Berrin Sönmez
TBMM 28’inci dönem yeni yasama yılı salı günü başlayacak. Meclis gündemindeki konular merak konusu haliyle. Geçen yasama yılının son oturumlarında gördüğümüz çirkinlikle, çirkeflikle, pişkinlikle hak gaspını sıradanlaştıran iktidar tutumunu bir kere daha kınayarak başlamak gerekir. Ahmet Şık’ın kürsü hakkı, kürsü dokunulmazlığı, sokak çetesi tarzıyla ihlal edilmiş, TİP milletvekili hatip ve saldırıyı önlemek için araya giren DEM grup başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit yaralanmış, Meclise, kürsüye kan bulaşmıştı. AKP grubunun en kavgacı vekillerden birisini Meclis İdare Amiri olarak seçmesi, böyle günlerde kullanışlı olacağı düşüncesiyle gerçekleşmişti belki. Ancak AKP grubuna bile yakışmadı sergilenen saldırı. Kimseye de yakışmazdı çünkü Meclis sözün, düşüncenin konuşma hakkının yeri. Tekme, tokat, yumrukla iş gören sokak çetelerinin serbest dövüş ringi değildi.
Üstelik demokrasiye çalınan kara lekelerden birisinin temizlenmesi için konuşuluyordu. Can Atalay’ın milletvekilliği, Hatay seçmeninin seçme hakkı gasp edilmişti. Anayasa çiğnenmiş, Anayasa Mahkemesi’nin uyarısı olan bu konudaki kararları yok sayılmıştı. Bu vahim yanlıştan dönülmesi için çabalayanların kaba kuvvetle engellenmesi, iktidar politikasının hem suçlu hem güçlü tavrını sevdiğini gösteriyor. Yine de yeni dönemde böylesi tablolar yaşanmasını istemediğimiz bilinsin. Açılış gündemi kapanış saldırısının kınanması olmalı.
Ayrıca sokakta, evde, işyerinde, parkta, bahçede her alanda kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için siyasi iradeye 6284 sayılı şiddet yasasını etkin uygulama görevi Mecliste bir kere daha hatırlatılarak başlamalı yeni yasama yılı. Narin ve Sıla bebek vakaları bu kadar tazeyken çocukların korunması ve onlar için adaletin sağlanması da iktidarın sorumluluğu olarak Meclis kürsüsünden tekrar tekrar haykırılmalı açılışta. Gönlümden geçen cinsiyet temelli şiddete ve cinayetlere, çocuk istismarına, iş cinayetlerine karşı mücadelenin yükseltilmesi, sendikal haklarını, doğayı, hayvanları savunanlar için Meclis açılışında tüm milletvekillerinin saygı duruşunda bulunması.
İktidar blokunun planları farklı tabii. Onlar partilerinin içine düştüğü çözülme eğilimini baskılayacak yeni hikaye yazmayı planlıyor. Fakat müflis tüccar misali eski defterleri karıştırmaktan öteye gidemiyorlar. Yine Anayasa hikayesi etrafında teşkilat ve taban konsolidasyonundan başka tavşan çıkaramıyorlar şapkadan. Muhalefet partilerinin ortak tutum almasını ve hatta her partinin kendi içinde bölünmesini sağlayacak elverişli bir aparat olarak gördükleri Anayasa gündemine yüklenecekler. Ve, boza boza bitiremedikleri yargı deformasyonu tıpkı anayasa gibi iktidarın bitmeyen şarkısı. 9’uncu yargı paketi gündemin ilk sıralarında karşımıza tekrar getirilecek gibi görünüyor. Reform adıyla hukuk düzenini hallaç pamuğu gibi atmaya doyamadıkları, paketleyip rafa kaldırmayı pek sevdikleri yargı erkini yürütmenin ideolojisine tam bağımlı kılma yönünde ilerleyecekler elbette.
9’uncu yargı paketi aynı zamanda kadın gündeminin de ilk sırasında. Özellikle kadının soyadı hakkındaki madde, 9 numaralı yargı deformasyonundaki en dikkat çekici sorun. Fakat bu konuya gelmeden önce pakette yer alan ve komisyondan da geçmiş olan iki ayrı maddeyi hatırlatmak istiyorum. Birisi soy bağı ile ilişkili olan babalık hakkı konusunda anneye son derece sembolik ve sıradan, yaptırım içermeyen bir “rol” atfedilmiş olması. Ki soybağı konusuyla soyadı arasındaki doğrudan ilişki yazık ki genellikle dikkatlerden kaçıyor. Soyun devamında ananın çocuğa katkısı hiç yokmuş gibi… İkincisi, kadınlar için can yakıcı olacağı su götürmez bir gerçek olarak hakaret davalarında yapılan değişiklik. Akçeli işler kapsamına alıyor devlet. Hakaret davalarında iyi para dönüyor olması, boşaltılan hazineye bir gelir kalemi daha ekleme uyanıklığı devletin. “Önce parayı devlete yatır sonra çok istiyorsan davana devam et” anlamına gelen madde. özünde kadınlara yeni bir tuzak. Eskiden halk arasında “laf atma” olarak isimlendirilen sözlü taciz günümüzde sosyal medyayı da içeren şekilde kamusal alanda her yaştan kadın için önemli sorunlardan birisi. Kadınlar önceki kuşaklar gibi sineye çekmiyor bunu. Hemen şikayetçi oluyor, dava açıyorlar-dı. Madde bu haliyle geçerse dava açmanın maddi külfeti ikiye katlanacağı için ekonomik eşitsizlik ve derin yoksulluğun kadın hali dikkate alındığında sözlü taciz faillerinin bir kere daha teşvik edilmiş olacağı açıkça görülür. Hedef bu mu? Kadınların sözlü taciz karşısında geçmiş nesiller gibi sessiz kalması mı isteniyor?
Soyadı dayatmasına gelince, eşitsizliğin kurucu unsuru olduğu için kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin asli faili olduğunu bir kere daha belirteyim. Kadına evlendiği erkeğin soyadını alması dayatıldığı için özellikle boşanmak istediği, boşanma aşamasında olduğu veya boşandıktan sonra kendisine yeni bir hayat kurmak istediği için işlenen kadın cinayetlerinde faillerin temel motivasyonunu “soyadımı verdiğim kadın” ana fikri oluşturuyor. Toplumsal kalıp yargıları sürdürmeyi amaçlayan erkeğin soyadı dayatması, bu haliyle şiddeti, kadın cinayetlerini cinskırım olarak tanımlanacak şekilde sistematik ve kolektif cezalandırma yöntemi olduğu gerçeğini görünür kılıyor. Anayasa Mahkemesi bu gerçeği görmüş, Anayasanın eşitlik maddelerini ve ailede eşlerin eşitliği ilkesini dikkate alarak, kadınlar için evlilikte kendi soyadından sonra gelmek üzere erkeğin soyadını alma şartını iptal etmişti. Kadınlar hiçbir değişiklik olmaksızın evlendiğinde de boşandığında da kendi soyadını kullanabilmeli tıpkı erkekler gibi. Hatta nüfus kütüğü değişikliği gibi absürt uygulama da kalkmalı. Kadın doğduğunda kaydolduğu nüfus kütüğünde kalmalı. Tıpkı erkekler gibi. Eşitlik bunu gerektirir. Hele bu dijital çağda, tek tıkla herkesin kişisel verilerine ulaşılabiliyorken kadınların evlendiğinde kütüğünün başka bir ile bilmediği bir mahalleye savrulması anlaşılır şey değil. Kişisel verileri koruma kanununa rağmen tüm kişisel verilerimizin çalındığının, buluta depolandığının Bakan tarafından da itiraf edildiği bu günlerde hala eski sistemle kadınların oradan oraya savrulması çok saçma değil mi? Bu ülke nüfus idarelerinde kürek mahkumlarını mı çalışırıyor ki anlamsız yeni iş üretiliyor memurlara? Üstelik bu kayıtlar oradan oraya aktarılırken ne çok insan hatası yapılıyor ve bazılarını düzeltmek yıllarca sürüyor. Bırakın kadın doğduğu yerde kalsın tıpkı erkek gibi.
İktidar Anayasa Mahkemesi iptal kararını soyadı konusunda da tanımadı. Anayasanın eşitlik ilkesini çiğnedi. Meclise sevk ettiği yasa taslağında -ki bu da kendi yazdığı Anayasa maddesine aykırı ama hep yapıyor- eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal edilen maddeyi aynen yazmayı seçmişti. Komisyon görüşmelerinde yapılan hata o kadar güzel açıklandı ki iktidar vekilleri itiraz edemedikleri için “biz bu haliyle komisyondan geçirelim, nasıl olsa genel kurulda düzelir” şeklinde bir garabet bahaneye sığındılar. Taslaklar niçin önce komisyonlara gönderilir? Komisyon, kendisini ve yasama süreçlerini işlevsiz kılmayı göze alarak tepeden gelen talimatı çiğnememek için Meclis İç Tüzüğünü çiğnediler, üstelik kurnazlıklarını pek beğenerek, memnun, mütebessim yüz ifadeleriyle poz vererek. Komisyonda tasfiye edilmeyen cinsiyetçi maddenin Genel Kurul aşamasında eşitlik yönünde evrilmesi için kadınlar iş başında. Erkeğin soyadı dayatması yerine kararın kadınlara bırakılması, kadın istediği takdirde hiçbir itirazla karşılaşmadan evlilik hayatında da salt kendi soyadını kullanacak şekilde düzenleme yapılması gerekiyor.
Ancak iktidar kulislerinden eşitlik yerine başka bir ayrımcılık katmanı oluşturacak yeni öneri pompalanıyor topluma. Neymiş efendim “tanınmış kadınlar” için kendi soyadı bir istisna olarak kabul edilebilirmiş. AYM, kadın hareketleri ve bu ülkenin eşitlikçi insanları soyadı eşitliği sağlanmalı diyor. İktidar soyadı eşitliği sağlamak yerine kadınların soyadı konusunda kadınlar arasında ayrıca bir ayrım yöntemi öneriyor! Yargı reformu paketleri hakkında yıllardır yargı deformasyonu ismini boşuna kullanmıyorum. Tüm ilkeleri ters yüz etme becerisiyle bir ayrımcılığı ortadan kaldırıyormuş gibi görünerek yanına ikinci ayrımcılığı kurnazlıkla ekliyor. Becerebilirse… Kadınlar kendi soyadı hakkından, soyadı eşitliğini sağlayacak adımlardan vazgeçmediği gibi iktidarın ikinci ayrımcılık girişimini önlemeye hazırlanıyor.
EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu, eşitliğin sağlanması yönünde sadece meclise ve merkezi yönetime değil aynı zamanda yerel yönetimlere de görevlerini hatırlatacak bir çalışma gerçekleştiriyor. Çalışmanın ana teması Anayasanın bağlayıcılığına dayanıyor. AYM kararlarının da tüm kurum ve kişiler için bağlayıcı olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, nüfus idarelerini ve evlendirme dairelerini iptal kararı doğrultusunda ve kararın gerekçesi dikkate alınarak eşitlikçi işlem yapmaya çağırıyor. Tabii ki bu sözlü bir çağrıdan ibaret değil. Kurumları işletecek olan yurttaş baskısı. Evli olsun olmasın her kadın ve tabii ki eşitlik yanlısı erkekler bu konuda sorumluluk almalı ve üstüne düşeni, yerel yönetimlere, evlendirme dairelerine ve nüfus müdürlüklerine dilekçe vererek, dilekçesinin kayda geçmesini sağlayarak yerine getirebilir.
Nüfus idarelerine verilecek dilekçelere ilişkin örnek metin EŞİK sitesinde yayında. Nikah kıyma yetkisi olan belediyelere verilecek dilekçe örneği de isteyenler için içerik bilgisi oluşturmak amacıyla, bugünlerde sitede yer alır sanırım. Türkiye’de kadınlar çok uzun yıllardır soyadı eşitliği için mücadele ediyor. Günümüzde bu fırsat yakalandı. Kaçırmayalım. Unutmayalım ki soyadı değişikliği kadınları kimliksizleştiriyor. Adımız kimliğimizin, kimliğimiz kişiliğimizin ve özgüvenimizin inşasında etkendir. Aynı zamanda eşitsizlikten kaynaklanan cinsiyet temelli şiddetle mücadele yollarından birisidir, kendi soyadımıza sahip çıkmak. Ve elbette kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin bir cinskırım politikası olduğu gerçeğini dikkate alarak hem kendimiz hem kızlarımız ve kadın-erkek herkes için eşitsizlik politikasını geriletecek bu adımı topluma borçlu olduğumuzu unutmayalım.
Be
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024