Berrin Sönmez
Gelenek değişir. Doğal olarak değişir gelenek ve tüm kültürel unsurlar. Değişme, yeni koşullara uyum sağlama becerisi belirler hayatta kalışını. Ve güçlenebilmesini. Yaşayan değişir çünkü. Değişmez hale getirilişi ise yok oluşa doğru bir yolculuğa çıkıldığını düşündürmeli herkese. Kısacası kültür ve gelenek söz konusu olduğunda değişebilme kabiliyetine sahip olanın gelişebilme, yüksek kültür düzeyine ulaşma olasılığını yakalama şansı olacağını söylemek gerekir. Değişime direnişin sonu ise hüsran. Tarihin mezarlığı doğal kültürel değişime direnerek baskı politikalarıyla geleneğini katı bir koruma altında tutmaya çalışan toplumlardan oluşur.
8 Mart Dünya Kadınlar günü, adı üstünde kadın mücadelesinde evrensel değerlerden birisi olduğu halde niçin 8 Mart yazımı dindar kadınlara, özellikle de Müslüman dindar kadınlara özgülediğimi merak edenler, anlamayanlar ve eleştirenler olacaktır. Konuya belli bir açıdan bakmak, dünya genelini ölçü alınca feminist mücadeleyi daraltmak olarak görülebilir. Ancak “İslam geleneğinde kadın …” diyerek başlanan cümlelerin ardı arkası gelmezken, katılaştırılmış, dondurulmuş, sabitlenmiş geleneğin akıbetini hatırlatmadan ve dondurulmuş kuralların salt kadına özgü fıkıh hükümlerinden ibaret kaldığına dair bir tartışma açmadan evrensele yönelmek olmazdı. Uzun yıllardır olmadı da nitekim.
Dindar olsun olmasın ve dindarlık pratikleri farklı düzeylerde olsun Müslüman kadınların da 8 Mart'la barışması, buluşması, hemhal olması kadın eşitlik mücadelesinin önemli kazanımlarından olacaktır. Bu arada tabii ki kadınların eşitlik mücadelesi tarihi boyunca hem bizden hem farklı ülkelerden pek çok Müslüman entelektüel kadın, feminist mücadeleye katıldı. Kadın hakları bilincini yaymak için tüm birikimlerini kullanan bu kadınlara minnet duyanlardanım ben de. Fakat gözlemlerim, tanıklıklarım ve deneyimlerim doğrultusunda söylemeliyim ki genç kuşaklarda giderek sayıları artsa da Müslüman dindar kadınların büyük bir kısmı 8 Mart'ın önemini, özellikle bizim ülkemizdeki 8 Mart gece yürüyüşlerinin hayatımızdaki değerini anlamaktan hala çok uzak.
Yakın tarihimizin, yarı buçuk dahi olsa, laik, demokratik, hukuk devleti deneyimi sayesinde ve tabii ki 28 Şubat baskısının yol açtığı tepki ve direniş gücüyle dindar kadınlar da kamusal alanda söz sahibi oldular. Dindar kadınların çoğunluğu için bu kadarı yeterli görünüyor sanırım. Fakat yetmediğini, kadın hakları mevzuatı ve uygulamasındaki zayıf noktaları gözden kaçırmak büyük bir yanılgı olur. Çünkü ülkemizde kadın hakları hala çok kırılgan ve tehdit altında. Tehditlerin özellikle İslam geleneği bahaneli olduğunu dikkate aldığımızda görürüz ki eğer bu tehditler amacına ulaşırsa ilk sırada dindar kadınlar mevcut haklarını kaybedecektir. İlkin dindar kadınlar evlere geri postalandıktan sonra sıra seküler kadınlara gelecektir. Bu nedenle dindar kadınlarla 8 Martlar arasındaki ilişkiyi kurmak çok önemli. Bu konuya gelmeden önce İslam geleneğinde kadının konumunu hatırlamakta fayda var.
Bir noktaya sabitlenmiş bir İslam geleneğinden söz ederken bu sabitlemenin sadece kadınlarla, kadın haklarıyla, kadınlara yüklenen görev ve sorumluluklarla sınırlı tutulduğunu belirtmek gerekiyor. Devlet, ordu, ekonomi ve erkeklerin gündelik yaşam pratiklerine dair her şeyin kolayca, çağa, çağlara uyum sağlayarak yaşandığını biliyoruz. Ama kadın söz konusu olduğunda değişim engellenmek isteniyor İslam geleneği savunucuları tarafından. Günümüzde din adına konuşan Diyanetinden, siyasetine, köşe başı vaiz ve imamlarına kadar herkesin salt kadın meselesini konuşmalarının altında yatan gerçek budur. Hele AKP iktidarı döneminde din adına elde kalan tek şey: Kadın.
Yaklaşık 1400 yıllık İslam tarihinde fıkıh ehlinin verdiği hükümlerin sayısı ben diyeyim on binleri, siz deyin yüz binleri aşmıştır. Kitap, sünnet, icma, kıyas sistematiği oluşturulmuş böylelikle verilen hükümlerin hepsi vahye dayandırılmıştır. Böylece Allah’ı arkasına alan fıkıh ehli, Allah’ı kendi ağzından konuşturarak siyasi otoritenin ihtiyacına uygun değişiklikler yaparken kadın haklarını sabitledi. Patriyarkanın kadın karşıtlığında yaşanan tarihsellik bugün bize İslam geleneği gibi sunulur oldu. Oysa Kitap, kadınlara ilişkin hükümlerini beş-on ayetle sınırlı tutar ve bunların çoğunda mecaz içerir ki bence Kitap’ın sahibi, değişime açık temel prensipler olarak anlaşılmasını, böylece mümkün kılmıştır. Fakat lafızdan ibaret anlama biçimleri şekilden ibaret din yorumları geliştirdi. Mecazi açılımlar gözardı edildiği için kadının toplumsal konumuna ilişkin hükümlerde geçmişe kıyasla devasa iyileşmeler yapıldığı, bizzat Kur’an ile eski hükümlerin değiştirildiğine dikkat edilmedi çoğunlukla. Ve bu çoğunluk, hakim geleneğin “sahibi”, bu sahipler de toplumun din anlayışında belirleyici konumda görülüyor. Din işlerini ticaretlerine, devlet yönetimine, askeri ihtiyaçlara karıştırmayan siyasetle uygun adım yürüyen ulema salt kadına ilişkin sınırlar getirmeyi iş edinmiş halde.
Bin küsur yıllık tarih boyunca diyanet ve siyaset iş birliğiyle kurulan ve kadınları kuşatan çemberin giderek daraltıldığı bu günlerde dindar kadınlar, direnerek kazandıkları özgürlüklerini nasıl koruyacak? Dindarlık saikiyle ve kuşkusuz görünürde kalmış olmasına rağmen, İslamcı siyasetin desteği ve dayanışmasıyla darbecilere karşı direnmişti dindar kadınlar. Şimdi kadınlık saikiyle ve hiç de görünürde kalmayacak sahici bir kadın dayanışmasıyla, gelenekselci din yorumlarına teşne dindar görünümlü iktidara karşı direniş aşamasına geçmeleri gerekiyor. Gerekiyor çünkü, Medeni Yasa gerçekten tehlikede. Medeni Yasa’nın aile hukuku bölümünde yapılması planlanan değişiklikler, gelenekselci din yorumlarının etkisiyle dinileştirilmiş aile hukuku düzenine kapı aralar nitelikte olacaktır. İktidar partisine veya partiye değilse bile Erdoğan’ın “şahsına” güvenen dindar kadınların pek çoğu bu cümleyi aşırı yorum olarak değerlendirebilir. Veya öteden beri iktidara yönelik eleştirilerime verilen tepkiler gibi “AKP düşmanlığı” olarak isimlendirebilirler. Fakat iç seslerine kulak verdikleri takdirde haklı olduğumu kabul ederler. Çünkü ortada, kılavuz istemeyen bir görünen köy, olduğunun herkes farkında.
Çalıştaylar yapıldı. Yıllardır aile hukukuna dair nafaka başta olmak üzere saldırılar var. İktidar bu saldırılar doğrultusunda planladı o tamamlanan çalıştayları. Ellerinde taslak hazır. Çekmecede bile değil masanın üstünde beklettiklerine şüphe yok. Meclis'e göndermek için zaman ayarını doğru yapmaya çalışıyorlar. Gözettikleri doğru zamanlama iktidarda kalmaları için kazançlı olmasıydı. Mayıs seçimlerini kazandıktan sonra yerel seçimler gözleniyor şimdi. 1 Nisan’dan itibaren nereye evrileceği şimdilik muamma olsa da ellerindeki taslakları devreye sokacak dört yılları var elde. “Sahnede bir silah görüldüyse, son perdede muhakkak patlar” benzetmesinden yola çıkarak her an karşımıza getirilebileceğini düşünmek zorundayız.
İşte 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde özellikle de gece yürüyüşlerinde tüm kadınların dayanışma ağlarına dindar kadınların da katılmasıyla bu yüksek ihtimali düşürmek mümkün. Çünkü alanlarda, sokaklarda, gecelerde kamusal sözün yüksek sesle, şenlikli ve kararlı duruşla dile getirilmesi durdurur ancak iktidarı. Kaybının, kazancından çok olacağını göstermenin yolu kapı arkalarında, kulislerde fısıltılı ikna çabalarından geçmiyor, gördük. İstanbul Sözleşmesi’nde gördük değil mi? Dindar kadınların da pek çoğu Sözleşme’den yana taraf olduğu halde seslerini yükseltmek yerine sessizce direnmeye çalıştılar. Ne oldu?
Şimdi bir gece yarısı Meclis'ten geçirilecek bir yasayla Aile Hukuku değiştirilirse ne olacak? İstanbul Sözleşmesi’ne de benzemez böyle bir ihtimal. Beşikten mezara tüm haklarımızın erkekler lehine, kadınlar aleyhine dönüştürülmesi hepimizin yaşamına dokunacak. Mirastan, boşanmaya, velayete, çalışma hakkına, eşlerin eşitliğine, nafaka ve tazminat haklarına, edinilmiş malların ortak bölüşümüne, evlenme yaşına ve tek eşlilik kuralına kadar öylesine çok hakkımız budanacak ki hayatlarımız temelden değişecek. 2016’dan bu yana planlanan böyle düzenlemelerin bugüne kadar nasıl engellendiği biliniyor. Kadın hareketinin mücadelesiyle başarıldı. Mayıs seçimlerine ertelenmesi de sonra yerel seçimlerin ardına kalması da yine kadınların başarısıydı.
Dindar kadınların da bu harekete katılması, katılacağını 8 Mart direniş ve dayanışma eylemleriyle sokağa çıkarak göstermesi iktidarı, geleneksel din yorumlarına dayalı düzenlemelerinden vazgeçirebilir. Şunu da belirtmekte fayda var o geleneksel din yorumları gerçekte dinin geleneği değil ataerkil düzenin geleneği. Sokağa çıkan kadınlar dine karşı söz kurmuyor, ataerkiye itiraz ediyor. Dindar kimliğiyle Medeni Yasa'nın değiştirilmesine itiraz eden kadınlar da dine karşı duruş sergilemiyor. Erkek egemenliğini kuran patriyarkal geleneği kırmak için mücadele ediyor. Dindar kadınların hiç değilse Mücadele suresinin ilk dört ayetini hatırlayarak kadın eşitlik mücadelesinde paydaş olması gerektiğini düşünüyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024