Fatma Bostan ÜNSAL
Aslında bugün, 19 Ocak’ta Hrant Dink’in önce hedef haline getirilmesi sonra da suikast sonucu öldürülmesinden; cinayetin Türkiye’nin siyasi gelişmelerine göre değişen sorumlularından ve ailesinin, yakınlarının suikast gününden beri Türkiye’ye umut olacak tavırlarından bahsedecektim. Aradan on beş yıl geçmesine rağmen azmettirenler ortaya çıkarıl(a)madı, en kötüsü de suçlular siyasi konjonktüre göre değişti. Suikastin ardından, Ceza Kanunu’nun “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumlarını (…) aşağılama“ suçunu düzenleyen 301. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Dink hakkında suç duyurusunda bulunan ve böylece onu hedef haline getiren Kemal Kerinçsiz gibi avukatlar ve onunla birlikte bürokraside hareket edenler, yani Ergenekon teşkilatı suçlanmıştı. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra ise birden terör örgütü olarak ortaya çıka(rıla)n “FETÖ” sorumlu tutulmaya başladı. George Orwell’in distopik 1984 romanında gördüğümüz gibi, tarihi bugünkü şartlara göre geriye dönük olarak yeniden yazma işlemine tanık oluyoruz. Totaliter toplumların işleyişini çok erken bir tarihte büyük bir vuzuhla ortaya koyan, sezgileri ve kalemi güçlü sanatçı, doğruluğuna emin olduğumuz bir şeyi ifade ederken sık kullandığımız “2 kere 2, 4 eder” ifadesinin totaliter rejimlerde nasıl “2 kere 2, 5 eder”e dönüşebileceğini ve bunun herkese söylettirilebileceğini anlatmıştı bizlere.
Suikasti azmettirenlerin yani asıl şüphelilerin zaman içinde birbirine zıtlık oluşturacak şekilde farklılaşması Türkiye’nin siyaset-yargı alanındaki gerçekliğini de gösterdiği için çok geniş bir konu. Bir köşe yazısı sadece bu konuyu anlatsa bile çok yüzeysel kalacaktır. Bu yüzden bu konuyu burada bırakıyorum.
Hrant’ın anma törenlerinde ailesinin, yakınlarının ve sevdiklerinin, memleketin durumunu da kendilerinin bu toplumla duygudaşlık kurarak nerede durduklarını da en güzel şekilde anlattıklarını ifade etmek istiyorum. Bu sene de bu mesaj, törende ana konuşmacı olan Nazım Özgün Afşin ile, kendisini tanıtırken söylediği gibi “hiç konuşamaz” denilen bir gencimiz ve onun mesajı üzerinden gösterildi. Hiç konuşamaz denilen bu gencimiz sevgi, emek ve sabırla, oradaki binlerce insanın kalbini elinde tutan bir konuşma yaptı. Bu konuşma, içeriğiyle beraber sevgi, emek ve sabrın mucizevi neticeler doğurabileceğini gösterdi, bir umut dopingi oldu.
Yazımın bundan sonraki bölümünde Türkiye’de siyaset ve siyasetçilerin yaşananlardan hiç ders almadıkları için tarihin ve hataların sürekli tekrar etmesi mevzuuna birkaç paragrafla değinmek istiyorum. Siyasetçiye güven Türkiye’de çok düşüktür, hatta siyaset, yalan, dolan ve kandırma anlamında kullanılır günlük dilde çoğu zaman. Uzun süre askeri vesayet altında yaşayan bir toplumda bunun başka şekilde olması beklenemezdi. Sadece asker değil başka görünmeyen güç odaklarının baskın olduğu ortamlar siyasetçileri doğal ölümlerinden önce siyasi mevta haline getirmiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1999 seçimlerinde milletvekili seçilen Merve Kavakçı’nın bugün son derece normal karşılanan “başörtülü olarak” parlamentoya girmesini “ajan provokatörlük” olarak nitelemesi ve aslında suç işlemesi, görünmeyen vesayet odaklarına bir teslimiyetti aslında. O günün ağır havası içinde hiçbir kesimden güçlü bir itiraz gelmemişti. Hatta saygın akademisyen Mustafa Erdoğan’ın bu ifadenin “suç” olduğunu söylemesi büyük bir cesaret gerektirmişti.
Sağ siyasetçilerle sınırlı değildir bu görünmez güçlere teslimiyet. Benzer şekilde aynı dönemde sol siyasetçiler de bu gücün baskısı altında doğal ölümlerinden önce ömürlerini tamamlamışlardır. 1999 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan Demokratik Sol Parti’nin “inanca saygılı laiklik” anlayışını ön planda tuttuğunu göstermeye çalışan lideri Bülent Ecevit, Merve Kavakçı’nın Parlamentoya başörtülü olarak gelmesini “devlete meydan okuma” olarak değerlendirmiş, bunun olamayacağını bildirmişti. Bülent Ecevit’in bu güce teslim olmasının ağır insan hakkı ihlaline sebep olan çok daha vahim başka bir örneğini 20 Aralık 2000’de yaşadık. Bülent Ecevit, başbakan olduğu dönemde, ismi ile tenakuz oluşturan bir operasyonu, “Hayata Dönüş Operasyonu” diye nitelemişti. Yakın tarihimizin en karanlık sayfalarından biri olan bu operasyonda, cezaevinde olan yani bir şekilde devletin emanetindeki 30 mahkûm ve aynı şekilde devlete emanet edilen 2 er ölürken insan haklarına duyarlı, sevecen Ecevit de gönüllerde ölmüştü. Hem “inanca saygılı laiklik” hem de “sevecen, insancıl” sıfatlarının gereği yapılmadığı için 2002 seçimlerinde bir önceki seçimlerin 1. partisi DSP yüzde 1 oy aldı.
Siyasetçilerin bu hataları toplumu sürekli bir kısır döngüye mahkûm etmiştir. Bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir sanatçıyı akıl almaz bir şekilde hedef alması da yukarda bahsettiğim hatalar gibidir. Sezen Aksu’nun beş yıl önce piyasaya çıkan şarkısında Adem ve Havva için kullandığı “cahil” ifadeleri üzerine cumhurbaşkanının “Adem ve Havva’ya uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak görevimizdir” şeklindeki ifadeleri son derece yanlıştır.
Günün politik atmosferi içinde çok büyük itiraz gelmez belki ama tıpkı Bülent Ecevit veya Süleyman Demirel’in yukarda bahsettiğim örneklerinde olduğu gibi halk indinde büyük kırılmalar yaşandığını düşünüyorum. Yazıya Umut ile başladık siyasetçilerin büyük hataları ile bitirdik. Evet, Nazım’ın sembolü olduğu umut doğru ve olması gereken siyaset ile birleşip siyasetçilerin kırıp döktüklerini, yol açtığı zararları giderecektir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.04.2022
22.04.2022
21.03.2022
7.03.2022
24.01.2022
16.01.2022
9.01.2022
27.12.2021
20.12.2021
13.12.2021