Enver SEZGİN

Tanıklığımdır
6.05.2014
2225

 Elli yıl aradan sonra, 1 Mayıs Bayramı’nın yasal olarak kutlanması, işçi hareketi için bir moral kaynağı olmuştu. Bu durum bir yıl sonraki bayramı daha önemli hâle getirmişti. Sendikalar ve sol gruplar, 1977 1 Mayıs Bayramı’nın hazırlıklarına aylar önce başlamışlardı.

Mensubu bulunduğum, İlerici Gençler Derneği (İGD), Türkiye çapındaki tüm şubelerinin katılımını sağlamaya çalışıyordu. Ben o zaman derneğin Batman Şube Sekreterliği görevini yapmaktaydım. Birkaç gün öncesinden İstanbul’a gelmiştim. Genel Merkez’de yapılan toplantılara katıldım. Yürüyüş ve miting sırasında neler yapılacağını konuştuk. Kortejin güvenliğini de ele aldık. Öte yandan İstanbul’un her yerine 1 Mayıs afişleri asılıyordu. Bu çalışmalara da dâhil oldum.

İstanbul, o günlerde büyük bir gerginlik yaşıyordu. Miting Tertip Komitesi, Maocu grupları alana almama kararı vermişti. Onlar ise, yayın organları aracılığı ile “barikatı aşıp alana gireceklerini” söylüyorlardı. Anlayacağınız, günler öncesinden olayların çıkma ihtimali belirmişti. Dönemin hükümeti de kutlamalara hiç de iyi bir gözle bakmıyordu. Gazeteler çatışma olacağını yazıyorlardı.

İstanbul’da puslu bir hava vardı. Bir Mayıs gününe bu koşullarda giriliyordu.

İGD, Beşiktaş’tan yürüyüşüne başlayacaktı. Sabah erken bir saatte Barbaros Bulvar’ına gittim.

Saatler ilerledikçe kalabalık artıyordu.

Pankartlar, afişler, sloganlar...

Heyecan üst seviyedeydi.

Yürümeye başlıyoruz.

Taksim’e girdiğimizde alanın neredeyse tamamının dolduğunu gördük. Bizim gruba,Intercontinental Oteli’nin (The Marmara) yanında yer ayrılmıştı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kemal Türkler, konuşmasını yapmaya başladığında alana grupların girişi devam ediyordu.

Türkler’in konuşması bittiğinde saat yediyi geçmişti. Herhangi bir olay çıkmadan miting sona ermişti işte. Rahatlamıştık.

Rahatlamamız boşunaymış.

Önce bir silah sesi duyuldu. Derken patlayan başka silahlar. Meydanda önce bir dalgalanma oldu. Ardından kaçışan insanlar...

Kalabalık, beni Kazancı Yokuşu’na doğru sürüklüyor. Direnmem boşuna. Arkadaşlarımdan kopmuştum. Yokuşun tam girişinde büyük bir izdiham var. Park halindeki bir kamyon insanların aşağıya doğru kaçmalarını engelliyordu.(Sözkonusu kamyon yıllarca “şüpheli araç” olarak nitelendirildi. En nihayet 2012 yılında DİSK’e bağlı, Teknik-iş Sendikası Genel SekreteriFaik Güleçyüz, kamyonun kendilerine ait olduğunu açıkladı.) Yere düşen bir kadın kalkmaya çalışıyor. Bir genç, kadının etrafını boşaltmak için elindeki sopayı rastgele savuruyor. Kadın ezilmekten son anda kurtuluyor. Uzun bir uğraştan sonra girdaptan kurtulmayı başarıyorum.

Tekrar otelin önündeyim. Birkaç kişi otelin camlarına ellerindeki sopaları fırlatıyorlar. Polisler oradan oraya kaçışanları kovalıyor. Bir polis panzeri sirenler çalarak alanda kalan az sayıdaki insanın üzerine yürüyor.

Yerde yatanlar var. Ölü mü sağ mı? Bilmiyorum.

Bu kez kendimi DİSK’in dev 1 Mayıs pankartının önünde buldum. Yerde, beyaz beze sarılı bir cisim var. Adamın biri onu yerden alıp, bezi şöyle bir araladı. Bu bir tabancaydı. Elindeki tabancayla oradan uzaklaştı.

Bu kez jandarmalar bizi kovalıyor. İnönü Stadı’nın yanından, Gümüşsuyu’na iniyorum. Arkadaşlarımın akıbetini merak ediyorum. Ne yapsam diye düşündüm. Taksim’de bulunan yakın bir arkadaşımın evine gitmeye kara verdim. Ama nasıl? Her taraf polis kaynıyor. Tophane’ye kadar yürüdüm. Oradan yukarı doğru çıktım. Polise yakalanmadan eve ulaşmıştım.

O gün bir katliam yaşandığını, akşam haber bültenini izlediğimizde öğrenmiştik.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar