Cemil KOÇAK
Evet, ben de farkındayım; Hasan Rıza Soyak, 1973 yılında yayınlanan anılarında, Recep Peker’in 1935 yılında faşizmden esinlenmiş yeni bir örgütlenme hazırlığı içine girmiş olduğunu ve bu nedenle kısa bir süre sonra da CHP genel sekreterliğinden Atatürk tarafından uzaklaştırıldığını yazmıştı. Bu öykü acaba doğru mu?
1931’de düzenlenen CHP tüzüğüne göre Chp değişmez Genel Başkanı Atatürk ile onun atadığı Genel Başkan Vekili (ve tabii Başbakan İnönü) ve yine Atatürk’ün atadığı Genel Sekreter Recep Peker... Bu üçlünün oluşturduğu komitenin kararlarına bütün parti üyelerince kayıtsız şartsız itaat olunacağı tüzükte belirtilmişti.
Atatürk döneminin önemli şahsiyetlerinden biri olan ve 1934 yılında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne atanan Hasan Rıza Soyak’ın anılarında anlattığı bu olay, daha sonra Recep Peker’in faşizm konusundaki eğilimini kanıtlamak için çok kullanıldı. Hâlâ pek çok yazar, bu anıdan yola çıkarak, Peker’in ‘totaliter ruhu’nu anlatmaya devam ediyor. Ancak, tarihçilerin bir görevi de, artık seslerini çıkaramayacak durumda olanların haklarını korumak olmalıdır. Bu bakımdan Soyak’ın Peker’e haksızlık ettiğini düşündüğümü belirtmeden geçemeyeceğim.
Peker’in faşizmi
Soyak’ın anlatımına göre; CHP Genel Sekreteri olan Recep Peker, Almanya ve İtalya’da “o zaman epeyce dedikodulara sebep olan uzun ve masraflı bir tetkik seyahati yapmıştı; dönüşünde, yakında toplanacak olan parti kurultayına (…) arz edilmek üzere, yeni bir nizamname [tüzük] ile çok uzun ve çok teferruatlı bir program hazırlamıştı.” Bu taslaklar, CHP Genel Başkan vekili ve Başbakan İsmet İnönü tarafından da onaylanarak Atatürk’e sunulmuştu. Soyak, bu aşamada eline geçen evrakı “acele ile karıştırarak” Atatürk’e sunduğunu belirtiyor. Akşam misafiri olduğundan evrakı ancak gecenin ilerleyen saatlerinde inceleme fırsatı bulmuş olan Atatürk’ün sabaha kadar bu taslakları incelediğini de yine onun anılarından öğreniyoruz.
Soyak, sabah erkenden Atatürk’ün yanına geldiğinde; onun “ilk bakışta sezilen bir sinirlilik hâli” olduğunu özellikle vurguluyor. Atatürk gayet “sinirli” bir şekilde hazırlanan taslağı eleştirir. Ona göre; taslak, “bütün kuvvetleri nefsinde toplayıp, tek-partiyi, tabiî dolayısıyla devleti ve memleketi tek başlarına idare edecek olan yüksek meclis” kurulmasını öngörüyordu. Atatürk, “bu zorbaları kim seçecek?” diye de sormuştu, kızarak… Atatürk, daha da kızarak, en yakın arkadaşlarının bile kendisini anlayamamış olmasından şikâyet etmiş ve bir gün ülkede “padişahlığa taraftar olanlar dahi bir fırka [parti] kurabilsinler” diye çaba gösterdiğinden söz etmişti.
Soyak, Peker tarafından hazırlanan taslakları yeniden incelemişti. Şöyle özetliyor: “Gerek nizamname, gerek program, o zamanın tek-partili totaliter idarelerindeki esaslara göre kaleme alınmıştı. Başta, azası mahdut [üyesi sınırlı], fakat kudret ve salâhiyeti [gücü ve yetkisi] sınırsız bir heyet tasavvur ediliyordu [öngörülüyordu]. Bütün kararları bu âli [yüksek] heyet veriyor; TBMM bir şekilden ibaret kalıyordu. İtalya ve Almanya’da olduğu gibi üniformalı gençlik teşkilâtı kuruluyordu. Bir kelime ile ve tam manası ile faşizm…”
Atatatürk’ün tepkisi
Atatürk, bu taslakların İsmet Paşa tarafından okunmadan ve incelenmeden kendisine iletildiği kanısına varmıştı. Derhal İsmet Paşa ile Peker’i köşke çağırtmış ve yine Soyak’ın anlatımına göre, üçü birlikte “birkaç saat” baş başa görüşmüşlerdi. Soyak, anılarında bu görüşmenin içeriği konusunda bilgisi olmadığını belirtmektedir. Toplantı bittiğinde, Atatürk memnundur: “Atatürk, mütebessim [gülümseyen] bir çehre ile, ‘vaziyet tahmin ettiğim gibi çıktı çocuk… İsmet Paşa, Recep’in marifeti olan o saçmaları okumadan imza etmiş; neyse her şey olduğu gibi kalacaktır’ dedi.”
Soyak, anılarında maalesef bu taslakların kopyasını sunmuyor; hatta bunların kendi elinde bile olmadığını belirtiyor. Bu taslakların saklanıp saklanmadığından da emin değildir. Saklandıysa da, hâli hazırda nerede olduğunu bilememektedir. Belki de CHP evrakı arasındadır ya da bir başka yerde kalmış olabilir. Soyak, bu evrakın bulunup yayınlanmasından yanadır. Çünkü, ona göre, bu gelişmenin kendisi, “Atatürk’ün totaliter idarelerin ne kadar aleyhinde olduğunu” gösteriyordu. Ayrıca, Soyak, bir noktaya daha işaret ediyordu: Bu taslaklar “yabancı ideolojilerin şatafatına kapılmış olan bazı en yakın çalışma arkadaşları ile dahi nasıl uğraşmak zorunda kaldığını bir kere daha pek açık olarak belirten mühim [önemli] belgelerdendi.”
Soyak’a güvenebilir miyiz?
Soyak’ın anılarında yazdığı bu olay gerçek olabilir mi diye sık düşünmüşümdür. Evet, biliyorum, Recep Peker, otoriter bir yönetimi bütün kalbiyle benimsemiş ve savunmuş bir kişiydi. İyi ama; 1935 yılında yönetimde bu görüşleri paylaşmayan birisi var mıydı? Bu soruya olumlu yanıt vermek imkânı elbette yoktur. Sonra; Soyak, hatırlanacağı gibi, Atatürk’ün en yakınında yer alan bir kişi olarak, İnönü ve Peker’e uzaktı. Hatta İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkan ekibin önemli bir ismiydi. Bu öyküyü uzun yıllar önce “Türkiye’de Millî Şef Dönemi (1938-1945)” adlı kitabımda uzun uzun anlatmıştım. Soyak, bu nedenle İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nden uzaklaştırılmıştı. Soyak’ın İnönü’ye sempati beslemediğini biliyoruz. Ayrıca, İnönü ile birlikte hareket etmekte olan Peker’e karşı da aynı duyguları beslediğini söyleyebiliriz. Devam edelim: Soyak’ın anılarında yazdığı her olay da maalesef gerçek değildir. O kadar ki, Atatürk’ün ölüm döşeğinde onun müstakbel Cumhurbaşkanı için sözlü bir vasiyet bıraktığına ilişkin açıklaması -ki anılarında yer almaktadır- bizzat dönemin Başbakanı Celâl Bayar tarafından bile ciddîye alınmamıştır. Soyak, Atatürk’ün yazılı vasiyetinden sonra, sadece kendisini yanına çağırarak, kendisinden sonra seçilecek olan cumhurbaşkanı konusunda ona sözlü bir vasiyet bıraktığını açıklamıştı. Yeni cumhurbaşkanı, Atatürk’ün bu sözlü vasiyetine göre, kesinlikle İsmet İnönü olmamalıydı; en iyisi Fevzi Çakmak’ın bir formül bulunup seçilmesinin sağlanmasıydı. Görüldüğü gibi, Soyak, sadece kendisine ifade edilen bu ‘millî sırrı’ Bayar’a aktardığında, Bayar, böyle bir şey olursa, Atatürk’ün başbakanı olan kendisine bu vasiyeti açıklayacağını belirterek, vasiyet fikrini reddetmişti. Ona inanmamış ve güvenmemişti.
SOYAK, BİR TAŞLA KAÇ KUŞ VURUYOR?
Bunca yıl Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde CHP kataloglarını elden geçirmiş olmama rağmen, Soyak’ın sözünü ettiği taslakları hiç göremedim. Elbette bu, taslakların hiç olmadığı anlamına gelmez; belki bir gün bir araştırmacı bunları bulabilir. Fakat ben şahsen bu taslakları görmeden, Soyak’ın anlattıklarını kuşkulu bulmaya devam edeceğim. Soyak, bu öyküyle birkaç kuş birden vuruyor sanıyorum: Öncelikle, kendisinin hiç de sempatisi olmayan dönemin iki önemli şahsiyetini hedef alıyor. İnönü ile Peker’i ve onları, Atatürk’ün nazarında, ‘onu anlamayan dava arkadaşları’ konumuna itiyor. Tabiî bu arada, tıpkı sözlü vasiyet konusunda yaptığı gibi, kendisini de bir kez daha Atatürk’ün en güvendiği yakını konumuna yükseltiyor. Atatürk, bizzat kendisinin atadığı İnönü ile Peker’i, Soyak’ın önünde, ‘totaliter’ olmakla suçluyor. Böylece tek-parti yönetiminin suçluları da belli olmuş oluyor: Tabiî İsmet Paşa ile Peker olmasaydı, böyle olmazdı fikriyatı havada uçuşuyor. Yani, lider olarak Atatürk hiç anlaşılmamıştı; en yakınları dahi onun ideallerini anlamamışlardı; o tek başına ve yalnızdı. Yanında sadece ona sadık Soyak gibi bir iki kişi daha vardı algısının oluşturulmasına gayret ediliyor. Hele İnönü, kendisine sunulan taslakları dahi okumadan, incelemeden, altına paraf atıp, Cumhurbaşkanına sunan bir Başbakan olarak resmediliyor.
PEKER GÖREVİNİ YAPMIŞTI
İşin özüne gelelim: Peker, elbette tek-parti yönetiminde CHP’nin gerçek bir siyasî parti olmasını istiyordu. Onu, kağıt üzerinde kalmış, fiilen varla yok arasında bir parti olmaktan çıkarıp, toplumda gerçekten işlevi olan bir parti haline getirmek istiyordu. Zaten SCF deneyiminden sonra bizzat Atatürk, onu CHP Genel Sekreteri yapmıştı. Amaç, partiye dinamizm kazandırmak ve partinin ideolojik yapılanmasını sağlamaktı. Dolayısıyla Peker, eğer gerçekten de böyle bir taslak hazırlamışsa, sadece görevini yapmıştı. Peker’in bu çabasını eleştirmek değil, takdir etmek gerekirdi. Tek-parti yönetiminde tutarlı olmak gerekirse, partinin yönetim içindeki işlevinin ağırlık kazanması gerekirdi. Partinin ideolojik yönden güçlendirilmesi de gerekirdi. Peker bunları yapmaya çalışmıştı işte… Benim bu dönemde Peker’in politik misyonu konusundaki yargım bu yöndedir. Aslında Peker, tek-parti döneminin ve yönetiminin en tutarlı politikacılarından biriydi.
Soyak’ın çelişkisi
Soyak, daha 1931 yılında yeniden düzenlenmiş olan CHP tüzüğünde öngörülmüş olan Genel Başkanlık Divanı da anılarında anlatmış olsaydı, yazdıklarının ne kadar çelişkili olduğunu okuyucular daha kolayca anlayabilirlerdi. Tüzükte belirtilen Genel Başkanlık Divanı üç üyeden oluşuyordu: CHP Değişmez Genel Başkanı Atatürk ile onun atadığı Genel Başkan vekili (ve tabiî Başbakan) İnönü ve yine Atatürk’ün atadığı Genel Sekreter Recep Peker’den… Bu üçlünün oluşturduğu komitenin kararlarına bütün parti üyelerince “kayıtsız şartsız itaat” olunacağı da yine tüzükte yazılıydı. Zaten yine tüzüğe göre, genel başkan, partinin “yüksek idaresi”ni elinde tutan kişiydi. Şimdi insanın aklına şu geliyor: Acaba Peker, zaten var olan bu yönetim şeklinin yerine nasıl bir başka “totaliter idare” tasavvur etmişti? Sizce de merak etmeye değmez mi?
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016