Ekrem DUMANLI
Doğu Almanya halkının problemleri sıra dağlar gibi yığılmıştır; ancak bu vahim durum Komünist Parti'deki kaymak tabakanın umurunda değildir. 1950'lerin ortasında büyük bir grev dalgası oluşur. Komünist Parti şoka girer bu beklenmedik tepki karşısında. Parti kurmayları bir araya gelerek bildirge yayınlar ve derler ki: “Halka olan itimadımız sarsıldı. Yeniden güven ortamının sağlanabilmesi için Demokratik Almanya vatandaşlarının bundan böyle iki kat gayret sarf etmesi gerekmektedir.”
Politbüro kafası! Madem sen partinin isteği dışında bir eylem yaptın, hainsin, güvenilmezsin; sadakatini ispat etmek için ekstra çalışma yapmalısın!
Komünist Parti'nin ortaya koyduğu bu buyurgan tavra ünlü Alman şairi/oyun yazarı Bertolt Brecht gereken cevabı vermişti; üstelik mizahın kıvrak kelimeleriyle. Aynen şöyle demişti: “Daha kolay olmaz mı acaba/Komünist Parti halkı feshetse/Ve yeni bir halk seçse kendine!”
7 Haziran seçimlerinden sonra sahneye sürülen çadır tiyatrosunu izlerken Komünist Partisi'nin o malum bildirgesini ve Brecht'in “Halkı feshedin, yeni halk seçin” tepkisini hatırlamadan edemiyorum.
Kurulduğu günden beri AK Parti kurmayları (en başta Recep Tayyip Erdoğan) olmak üzere hep “milli irade”den bahsediyor, “sandık”ı adres olarak gösteriyordu. Kazanırken “halkın tercihine saygı” üzerine nutuk çekmek kolay. Seçim sonuçları arzuladığınız istikamette gerçekleşince “seçmen iradesi”ne atıfta bulunmak etkileyici bir söylem. Ya kaybettiğinizde!
7 Haziran seçimlerinin net ve kesin mesajı belli: Halk AK Parti'yi oylarıyla iktidardan düşürdü, elindeki imkân ve yetkiyi aldı ve dedi ki “Artık seni tek başına iktidar olarak görmek istemiyorum.” AKP'nin iki seçeneği vardı: Ya seçmenin tercihine saygı duyacaktı ya da halkın talebini görmezden gelip kibirle yeni bir mücadeleye girecekti. Maalesef o, ikinci seçeneği tercih etti.
İktidarın mı, halkın mı iradesi?
7 Haziran'dan beri AKP'li yetkililerden, yazar-çizerlerden halka yapılmadık hakaret kalmadı. Bir zamanlar tam tersi yaşanıyordu bu ülkede. Müzmin kaybedenler kulübü diye alay edilen sol-ulusal partiler, seçimden hezimetle çıktıkça vatandaşa “bidon kafa”, “göbeğini kaşıyan adam” derdi. Ve AK Partililer bu küçümseyici/aşağılayıcı ifadeler karşısında haklı itirazlar ortaya koyardı. AKP 7 Haziran'dan 10 puan kayıpla çıkınca benzer küstahlık Akperestlerden (Hakperestlerden değil) yükselmeye başladı. “Ben nerede yanlış yaptım da halk bana bir tokat attı?” sorusunu sorma yerine halkı nankörlükle, cahillikle itham ettiler. Halkın kesin bir iradeyle “koalisyon kurun” demesine rağmen basit ayak oyunları sayesinde 45 günlük süreci top çevirerek savuşturdular. Şimdi tekrar seçim istiyorlar. Ne değişecek?
Normal şartlar altında hiçbir şey değişmez, halk aynı mesajı bir daha verir. İktidar sahipleri de bu yalın gerçeği pekâlâ biliyor. Anketler de teyit ediyor bu hükmü. Tam da bu yüzden normal şartları bozan her gelişmeye toplum kuşkuyla bakıyor ve her huzur bozan olayın hesabını Erdoğan'a ve iktidardaki partiye kesiyor.
Terör mü hortladı durduk yerde, halk bunun arkasında “koltuk sevdası” arıyor, arayacak.
“7 Haziran'a kadar mantar tabancası bile patlamazken seçimin hemen akabinde neden onlarca şehit verildi?” diye soruyor, sorguluyor, suçluyor. Üstelik yetkililerden makul bir cevap alamıyor kitleler...
Kasımda yapılması beklenen seçime kadar yaşanacak her anormal gelişmeye halk, kuşkuyla yaklaşacak. Bu saatten sonra vuku bulacak ve demokrasiyi tehdit edecek her gelişmeyi siyaset mühendisliği olarak görecek. Haksız da sayılmaz. Basın hürriyetini kısıtlayan, gazete ve TV'leri baskı altına alan, sosyal medyaya pranga vuran her gelişme, kirli işlerin kapatılması olarak yorumlanacak…
Demirperde rejimleri yıkılıp gitti. Politbürolar darmadağın oldu. Tek parti rejimi de, tek adam sistemi de yok modern dünyada. En iyisi, iktidarı elinde tutanların halkın iradesine saygı duymasıdır; halkı feshedemeyeceklerine göre…
Türkiye sola kayar mı?
Çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana sağ partiler iktidara hep daha yakın oldu. Menderes'in Demokrat Partisi, Demirel'in Adalet Partisi, Özal'ın Anavatan Partisi, Erdoğan'ın AK Partisi…
Merkez sağ partilerden biri içten içe çürümeye başladığında yerini bir başka sağ partiye bıraktı. Bugünkü AKP, 2002'de kurulan AK Parti değil artık. Yolsuzluk, israf, debdebe, zulüm, ihtikâr gibi çok ağır ithamların somut örnekleri altında inleyen bir siyasi yapı var karşımızda. Kurulduğunda bütün Türkiye'yi kucaklayıcı merkez bir siyasi parti iken şimdilerde aşırı, radikal, keskin, kutuplaştırıcı bir hüviyete büründü. Bu görüntüden dolayı en çok suçlanan kişi, maalesef, cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan Erdoğan. Her neyse…
AK Parti'nin kurucu ruhu ve felsefesi ortada kalmadığı için yeni oluşumlar bekleniyor. Abdullah Gül'ün adı bu yüzden sık sık gündeme geliyor. Başka isimlerden medet umulması da aynı sebebe dayanıyor. AKP içinde huzursuz büyük bir kitle var; onlar dünyadan ve toplumdan kopuşun sonuçlarını gayet iyi görüyor. Ne var ki herkeste derinden derine bir kaygı var. Reis korkusu, lider gölgesi ve başına geleceklerin kestirilememesi yüzünden AK Parti'nin kurucu ruhu yeniden diriltilemiyor ve içeriden alternatif üretilemiyor. Bu, sağın tarihte yaşadığı en keskin kimlik bunalımı. Kanaat-i acizanem şu: Ya sağ, siyasi arenaya yeni bir alternatif çıkaracak; ya da Türkiye sola kayacak. “Sola kaysın” ya da “sola kaymalı” demiyorum; ancak sağdaki toplu tükenişin solu güçlendireceğini görmemek için körebe oynamak gerekiyor. Sol da bunun farkında. Başörtüsüne karşı çıkmayarak, Risale-i Nur'u devlet tekeline teslim eden yasayı ve despot dershane yasasını AYM'ye götürerek vs. daha önce küs olduğu geniş kitlelere açılmaya çalışıyor. Solun problemi başka; onlardan bir kısmı “sağcılaşıyor muyuz” endişeleriyle kendi gölgesiyle kavga ediyor ve çakılı kaldığı yerden kanatlanamıyor.
Kutuplaştırmayan, halkın tamamını kucaklayan, katılımcı demokrasiyi özümseyen bir partiye ihtiyacı var. Her kim (ister sağ ister sol) toplumsal barışı garanti altına alarak demokratik adımlar atarsa, onu siyasi bir zafer bekliyor. Bunu bugüne kadar hep sağ partiler gerçekleştirdi; bugünkü vârisler birleştirici fonksiyonu yüzüne gözüne bulaştırırsa Türkiye'deki seçmen tabanı sola yönelebilir. Bu yönelişinin baş sorumlusu “sağcı, muhafazakâr, dindar, milliyetçi muhafazakâr vs.” görünen partilerdir; başkası değil…
Savcılar için de ibretlik değil mi?
Zekeriya Öz'ün yurtdışına çıkmasına herkes değişik yorumlar getirdi. Doğrusu var yanlışı var söylenenlerin. Herkes bir ders çıkarmalı yaşananlardan. Asıl ibret alması gerekenler ise bugünkü savcılar ve hâkimlerdir. Dün Zekeriya Bey'i kahraman ilan edenler, ona zırhlı araç tahsisinde bulunanlar, onu temiz eller operasyonunun savcısı sayanlar şimdi yolsuzluk davasından dolayı “kahraman savcı”yı linç ediyor, hakkında yakalama emri çıkarıyor. Peki, bugün iktidar istedi diye akıl almaz işler yapan ve Anayasa'yı/yasaları önemsemeyen savcılar, hâkimler, HSYK üyeleri vs. yarın şartlar değiştiğinde kim duracak onların arkasında?
Neden korkuyorsunuz?
Teröristler karakol basıp askeri polisi şehit ederken, güvenlik güçlerine okul basma talimatı veriliyor. Kreşlere baskın düzenleniyor, cadı avı yapmanın gereği, sade vatandaşlar hakkında algı oluşturuyor. Ve bir kısım medya bunu haber olarak bile görmüyor. Bu çocukların feryadını, anne-babaların isyanını, öğretmenlerin haklı itirazlarını bazı TV kanalları ve gazeteler görmüyor; göremiyor. Neden? Beyefendi/hanımefendi korkusu herkesin hücrelerine kadar sirayet etmiş. Bir anlamsız korku medyaya bu kadar sinerse demokrasi nasıl yaşatılabilir ki bu ülkede!
Gözler cumhurbaşkanı arıyor
Her gün şehit haberleri gelirken, ocaklar sönerken, gözlerden yaşlar süzülürken, toplumsal barış kaosa teslim edilirken Cumhurbaşkanı ne yapıyor? Siyasî polemiklere giriyor, muhalefet liderlerine verip veriştiriyor, toplumu kutuplaştırıcı sert demeçler veriyor. Hâlbuki böyle kriz dönemlerinde cumhurbaşkanı halkı teskin etmekle, siyaseti bir araya getirmekle, sağduyuyu tahkim etmekle yükümlüdür. Şerefi ve namusu üzerine yemin ettiği tarafsızlık ilkesi, Anayasa'nın Erdoğan'a verdiği bir görevdir. Ve tam da bugün için gereklidir. Heyhat!..
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2015
6.01.2015
3.01.2015
30.10.2015
27.10.2015
23.10.2015
20.10.2015
16.10.2015
13.10.2015