Fehim TAŞTEKİN
Ortak bildiride izlerini gördüğümüz çatlaklar liderlerin açıklamalarında kendini iyice belli ediyor. Bir kere Putin açıkça İdlib’deki durumun geçici olduğunu vurgularken, “Orada biriken radikal unsurların temizlenmesi gerekiyor” dedi. Türkiye ise o gruplara kalkan olmuş vaziyette. Avrupa ise statükonun korunmasından yana ve bu grupların dağılmasını zinhar istemiyor.
“Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar vermelidir” sözü her taraf için siper. Bu şiarla Batı-Körfez ittifakı, vekâlet savaşını tetikleyip silah ve cihatçı transferleriyle Suriye’yi cehennem yolculuğuna çıkarttı.
2012’de muhalif güçlerin Suriye’nin meşru temsilcisi olduğunu tescil için 100 küsur ülkeyle oluşturulan Suriye’nin Dostları Grubu’ndan geriye parçacıklar kaldı. Son sürüm Amerikan güdümlü Small Group (Küçük Grup). Bunun yanı sıra üç eski devrim pompacısıyla bir rejim garantörünü buluşturan, ‘Smaller Group’ (Daha Küçük Grup) oluştu. Ümitsizce ortak hareket etmekten başka çareleri kalmamış bir avuç rakip aktör aynı sloganla Suriye’yi toparlama iddiasında. Yıkarken de Suriye’yi 2011 öncesi koşullara döndürürken de aynı nakarat.
Elbette gerçekte bu aktörlerin icraatlarıyla ortak söylemi hançerlediği onlarca nokta var. Zirve bildirileri birbirinin tekerrürü ama satır aralarında herkes kendi koşullarını dayatıyor.
***
Trump yönetimi geçen nisandan itibaren Britanya, Fransa, Almanya, Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’ü yanına alarak ‘Küçük Grup’u oluşturdu. Küçük Grup 26 Eylül’de New York’ta dışişleri düzeyinde toplanıp, “Savaşa askeri çözüm yok ve siyasi çözüme alternatif de yok” diyen bir bildiriye imza attı. Vekâlet savaşının finansörlerinin bu noktaya gelmesi ne ala! BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla öngörülen çözüm için siyasi-diplomatik çabalara ve anayasa komitesinin oluşturulmasına destek ifade edildi.
***
2011 sonrası devrim ihracının ana üssüne dönüşmüş Türkiye ‘Küçük Grup’a davet edilmedi. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan epey alınganlık gösterdi. ABD, Türkiye’nin Suriye gündemiyle örtüşmeyen bir hedefle meşgul. Trump, Suriye politikasını da İran’ın Ortadoğu’daki kollarını kesmeye endeksli genel stratejiye eklemledi.
Astana formatına paralel olarak Fransa, Almanya, Rusya ve Türkiye arasında liderler zirvesi için uğraşan Erdoğan, Alman Şansölye Angela Merkel’i ikna için, “Bizimki de ‘Smaller Group (Daha Küçük Grup) olur” demişti. Nihayetinde 27 Ekim’de Erdoğan, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’i İstanbul’da Vahdettin Köşkü’nde buluşturarak muradına erdi. Dörtlü zirvenin sonuç bildirisinde, “İhtilafa askeri çözüm getirilemeyeceği ve yalnızca BM’nin 2254 nolu kararıyla uyumlu müzakere edilmiş bir siyasi süreçle sona erdirilebileceği” vurgulandı. Buraya kadar vurgular Küçük Grup’la paralel.
Bildiride söz ile icraatın birbirini inkar ettiği, her tarafın kendi fil tarifine imkan veren ve aralarındaki ihtilaf noktalarını da yansıtan maddeler ise şöyle:
- Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü teyit edildi.
- Terörle mücadelede kararlılık teyit edildi.
- Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğine zarar vermeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemler reddedildi.
- İdlib’de gerilimi düşürme planıyla ilgili çalışmalar takdir edildi.
- BM gözetiminde, diaspora mensupları da dahil seçime katılma hakkına sahip tüm Suriyelilerin katılımıyla düzenlenecek serbest ve adil seçimlerin zeminini oluşturmak üzere Suriye’de anayasal reformu gerçekleştirecek Anayasa Komitesi’nin Cenevre’de kurulması ve erken bir zamanda, şartları gözeterek, bu yıl sonu itibarıyla toplanması çağrısında bulunuldu.***
Toprak bütünlüğü vurgusunun halihazırdaki muhatapları Türkiye ve ABD. Bu madde, BM’de yasal olarak temsil edilen Şam yönetiminin daveti ve onayıyla Suriye’de asker bulunduran Rusya’nın ötekilere ‘çekilin’ demek için kullandığı madde.
Ayrılıkçı gündemleri reddeden madde ise Türkiye’nin kendi gündemini dayattığı yer. Bunun birincil muhatabı Halk Koruma Birlikleri’ni (YPG) destekleyen ABD.
Malum Türkiye, 2014 sonrasında IŞİD’e karşı savaşta ABD’nin Kürtlerle kurduğu ortaklığı önleyemedi. Ankara’nın istediği ABD’nin TSK ve müttefik milis güçleriyle birlikte hareket etmesiydi. Şimdi Afrin’de yaptığı gibi Fırat’ın doğusundaki ‘demokratik özerkliği’ bitirmek üzere sahadaki koşulları değiştirmek için şansını zorluyor. Bunu yaparken de Suriye’yi çökertme planındaki eski ortağı ABD’ye “Çekil” deme hususunda neredeyse Rusya ve İran’ı geride bırakıyor.
Türkiye, Astana sürecinde Rusya ile ortaklık kurarken bu sayede Kürtlere karşı sahada pozisyon kazandı ama bunun karşılığında finansörü olduğu ‘devrim projesini tasfiye’ misyonunu da üstlenmiş oldu. Şimdi ‘Gerilimi Düşürme’ stratejisiyle İdlib’in etrafında bir güvenlik kuşağı oluşturulurken güçlendirdiği stratejik pozisyonunu, Rusya’nın çizdiği rotadan çıkmak için kullanıyor, ‘acaba güç dengelerinde bir değişiklik yaratabilir miyim’ diye sağa sola bakıyor.
Merkel ve Macron’un dörtlü zirveye ikna edilmesi, İdlib sahnesinde Rusya karşısında sıkışan Türkiye’nin kendi gündemini Ruslarınkinden farklılaştırma çabasının bir neticesi. O gündem de üç ayaklı:
- Erdoğan İdlib’deki gibi Fırat’ın doğusunda da gerilimi azaltma bölgelerinin oluşturulmasını öneriyor. TSK’nin kalkan olduğu Suriye Ulusal Ordusu ya da Ulusal Kurtuluş Cephesi gibi müttefik milis güçlerini Fırat’ın doğusuna taşıyarak özerk yapılanmayı çökertmeyi hedefliyor. Türkiye bu gündemle ilgili ciddiyet gösterisi sayılacak bir hamleyle dörtlü zirveden hemen sonra Kobani’yi bombaladı.
- Erdoğan, Türkiye’nin askeri güçlerini çekmeyi, siyasi süreçte istediklerini kabul ettirmek için bir ön şarta dönüştürmeye çalışıyor. Bu kapsamda hedef Cenevre’de oluşturulacak anayasa komitesinde ağırlığını korumak, ilk seçimde Beşşar el Esad’ın yeniden aday olmasını engellemek ve en nihayetinde İdlib’de çevrelenen muhalif güçleri Şam’a iktidara ortakları olarak taşımak.
- Üçüncü ayakta Suriye’nin yeniden inşa sürecinde Türkiye’nin dışlanamayacağını garantilemek var. Hatta siyasi çözüm olmadan fiili tampon bölgelerde Türkiye tek taraflı olarak kendi kafasına göre kurumlar oluşturuyor, binalar inşa ediyor ve eğitimden diyanete kadar farklı alanlarda programlar yürütüyor.
***
Esad’ın bir şekilde çekilmesi arzusu dışında Merkel ve Macron’un Erdoğan’ın bu hedefleriyle çok ilgilendikleri söylenemez. Macron’un olaya Fransız kalan yüzeyselliği bir kenara Fransa ve Almanya İdlib’deki yeni statükodan hayli heyecanlanmışa benziyor. Merkel ve Macron’un yegane derdi bu bölgede sıkışan cihatçıların dağılmaması, göç dalgasının kesilmesi ve Suriye’nin bir an önce istikrara kavuşup mültecilerin geri dönüşünün sağlanması. İkili bu beklentilerle Erdoğan’ın uluslararası alandaki değersiz yalnızlığını giderme planına ortak olmayı kabul etti. Erdoğan’ın liderlerle ellerini kenetlemesi muhtaç kaldığı bir fotoğraftı. Fakat ne Merkel ne de Macron Erdoğan’ın savaşı Suriye’nin kuzeydoğusuna taşıma heveslerine ortak olduğu söylenemez. Ki Macron selefi François Hollande’ın ayak izlerine basıp PYD ve YPG temsilcilerini geçen martta Elysee Sarayı’nda ağırlayarak Ankara ile aynı telden çalmayacağını göstermişti.
***
Ortak bildiride izlerini gördüğümüz çatlaklar liderlerin açıklamalarında kendini iyice belli ediyor. Bir kere Putin açıkça İdlib’deki durumun geçici olduğunu vurgularken, “Orada biriken radikal unsurların temizlenmesi gerekiyor” dedi. Türkiye ise o gruplara kalkan olmuş vaziyette. Avrupa ise statükonun korunmasından yana ve bu grupların dağılmasını zinhar istemiyor. Putin, ‘ara gündem’ çıkarmaya çalışanlara, “Rusya, Suriye Arap Devleti’ne terör tehdidinin ortadan kaldırılmasına kararlı bir şekilde yardımcı olacaktır… Rusya çeşitli provokasyonlara ilişkin Suriye hükümetini destekleme hakkını saklı tutuyor” diyerek dirsek gösterdi.
Erdoğan bir yandan Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vereceğini söylemek durumunda kalırken boğazında saplanan ukdeyi, “Esad muteber lider değildir” diye dillendirdi. Putin ise, “Suriye’nin meşru hükümetine saygı duyulmalıdır. Herkes Suriye rejimi diyor burada. BMGK kararında ise Suriye Arap Cumhuriyeti hükümeti ifadesi kullanılıyor” diyerek kontur çekti.
Kuşkusuz Putin’in Astana’da İran ve Türkiye ile yakaladığı ortaklığı Cenevre’de BM gözetiminde siyasal çözüm projesine dönüştürebilmesi için bu dost halkasını büyütmeye ihtiyacı var. Bu savaş bitse bile Suriye’yi kritik bir nekahat dönemi bekliyor. Yeniden inşa, hukuki-siyasal yapılanma ve mültecilerin dönüşü en önemli başlıklar. Bu alanlarda ilerleme uluslararası toplumun desteği olmadan çok zor. Suriye savaşın kazanan tarafı olabilir ama bu barışı kazandığı anlamına gelmiyor. Barışı kazanmak en zoru. Bu fasıl hasımların asgari düzeyde de olsa oydaşmasını gerektiriyor.
Bu bakımdan dörtlü zirvede Astana ortaklarından İran’ın olmaması büyük eksiklik. Büyük ihtimalle Fransa ve Almanya’nın katılımını kolaylaştırmak ve ABD’yi kışkırtmamak için İran’ın içinde olmadığı ama gözetildiği bir format uygun görüldü. Gözetme işi Rusya’da. Ve Putin, Tahran’ın dışlanmasının nafile olduğunu vurguladı: “İran, Astana ve barış sürecinin garantörlerinden biridir. Gerilimi azaltma bölgelerinin teminatıdır. İran olmadan bu konu çözülemez.”
***
Trump’ın Küçük Grup’u çektiği liman belirsiz. Sonuçta barış ve istikrar hasımların yüzleşmesi sayesinde mümkün. ABD dayatmalar ve dışlayıcı taktiklerden vazgeçmiyor.
ABD’yi Suriye’de yeni fasıl açmaktan vazgeçirmek için Astana’da devşirilip Cenevre’ye taşınan kazanımlara payda arayan Putin, Avrupa’yı normalleşme ve mültecilerin geri dönüşünü sağlama perspektifiyle bu gemiye almaya çalışıyor.
Erdoğan ise İdlib’de elinde tuttuğu kart Ruslar tarafından imha edilmeden yeni harekat alanları açmanın derdinde. Daha Küçük Grup, Rusya ve Türkiye arasında halat çekme yarışına dönüşmezse Cenevre’deki süreci güçlendiren yeni bir katalizör olabilir. Tabii evvela altına imza attıkları bildirilerle çelişen imzacıların ikili oynamayı bırakmaları gerekiyor. “Bitirmek istiyoruz” dedikleri savaşın finansörleri kendileri. Sorun olarak çerçevelenen örgütleri besleyenler de kendileri.
Yazarlar
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2025
9.09.2025
1.09.2025
26.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
13.07.2025
9.07.2025