Cennet USLU
Son dönemde popülizm siyasetin baskın bir unsuru hâline geldi. Bunun üzerine, bekleneceği gibi akademi ve entelektüel dünya popülizm konusunu evire çevire ele almaya başladı. Böylece çok kısa bir süre içinde, zaten var olan zengin ve geniş popülizm literatürüne çok sayıda yeni çalışma eklendi.
Popülizme ilişkin tartışmanın en temel boyutu, popülizmin ne olduğu sorusu üzerine yükselmektedir. Bu tartışma günümüz dünya siyaseti açısından önemlidir, zira akademik ilginin ötesine hızlıca geçerek güncel siyasi hayata ve liberal demokrasilerin akıbetine etki etme potansiyeline sahiptir. Popülizmi nasıl tanımladığınız, hâliyle onu nasıl ele almanız gerektiğini ve ona nasıl davranmanız gerektiğini belirleyecektir. Popülizm; demokrasinin olağan bir boyutu olarak, demokrasinin tam kendisi olarak, demokrasiyi tehdit eden bir virüs olarak veya yozlaşıp oligarşik hâle gelen bir demokrasiyi yeniden sağlığına kavuşturabilecek bir iksir olarak oldukça farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Peki, popülizm bunlardan hangisi? İyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Yoksa iyilerin elinde iyi, kötülerin elinde kötü olan nötr bir araç mı? Yoksa herkesin popülizmi kendine mi?
Burada tanım keşmekeşinden mustarip popülizm kavramını tümden aydınlatamasak bile, üzerine bir parça ışık tutmayı deneyebiliriz. Bu küçük ışık demetinin, popülizmin farklı popülizmlere dönüşebilme yollarını da kısmen aydınlatabileceğini umuyorum. Popülizmin niteliksel boyutu üzerine konuşabilmek ve değerlendirme yapabilmek için, tür olarak ne olduğundan başlamak gerektiği kanaatindeyim. Popülizmden bazen bir siyasi tarz, bazen bir toplumsal hareket türü, bazen de bir ideoloji olarak bahsediliyor.
Siyaset Tarzı
Örneğin; seçmenlerine hesap kitap bilmez seçim vaatlerinde bulunan, olayları veya hedefleri irrasyonel sebep-sonuç ilişkileriyle resmeden, seçmene acı gerçekleri değil duymak istediklerini söyleyen, halkı pohpohlayan buna karşın elitleri yerden yere vuran bir siyasetçi varsa, siyaset tarzının popülist olduğunu söyleyebiliriz. Popülist tarzı en genel anlamıyla oy toplarken, politika üretirken veya hükümet ve muhalefet ederken rasyonel veya hukuki olanın sınırlarını aşarak “halktan biri” veya “halkın kurtarıcısı” gibi konuşma, davranma ve eyleme biçimi olarak görebiliriz.
Türkiye siyasi tarihi popülist siyaset tarzının güzide örnekleriyle doludur. Hükümetlerin seçim öncesi dönemde oy avcılığına yönelik kamu harcamalarıyla bütçelere ağır hasar vermeleri kanıksanmıştır. Kırk yıldır yapılmayan yolların asfaltlanması, maaşlara zam, kamuya personel alımı, imar, vergi veya para cezası aflarının çıkarılması klasikleşmiş popülist vaat ve icraatlardır. Popülist siyaset tarzı konusunda Süleyman Demirel adeta bir ikon olmuş, Cem Uzan ise kısa süren siyasi hayatında starlık koltuğuna oturmuştur. Demirel’in 1991 seçimlerinde “herkes kaç veriyorsa ben beş katını vereceğim” vaadi; Uzan’ın “mazotu 1 lira yapacağım, üniversite sınavını kaldıracağım” vaatleri veya Çiller’in “herkese bir ev, bir araba anahtarı” vaadi ilk akla gelen örnekler.
Aslında, popülist tarz, demokrasilerin hemen hemen hepsinde çeşitli dönemler ve farklı derecelerde karşılaşılan bir siyaset tarzıdır. Mümkün en çok oyu veya desteği elde edenin iktidarı hak ettiği bir sistemde popülist siyaset tarzından tamamen uzak kalmak pek mümkün görünmüyor. Bu yüzden pek çok kişi popülizmi demokrasinin olağan bir boyutu olarak görmektedir. Demokrasinin meziyeti sayılan yöneticileri, yönetilenlerin talep, istek, beklenti ve ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmaya zorlayan sistem acaba kendi içinde demokrasinin “bug”ını mı taşıyor?
Toplumsal Hareket
Popülizmi bir tür toplumsal hareket olarak gören yaklaşım, popülizmi keskin değişim ve dönüşüm zamanlarında toplumsal statüsü, ekonomik durumu, yaşam biçimi veya dini-kültürel değerleri bakımından şiddetli bir sarsıntı geçiren veya bunlara yönelik ciddi bir tehdit algısı içine giren toplum kesimleri tarafından sergilenen bir başkaldırı ve itiraz hareketi olarak görüyorlar. Popülist toplumsal hareketler meselesi ilk başlarda bilhassa 19. yüzyılda geleneksel toplumdan modern topluma geçiş sancıları yaşayan ülkelerde gözlemlenen fenomenlerle ilgili olarak ve esasen modernleşme kuramları bağlamında ele alınmıştır. Kentleşme ve sanayileşme ile bildikleri dünyaları altüst olan, değişimden dezavantajlı çıkan ve henüz yeni dünyanın nimetlerinden yararlanamayan bu toplum kesimlerinin arzusu, her şeyin eskisi gibi olması veya yeni düzenden alacaklarını biran önce tahsil etmek olarak görülebilir.
Bugün ise toplumsal-siyasal hareket olarak popülizm; kendileri için koşulların hızlıca kötüye gittiğini düşünen veya hâlihazırda çok kötü koşullarda bulunduklarını düşünen grupların bu gidişe itiraz etme, dur deme veya tersine çevirme mücadeleleri olarak anlaşılabilir. Ne var ki, bu oldukça muğlak bir tanımlama gibi duruyor. Buna göre, her toplumsal-siyasal hareket bir popülist hareket olarak kabul edilebilir gibi görünüyor. Örneğin; hem Amerika’da 1950 ve 1960’larda siyahların Yurttaş Hakları Hareketi, hem de beyazların Ku Klux Klan Hareketi, her ikisi de, popülist hareketler midir? Hatalı bir şekilde popülist hareketler Ku Klux Klan gibi aşırı sağ hareketlerle özdeşleştirilse de, popülizm hem sağ hem sol tandanslı olabilir. Örneğin; yoksul köylülere zenginlerin elinden alınarak toprak dağıtılmasını savunan köylü Rusya’daki Narodnik Hareketi, Arjantin’de Peronculuk, Venezualla’da Chavezcilik sol popülist toplumsal-siyasal hareketlerdir.
Popülizmin muğlak bir doğası olduğunu kabul etmek gerekir. Bu muğlaklık tümden aşılamaz, lakin ayırt edici iki hususa başvurabiliriz. Popülist hareketlerin en önemli işareti; bir hareketin halk ve elitler ayrımı ve karşıtlığına dayanıp dayanmamasıdır. Burada elitler yozlaşmış, halktan kopuk, kendi çıkarları dışında bir ölçüleri olamayan ve halkı sömüren anti-öteki olarak konumlandırılır. Buna karşın, söz konusu hareketin içinde yer alan toplum kesimi halkın tamamı olmamasına rağmen gerçek veya asli halk olarak veya ülkenin külfetini en çok çeken ancak en çok ezilen, hakkı yenen kesimi olarak tanımlanır, yüceltilir ve kutsanır.
Popülist hareketlerin ikinci ayırt edici özelliği ise taleplerin hak ve hukuk temelli olmaması, bunun yerine sosyo-ekonomik ve kültürel temelli olmasıdır. Popülist hareketler belli bir hakkın kendilerine de tanınması, anayasal güvenceye alınması veya uygulamadaki hukuki eşitsizliklerin giderilmesi gibi hak ve hukuk temelli talepler etrafında şekillenmezler. Burada hemen yukarıdaki soruya dönecek olursak, Amerikan siyah Yurttaş Hakları Hareketi’nin ilk koşulu taşıdığı ileri sürülebilecek olsa bile, ikinci koşula uymadığı açıktır, yani popülist bir hareket olarak tanımlamak güçtür. Ku Klux Klan hareketi ise sahip oldukları sosyo-ekonomik konumu kaybetmek istemeyen, ayrıcalıklarını beyaz protestanlar dışındaki gruplarla paylaşmak istemeyenlerin oluşturduğu bir harekettir. Aynı zamanda kendilerini gerçek Amerikalı veya Amerika’nın aslî sahibi olarak gören, diğer toplulukları dışlayan, bu toplulukları kendine düşman gören, elitlerin ise gerçek Amerikalıların değil, Amerikalılığı tehdit eden kesimlerin çıkarlarına hizmet ettiğini savunan bir harekettir. Ku Klux Klan hareketi popülizmin her iki koşulunu da sağlayan bir harekettir.
İlliberal Demokrasinin İdeolojisi
Son olarak popülizmin bir ideoloji olduğu görüşünü ele alalım. Popülizm, liberalizm veya Marksizm gibi klasik türde bir ideoloji değildir elbette. Popülizme baktığımızda tutarlı ve kapsamlı fikirler bütünü bulamayız. Ancak bu popülizmin karakteristik belli fikir ve görüşler taşımadığı anlamına gelmez. Popülizmin bir ideoloji olduğunu söyleyenler onun “seyrek dokulu” bir ideoloji olduğunu, bu yüzden farklı popülist hareketlerde ve tarzlarda bambaşka ideolojilerden unsurlar bulabildiğimizi düşünüyorlar. Popülizmde belli fikirler var, ancak popülizm seyrek dokuyu yoğunlaştırmak için bazen solda bazen sağda yer alan farklı ideolojilerden unsurlar alıp dolgu malzemesi olarak kullanıyor ve böylece kendisini muazzam bir esnekliğe ve hayatta kalma becerisine kavuşturuyor. Adeta ortaya çıktığı koşullardaki, en kullanışlı ve yükselişteki eğilim ve görüşlerin uygun bir kombinasyonunu benimseyerek büyüyor. Böylece örneğin; Latin Amerika’da daha ziyade sol, Kuzey Amerika’da ise sağ ideolojik unsurları kullanabiliyor.
Ben de popülizmin bir ideoloji olarak görülmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Popülizmi bir ideoloji olarak tanımladığınızda diğer boyutlarını reddetmiş olmuyoruz. Bilakis, popülizmi bir ideoloji olarak kabul ettiğimizde, popülist toplumsal hareketler ve popülist siyaset tarzı için aynı anda açıklayıcı bir perspektife kavuşmuş oluyoruz. Seyrek dokulu veya esnek bir ideoloji olarak popülizm pek çok toplumsal harekete ve pek çok ülkedeki pek çok siyasetçiye ilham verebiliyor. Popülizm ideolojisi aynı zamanda belli türde bir siyasi toplum veya demokrasi anlayışına kaynaklık ediyor. Popülistler, liberal demokrasiyi elitlerin tahakküm kurduğu, asli halkın iradesini ve çıkarını dikkate almayan ve çeşitli hukuki ve kurumsal yapılarla halk iradesini bypass eden demokrasi dışı bir rejim veya sahte bir demokrasi olarak görüyorlar. Sahte demokrasi olan liberal demokrasi yerine hakiki demokrasi olan popülist demokrasiyi geçirmek istiyorlar.
Hem bu demokrasi anlayışına hem çeşitli toplumsal hareketlere hem de belli bir siyaset tarzına kaynaklık eden popülizm ideolojisinin farklı yönleri üzerinde durularak birden fazla tanımı yapılmaktadır. Bana kalırsa popülizm ideolojisini onun karakterini belirleyen temel özelliklerini toplayan üç anlayış ile özetleyebiliriz. Bunlar; karşıtlık içinde kurulan bir asli halk anlayışı, asli halkın veya onu temsil edenlerin iradesinin sınırlandırılamazlığını savunan mutlak egemenlik anlayışı, son olarak ise toplumu/halkı/milleti homojen ve yekpare bir yapı olarak görme ve kurma arzusunun bir sonucu olan anti-çoğulculuk anlayışı.
Böyle bir ideolojinin biçimlendirdiği demokrasi anlayışı liberal demokrasinin karşıtıdır. Bu yüzden demokrasiyi liberal yapan unsurları ortadan kaldırmak isteyen popülist hareketler, partiler veya popülist liderler, liberaller bakımından demokrasi için bir tehdit olarak görülürler. Popülizm liberal demokrasinin bireysel özgülükler, sınırlı iktidar, hukuk devleti ve çoğulcu toplum gibi temel sütunlarını yıkmaya kalkacak ve onu otoriter bir rejime doğru sürükleyecek tehlikeli bir virüstür. Bu tehlike karşısında dikkatli ve uyanık olmak gerekir.
Bazı neo-Marksistler içinse popülizm veya popülist hareketler liberal demokrasiyi daha demokratik olmaya zorlayacak, katılımcı ve eşitlikçi bir demokratik rejimin kurulması için ateşleyici olabilecek pozitif potansiyel taşıyan bir fenomendir. Ne var ki onlar için her popülist hareket aynı değildir; sağ popülist hareketler kendisiyle mücadele edilmesi gereken, eşitlik ve özgürlüğü tahrip eden faşizan niteliklere sahiptir. Sosyalistler açısından yapılması gereken hem sağ popülist hareketlerle mücadele etmek hem de katılımcı ve eşitlikçi bir rejim kurabilmek için sol popülist bir hareket yaratmak veya destek vermektir.
Son olarak, sağdan veya soldan çoğu ulusalcı için popülist demokrasi, demokrasinin doğru biçimidir. Liberal demokrasi yerine halk ile özdeşleştirilen ulusun çıkarlarını en iyi koruyacak, ulusun iradesini hâkim kılacak ve öteki uluslar karşısında onu güçlü kılacak olan gerçek bir demokrasi modelidir. Popülist ideolojinin ve onun kaynaklık ettiği popülist hareketler ve popülist tarzın en önde sıraya giren alıcıları aşırı sol-sağ kanat ulusalcılardır.
Galiba gerçekten de herkesin popülizmi kendine!
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.03.2025
10.10.2020
28.09.2020
21.09.2020
24.02.2020
3.01.2017
24.10.2017
16.10.2017
24.09.2017