Berrin Sönmez
TBMM 28’inci dönem yeni yasama yılı salı günü başlayacak. Meclis gündemindeki konular merak konusu haliyle. Geçen yasama yılının son oturumlarında gördüğümüz çirkinlikle, çirkeflikle, pişkinlikle hak gaspını sıradanlaştıran iktidar tutumunu bir kere daha kınayarak başlamak gerekir. Ahmet Şık’ın kürsü hakkı, kürsü dokunulmazlığı, sokak çetesi tarzıyla ihlal edilmiş, TİP milletvekili hatip ve saldırıyı önlemek için araya giren DEM grup başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit yaralanmış, Meclise, kürsüye kan bulaşmıştı. AKP grubunun en kavgacı vekillerden birisini Meclis İdare Amiri olarak seçmesi, böyle günlerde kullanışlı olacağı düşüncesiyle gerçekleşmişti belki. Ancak AKP grubuna bile yakışmadı sergilenen saldırı. Kimseye de yakışmazdı çünkü Meclis sözün, düşüncenin konuşma hakkının yeri. Tekme, tokat, yumrukla iş gören sokak çetelerinin serbest dövüş ringi değildi.
Üstelik demokrasiye çalınan kara lekelerden birisinin temizlenmesi için konuşuluyordu. Can Atalay’ın milletvekilliği, Hatay seçmeninin seçme hakkı gasp edilmişti. Anayasa çiğnenmiş, Anayasa Mahkemesi’nin uyarısı olan bu konudaki kararları yok sayılmıştı. Bu vahim yanlıştan dönülmesi için çabalayanların kaba kuvvetle engellenmesi, iktidar politikasının hem suçlu hem güçlü tavrını sevdiğini gösteriyor. Yine de yeni dönemde böylesi tablolar yaşanmasını istemediğimiz bilinsin. Açılış gündemi kapanış saldırısının kınanması olmalı.
Ayrıca sokakta, evde, işyerinde, parkta, bahçede her alanda kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için siyasi iradeye 6284 sayılı şiddet yasasını etkin uygulama görevi Mecliste bir kere daha hatırlatılarak başlamalı yeni yasama yılı. Narin ve Sıla bebek vakaları bu kadar tazeyken çocukların korunması ve onlar için adaletin sağlanması da iktidarın sorumluluğu olarak Meclis kürsüsünden tekrar tekrar haykırılmalı açılışta. Gönlümden geçen cinsiyet temelli şiddete ve cinayetlere, çocuk istismarına, iş cinayetlerine karşı mücadelenin yükseltilmesi, sendikal haklarını, doğayı, hayvanları savunanlar için Meclis açılışında tüm milletvekillerinin saygı duruşunda bulunması.
İktidar blokunun planları farklı tabii. Onlar partilerinin içine düştüğü çözülme eğilimini baskılayacak yeni hikaye yazmayı planlıyor. Fakat müflis tüccar misali eski defterleri karıştırmaktan öteye gidemiyorlar. Yine Anayasa hikayesi etrafında teşkilat ve taban konsolidasyonundan başka tavşan çıkaramıyorlar şapkadan. Muhalefet partilerinin ortak tutum almasını ve hatta her partinin kendi içinde bölünmesini sağlayacak elverişli bir aparat olarak gördükleri Anayasa gündemine yüklenecekler. Ve, boza boza bitiremedikleri yargı deformasyonu tıpkı anayasa gibi iktidarın bitmeyen şarkısı. 9’uncu yargı paketi gündemin ilk sıralarında karşımıza tekrar getirilecek gibi görünüyor. Reform adıyla hukuk düzenini hallaç pamuğu gibi atmaya doyamadıkları, paketleyip rafa kaldırmayı pek sevdikleri yargı erkini yürütmenin ideolojisine tam bağımlı kılma yönünde ilerleyecekler elbette.
9’uncu yargı paketi aynı zamanda kadın gündeminin de ilk sırasında. Özellikle kadının soyadı hakkındaki madde, 9 numaralı yargı deformasyonundaki en dikkat çekici sorun. Fakat bu konuya gelmeden önce pakette yer alan ve komisyondan da geçmiş olan iki ayrı maddeyi hatırlatmak istiyorum. Birisi soy bağı ile ilişkili olan babalık hakkı konusunda anneye son derece sembolik ve sıradan, yaptırım içermeyen bir “rol” atfedilmiş olması. Ki soybağı konusuyla soyadı arasındaki doğrudan ilişki yazık ki genellikle dikkatlerden kaçıyor. Soyun devamında ananın çocuğa katkısı hiç yokmuş gibi… İkincisi, kadınlar için can yakıcı olacağı su götürmez bir gerçek olarak hakaret davalarında yapılan değişiklik. Akçeli işler kapsamına alıyor devlet. Hakaret davalarında iyi para dönüyor olması, boşaltılan hazineye bir gelir kalemi daha ekleme uyanıklığı devletin. “Önce parayı devlete yatır sonra çok istiyorsan davana devam et” anlamına gelen madde. özünde kadınlara yeni bir tuzak. Eskiden halk arasında “laf atma” olarak isimlendirilen sözlü taciz günümüzde sosyal medyayı da içeren şekilde kamusal alanda her yaştan kadın için önemli sorunlardan birisi. Kadınlar önceki kuşaklar gibi sineye çekmiyor bunu. Hemen şikayetçi oluyor, dava açıyorlar-dı. Madde bu haliyle geçerse dava açmanın maddi külfeti ikiye katlanacağı için ekonomik eşitsizlik ve derin yoksulluğun kadın hali dikkate alındığında sözlü taciz faillerinin bir kere daha teşvik edilmiş olacağı açıkça görülür. Hedef bu mu? Kadınların sözlü taciz karşısında geçmiş nesiller gibi sessiz kalması mı isteniyor?
Soyadı dayatmasına gelince, eşitsizliğin kurucu unsuru olduğu için kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin asli faili olduğunu bir kere daha belirteyim. Kadına evlendiği erkeğin soyadını alması dayatıldığı için özellikle boşanmak istediği, boşanma aşamasında olduğu veya boşandıktan sonra kendisine yeni bir hayat kurmak istediği için işlenen kadın cinayetlerinde faillerin temel motivasyonunu “soyadımı verdiğim kadın” ana fikri oluşturuyor. Toplumsal kalıp yargıları sürdürmeyi amaçlayan erkeğin soyadı dayatması, bu haliyle şiddeti, kadın cinayetlerini cinskırım olarak tanımlanacak şekilde sistematik ve kolektif cezalandırma yöntemi olduğu gerçeğini görünür kılıyor. Anayasa Mahkemesi bu gerçeği görmüş, Anayasanın eşitlik maddelerini ve ailede eşlerin eşitliği ilkesini dikkate alarak, kadınlar için evlilikte kendi soyadından sonra gelmek üzere erkeğin soyadını alma şartını iptal etmişti. Kadınlar hiçbir değişiklik olmaksızın evlendiğinde de boşandığında da kendi soyadını kullanabilmeli tıpkı erkekler gibi. Hatta nüfus kütüğü değişikliği gibi absürt uygulama da kalkmalı. Kadın doğduğunda kaydolduğu nüfus kütüğünde kalmalı. Tıpkı erkekler gibi. Eşitlik bunu gerektirir. Hele bu dijital çağda, tek tıkla herkesin kişisel verilerine ulaşılabiliyorken kadınların evlendiğinde kütüğünün başka bir ile bilmediği bir mahalleye savrulması anlaşılır şey değil. Kişisel verileri koruma kanununa rağmen tüm kişisel verilerimizin çalındığının, buluta depolandığının Bakan tarafından da itiraf edildiği bu günlerde hala eski sistemle kadınların oradan oraya savrulması çok saçma değil mi? Bu ülke nüfus idarelerinde kürek mahkumlarını mı çalışırıyor ki anlamsız yeni iş üretiliyor memurlara? Üstelik bu kayıtlar oradan oraya aktarılırken ne çok insan hatası yapılıyor ve bazılarını düzeltmek yıllarca sürüyor. Bırakın kadın doğduğu yerde kalsın tıpkı erkek gibi.
İktidar Anayasa Mahkemesi iptal kararını soyadı konusunda da tanımadı. Anayasanın eşitlik ilkesini çiğnedi. Meclise sevk ettiği yasa taslağında -ki bu da kendi yazdığı Anayasa maddesine aykırı ama hep yapıyor- eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal edilen maddeyi aynen yazmayı seçmişti. Komisyon görüşmelerinde yapılan hata o kadar güzel açıklandı ki iktidar vekilleri itiraz edemedikleri için “biz bu haliyle komisyondan geçirelim, nasıl olsa genel kurulda düzelir” şeklinde bir garabet bahaneye sığındılar. Taslaklar niçin önce komisyonlara gönderilir? Komisyon, kendisini ve yasama süreçlerini işlevsiz kılmayı göze alarak tepeden gelen talimatı çiğnememek için Meclis İç Tüzüğünü çiğnediler, üstelik kurnazlıklarını pek beğenerek, memnun, mütebessim yüz ifadeleriyle poz vererek. Komisyonda tasfiye edilmeyen cinsiyetçi maddenin Genel Kurul aşamasında eşitlik yönünde evrilmesi için kadınlar iş başında. Erkeğin soyadı dayatması yerine kararın kadınlara bırakılması, kadın istediği takdirde hiçbir itirazla karşılaşmadan evlilik hayatında da salt kendi soyadını kullanacak şekilde düzenleme yapılması gerekiyor.
Ancak iktidar kulislerinden eşitlik yerine başka bir ayrımcılık katmanı oluşturacak yeni öneri pompalanıyor topluma. Neymiş efendim “tanınmış kadınlar” için kendi soyadı bir istisna olarak kabul edilebilirmiş. AYM, kadın hareketleri ve bu ülkenin eşitlikçi insanları soyadı eşitliği sağlanmalı diyor. İktidar soyadı eşitliği sağlamak yerine kadınların soyadı konusunda kadınlar arasında ayrıca bir ayrım yöntemi öneriyor! Yargı reformu paketleri hakkında yıllardır yargı deformasyonu ismini boşuna kullanmıyorum. Tüm ilkeleri ters yüz etme becerisiyle bir ayrımcılığı ortadan kaldırıyormuş gibi görünerek yanına ikinci ayrımcılığı kurnazlıkla ekliyor. Becerebilirse… Kadınlar kendi soyadı hakkından, soyadı eşitliğini sağlayacak adımlardan vazgeçmediği gibi iktidarın ikinci ayrımcılık girişimini önlemeye hazırlanıyor.
EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu, eşitliğin sağlanması yönünde sadece meclise ve merkezi yönetime değil aynı zamanda yerel yönetimlere de görevlerini hatırlatacak bir çalışma gerçekleştiriyor. Çalışmanın ana teması Anayasanın bağlayıcılığına dayanıyor. AYM kararlarının da tüm kurum ve kişiler için bağlayıcı olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, nüfus idarelerini ve evlendirme dairelerini iptal kararı doğrultusunda ve kararın gerekçesi dikkate alınarak eşitlikçi işlem yapmaya çağırıyor. Tabii ki bu sözlü bir çağrıdan ibaret değil. Kurumları işletecek olan yurttaş baskısı. Evli olsun olmasın her kadın ve tabii ki eşitlik yanlısı erkekler bu konuda sorumluluk almalı ve üstüne düşeni, yerel yönetimlere, evlendirme dairelerine ve nüfus müdürlüklerine dilekçe vererek, dilekçesinin kayda geçmesini sağlayarak yerine getirebilir.
Nüfus idarelerine verilecek dilekçelere ilişkin örnek metin EŞİK sitesinde yayında. Nikah kıyma yetkisi olan belediyelere verilecek dilekçe örneği de isteyenler için içerik bilgisi oluşturmak amacıyla, bugünlerde sitede yer alır sanırım. Türkiye’de kadınlar çok uzun yıllardır soyadı eşitliği için mücadele ediyor. Günümüzde bu fırsat yakalandı. Kaçırmayalım. Unutmayalım ki soyadı değişikliği kadınları kimliksizleştiriyor. Adımız kimliğimizin, kimliğimiz kişiliğimizin ve özgüvenimizin inşasında etkendir. Aynı zamanda eşitsizlikten kaynaklanan cinsiyet temelli şiddetle mücadele yollarından birisidir, kendi soyadımıza sahip çıkmak. Ve elbette kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin bir cinskırım politikası olduğu gerçeğini dikkate alarak hem kendimiz hem kızlarımız ve kadın-erkek herkes için eşitsizlik politikasını geriletecek bu adımı topluma borçlu olduğumuzu unutmayalım.
Be
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
8.03.2024