye’de tarihi bir uzlaşmanın imkanları: Mutabakatın özüne ve şeklinde dair 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEski Türkiye’den Bir Sokak ve Bir Apartman 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanBakın servet transferi nasıl yapılıyor? Bir tekil örnek… 26.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunVazgeçmeyeceğiz! 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAynı dili konuşup neden anlaşamıyoruz? 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk ve Savaş 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKendiliğin kazanılması ölçüm sorunlarına yolaçıyor 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMinder… 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluFurkan Karabay, Murat Çalık, Kavala, Atalay, Demirtaş ve diğerleri 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYusuf Tekin hemen istifa etmeli ama LGS değil, YKS’den 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBir Baba Dostu: Altan Öymen 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMurat Çalık’tan halkın payına düşenler 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan, temel saflaşmanın eksenini 10 yıl sonra bir kez daha değiştirmeye çalışıyor: ‘Millîlik’ yer 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluDevlet, başta dürüst olmazsa sonra kimseyi inandıramaz 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025
26.05.2025
19.05.2025
5.05.2025