Enver SEZGİN

Savaş sürsün istediler
12.11.2013
2386

 Önceki gün bazı gazetelerde yayımlanan bir habere göre “faili meçhuller” soruşturması yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’a ifade veren bir asker, 1990’lı yıllarda bölgedeki köyleri yakmakla görevli taburda yer aldığını söylüyor.

O yıllar, savaşın bizzat devlet tarafından tırmandırıldığı yıllardı.

Aynı asker, Lice katliamı ile ilgili olarak şunları ifade etmiş: “Kürtçe bilen arkadaşlar kendilerini Lice halkından olarak tanıtmışlar ve basın mensuplarına PKK’nin gelip Lice’yi bastığını, yaktığını söylemişler.

Plan hazırdır. Önce “örgütün saldıracağına dair” duyum raporu hazırlatırlar. Bunun üzerine Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın Lice’ye gider. Tuğgeneral Aydın 22 Ekim 1993 tarihinde “Kanas” marka suikast silahıyla vurularak öldürülür.

İddiaya göre bu suikastı PKK gerçekleştirmiştir.

Lice günlerce askerlerin ablukası altına alınır.

Dükkânlar, evler hatta okullar hedef hâline getirilir.

Güvenlik güçleri rastgele ateş ederler.

İlçenin üzerini karabulutlar kaplar.

Saldırılar günlerce sürer.

Nihayet “PKK’nin silahlı güçleri geri püskürtülmüştür(!)”.

Oysa Liceliler daha ilk günden bu saldırıyı yapanları biliyordu. Dahası onları tanıyorlardı. Kaldı ki görgü tanıklarının tümü o günlerde ilçede bir tek silahlı PKK’li bile görmediklerini belirtmişlerdi.

Lice adeta işgal edilmişti.

Öyle ki zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ilçenin girişinde bir başçavuş tarafından geri çevrilmişti.

İşgal” sona erdiğinde bilançonun ağır olduğu ortaya çıkar.

17 kişi yaşamını yitirir. Çok sayıda insan ağır şekilde yaralanmıştır.

Altı yüzden fazla ev ve iş yeri kullanılamaz hâle gelmiştir.

İlçede alenen bir katliam gerçekleştirilmiştir.

Türkiye o dönem Lice’de ne olduğunu ancak yirmi yıl sonra hazırlanan bir iddianamede öğrenmiş olacaktır.

Olup bitenler bir tertipten ibaretti.

Bu senaryoyu uygulamaya koyanlar Bahtiyar Aydın’ı öldürerek önemli bir “engelden” kurtulmuşlardı.

Bunu sadece devlet içindeki bir hesaplaşma olarak mı görmek gerekiyor?

Sorunun yanıtını iddianamede bulabiliriz. Şöyle yazıyor: “Özellikle Musa Anter ve Vedat Aydın gibi tanınan ve sevilen kişilerin öldürülmeleri, Lice ilçesinin iki defa yakılması, çok sayıda vatandaşın öldürülmesi, köylerin yakılması ve boşaltılmaları örgüt tarafından suiistimal edilerek halk silahlı isyana teşvik edilmiştir.

Katliam yapanlar, savaşı tırmandırmak istediler.

Lice olaylarından iki yıl sonra bu kez Mardin’den bir suikast haberi gelir. Mardin Jandarma Alay Komutanı Rıdvan Özden’in PKK ile girişilen çatışmada hayatını kaybettiği açıklanır.

Otopsisi yapılmadan toprağa verilir. Ölüm raporuna bakılırsa Özden’in sol kaşının 6 cm. üstünde bir kurşun deliği bulunmaktadır. Oysa eşi Tomris Özden cenaze öncesi eşinin cansız bedenine baktığında alnında hiçbir kurşun yarası görmez.

24 Mayıs 1993 yılında Malatya- Bingöl karayolu üzerinde otuz üç silahsız askerin öldürülmesi hâlâ hafızalardadır. Bu, ilan edilen ateşkesin sonu anlamına geliyordu.

Önce ateşkesi sona erdirirler.

Ardından Lice’de savaşın işaret fişeği yakılır.

Sonra da faili meçhul cinayetler...

Sadece Adapazarı- Hendek- Sapanca “şeytan üçgeninde” yirmiden fazla insan öldürülür.

Köy yakmalar, zorunlu göç...

Savaşı böyle tırmandırdılar.

Savaş sürsün, gençler ölsün istediler.

İnsanlara, insanlığa karşı suç işlediler.

Bugün en çok sorulan sorulardan biri şudur: O eski “savaş” günlerine geri dönecek miyiz?

Bunca yaşanmışlıktan sonra buna izin verecek miyiz?

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar