Cennet USLU
Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine yönelik söz ve ifadeler konusunda hiç bir zaman, fazla toleranslı ve esnek olmadı. Başbakanlığı döneminde de, hakaret gerekçesiyle çeşitli karikatür, yazı ve sözler üzerinden pek çok dâvâ açtığını biliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı döneminde de bu tutumunu sürdürüyor. Cumhurbaşkanına hakaretten açılan dâvâlar ve yapılan tutuklamalar sık sık gündeme geliyor. En son, bir piyanistin cumhurbaşkanına hakaretten tutuklandığı haberi düştü gündeme. Bu konuda baştan beri aşırı katı ve katılıkta tutarlı bir çizgi izliyor Erdoğan. Sanırım tek istisna veya esnemeyi, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası kendisine yönelik hakaret dâvâlarından bir kereye mahsus vazgeçerek sergiledi.
Erdoğan, devlet iktidarına sahip olmadığı, yargı başta olmak üzere vesayet odaklarına karşı mücadele ettiği dönemde, yani görece zayıf olduğu dönemde bile dâvâ yöntemini kullanıyordu. O günlerde gündemde epey yer tutan vakalardan biri, Cumhuriyet çizeri Musa Kart’ın “Erdoğanlı kedi” karikatürünün Erdoğan tarafından dâvâ edilmesiydi. Ardından Penguen dergisi bunu protesto etmek için yine “Tayyipler âlemi” başlıklı bir kapakla çıkmıştı.
Her iki karikatür de, demokratik bir toplumda siyasetçilere yönelik eleştiri sınırları içinde görülmekte tereddüt gösterilmeyecek ölçülerdeydi. O dönemin güç ilişkileri sonucu olsa gerek, söz konusu karikatürlere açılan dâvâlar reddedilmişti.
Erdoğan gerçekten statükoyu ve hakim söylemi sarsıp zorlayan bir liderdi. Bu sarsıntıya ve meydan okumaya verilen tepkilere, Özal’ın yaptığı gibi yüksek bir tolerans gösterebilirdi; ancak bunu tercih etmedi.
O günlerde ve sonrasında Erdoğan’ın bu tavrını yanlış bulmakla birlikte, rejim oligarşisinin ideolojik-kültürel hegemonyası ile mücadele etmek için bir araç olarak bu dâvâları kullanmış olabileceğini bir süreliğine düşündüğümü hatırlıyorum.
Lâkin yavaş yavaş gücünü artırmasına, devlet iktidarına sahip olmasına ve büyük bir güce ulaşmasına rağmen, bu tavrında en ufak bir esneme olmadı. Üstüne, 10 Ağustos 2014 tarihinde cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte “hakaret” temalı davalar artık TCK 299 ile “cumhurbaşkanına hakaret” gibi devlet güvencesi ve kutsallığı ile güçlendirilmiş oldu.
Değişen güç dengelerine ve siyasi iklime bağlı olarak, bu tür dâvâlarda zaman içinde artış gerçekleşti. Bekir Bozdağ’ın 2 Mart 2016 tarihinde Mecliste verdiği sayıya göre, cumhurbaşkanına hakaretten 1845 dâvâya Adalet Bakanlığı tarafından izin verilmişti (Adalet Bakanlığı artık bu istatistikleri açıklamadığı için, güncel ve net sayıları bilemiyoruz).
Cumhurbaşkanı olmadan önce Erdoğan’ın bu davranışını doğru bulanlar, şu argümanla savunma yapıyorlardı: Politikacı, genel başkan veya başbakan olması herkes tarafından hakaret edilebilir hale geldiği anlamına mı gelir? Nasıl her vatandaşın “hakaretten” dâvâ açma hakkı varsa Erdoğan’ın da var; o da bu hakkı her vatandaş gibi kullanıyor.
Bu savunmayı yapanların unuttuğu çok önemli bir nokta var. Hiçbir sıradan vatandaş, bir başbakanın -- atanmış veya seçilmiş tüm üst düzey kamu makamlarını işgal edenler de dahil -- sahip olduğu avantajlara, ayrıcalıklara, yetkilere ve güce sahip değildir.
Bir başbakan sıradan bir vatandaş değildir. Hiç bir sıradan vatandaş diğerlerinin hayatlarını etkileyecek kararlar alma gücü ve yetkisine sahip değildir. Bu kadar ayrıcalık, yetki ve güç karşılığında, sıradan bir insan için hakaret olabilecek bir sözün dahi başbakan için eleştiri kapsamında görülmesi gerekir. Karşılığında sahip olunanlar düşünüldüğünde, vatandaşlardan gelecek her türlü eleştiri ve ifadeye hoşgörü göstermek, bahse değer bir “bedel” bile sayılmaz.
Örneğin hiç bir sıradan vatandaş diğerlerinin zengin veya fakir olmasına yol açacak, istedikleri şeyleri yapmalarına engel olabilecek, kamusal kaynakları kendi tercihleri doğrultusunda kullanacak, insanların bugününü ve geleceğini belirleyecek, kamu makamlarına insanları atayacak veya azledecek, insanları hapse gönderecek veya özgür bırakacak, çocuklarının kaç yıl hangi müfredata göre okutacağını belirleyecek, kamu borçlarını affedecek, mülkleri kamulaştıracak veya yurtdışından bazı malların girişini sınırlayacak türden bir güce sahip değildir. Ancak kamu makamlarını işgal edenler, bu güce sahiptir.
Örneğin sıradan bir vatandaşa yöneltilen “hırsızlık” ithamı hakaret olarak kabul edilebilirken, kamu kaynaklarının kontrol veya kullanımına etki imkanları sebebiyle, kamu makamlarında oturanlar için pekâlâ bir eleştiri olabilir.
İfade hürriyeti, eşiniz eve geç geldiğinde yakınmanız veya komşunuzun gizli ilişkisinin dedikodusunu yapabilmeniz için gerekli bir değer değildir. En başta, iktidar sahiplerinin, kamu makamını işgal edenlerin karar ve eylemlerine karşı görüş ve kanaatlerinizi serbestçe açıklayabilmeniz içindir. Bu özgürlüğün sağladığı demokratik fayda o kadar yüksektir ki, bazı örneklerde hakarete varan sözlere de özgürlük tanınmasının maliyeti göz ardı edilebilir.
Bunca ayrıcalığa, yetkiye ve güce sahip olanın, sorumluluklar ve bedeller söz konusu olduğunda kendini sıradan bir vatandaş ile aynı düzlemde görmesi anlamlı değildir. Bu makamları dolduranların, kendilerini hedef alan farklı ve çok sayıda görüşlere maruz kalmaları olağandır. Çünkü çok sayıda insanın kaderine etki etmektedirler. Dolayısıyla bu konuda pek çok hoşnutsuzluğun ve tepkinin oluşması olağan olduğu gibi, bunların serbestçe dillendirilmesi de olağandır.
Üstelik, kullanılan tüm yetkilerin, sahip olunan ayrıcalıkların ve gücün kaynağının toplum olduğu kabul edilmektedir. Kamuoyunun ve halkın, kamu makamlarını denetleme ve şeffaflığa zorlama hakkını etkin ve sağlıklı şekilde kullanabilmesi, ifade hürriyetinin genişliğine ve güvence altında olmasına bağlıdır.
Demokratik bir toplumda ifade hürriyetinin sınırı genel olarak geniş olmalıdır; lâkin vatandaşların bu tür makamlarda oturanlara yönelik fikir, görüş ve kanaatlerini ifade edebilmeleri bakımından sınır çok çok daha geniş olmak zorundadır.
Kamu makamlarında oturanlara yönelik ifade hürriyetinin geniş tutulması, sadece sıradan insanların hayatlarını etkileyebildikleri ve demokrasi gereği toplum adına kullandıkları yetkilerin yine sıradan insanlar tarafından eleştirilip denetlenmesi gerektiği için değil, yerleşik iktidar imkânları sebebiyle de şarttır.
Bir cumhurbaşkanı veya başbakanın medya, emniyet, yargı ve idare üzerindeki nüfuzu ve gücü, sıradan bir insan ile karşılaştırılamaz. Bu makam sahipleri tarafından veya onlar adına açılan bir dâvâ, sıradan bir insanın açtığı veya sıradan bir insana açılan dâvâ ile kıyaslanamaz.
Tanınmış ve güçlü olanın, hele bunlar kamu üzerinden geliyorsa -- bilhassa bizimki gibi kamuyu vatandaştan üstün gören idari-hukuki-ideolojik bir anlayışın bulunduğu, demokrasinin köklenip kurumsallaşamadığı sistemlerde -- sıradan vatandaş karşısında sahip olduğu avantajlar açık olmalıdır.
Bütün bunlar bir yana, Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra tavrını değiştirmediği gibi, cumhurbaşkanlığı için düzenlenen özel hakaret maddesinden de yararlanmaya başladı. Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK 299, teorik olarak, parlamenter sistemde siyaseten tarafsız ve sembolik olması gereken bir devlet başkanı varsayılarak düzenlenmiş bir madde.
Buna karşın Erdoğan aktif ve yoğun bir siyasi erk kullanıyor, taraflı olduğunu açıkça beyan ediyor, bunu savunuyor. Kullandığı yoğun yürütme erkinin sonuçları olarak, çok sayıda, yerine göre hayli sert tepki ve eleştirinin hedefi haline gelmesi kaçınılmaz.
Böyle bir durumda, tarafsız cumhurbaşkanı için düzenlenmiş bir maddeden yararlanıyor olması ne demokratik bakımdan ne de hakkaniyet bakımından doğru. Üstelik referanduma götürülen başkanlık teklifinde, bu maddeyi kaldıran bir düzenleme uyum değişiklikleri arasında yer almıyor. Teklif kabul edilirse, başkan cumhurbaşkanlığına hakaret maddesinden yararlanmayı sürdürecek.
İlkesel olarak, her türlü kamu kurumuna, makamına ve kollektif yapılara yönelik hakaret ve aşağılama türünden suçları, demokratik bir sistem bakımından yanlış buluyorum. Bu tür suçlara ilişkin TCK’nın 299, 300 ve 301 maddeleri ile düzenlenen “Devletin Egemenlik Alâmetlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlıklı bölüm tümden kaldırılarak işe başlanmalıdır.
Zira bu türden suç tanımları, güç veya iktidar kimdeyse ve siyasi rüzgârlar ne yönden esiyorsa ona göre keyfi kullanıma açık. Bunlar, Demokles’in kılıcı gibi her dönemde farklı muhaliflerin tepesinde sallandırılmaya uygun düzenlemeler. Bir dönem insanlar TCK 301’den mahkeme kapılarına taşınıyordu; şimdi ise TCK 299’dan taşınıyorlar. Adalet Bakanlığı izni “çözüm”ünün de işe yaramadığı görülmüş oldu. Bu yüzden bu tür maddeler tümden kaldırılmalıdır.
Hattâ cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, genel müdürler veya genelkurmay başkanı türünden makamlara ilişkin olarak, sıradan/her bir vatandaşın hakkı olan şahsi hakaretten dâvâ (en azından ceza dâvâları) açabilmelerinin askıya alınması gerektiği fikrini bile tartışmaya açmamız gerektiğini düşünüyorum.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017