Cemil KOÇAK
Solun Kemalizm ve milliyetçilikle sınavının pek de parlak sonuçlar verdiği söylenemez; ancak bu ilişkinin derinine inilmeden hüküm vermek de kolaycılık olur; günümüzde yaşananları analiz etmeden de olmaz.
TÜRKİYE’DE sol düşünce, daha spesifik olarak Marksizm, pek çok değişik ideoloji gibi dışarıdan ithal edildi. İkinci Meşrutiyet’ten sonra, fakat esas olarak birinci dünya savaşı sonrasında ve savaş yıllarında ilk solcu gruplar ve fikirler belirgin şekilde ortaya çıktı ve İttihatçı soldan Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) oluşumuna kadar geniş bir yelpaze içinde yer aldı. Türkiye’de Marksist sol büyük ölçüde TKP ile belirlendi. Oluşum, millî mücadele içinde ortaya çıktığından başından itibaren anti-emperyalist söylemi öndeydi. Bu bakımdan Mustafa Kemal’in Anadolu’daki başarılı direniş hareketini destekledi ve içinde yer aldı. Her ne kadar Mustafa Kemal, kendi hareketini bu gruplardan başarıyla ayırt etmiş ve sonunda Anadolu’daki sol grupları tasfiye etmiş olsa dahi. Bu sırada solun bir başka önemli düşüncesi, Ankara’nın Moskova ile yakın ilişkilerini daha da geliştirmesi ve Türk-Sovyet dostluğuna verdiği önemdi. Bu bakımdan Atatürk’ün dış politikası, özellikle de Moskova ile yakın ilişkileri sol tarafından desteklendi. Solun bir başka destek noktası, modern Türkiye’de Kemalist dönem olarak tanımlanan ve Atatürk tarafından gerçekleştirilen modernleşme atılımıydı. Sol, bir yandan Kemalist iktidarı emekçilere karşı aldığı sert tutum dolayısıyla kibarca eleştirmeye devam etmiş olsa da, aynı zamanda onu gerek dış ve gerekse iç politikada büyük ölçüde destekledi.
Tek-parti döneminin sosyalistleri
Solun kendi jargonu içinde burjuva iktidarına karşı içinde bulunduğu bu açmaz, onun Kemalizm ile ilişkisini derinden etkiledi. Sol, adeta Kemalizmin gönüllü destekçisiydi. Hatta TKP’den ayrılan bazı entellektüeller, Kemalizmin ideolojik yapılanmasında yer almak istediler ve 1930’lu yıllarda Kadro dergisinde bunu yapmaya çalıştılar. Amaçları, nispeten erken bir tarihte bir üçüncü dünya ülkesinde gelişme ve kalkınma sorunlarına teorik ve pratik çözüm yolları bulmak ve Kemalizmi solla ve hatta Marksizmle buluşturmaktı. Bu çizgi, sol-Kemalizm olarak bugün de Türkiye’de sürmektedir; hayli marjinalleşmeye başlamış da olsa. Türkiye’de sol, tek-partili diktatörlük döneminde yasa dışına itilmişti. Toplum ölçüsünde de görünür değildi. Siyasette hiç etkisi yoktu. Kendi içine kapanmış, dar bir grup hareketiydi; yasa dışı çalışma koşullarında hiçbir ilerleme kaydetmemişti. Attila İlhan’ın O Karanlık’ta Biz romanı bu dönemi içeriden anlatması bakımından da dikkate değerdir.
60 sonrası sosyalistler
Eğer küçük kesintileri bir yana bırakacak olursak, Türkiye’de solun ve Marksizmin yeniden siyaset alanına çıkışı ancak 1960’lı yılların başlarında, ama özellikle ikinci yarısında olabildi. 1945/1946 dönemecinde sol, rejimin yumuşamaya başlamış olan kabuğunu kırabilmek amacıyla epey çaba harcamıştı; ne var ki 4 Aralık Tan matbaası saldırısına ek olarak DP’nin solla kısa süren flörtünün sona ermesi, 46 sendikacılığı ile başlayan ve bu sırada kurulan yeni sosyalist partilerin hareketlendirdiği alan, sıkıyönetim tarafından önlendiğinde; sol sarsıldı ve yeniden eski kabuğuna geri döndü. TKP’nin legale çıkış çabaları çabuk söndü. Üstelik epey de zayiat verildi; bir de yeni dönemin soğuk savaş koşullarında hayli ses getiren anti-komünizm, ülkedeki sosyalist olsun olmasın bütün sola yakın entellektüel ortamı zehirlediği gibi, kıyıda köşede kalmış bütün diğer aydınları da bulundukları yerden kopardı ve sürükledi. Elbette özellikle üniversite tasfiyelerini kastediyorum. Bir anlamda bütün pozisyonlar yitirilmişti.
60 sonrasında sol, eski geleneğini büyük ölçüde sürdürdü ve Türkiye’nin geçirmiş olduğu tarihsel sürecin bu aşamasında kendisini Kemalizm’den çok da ayırma gereğini hissetmedi. Eğer daha çok işçi sendikalarına dayanan Türkiye İşçi Partisi’ni bir kenara bırakacak olursak, solun geniş kesimi kendisini sadece devrimci, sosyalist ya da Marksist olarak değil, ama aynı zamanda Kemalist olarak da tanımlıyordu. Sosyalizm ile Kemalizm arasında aşılmaz duvarlar olmadığı, dönemin sol hareketlerine derin bir şekilde yansımıştı. Bu görüş, solun önemli kısımlarını ordu ile ittifak arama uğraşı içine soktu, böylece sadece ideolojik değil, fakat siyasette de devletçi, milliyetçi, Kemalist damarlar solun içinde geniş şekilde yer aldı. Gerçi 12 Mart 1971 askeri darbesi, bu düşünceleri sendeletti, fakat tamamen yıkamadı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ise, solun Kemalizm ile flörtünü ve aşkını derinden yaraladı. Bunun tek yanlı bir aşk olduğu gerçeği yaygınlaştı.
Eski sosyalistler Atatürkçü olurken
Yine de bu aşkın sona erdiği söylenemez; hatta yeniden alevlendi: Sosyalizmin yıkıldığı ve Türkiye’de özellikle ezildiği bir dönemde, sosyalistler ya da genel olarak solcular, kendilerini kabarmakta olan bir karşı-devrim dalgası karşısında hissettiler. Bu dalga 90’lı yıllardan beri çığ gibi büyümekteydi ve 2000’li yıllarda iktidarı tamamen ele geçirmişti. Tek mücadele yöntemi olarak, geride kalan solun büyük kısmı laiklik mücadelesine odaklandı. Bu Kemalizmden geriye kalmış neredeyse yegane kale idi. Elbette bu gelişme sadece Türkiye’ye özgü olmadı; aksine bütün dünyada sosyalizmin çöküşü benzer gelişmelere neden oldu. Eski sosyalistler birdenbire Marksizmin ardından geriye kalan Leninci anti-emperyalizme sarıldılar. Artık yeni bir dünya, sosyalist ya da komünist bir ütopya kalmamıştı; var olan tecrübe yığınların gözünde hiç de ikna edici değildi. Sistemin dışarıdan müdahale olmadan adeta içten kendiliğinden kumdan kale gibi eriyip çöküşü, bütün geleceğe yönelik iddiaları ve ümitleri ortadan kaldırdı. Milliyetçi eğilimler pek çok yerde eski sosyalistleri esir aldı.
Bundan sonrası siyasetin alanını ilgilendirdiği kadar psikolojinin de alanına giriyor. Tek tek eski sosyalistler bu gerçeği farklı şekilde algıladılar. Türkiye’de pek çok eski sosyalist, 90’larda kendi dünyasına çekilmeyi tercih etti. Onlar, eski güzel günlerin anılarıyla eski dünyalarında, ama gerçek olmayan bir hayatı tercih ettiler. Bu hayat, hayli depresif ve sahte olsa da. Buna oldukları yerde kalmak adını verseler de, gerçekte uzaklaşan bir trene arkadan bakarak, artık var olmayan bir istasyonda hiç gelmeyecek bir treni beklemekti yaptıkları. Ne de olsa büyük yenilgiler ve hayal kırıklıkları hayatlarını ortadan biçmişti. İkiye parçalanmış, ayrılmış bir gerçeklik duygusu trajedilerini oluşturdu denilebilir. Bu trajedinin kaynağı, ontolojik açıklama ihtiyacıydı; varoluş nedeni ve varlığını sürdürme gerekçesi bir anlamda kalmamıştı; ama ona şiddetle ihtiyaç vardı. Genellikle bu trajedinin kişisel yansımaları hayli dramatik sonuçlar verdi. Eski alışkanlıklar yeni dünyaya uymuyorsa; alışkanlıklar terk edilmek yerine, gerçeğin terk edilmesi, bu varoluşu yeniden mümkün kılabilirdi; nitekim öyle de oldu. Bundan ötesi kişisel dramlar iken; siyaseten komediye dönüştü.
Gerçekte sol kendisini Türkiye’de evrensel anlamıyla ne kadar gerçekleştirebilmişti sorusu bir yana; günümüzde toplum üzerinde hiçbir etkisinin kalmamış olması da, solun dramatik yönünü hayli artırdı. Hiç olmazsa 80’e kadar yaklaşık on beş yıl boyunca toplum üzerinde kurmuş bulunduğu ideolojik ve siyasî ağırlığını yitirmesi ve bunu bir daha asla kazanamayacağını hissetmesi, bu alandaki bütün grupların benzer bir oluşum içine girmesine neden oldu. Kaybedilenler bir yana; hala kaybedilebilecek şeyler vardı! Bu, Türkiye solunun içinde soluk alıp verdiği alandı; Kemalizm de yitirilirse, nefes alınabilecek hiçbir alan kalmayabilirdi. Bu duygu ve düşünceler, Türkiye solunun eski refleksini olduğundan hayli kalın ve sert bir şekilde yeniden görmemizi sağladı. Kemalizm, sol açısından milliyetçilik, laiklik çizgisinde modern hayat anlamına gelmeye başladı. Siyaset dünyasındaki ve ideolojik alandaki sıkışmışlık, gerçekte varoluş sorunu olarak görüldüğünden, yaşama alanını koruma ve mümkünse genişletme mücadelesine dönüştü. Şehirli orta sınıfların önemli kesiminin, iyi meslek sahiplerinin, kendilerini güvende hissetmeyen bütün grupların AKP’ye karşı tek ortak noktaları aslında bu sıkışmışlık duygusuydu ve gerçekte 28 Şubat’tan bu yana neredeyse son on beş yıldır, bu duygu, aynı zeminde yaşayan eski ve yeni sosyalistleri de içine aldı. O eski sosyalistler ki, kitleyi yönlendirmeleri gerekirken, birden bire ve kolayca kitlenin peşine düştüler. Çok sayıda eski sosyalist kendisini hala sosyalist olarak görüyor olsa da, aslında Kemalizmin milliyetçi, devletçi ve laik çizgisine razı oldu. Yeter ki, bu çizgi de yitirilmesindi. Sosyalizm Kemalizmin bir çeşit desteği oldu; eski gelenek uyarınca. Ona düşen yeni yapılanmanın ideolojik temelini yaratmaktı; eskiden olduğu gibi; mesela Kadrocuların yaptığına benzer şekilde. Ama siyaseten öne çıkmaları mümkün değildi; çünkü bu yerlerin gerçek sahipleri vardı. Eski sosyalistler buna razı oldular; muhtemelen soran olursa, sosyalist jargonda taktik icabı bir ittifaktan söz edeceklerdi. Yol arkadaşları zamanı geldiğinde trenden inecekler ve onlar muzaffer devrime tek başlarına yol alacaklardı. Bu türden eski sosyalist yaklaşımların yıllar önce verdiği sonuçları sanki hiç olmamış gibi yinelemek de trajediyi komediye çeviren bir başka yöndü.
Karanfillerin anımsattığı
- BİR zamanlar bir başka dava adına ölmüş olan gençlerden geriye kalanların bu davayla hiçbir ilgisi olmayan bir başka davanın temsilcileri olarak meclise katıldıkları sırada eski yoldaşlarını bu aşamada yakalarındaki karanfillerle anmış olmaları trajiktir. Eğer eski davalarının siyasî sonucu olarak toplumdan aldıkları destekle meclise gelebilselerdi, o takdirde bu karanfillerin bir anlamı olabilirdi; oysa aksine kendi eski davalarına hiçbir şekilde toplumsal destek yokken, bambaşka bir davanın tabanının temsilcisi olmaları, eski davalarının aslında tamamen tarihe karıştığının acı bir itirafı olarak da kabul edilebilir. Bambaşka bir davanın temsilciliğine soyunmak da, aslında varoluş meselesine bir açıklama getirmek için beşerî bir ihtiyaç olmakla birlikte, politik olarak yolun sonunun sembolik bir anlatımından öteye geçemez. Kendilerine ait olmayan ve hiçbir zaman da olmayacak bir davanın destekçisi olmak, eski sosyalistler açısından olsa olsa emeklilik döneminin yeni bir oyuncağı olabilir. Siyasî bakımdan kendilerine ait olmayan bir davaya elbette hiçbir katkılarının olması mümkün değildir. Bir an için geriye dönüp hatırlayarak düşünmelerini isterdim; gençliklerinde kendi örgütleri dışarıdan gelen önerileri ne ölçüde kabul etmişti de, şimdi dışarıdan kendilerine ait olmayan bir silâhlı örgüte tavsiyelerini dinletecekler? Boş bir çaba. Eski sosyalistler zamanında mesela bir başka sosyalist gruptan gelen öneri ve tavsiyeyi dikkate aldıklarını hiç hatırlıyorlar mı? Kendilerinin zamanında yapmadığını şimdi başkalarından talep etmek pek de anlamlı gelmiyor bana. Milliyetçilik başka bir şeydir; sosyalizm bambaşka bir şey. Dramatik bir gençlikten sonra eski sosyalistleri trajik bir emeklilik çağı mı bekliyor yoksa? Ama zaten romanlar ve filmler bunun için değil mi?
Eski sosyalistler ulusalcılığı seçerken
EVET, eski sosyalistlerin çok büyük bir kısmı adeta kitle halinde Atatürkçülüğün son versiyonu olan ulusalcılığa yöneldi. Sol sadece yenilgiyi kabullenmekle kalmadı, ideolojik olarak da çöktü. Söyleyebileceği hiçbir şey kalmamıştı. Oysa yenilgiyi kabul etmek de bir erdemdir. Tarih boyunca yenilenler hep olmuştur; bazıları yenilginin ağırlığı altında çökmüş, bazıları da yenilgiyle yaşamayı öğrenmiştir. Yenilgiyle yaşamayı öğrenmek güçtür, ama gereklidir de. Türkiye’de eski sosyalistler bunu başaramadılar. Yenilginin verdiği olgunluğu gösteremediler. Yenilgi hissini alt edebilmek için eskiyle olan ilişkilerini gözden geçirmeyi reddettiler; her grup kendi tarihini ve önderini tabulaştırdı. Bu grupların en büyük özelliğinden biri, kendi grubu dışındaki her şeyi kolayca ve acımasızca eleştirebilmesi; fakat buna karşılık kendisine yönelik hiçbir itirazı ve eleştiriyi kabullenememesidir. Efsanelerden kurulu bir tarih yaratmak, bu tarihle sarmaş dolaş yaşamak, eskiye ait ne varsa sorgusuz sualsiz inanmak, bütün bunlar eski sosyalist grupların ortak özellikleri olarak yaşamaya devam ediyor. Dramın asıl yönü de buradadır. Dünyaya eleştirel bakmanın ön adımı olan bir ideolojik yapılanma, kendisine karşı sadece inanç temelli yaklaşabiliyorsa, bu, trajedinin bir başka boyutudur artık.
Milliyetçiliği tercih eden eski sosyalistler
Atatürkçülüğü ya da ulusalcılığı fazlasıyla sıradan bulan epey miktar eski sosyalist de boşlukta kaldı. Gidilebilecek hiçbir yer kalmamıştı. Yeniden işe başlamak eski sosyalistlerin yaşları itibariyle hem yorucu hem de imkânsızdı. Emeklilik çağına gelmiş ya da hızla yaklaşmakta olan eski sosyalistlerin sabırları da, zamanları da kalmamıştı. Bu bakımdan etraflarına baktıklarında yegane direniş odağı olarak Kürt milliyetçiliğini gördüler. Gerçi milliyetçi hareket ile sosyalist hareket, en azından teorik olarak pek bağdaşamazdı; fakat acil pratik gerekçeler, bu türden kâğıt üzerindeki çelişkileri göz ardı etmek için yeterliydi. Bu nedenle geride kalan eski sosyalistler; önce eskilerden kalan ve ruhlarında ve duygularında hala çiçeklenmeyi bekleyen silâhlı örgüt, yasa dışı çalışma gibi eğilimlerini tatmin edebilecekleri bir alan bulmuş oldular. Ama bu alanı onlar yaratmamışlardı; bir zamanlar silâhlı örgütü olanlar, karşılarında buldukları bir başka silâhlı örgütü, kendilerinin devamıymış gibi algılamayı ve görmeyi tercih ettiler. Analizler çabucak eski günlere geri döndü. Devletin şiddetine, haksızlığına, zulmüne karşı romantik bir silâhlı mücadele ve direniş günlerine nihayet yeniden geri dönmek mümkün olabilir miydi acaba? Belki, fakat en azından bu onların savaşı değildi artık. Sosyalistlerin savaşı çoktan bitmişti bile; geriye sadece Kürt milliyetçiliğinin çok daha farklı bir gelenekten aşırıp getirdiği bir silâhlı direnişi vardı; üstelik çok farklı dünya ve Türkiye koşullarında bu hareketin gerekliliği bile tartışma ortamında iken. Her örgüt kendisine dışarıdan destek verebilecek taktik anlamda yandaşlar bulmak ister; genellikle de bulur. Türkiye’de yaşı hayli ilerlemiş eski sosyalistler de, Kürt milliyetçiliğini devrimci bir hareket olarak algılamayı ve görmeyi tercih ettiler. Geçmişteki pek çok yanlış ve temelsiz analize bir katkıda daha bulunmak istermişcesine. Kürt milliyetçiliği de, her milliyetçilikte olduğu gibi, kendi millî kimliğine dokunulmamak kaydıyla, karşısındaki bütün milliyetçiliklere karşı hayli eleştirel davranabiliyordu ve eski sosyalistler açısından bu durum, silâhlı örgütün devlet karşısındaki eleştirel tutumunu yansıtıyordu. Bu bakımdan eski sosyalistlerin bir zamanlar olsun, hali hazırda olsun kendi tarihsel ve siyasî geçmişlerine yönelik efsaneleriyle birlikte tabularına karşı körlükleri, silâhlı örgüt için de geçerli olduğundan, alışılagelmiş bir dünyada kendilerini rahatsız hissetmediler. Bugün kendilerini hala solcu ve sosyalist sayan milliyetçilere, gerçekte sadece milliyetçi olduklarını acaba kim söyleyecek? Dünyaya sınıf açısından bakmayan bir sosyalist nasıl mümkün olabiliyor acaba? Marksizmin bütün temellerini çatlatıp, oradan Kemalist ve milliyetçi bir oluşum yaratmak isteyenler, anti-emperyalizm teorisinden hareketle pratikte bütün bayağı diktatörlerin ve diktatörlüklerin destekçisi haline geldiler. Bir zamanlar Pol-pot rejimini devrimci çizgi olarak görenlerin bugün Kaddafi’yi ve Esat’ı emperyalizme karşı savaşan kahramanlar olarak görmeleri, hep bu şaşı bakıştır. Aslında tutarlı olmak isterlerse, bugün El-kaide ile Talibana neden katılmadıklarını açıklamalarını beklemek hakkımızdır. Günümüzün Che’sinin geçende cesedini denize attılar! Bu grupların neden anti-emperyalist ve Amerikan düşmanı bu akımlara destek vermedikleri açıklanmaya gerçekten muhtaçtır. Mesela İran da maşallah dimdik ayakta durmakta, fakat ilgi görmemektedir. Lâkin ben kimseyi merakta bırakmayayım; laik olmadıkları ve İslamî olduklarından olmasın sakın!
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016